
Tülay Hatimoğulları: Mücadele parlamentoyla sınırlı kalmamalı
- 09:02 3 Temmuz 2018
- Güncel
ANKARA - HDP’nin Adana milletvekili Tülay Hatimoğulları, mücadelenin sadece parlamento ile sınırlı kalmaması gerektiğinin altını çizerek, "Bugün parlamentoya girdik ancak faşizme karşı mücadele salt parlamentodan gitmez” dedi.
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Adana milletvekili seçilen Tülay Hatimoğulları, seçim sürecini ve sonrasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 24 Haziran seçimlerinde demokrasiye karşı diktatörlük oylaması yapıldığını vurgulayan Tülay, “Türkiye siyaseti açısından 24 Haziran’dan çıkarmamız gereken şey; oldukça uzun bir süre faşist diktatörlükle savaşacağız, mücadele edeceğiz. Kampanya sürecimizde de söylemiştik bu seçimde oylanan faşizme, diktatörlüğe, istibdada, otoriter rejime karşı demokrasi, hak, hukuk ve özgürlüklerdir” diye belirtti.
‘Halkların temsiliyeti söz konusu’
Halkların Demokratik Partisi (HDP) açısından seçim listesinde yer alan adaylar ve seçilmişler listesinin renkli olduğunu belirten Tülay, “HDP açısından seçim sonuçlarını değerlendirecek olursak oldukça renkli bir listemiz var. Kürt halkının, Arap, Ermeni ve diğer halkların temsiliyetinin yanı sıra kadınların ve gençlerin temsiliyeti söz konusu. Tabii biz parti olarak kadının eşit temsiliyeti üzerinden örgütlenme yapan bir partiyiz. Buna rağmen meclise baktığımızda en yüksek kadın temsiliyeti yine HDP’de bulunuyor. Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de sol, sosyalist temsiliyetlerin daha geniş yer bulduğu bir ittifak gücü ortaya çıktı” dedi.
‘Resmi sonuçlardan daha fazla oyumuz var’
Bütün baskılara, AKP’nin partimizi baraj altında bırakma stratejisine rağmen seçimde elde edilen tablonun başarılı olduğunu ifade eden Tülay, açıklanan resmi orandan daha fazla oylarının olduğunu belirtti. Tülay, “Hakikaten şuna çok inanıyoruz bu oyların çok üzerinde bir oy oranına sahibiz ancak bu kadarı açıklanmış oldu. Tablonun geneli açısından baktığımız da elbette mevcut iktidarın gücünü bir yanıyla konsolide ederek bir yanıyla ise güçsüzlüğünün göstergesi olan tablo açığa çıktı. Gücünü konsolide ederek derken Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda nihayetlenmiş olmasıdır. Fakat milletvekilliğinde ise %7’lik bir oy düşüşü yaşasa da bunu MHP ile kurmuş olduğu ittifakla kapatmış oluyor. Türkiye siyaseti açısından buradan çıkarmamız gereken şey, oldukça uzun süre biz bir faşist diktatörlükle savaşacağız, mücadele edeceğiz. Kampanya sürecimizde de söylemiştik bu seçimde oylanan faşizme, diktatörlüğe, istibdada, otoriter rejime karşı demokrasi, hak, hukuk ve özgürlüklerdir. Bu seçim OHAL’de ve eşitsiz koşullar içerisinde gerçekleştirildi ve yine aynı zamanda inanılmaz düzeyde hilenin döndüğü dijital ortam da operasyon yapıldı” şeklinde konuştu.
‘Bütün yatırım betona’
AKP - MHP iktidarını seçime taşıyan en büyük nedenlerden biri de ekonomik krizdi, mevcut politikalardan vazgeçilmediği takdirde krizin derinleşeceğini belirten Tülay şunları kaydetti, “Yaşanan ekonomik krizi zaten mevcut olan iktidar tekrar aynı ekonomi politikasına devam ederse ki görünen o ki edecek, bu krizi derinleştirmenin ötesine gidemez. Bu krizi salt ekonomik açıdan da ele almamak lazım. Bugün Türkiye’de barış ortamının olmadığı için yatırım yapılmıyor ve hatta yatırımcılar Türkiye’den çekiliyor. Nihayetinde HDP olarak seçim bildirgemizde de yer aldığı gibi başta bu ülke de barış ve huzur ortamı ile üretime dayalı bir politika izlenmeli ki ekonomik krizden çıkılabilinsin. Şu anda AKP’nin en büyük handikapı bütün yatırımı betona yapmış olmasıdır.”
