Cadı avlarından Ayşe Buğra'ya kadının bilgisine duyulan öfke!

  • 09:06 14 Şubat 2021
  • Medya Kritik
 
Dicle Müftüoğlu
 
HABER MERKEZİ - Devletin en yetkili ağzı bir bilim insanı olan Ayşe Buğra'yı, "Sorosun karısı" diyerek hedef gösteriyor ekranlardan. Kadını hiçleştirmeyi amaçlayan iktidar, korktuğu kadının bilgisini tıpkı karanlık ortaçağda olduğu gibi ateşlere atıp yok etme çabasında. 
 
Her sabah işimi yapmak üzere bilgisayarımın başına oturuyorum. Savaş bilançosunu andırırcasına kadın katliamı haberleri akıyor önümden.  İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Mersin... liste uzayıp gidiyor ve nerdeyse her gün en az 3 kadın katlediliyor. Haberler akıyor, erkeğe gerekçeler bulan muhabirler önden avukatlık savunması hazırlar gibiler. Dava sonuçları da pek kimsenin bilmediği şeyler değil. Kravat takana "iyi halden",  gerekçeler sunana da "tahrikten" indirimler hediye ediliyor. 
 
Dedim ya cinayetler de dava sonuçları da herkes tarafından bilinen -mücadele eden kadınlar dışında- sistem ve toplum tarafından kanıksanan bir durum. 5 bin yıllık erkek egemen sistemin kadını ikinci cins olarak ötekileştirmesine kadar uzanan bir sistemden söz ediyoruz. Kadının şiddet görmesi, öldürülmesi "normal"! Tam da bu nedenle kadınlar, bunun bir cinayet değil "cins kırım" olduğunu söylüyor. 
 
Bir taraftan tüm bu gündemleri, kadınların mücadelesini takip ederken; gözüm televizyondan yükselen hiddetli sese yöneliyor. Ekranlarda, George Orwell'in 1984 eserini anımsatır biçimde "başkan" var. Özgür medya hariç tüm kanallar tüm yayın akışlarını değiştiriyor ve tek ses dalga dalga yayılıyor. Devletin en yetkili kişisinin ağzından şu sözler dökülüyor; "Osman Kavala denilen bu ülkede Soros adeta ofisi olan temsilcisi olan kişinin karısı da yine aynı şekilde Boğaziçi Üniversitesi'nde bu provokatörlerin içerisinde yer alan bir kadındır." 
 
‘Birinin karısı’ diye tanımlanmak
 
Yıllardır  zaten, "Kadın mıdır kız mıdır belli değil" diyen, kürtaj hakkı için sokaklara dökülen kadınlara "Her kürtaj bir Uludere'dir"  deyip bir katliamın üzerini örten isim bu kez de Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Buğra'yı hedef göstermişti.
 
Tıpkı engizisyon mahkemeleri dönenimde papazın kürsüye çıkıp, "Yakın bu cadıları" diye bağırmasını anımsattı bu konuşma. Kadın ve erkek eşitliğinin "fıtratta" olmadığını söyleyerek zaten yıllardır bu zihniyetin temsilciliğini yapan ve 2014 yılının 24 Kasım'ında "Kadınların ihtiyacı olan, eşitlikten ziyade eş değer olabilmektir" sözleriyle de bu düşüncesini perçinleyen isim bunu bir kez daha tekrarlıyordu. 
 
Öldürülmek istenen bilge kadın
 
On yılları aşan bir süredir Boğaziçi Üniversitesi'nde bilim insanı , ekonomi alanında ciddi çalışmaları olan bir kadın; devletin en üst perdesi tarafından "Sorosun temsilcisinin karısı" olarak adlandırılıyordu.  Devletin en üst perdesi, kadının bilgisini, bilimini, çalışmalarını bir kez daha yok sayıyordu. Belki de bu yüzden bu sözleri duyduğum an 1550'li yıllarda Avrupa'da kadınların bilgisine, bilgeliğine karşı açılan savaşı anımsadım. "Cadı avı" olarak tarih sayfalarına kara bir leke olarak kazınan bu süreçte bilgiye sahip olan kadınlar yakılıyor, linç ediliyorlardı. 
 
Neolitikten bu yana doğal tıbbın temsilciliğini sürdüren kadınlar, kilise tarafından elinde bulundurdukları bilgi nedeniyle "cadı" olarak tanımlanıp toplum tarafından da dışlanmaları sağlandı. O dönem ebelik yapan kadınlar, şifacılardı kilisenin hedefindeydi. Artık her ölen çocuk için bu kadınlar suçlanmaya, bilge kadınlar toplumda "öcü" olarak gösterilmeye başlanmıştı. Günümüze kadar devam eden cins kırımı, dışlanma hali bu zihniyetin yansımasıydı. 
 
Kadının eşitliğine karşı kayyım
 
Yıllardır kadınların eşitlik için verdikleri mücadele sonucu elde ettikleri eşbaşkanlık sistemini yok etmeye kilitlenmiş kayyım rejimi şimdi de akademi dünyasında kalan son damarı kurutmaya ant içmişti. Boğaziçi Üniversitesi'nde kayyım rejimine karşı başlatılan bu mücadele en başından itibaren ötekileştirilerek sindirilmek istenmişti. Öğrenciler dini değerlere hakaret etmekle suçlanmış, sonra sapkın ilan edilmişlerdi. Tüm bunlar toplumun öğrencilerin haklı mücadelesine desteğini kesmesini sağlamadığı için bir kez daha kadın hedef alınmıştı. 
 
3 yılı aşkın süredir beraat etmesine rağmen cezaevi kapısından çıkmadan başka bir gerekçeyle tutuklanan Osman Kavala üzerinden eşi hedef alınıyordu. Bir kez daha kadın hiçleştirilerek, bilgisi yok edilmek istenerek hedef alınıyordu. 
 
Tam da cins kırımının bir parçası olarak yapılıyordu bu. En yüksek perdeden söylenen bu hiçleştirme haliyle kadın hiçleştiriliyor, cins kırımına tabi tutuluyordu. Öfke kadının bilgisineydi, atanan kayyım da bu bilgiyi tıpkı o cadı avlarında olduğu gibi ateşler içinde yakmaya yönelikti. 
 
Yıllardır gazetecilik yapan biri ve mücadele tarihini okuyan biri olarak biliyorum ki ateşlerden güçlenerek çıkıyor kadın mücadelesi. Kadın hayallerini, bilgisini dayanışmayla bir kez daha büyütüyor.