Sınırın diğer tarafında da çocuklar çığlık attı duydunuz mu?

  • 09:06 25 Ekim 2020
  • Medya Kritik
 
Nişmiye Güler
 
HABER MERKEZİ - Bugünlerde ana akım medya manşetlerine Azerbaycan’da katledilen çocukların fotoğraflarını çekiyor. Peki vücudu kimyasalla yanan Mihemmed ve ayağı kesilen Sara'nın çığlıklarını duymadınız mı?
 
Bu haftaki medya kritik yazısına başlarken Kübalı devrimci Ernesto Che Guevara’nın şu sözü aklıma geldi: “Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar; Ya ölmeli cellatlar ya da hiç doğmamalı çocuklar.” 
 
Bilindiği gibi şu an dünya kamuoyunun ana gündemi -ya da öyle de görünüyor olabilir- Ermenistan-Azerbaycan arasında patlak veren savaş. Ateşkese rağmen bölgede her gün onlarca sivil katlediliyor. Katledilen siviller ve özellikle de çocuklar birilerinin umurunda mı bilinmez ama ana akım medyanın “üzerinde” sıkça durduğu bir durum. Son iki haftadır ana akım medyanın manşetlerinde Azerbaycan-Ermenistan savaşında yaralanan ve katledilen sivillerin fotoğraflarını görmek mümkün. Sabah, Türkiye, Yeni Şafak, Yeni Çağ yine kendine muhalif misyonu veren Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri tek elden çıkıyor gibi “Çocukları vurdular”, “Ermeni ordusu kadın ve çocuk dinlemedi”, “Ateş Serbest”, “Türk koruyor Ermeni yakıp yıkıyor”, “Ermenistan ateşkesin mürekkebi bile kurumadan sivillere saldırdı” , “Ödlek işi, aynı oyun”, “Tüm dünya bunu görsün”, “Gardaş tepelerine bindi”, “Babanın en acı yükü” manşetleriyle çıkıyor.
 
Küçük bir hatırlatma
 
Ana akım medya gerçekten bu kadar duyarlı mı dersiniz? Bana sorsanız pek de öyle değil. Bu manşetleri atan ana akım ve kendine “muhalifim” diyen gazeteler 2006’da dönemin Başbakanı şimdilerin ise AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaşanan olaylara ilişkin “Kadın da olsa çocuk da olsa gereken yapılacaktır" sözlerini unutmuş gibi duruyor. Biz buradan hatırlatmış olalım. 
 
Çığlığı duyulmayan çocuklar
 
Medyanın şu an yaptığı katledilen siviller üzerinden savaş çığırtkanlığından öteye geçmiyor. Eğer ana akım medya bu kadar duyarlı idi ise çok uzağa gitmeyelim. Bir yıl önce Kuzey ve Doğu Suriye’ye yapılan saldırılarda neden sınırın diğer tarafında durmayı tercih etti?  Neden vücudu kullanılan kimyasal silahla yanan 13 yaşındaki Mihemmed Hemid’in, bir ayağını kaybeden Sara’nın ve daha yüzlerce çocuğun çığlığını duymadı? Mihemmed  ve Sara da tıpkı katledilen Nigar ve 10 aylık Narin gibi değil miydi? Mihemmed ve Sara Kürt çocukları oldukları için mi sesleri duyulmadı? Öyle değil ise Mihemmed ve Narin arasındaki fark neydi?
 
Medya 'hizaya' getirildi
 
Bu sorulara bulunduğumuz ve gördüğümüz cepheden cevap verecek olursak Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırıyı Türkiye başlattı. Hükümet kamuoyundan gelen sesleri dinlemedi veya gelenleri de bir bir kesti. “Medya patronları” denilen ana akım medyayı yöneten gazetecileri hizaya getirdi. O dönem “Türk ordusu” güzellemesi yapılacak ve sınırın diğer tarafından kesinlikle bakılmayacaktı. Gazeteci ordusu sınıra getirildi ve askerden izinsiz tek bir kare bile çekilmeyecekti. Sizler de hatırlarsınız bir gazeteci Serêkaniyê’ye ilk toplar düştüğünde canlı yayında adeta bayram havasında bir sunum yaparak ilk haberi vermenin telaşına girmişti. Ama atılan topun nereye düşeceği hiç sorgulanmadı ve sorgulanmasına da müsaade edilmedi.  Yine bazı gazeteciler giydikleri çelik yeleklerle ve başlarına taktıkları kasketlerle yerlerde sürüklenerek sözüm ona operasyon yerinden yayın yapılıyor havası verdi. Ama hiç biri sınır telleri ve duvarlarının diğer tarafına geçmemişti.  Bu yüzden Mihemmed ve Saraların çığlıkları o sınır tellerini geçemedi aslında. 
 
Savaş güzellemesi 
 
Ha keza şimdilerde sivilleri manşetine çeken gazeteler bir yıl önce “Terör yuvaları yerle bir”, “Daha neler göreceksiniz”, “Ordumuz kuyumcu titizliği ile ilerliyor”, “Hainler duman oldu” gibi manşetlerle çıktı. Ne var ki bu manşetlerde kullanılan fotoğraflar sivil yerleşim yerleri olan Serêkaniyê ve Girê Spî şehir merkezlerinin uzaktan çekilmiş dumanlar yükselen haliydi. Yapılan haberlerde saldırılar sırasında tek bir sivilin dahi yaşamını yitirdiğine yer verilmedi, yerle bir edilen yerlerden hiç bahsedilmedi. Oysa Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Sağlık Komitesi o dönem yaptığı açıklamada Serêkaniyê’de 22’si çocuk olmak üzere 235 sivilin yaşamını yitirdiğini ve 677’sininde yaralandığını duyurmuştu.
 
O fotoğrafı verince duyarlı olmuş olmuyorsunuz 
 
Duyarlılık sınırın diğer tarafında durunca savaş güzellemesi mi oluyor yoksa? Babasının Narin’in cenazesine sarılı fotoğrafını manşetinize çekince duyarlı olmuş olmuyorsunuz.  Aksine tam da iktidarların istediği, onların emri altına girmiş bir gazetecilik sergilemiş oluyorsunuz.  Oysa barış gazeteciliği bu kadar zor olmamalıydı.
 
İşte bu yüzden aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar…