
Yerel seçimlere giderken: Kentler kadınlar için ne kadar güvenli?
- 09:03 23 Ocak 2024
- Güncel
Habibe Eren
BURSA - Yerel seçimler yaklaşırken kentlerin kadınlar açısından güvenilirliği, fiziki durumu ve kadın odaklı kent politikası çok gündeme gelmiyor. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Kadın Dayanışma Vakfı gönüllüleri, tüm bu sorunları ve bu sorunların kadınların hayatını nasıl etkilediğine dair değerlendirmelerde bulundu.
Kadınların yerel yönetimler içinde siyasi olarak temsili, belediye seçimlerinde oy kullanma hakkının elde edildiği 1930 yılından bu yana belirli bir düzeyin üstüne çıkmadı. Temsil sorununun yanı sıra kadınlar, mahallelerden tutalım da kentin tümüne kadar “cinsiyete özgü” sorunlar yaşıyorlar. Kentin fiziki durumu, kadınlar için belirli ihtiyaçlara ulaşım, güvenlik sorunu, durakların yeri, ışıklandırma yetersizliği; adli mekanizmalara ulaşma zorlu gibi birçok sorun gündelik yaşamda kadınların sürekli deneyimlediği hatta çoğunlukla yaşamına mâl olduğu durumlar. Kadınlar yerel politikalar üretilirken dikkate alınmadığı gibi yine kentte nasıl yaşamak istediklerine dair söz hakları yok.
31 Mart'ta gerçekleşecek yerel seçimler yaklaşırken, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Kadın Dayanışma Vakfı gönüllüleri tüm bu konu başlıklarına dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Görmeme mevzusu yerel değil genel bir politik tutum’
Mor Çatı Gönüllüsü Hale Çelebi, kadınların görülmemesinin sadece yerel seçim sürecine yönelik olmadığını, kadınların taleplerini görmemeye dair genel bir politik tutum olduğunu vurguladı. Kadınların kent tahayyüllerinin toplumsal yapının ve yaşamın kendisinden azade olmadığına dikkat çeken Hale, “Kadınlar olarak elimizdeki hakları yıllardır süren mücadelemizle edindiğimiz için birilerinin bizim yerine düşünmesine ve karar vermesine ihtiyaç duymadığımız, bunu istemediğimiz gibi, kararları kadınların almadığı birimlerden ve idarelerden kadınlar lehine sonuç çıkabileceğine dair bir inanç ve beklenti içinde de değiliz. Bu nedenle kentlerde politikaların geliştirileceği, kararların alınacağı ve hayata geçirileceği tüm aşamadan birim ve mekanizmalarda kadınların dahiliyeti çok önemli. Böylece kadınlar ‘siz nasıl bir kent istiyorsunuz, siz söyleyin biz yapalım’ sorusunun yöneltildiği edilgen özne pozisyonundan sıyrılabilir” dedi.
Şiddet karşısında erişilebilecek mekanizmalar
Kadınların şiddete maruz kaldıkları takdirde haklarını güvence altına alacak mekanizmalara erişimine dair konuşan Hale, İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasının hemen ardından yine kadınların mücadeleleriyle 6284 sayılı kanunun yürürlüğe girdiğini ve bu yasa kapsamında kadınların şiddete maruz kaldıklarında başvurabilecekleri tek kapı sistemi olarak sunulan ŞÖNİM’lerin açıldığını ifade etti. Bu birimlerin önce pilot uygulama olarak birkaç ilde, son birkaç yılda ise 81 ilde hizmet vermeye başladığını paylaşan Hale sözlerine şöyle devam etti: “Uygulamada bu birimlerin telefon, adres bilgilerinin güncel olmayışı, telefonlarına ulaşılamayışı, 7/24 açık ve ulaşılabilir olmayışı ve en önemlisi kadından yana bakış açısıyla çalışma yürütmemeleri gibi pek çok soruna şahit oluyoruz. ŞÖNİM’ler dışında 7/24 ulaşılabilir, asayiş ve güvenlikten sorumlu kolluk kuvvetlerine yine bu konuda çeşitli yetkiler ve sorumluluklar tanınmış. Ancak karakollardaki uygulamaların da konuya dair bilgisi, eğitimi ve hiçbir uzmanlığı olmayan kişilerce, ezbere yürütüldüğünü deneyimliyoruz. Bunun dışında sadece kadınların şiddet halinde arayabildikleri 7/24 çalışma esasına dayalı özellikli bir acil çağrı hattı da mevcut değil. Bakanlığa ait olan ve adı şiddetle mücadele hattı olan 183 sosyal destek hattı da özellikli olarak kadınlara destek veren bir hat değil. Aslında yasada kadınlar için açık bırakmayacak şekilde iyi yapılandırılmış gibi görülen destekler var. (Bazı istisnai uygulamalar dışında). Ancak uygulamada ne yazık ki bunların pratiği, ne kuruluş ne işleyiş iddialarıyla hiç uyumlu değil.
