Gazeteci İrem Afşin: Pes etmek yok!

  • 09:06 17 Haziran 2018
  • Güncel
Evrim Kepenek 
 
İSTANBUL - Otizmli oğlu Nazım’ın hayata, kendine kendine yetebilen bir insan olarak tutunabilmesi için mücadele eden gazeteci İrem Afşin, “Otizmle yaşarken pes etmemeyi öğrendim. Mücadele etmeyi öğrendim. Bu gazeteciliğime de yansıdı. Hangi baskı koşulları dayatılırsa dayatılsın habercilikte de pes etmeyeceğim” diyor. 
 
“Konuşuyor. Tek başına bir kadın gibi değil, kendisi için büyük bir gerçeği bulmuş bir kadın gibi... Daha çok bir sınıfa ait tüm kadınların ne düşündüğünü ifade etmek için, tüm diğer kadınlar için var olan bir kadın gibi konuşuyor…”  Fransız yazar Louis Aragon,  sosyalist feminist Clara Zetkin’i böyle tanımlamıştı. O günlerde dünya barışını korumak için çağrılar yapan Clara’nın ruhu, bugünlerde, Türkiye’de dolaşıyor. Kendi tanımlamasıyla “anında” ve “yerinde” yaptığı canlı yayın ve özel röportajlarla adını duyuran gazeteci İrem Afşin Clara’nın ruhunu günümüze taşıyan kadınlardan. 
 
Üniversite yıllarında başladığı reklamcılık ve halkla ilişkiler sektöründeki çalışma hayatına,  elindeki cep telefonu ile gazeteci olarak devam eden İrem’in haberleri, kendisine “40’ından sonra gazeteci mi olunur?” diyen babasına da bir yanıt gibi. 
 
Otizm hastası oğlu Nazım için “Bu çocuktan bitki olur” diyen doktorunu da şaşırtacak düzeyde oğlu Nazım için mücadele eden İrem, “Pes etmemeyi otizmden öğrendim” diyor. Geçen hafta dağıtılan karnesinin yanına takdir belgesini de ekleyen Nazım ise, takdir belgesini annesine hediye ettiğini söylüyor. 
 
Gazeteci İrem Afşin ile profesyonel çalışma hayatı, “40’ından sonra başladığı” gazeteciliği ve sivil toplum çalışmaları üzerine söyleştik.  
 
*İlk iş hayatına nasıl başladın? 
 
İlk olarak üniversite yıllarımda lise öğrencilerini Avusturya’ya götüren bir turizm şirketinde çalıştım. Sonrasında halklar ilişkilere geçtim. Toplamda 25 yıl reklam ve halklar ilişkiler işinde çalıştım, Gezi Direnişi’ne kadar diyebiliriz. Gezi’den sonra birçok kişi gibi ben de mesleğimi bıraktım.  Medya da tarz nasıl değiştiyse,  her şey havuza nasıl döndüyse,  aynı şey halkla ilişkiler için de geçerli. Gezi’den önce kendi ajansım vardı, ondan önce de,  çok uzun yıllardır farklı farklı ajanslarda çalıştım. Benim erken yaşta çalışmaya başlamış olmamın getirdiği bir tecrübem vardı. Düşünsenize, üniversite 2’nci sınıfta reklamcılık sektöründe çalışan biriydim. 
 
*Bu kadar erken yaşta profesyonel anlamda çalışma hayatına başlaman seni nasıl etkiledi?
 
Reklamcılık enteresan bir iş.  Her aşamasında çalıştım sektörün.  Kampanya toplantısından çıkar koştur koştur final sınavına girer koştur koştur ajansa dönerdim. Part time okudum full time çalıştım diyebilirim. Üniversitede herkesin sahip olduğu gibi bir olanaklarım olmadı.  Sonra Betül Mardin ile tanıştım. O’na çok şey borçluyum.  Betül Mardin okulundan mezunum diyebilirim. Halklar ilişkiler benim kendimi daha iyi ifade edebildiğim bir alandı sevdiğim yaptığım bir işti. Ama evet gazetecilik çocukluk hayalimdi. Şimdi bazen yorucu günlerden geçince gül gibi mesleğimiz vardı geldiğimiz aşamaya bakın diyorum. 
 
*Peki gazeteciliğe nasıl geçtin? 
 
Gezi Direnişi sonrasında Habertürk’te yazmaya başladım. Bu yazılar çok dikkat çekti. Sonra farklı dergilerde de yazmaya başladım. Hatta bazı yazılar derginin yurtdışındaki sayılarında yayınlandı. Babamın kulakları çınlasın, “40’ından sonra gazeteci mi olunur” demişti.  Bu kadar zor bir dönemde gazetecilik yapıyor olmak önemli, aynı şekilde devam edebilirim. 
 
