Avcıların medyası linci gerekçelendirdi

  • 09:05 7 Temmuz 2024
  • Medya Kritik
Melike Aydın
 
İZMİR- Kayseri’de mültecilere yönelik linç girişiminde dijital medyada failler tetiklenirken akreditasyonlu medya linci minimize eden ifadeler kullandı, failleri gerekçelendirdi. Linç girişimine karşı infiale kapılmayan gazeteler insan haklarını değil mültecilerin sayısını konuştu.
 
Türkiye’nin giderek daha çok savaşa yönelmesinin yarattığı ekonomik kriz tarihinin en yüksek oranlarına yaklaşırken örgütlenen insandışılık en az bir canın katledilmesine neden oldu. Mülteciler evinden çıkamadı, temel insani ihtiyaçlarını gideremedi. Türklerin diğer halkların efendisi olduğu doktrini ile dijital medyada linci örgütleyenler kin ve nefret tohumları ekerken, akreditasyonlu basın ise linci minimize eden ifadeler kullandı, failleri gerekçelendirdi.
 
Kayseri’nin Melikgazi İlçesinde Suriye uyruklu İ.A. isimli erkeğin yine Suriye uyruklu bir çocuğa cinsel tacizde bulunduğuna dair iddia sonrasında mülteci karşıtı ırkçı söylemler hızla dijital medyada yayıldı. Failin değil uyruğunun gündem olması ile aynı günün akşamı mültecilere yönelik linç girişimi başladı, mültecilere ait yüze yakın iş yeri yağmalandı, yabancı plakalı araçlar parçalandı. Pogroma yakın linç girişimleri Antalya, Bursa, Hatay, Dîlok, Konya, ve İstanbul Sultanbeyli'ye taştı. Antalya’da 17 yaşındaki Ahmet Handan El Naif isimli mülteci çocuk katledildi.
 
‘Avcı erkek dijital medya kullanırsa’
 
Linci gerçekleştiren güruh için kendini kaybetmiş denebilir, oysa kötücül bir zihniyetin tezahürüdürler onlar. Tıpkı Afganistan’da Farkhun’dayı linç ederek katleden güruh gibi bir insanın canını alabilecek, can çekişini izleyebilecek kadar canavarca hisse sahip erkeklerdir onlar. Ve zihniyetlerinde neolitik öncesi toplumlardan kalma güdülerin korkunç izlerini taşırlar. Kendinden olmayanı yenebilir hayvan olarak kodlayan ilksel avcı insan erkeği bugün kendi ırkından olmayanın efendisi olduğu ideolojisini türetmiş gibi görünüyor. Nitekim ‘Türk’ün diğer milletlerin efendisi olduğu’ önkabullü diğer halkları böcekler veya köleler olarak kodluyor. Bazı dijital medya hesapları, maaşlı troller, bot hesaplar, mavi tikli hesaplar, kaynağı belirsiz dijital medya basını hatta ünlü popçulara varan geniş yelpazede bir çok hesap lincin öncesi, esnası ve sonrasında ırkçı hezeyanlarda, taleplerde bulundu, #ülkemdesığınmacıistemiyorum hashtagli paylaşımlar yaptı.
 
‘Lince teşvik edenler değil linci haberleştirenler ceza aldı’
 
Taciz faili erkek tutuklanırken linç girişiminde bulunan 474 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan 285'inin çeşitli suçlardan adli kaydı olduğu ortaya çıktı. Hatta faillerin suç mahalline ulaşımını sağlayan bir failin suç kaydında ‘reşit olmayanla cinsel ilişki’ dahi bulunuyor. Oysa bu suçun failleri arasında olan mavi tikli fenomenler, bot hesapları yönetenler, bu işten para kazanan troller ve onları azmettirenler gölgede kaldı. Sadece 63 hesap hakkında soruşturma açıldı tabi ki davalarını takip etmek gerekir. Ancak ki fikir özgürlüğü nitelikteki paylaşımları nedeniyle belki yüz binlerce insan ceza alırken benzer dijital medya kullanıcıları, gazeteler, yıllardır mültecilere yönelik nefreti körüklemeye devam ediyor ve yıllardır cezasızlık onları koruyor. Öte yandan benzer şekilde Konya’da Kürt Dedeoğlu ailesinin katledilmesini, Ankara’da mülteci bir aileye yönelen linç girişimini gündemleştiren Özgür Basın mensupları ise 6 yıl 3’er ay hapis cezası verilebiliyor. Aslında bir yerde akreditasyonlu basının ifade edemediğinin bir kısmını dijital medya hesapları ifade etmiş oldu. Onlar şimdilik mülteciliğin bir hak olduğu vurgusunu es geçerek rengini yansıtabiliyorlar.
 
‘Akreditasyon medyası linç girişimini küçülttü’
 
Katliam girişimlerinin hemen ardından Kayseri Valiliği yayın yasağı getirdi. Yaşanan linç girişiminin adını koyamayan Anadolu Ajansı ve daha pek çok akreditasyonlu basın linç girişimine ‘olay’ dedi. (https://www.aa.com.tr/tr/gundem/kayseride-istismar-iddiasi-ve-sonrasinda-yasanan-olaylara-iliskin-yayin-yasagi-getirildi/3262621) Sözcü ise ‘Kayseri’de taciz gerginliği, araçları ters çevirip iş yerlerini yaktılar’ başlığı ile AA’nın bir adım ötesine geçip faillerin fiillerini övmeye yaklaşıyor. (https://www.sozcu.com.tr/kayseri-de-taciz-gerginligi-araclari-ters-cevirip-is-yerlerini-atese-verdiler-p62463) Neredeyse aynı başlığı atan Sabah ve A Haber ise linç girişimini FETÖ ve MOSSAD’a bağladı. Gazeteler “Kayseri’de Suriyeli provokasyonu: MOSSAD ve FETÖ devrede’ ve ‘Kayseri'deki olaylarda MOSSAD ve FETÖ devrede! O paylaşımlara sosyal medyadan tepki yağdı....’ başlıkları kullandı. (https://www.ahaber.com.tr/gundem/2024/07/01/kayserideki-olaylarda-mossad-ve-feto-devrede-o-paylasimlara-sosyal-medyadan-tepki-yagdi ve https://www.sabah.com.tr/galeri/gundem/kayseride-suriyeli-provokasyonu-mossad-ve-feto-devrede/6 )
 
