Sansasyon mu empati mi?

  • 09:05 10 Kasım 2024
  • Kadının Kaleminden
"Şiddet haberlerinde detaylardan kaçınılması, bu tür olayların ‘kılavuz’ olarak algılanmasını engellemek açısından kritik öneme sahiptir."
 
Derya Ceylan
 
Medya, kadın ve çocuğa yönelik şiddet, katliam ve benzeri suçlarla ilgili haberleri toplumda bilinç uyandırmak amacıyla sunmalıdır. Ancak medyanın bu tür olayları aktarma biçimi, kimi zaman şiddeti normalleştiren veya yaygınlaşmasına neden olabilecek unsurlar içeriyor. Kadın katliamları ve çocuklara yönelik şiddet gibi konularda kullanılan dilin toplum üzerindeki etkilerini incelerken, medyanın bu olayları daha etik ve duyarlı bir şekilde aktarması gerektiği, toplumsal habercilik açısından önemlidir.
 
Sansasyonel dilin şiddeti normalleştirme riski
 
Bazı medya organları, tıklanma odaklı sansasyonel başlıklarla şiddet haberlerini sunarak toplumda empatiyi azaltan bir dil kullanma eğilimindedir. Örneğin, “İstanbul’da kan donduran olay: İki kadını vahşice öldürüp intihar etti” veya “7 günde 7 kadın cinayeti” gibi başlıklar, şiddet olaylarının insani boyutunu göz ardı ederek sansasyonel bir anlatıma odaklanıyor. Bu tarz başlıklar, şiddet olaylarını duyarsızlaştırıyor  ve okuyucuların empati yeteneğini zayıflatarak toplumda şiddet olaylarına karşı kayıtsızlık yaratıyor.
 
Amed’de 8 yaşındaki Narin Güran’ın katledildikten sonra suya bırakılması ve delillerin yok edilmesi, Van’da ise göl kıyısında cenazesi bulunan Rojin Kabaiş’in kaybolmasının ardından günler sonra cenazesinin bulunmasıyla beraber yaşananlar, medyanın bu tür olaylara yaklaşımını gözler önüne seriyor. Günlerce detaylarıyla ele alınan ve sansasyonel başlıklarla yayımlanan bu olaylar, toplumda empatiyi zayıflatma riskini taşıyor. Medyanın, şiddet haberlerinde sansasyondan uzak, empatiyi teşvik eden bir dil kullanması gerekir.
 
Detaylarla ‘kılavuz’ tehlikesi
 
Şiddet eylemlerine dair detayların sıklıkla verilmesi, olayın vahametini aktarmaktan çok, bu yöntemlerin kılavuz gibi sunulmasına yol açıyor. Örneğin, “boğazı kesilerek öldürüldü” veya “bıçaklanarak öldürüldü” gibi detaylı anlatımlar, potansiyel failler üzerinde öğretici bir etki bırakabilir ve şiddet yöntemlerini olağanlaştırabilir.
 
Narin Güran örneğinde olduğu gibi, Amed’de çocuğun katledildikten sonra suya bırakılması ve delillerin yok edilmeye çalışılması gibi detayların medyada kapsamlı şekilde ele alınması, bu tür yöntemlerin “kılavuz” gibi algılanmasına neden olabilir. Şiddet haberlerinde detaylardan kaçınılması, bu tür olayların “kılavuz” olarak algılanmasını engellemek açısından kritik öneme sahiptir. Bu nedenle medya, detaylandırıcı bir dil yerine olayların insani boyutunu öne çıkararak toplumsal duyarlılık yaratmayı hedefleyen bir dil benimsemelidir.
 
Şiddeti meşrulaştıran ifade ve gerekçelerden kaçınmak
 
Medya, bazı durumlarda şiddet olaylarını duygusal gerekçelerle sunarak failin eylemlerine haklılık kazandırabilecek bir dil kullanıyor. “Kıskançlık nedeniyle öldürdü” veya “aşk kurbanı oldu” gibi ifadeler, failin eylemlerini meşru gösterir bir izlenim bırakır. Bu tür ifadeler, toplumda şiddetin meşru bir çözüm yolu olarak algılanmasına yol açar. Medyanın, şiddeti eleştiren, suçluyu haklı göstermeyen bir yaklaşım benimsemesi, toplumun şiddeti reddeden bir tutum geliştirmesi açısından gereklidir.
 
Şiddeti bireysel değil, toplumsal olarak ele almak
 
Kadına ve çocuğa yönelik şiddet olayları çoğu zaman bireysel hikayeler olarak sunuluyor. Ancak bu suçlar, toplumsal bir sorunun yansımasıdır ve bireysel olaylar olarak ele alınması, bu yapısal sorunları göz ardı etmeye neden olur. Amed’deki Narin Güran olayı veya Wan’daki benzer çocuk katliamları, toplumsal boyutu göz ardı edilerek işlendiğinde sadece bireysel vakalar olarak görünmekte, yapısal bir sorun olarak değerlendirilmeyi kaçırmaktadır. Medyanın, kadın katliamları ve çocuklara yönelik şiddet olaylarını toplumsal bir kriz olarak ele alması, toplumda bu konuda farkındalığın güçlenmesine katkı sağlayacaktır. Şiddetin sadece bireyler arasında değil, toplumsal dinamiklerin bir sonucu olarak ele alınması, sorunun çözümüne dair daha bilinçli bir bakış açısı geliştirir.
 
Etik habercilikte toplumsal sorumluluğun önemi
 
Kadın ve çocuklara yönelik şiddet haberlerinde medya kuruluşlarının etik sorumluluk bilinciyle hareket etmesi büyük önem taşıyor. Şiddeti dramatize eden veya olağanlaştıran bir dil yerine, toplumda duyarlılığı arttıracak bir yaklaşım benimsenmelidir. Medyanın bu tür olayları aktarırken sansasyonel ve detay verici bir dilden kaçınması, toplumsal çözüm yollarına işaret eden bir üslup kullanması gerekiyor. Bu şekilde bir habercilik, toplumda daha sağlıklı bir farkındalık ve duyarlılık oluşturabilir.