Mekanizmaların işletildiği bir sistem oluşturulmalı
Bu mekanizmaların çoğunun aslında işleyebilmesi için, yasaya ve mevzuata uyulması çoğunlukla yeterli bir iyileşme sağlayacak halde. Bazı örneklerde aslında buralardaki personelin bireysel aldığı inisiyatif veya çok basitçe sadece görevini yapıyor olması ile çözülebilecek basitlikte oluyor çözüm. Genel işleyişte ise bu birimlerin çalışmasına yönelik siyasi iradenin, kurumlar arası koordinasyonun ve bu kurumların/birimlerin işlemeyişi ile ilgili herhangi bir kontrol, şikayet ve cezalandırma mekanizmasının olmayışı esas sorun. Bu mekanizmaların işletildiği bir sistem oluşturulmalı.”
‘Sığınak rakamları hakkında bilgiye ulaşmak çok zor’
Kentlerde en büyük problemlerden biri olan sığınak meselesine dair “Her ilde bir sığınak olmadığını biliyoruz, ancak sığınak sayılarına ve kapasitelerine ilişkin kesin bilgi ne yazık ki muğlak” diyen Hale, rakamlar hakkında soru sorup sağlıklı ve kesin bilgi almanın çok zor olduğunu da sözlerine ekledi. Hale, “Ancak farklı bakanların açıklamalarından takip ettiğimiz kadarıyla Türkiye’de 140’a yakın sığınak var. Kadınlarla kurduğumuz birebir dayanışma bize sığınaklardaki olumsuz uygulamalar hakkında deneyim sağlıyor. Kadınlar paylaşımlarıyla, sığınak sayı ve kapasitelerinin yetersiz oluşunun yanı sıra, sığınakların işleyişi, fiziki yapısı ve buralarda yürütülen sosyal çalışma ile ilgili de kötü uygulamalara şahit oluyoruz” ifadelerini kullandı.
Sığınakların durumu
Kadınların, şiddetten uzaklaşarak yeni yaşantısını kendi kararları ile planlamak için gittikleri sığınaklarda birçok zorlukla baş başa bırakıldığını ifade eden Hale, buna dair şu örnekleri verdi: “Telefon kullanamamak, dışarıya çıkamamak gibi şiddet ortamındaki yasaklardan ayırt etmekte zorlanacağı kurallarla karşı karşıya kaldıklarını paylaşıyorlar. Kadınların biricikliği gözetilmeden bir çalışma ve hayat planı kurulmaya çalışılabiliyor. Sığınakları, kadınların şiddetten uzaklaşmak için, geçici olarak kaldıkları adresleri gizli ve güvenli yerler diye tanımlıyoruz kısaca. Çok nadir olarak, adres gizliliği gibi konularda yeterince hassasiyet gösterilmediği ve bu konu hakkında bilgiye sahip olmayan kamu görevlileri örnekleri görebiliyoruz.”
‘Engellerin ortadan kaldırılması gerekiyor’
Kadınların şiddetten uzak, güvenli ve insani bir yaşam kurabilmeleri için, sosyal hayata, istihdama ve eğitime dâhil olabilmelerinin önündeki bakım emeği, yoksulluk, erkek şiddeti gibi engellerin ortadan kaldırılmasını önceleyen bir politikanın hayata geçirilmesi gerektiğine dikkat çeken Hale, “Kadınların eşit yurttaşlığı için üzerine düşen yükümlülüklerin yerine getirilmesi bilinci taşıyan politikalar geliştirilmesi gerekiyor” diye kaydetti.
‘Toplumsal cinsiyete dayalı bütçelemenin öncelenmesi gerekiyor’
Yerel yönetimlerin sadece kadınlar için değil, aslında yerelde yaşayan herkes için sağlamakla yükümlü olduğu belli başlı hizmetleri olduğunu vurgulayan Hale, “O kentte yaşayan yaşlılar için yaşlı bakım evleri, o kentteki çocuklar için kreşler ve gündüz bakımevleri, o kentteki engelliler için bakım merkezleri açmak gibi. Bunun için de yerel yönetimlerin toplumsal cinsiyete dayalı bütçelemeyi önlerine alması gerekiyor. Ancak yıllardır gündemde olan bu konuda bir elin parmağını geçmeyecek kadar az sayıda belediyenin hem bütçeleme hem de bütçelemede ortaya çıkan hizmetler konusunda etkin adımlar attığı söylenebilir. Yerel yönetimler, tıpkı merkezi hükümet gibi bu konudaki yükümlülüğünü kadınların varlığına ve yaşamlarına yaslamayıp, bu sorumluluğunu yerine getirdiği ölçüde, kadınlar da üzerlerindeki bakım emeği yükünden kurtularak, eğitim, istihdam ve sosyal yaşama katılabilir” diye konuştu.