‘Lincin vardığı boyut gizlenmek istendi’
 
Kayseri’de olan bitenin boyutları yeterince aktarılamadı. Diğer kentlerde de Antalya’da 17 yaşındaki Ahmet Handan’ın katledilmesine dair haberlere de yasak getirildi. Evrim Kepenek’in haberine göre Gazete Graffiti’nin muhabiri Ali Taş, Ahmet Handan’ın katledilmesine ilişkin haberin gayriresmi yasak gerekçesiyle bir çok basın kuruluşunun haberi yayınlamadığını açıkladı. (https://bianet.org/haber/serik-teki-suriyeli-cocuk-cinayeti-yerel-basina-yasak-oncesi-baski-297123) Ancak Serik Sulh Ceza Hakimliği, sonradan getirilen yasak ve gerekçesi için yaptığı açıklamada olayın toplumda infial yaratabilecek nitelikte olması ve yeni müessif olayların yaşanmasını engellemek olarak açıkladı.
 
Akreditasyonlu medyada linç infial yaratmadı, failler adeta mazur görüldü
 
Maalesef ki Türkiye’de linç girişiminin yaşam hakkı ihlalini aşan insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Türkiye mahkemeleri insanlığa karşı suç işlemenin karşılığı olmadığını, hukukun insanlığı değil devleti esas aldığını Sivas Katliamı davasında olduğu gibi Gar katliamı davasında da ortaya koydu. Aslında son bir haftada baş döndürücü hızda yaşanan bütün olayları üst üste koyunca Türkiye manzarasında anlam olarak çok da bir şeyin değişmediği ancak keskin ve koyu tonların arttığını söylemek gerekiyor. Girişiminin değil lincin ta kendisinin yaşandığı 2 Temmuz Sivas katliamının yıl dönümü yaklaşırken yaşanan bu linç girişimi, linci besleyen ideolojik yapının iş başında olduğunu bir kez daha gösterdi. Ve linci bir tehdit unsuru olarak muhaliflerine kullandı. Ancak akreditasyonlu medya kuruluşları işin bu tarafını da görmedi ya da göstermek istemedi. Esasında linç girişimine verilen tepkiler de yayınlanan haberler de paralel bir önkabulle yapılıyordu. Mültecilerden sığınmacı, misafir gibi tanımlarla bahseden basın mültecilerin ne durumda olduğuyla değil Türkiye’nin ne kadar mülteciyi ‘misafir’ ettiğiyle, adeta eşyadan bahseder gibi mültecilerin nasıl gönderilebileceğiyle ilgilendi. Alt metinde lince gerekçeler üreterek failler üstü kapalı mazur görüldü. Bunlardan en çarpıcılarından biri Haberler.com’un “Kayseri'de mide bulandıran olay! Suriye uyruklu kişi küçük çocuğu taciz etti, öfkeli kalabalık iş yerlerini ateşe verdi” başlıklı haberi. (https://www.haberler.com/izle/b3Y11ZDOvK/ )
 
‘Zamanlamalar tesadüf değil’
 
Konu Suriyeli mülteciler olunca Suriye’de devam eden savaşın konuşulması kaçınılmazdı. Üstelik Türkiye’nin asker bulundurduğu, postane, hastane, yönetim birimleri oluşturduğu, Bab, Azez ve Rai’da Kayseri’deki linç girişiminin hemen ardından Türkiye’nin eğitip donattığı ÖSO askerleri Türk bayrağı yaktı, Türk binalarına saldırdı. ‘Beşar Esad’la görüşeceğiz Suriyelileri göndereceğiz’ söylemlerinde bulunan Cumhurbaşkanının Rusya Devlet Başkanı ile de görüşeceği Şanghay İşbirliği Örgütü 24'üncü Devlet Başkanları Zirvesi hemen öncesinde yaşandı bu olay. Basın bunları da konuştu. Ancak savaşın bir insanlık suçu olduğundan söz edilmedi, daha çok mültecilerin nasıl gönderileceğine odaklandı. İktidarı eleştiren köşe yazarları, basın mensupları, siyasetçiler ise iktidar ve anamuhalefet partileri arasında bir çatışma varmış gibi gösterildi. Oysa gerçekte olan çatışma ve tartışma ortamı yaratarak yani ortamı basının da aracı olmasıyla boğuntuya vererek yeni uzlaşma zeminini yürürlüğe koymaktı. Türkiye -Avusturya maçında bir futbolcunun ülkücü işareti yapması tam da bu uzlaşının en erkek aktörünün kendini semboller üzerinden tüm halka dayatılması ve Sinan Ateş davasında sözde zedelenen itibarının iade edilmesi için zemin oluşturmaktan başka bir faydası olmadı. Normalleşme ya da yumuşama söylemlerinin son bulduğu bu günlerde kaşınan milliyetçi duygular yine halkın karın gurultularını bastırmaya yarayacak gibi görünüyor.
 

Etiketler:

Okumadan geçme!