Bir yandan sosyal aktivizm yönün de var... 
 
Sosyal aktivizm kısmı oğlumla başladı. Nazım’ın otizmli olması benim, ‘bir şey yapmalıyız ne yapmalıyız’ aşamasından harekete geçmeme neden oldu. Ben bu alanda çalışmaya başladım ve meslekten aldığım iletişim becerilerini buraya da yansıttım. 
 
*Mesela nasıl farkındalık yarattınız? 
 
Ajitasyonla anlatılıyordu otizmli çocukların durumu. Kimse vatandaşlık hakkı üzerinden bir sivil toplum davranışı sergilememişti. Biz çocuklarımızın hakkını hakları olduğunu ifade ederek aramaya başladık.  Mesleğimden aldığım tecrübeyi de kullandım sivil toplum hayatımda. 
 
*Siz ilk nasıl öğrendiniz Nazım’ın hastalığını? 
 
Nazım’a teşhis konulduğunda çok şaşırdım. Ne yapacağımı bilemedim. Yurt dışına, ABD’ye gittim. Nazım çok şanslıydı diğer birçok çocuğa göre. Hem ulaşabileceğimiz imkanlarımız anlamında hem de yabancı kitapları Türkçe’ye çeviriyordum onlardan faydalandık. Nazım öğretmenleri terapilerde bu bilgilerden yararlandı. 
 
*Hastalık sizi ve yakın çevreyi nasıl etkiledi? 
 
Yakın çevreyi çok etkiler. Özellikle ilk yıllar için. Bizde teşhis alındığında ailelere pek söylenmiyor. Her aileye çok zor gelir. Geçecek bir şey sanıyorsunuz ancak geçecek bir duruma değil. Çapa’da bir profesöre gittik, “33 yaşındasın. Daha çok gençsin. Bundan bir şey olmaz bu saksıdaki  bitki gibi” olacak dedi. Bunu kabullenmedim. Benim otizmden öğrendiğim bir şeydir;  çalışmak çok çalışmak  pes etmemek. Bunu öğrendim. Pes etmemek de buradan da kaynaklanıyor bunu yeni yeni haberciliğimde de görüyorum. Pes etmedim. Şuan oğlum kendi kendine yetiyor hatta bana da destek oluyor.  Bu gazeteciliğime de yansıdı. Hangi baskı koşulları dayatılırsa dayatılsın habercilikte de pes etmeyeceğim. 
 
*Şu anda aktif olarak çalışıyor musunuz bu alanda?
 
2 yıl önce aktif çalışmayı bıraktım. Seda Erken’in kurduğu İstanbul Otizm Gönüllüleri Derneği var. Otizm Dernekleri Federasyonu kuruldu. Son iki yıldır denizyıldızı formatında yol göstermek anlamında yardımcı olabiliyorum. Hala yeni teşhis alan aileler araştırınca şok oluyorlar, bana ulaşıyorlar. Biz de ok enteresan bir dayanışma vardır; anneler dayanışması. Annelerin bildiğini, anlattığını hiçbir doktora anlatamaz. Otizmli çocuklarla bir kere bağ kuran bir daha vazgeçemiyor.  
 
*Peki habercilik serüveni…?
 
Kadınlar ve çocuklar benim habercilik tarzımın mottosu olabilir. Gezi’den bir buçuk sene önceydi Habertürk’te yazmaya başladım. Ben yazarken Gezi Direnişi oldu. O dönem Gezi’nin içinden yazdım haberleri. Sonrası da geldi. 
 
Şu anda da hem 9-8 haber için çalışıyorum hem de Tamam TV’yi yapıyoruz. Parklardan yayın yapıyoruz. Herkese açık bir şey. Herhangi bir yurttaş da bizim canlı yayın linkini alıp paylaşabilir. 
 
*Bundan sonraki hedeflerinizde neler var? 
 
Kitap var. Nazım Özgün’ün hikayesi. Bitmeye de yakın. Bu seçim süreci olmasaydı, hayat bu kadar yoğun akmasaydı, toparlamış olabilirdim. Biraz uzadı. Birebir otizm mücadelesinde yaşadığımız hikayemiz. Otizme yaşam hikayesi. Yeni otizm teşhisi almış aileler kitabı okuyunca nereden nereye gelebileceklerini görsünler. Bir umut ışığı olsun. Biz neyi yaşadıysak onun hikayesi. Yazmak benim için paylaşmak demek. Hayatı paylaşmakla aynı şey. Uzun vadede yazmaya devam edeceğim. Başka kitaplar yazmak istiyorum. Öyküler var. Hayat bizim ülkemizde aktığı sürece gazetecilik yapmaya devam edeceğim.