‘Üretime dayalı ekonomiye geçilmeli’
Merkezi olarak yürütülen yanlış ekonomi politikalarıyla işsizlikte artış yaşandığı uyarısını yapan Tülay sözlerine şöyle devam etti, “Seçim alanım olan Çukurova’ya baktığımızda tarım arazilerinin betonlaşmaya ve imara açtığı için ciddi anlamda tarım darbelenmiş durumda. Teşvik fonları başka yerlere kaydırıldığı için orada ki sanayiciler başka yerlere taşınmış durumda. Adana işçi göçü alan bir ilken şimdi işçi göçünün yaşandığı kent haline getirildi ve Türkiye’de işsizlikte 2’nci sıraya yükselmiş durumda. Bu tamamen merkezi anlamda yürütülen yanlış ekonomi politikalarının sonucudur. Üretime dayalı bir ekonomiye geçilmek zorundadır. Fakat biz AKP - MHP iktidarının bu biçimiyle bir yapılanmaya gideceği kanaatinde değiliz. Çünkü iktidar kolay olandan, rantı büyük olandan ve büyük paraları yandaşlarına peşkeş çektirmekten yana olan partidir” dedi.
'Türkiye küresel krizi yönetemedi'
Tülay, AKP’nin ekonomi politikasının küresel neo liberal politikalardan bağımsız olmadığına dikkat çekere sözlerine şöyle devam etti, “AKP, neo liberal politikaların Türkiye’de ki yürütücüsü olan bir hükümettir. Şimdi MHP ile el ele vererek bu politikaları devam ettirecek. Turgut Özal’dan sonra en hızlı özelleştirme AKP döneminde yaşandı. Kendilerine yerli ve milli dedikleri halde bu kadar tepkiye, eylemlere, halkın ve çalışan işçilerin itirazlarına rağmen şeker fabrikalarını özelleştirdiler. Bu anlamıyla Türkiye’de yaşanan mevut krizin daha da derinleşeceğini düşüyorum ve tabii ki bu durumu küresel sermayenin içerisinde bulunduğu krizden de bağımsız düşünemeyiz. Zaten küresel düzeyde bir ekonomik kriz yaşanırken, Türkiye’de bu durumu yanlış yönetince; işçinin, emekçinin emeğini savunan değil daha çok rant çeteleri ve grupları üreten bir tablonun neticesinde yaşananlar ortadadır” şeklinde konuştu.
‘Dipten gelen dalgayla bileşke yaratmak zorundayız’
İçişleri Bakanı tarafından HDP Eş genel başkanı Pervin Buldan’a yöneltilen tehdidin kabul edilemez olduğunu vurgulayan Tülay, “Türkiye’de şimdiye kadar HDP üzerinden ilerleyen bir baskı ortamı vardı ancak baskı şimdi daha geniş bir satha yayıldı. Bugün Süleyman Soylu’nun Eş genel başkanımızı arayarak açıktan bir tehdit yapması asla kabul edilebilir değildir. Bu tehdit; siyasetin barışçıl bir yöntemle gitmeyeceğini, mevcut gerilim ortamının katlanarak devam edeceği anlamına geliyor. Bir İçişleri Bakanı haksız, hukuksuz biçimde böyle bir tehdidi savuramaz, buna kimsenin hakkı yok. Biz bu ülkenin asli unsurlarıyız ve siyaset yapma hakkına sahibiz. Yeni dönem bizlere aslında ısrarla başarmaya çalıştığımız ancak başarısız kaldığımız demokrasi cephenin en geniş yelpaze de oluşturulmasını sağlamaktır. Bugün parlamentoya girdik ancak faşizme karşı mücadele salt parlamentodan gitmez. Kuşkusuz ki parlamento bizler için mücadele ve siyaset yapma alanıdır ancak bunu dipten gelen dalgayla, toplumsal örgütlenme ve halk dinamiklerinin örgütlenmesiyle bir bileşke yaratmak zorundayız. Bizler bu örgütlenmeyi sağlayamazsak başarısız olacağız” diye konuştu.