‘Kent güvenliği ve çok dilli hizmet önemli’
Kadın Dayanışma Vakfı’ndan İlgi Kahraman, kadınlar açısından en önemli unsurun güvenli kentler olduğunu söyledi. Diğer önemli unsurun ise sağlık hizmetlerine kolay ve güvenli erişim olduğuna dikkat çeken İlgi, “Özellikle cinsel sağlık kadınlar açısından çok önemli. Bu nedenle bütünsel politikalar üretebilen, toplumsal cinsiyet duyarlılığı olan yerel yönetimler istiyoruz. Ankara bir metropol fakat kadınların hizmetlere erişimi kent merkezi dışındaki ilçelerde çok zor. Özellikle büyük şehir belediyeleri sadece merkezde değil diğer ilçelerde de kadınların güvenliğini, şiddetle mücadele mekanizmalarına ve sağlık hizmetlerine erişimlerini mutlaka gözetmeli. Ayrıca mültecilerin yoğun olarak yaşadığı kentimizde ayrımcılıkla mücadele ve mülteci kadınların hizmetlere eşit bir biçimde erişmesini sağlayacak tedbirler almak çok önemli. Deprem nedeniyle olan yoğun göçü de dikkate aldığımızda her zaman her yerde savunduğumuz gibi, Kürtçe, Arapça gibi çok dilli hizmet verilmesi kadınların şiddetle mücadelesi açısından elzem” dedi.
‘Yoksulluk göz önüne alındığında barınma hakkı başta geliyor’
Kent politikalarının, merkeze aileyi değil kadınları koyan bir yerden üretilmesini istediklerini ifade eden İlgi, “LGBTİ+’ları dışlayan değil gözeten, yalnız yaşayanları, engellileri dikkate alan bir politika savunuyoruz” dedi. Sadece güvenlik ve şiddetle mücadele konusu dışında toplumsal cinsiyete duyarlı kent politikaları denildiğinde kadınların birçok ihtiyacının da sağlanmasından bahsettiklerini kaydeden İlgi, “Giderek kadınların daha da yoksullaştığı göz önüne alındığında barınma hakkı başta geliyor. Kadınlar için kreş, iş edindirme kursları ve toplu taşımanın yaygınlığı aynı zamanda saatlerinin geniş bir zaman dilimine yayılması, parkların ve mekanların güvenli hale getirilmesi kadınların kent yaşamına ilişkin haklarını kullanmaları anlamına geliyor. Kadınlar bu hakları kullandıkça kentler de değişiyor” şeklinde konuştu.
‘Şiddete karşı ilk temas noktaları olabilir’
Vakıf olarak 30 yılı aşkın bir süredir kadına yönelik erkek şiddetine karşı mücadele ettiklerini dolayısıyla yerel yönetimlere ilişkin gözlemlerinin daha çok Ankara yereline özgü olduğunu ifade eden ilgi, yerel yönetimlerin kadına yönelik erkek şiddeti ile mücadelede önemli bir yeri olduğuna işaret etti. İlgi, “Muhtarlık, belediyelerin sosyal tesisleri kadınlar açısından idari kurumlardan daha kolaya ulaşılabilir mekanlar. Dolayısıyla, kadınların yaşadıkları şiddete karşı mücadelelerinde ilk temas noktaları olabilir” diye belirtti.
‘Yerel yönetimlerin sağladığı hizmetler ulaşılabilir değil’
Kurdistan’daki belediyelere kayyım atanmasının, belediyelerin kadına yönelik şiddete karşı mücadele mekanizmalarının ortadan kaldırılmasıyla sonuçlandığını dile getiren Vakfın bir diğer gönüllüsü Hatice Erbay da şöyle konuştu: “Zaten yerel yönetimlerin sağladıkları hizmetlerin çoğu kadınlar açısından ulaşılabilir değil. Kadına yönelik şiddetle mücadele alanında sağlanan desteklerin ise, hangi ilkelerle sürdürüldüğünü, destek sağlayan personelin toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifini edinebilmesi için nasıl çalışmalar yürütüldüğünü bilmiyoruz. Belediyelerin, kamuoyuna açıkladıkları sayısal veriler, bu bilgileri edinmemizi sağlamıyor. Bu hizmetler sağlanırken kadın ve LGBTİ+ örgütlerin deneyimlerinden yeterince yararlanılmadığını görüyoruz. Kadınlar açısından belediyelerin sundukları hizmetlerin ulaşılabilir, toplumsal cinsiyet eşitliğini odağa alan, kadına yönelik şiddetin ikincil bir mesele olarak görülmediği, izlenebilir hizmetler sunulması gerekiyor.”
‘Ankara’da 50 sığınak bulunması gerekirken 4 tane var’
Belediyelerin sığınak açmakla yükümlü oldukları halde, bu yükümlülüklerini yerine getirmediğine değinen Hatice, “Ankara nüfusuna oranladığımızda Ankara’da yaklaşık 50 sığınak bulunması gerekirken bu sayının çok altındayız. Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin toplamda sadece 4 sığınağı var. Belediyeler, çalışmalarını yürütürken eşit yurttaşlık perspektifi ile hareket etmeliler. Bunun aksine, belediye çalışmalarına ayrılan bütçelerde kadınlara yönelik hizmet kalemlerinin ötelendiğini görüyoruz. Erkek şiddeti ile mücadele ederken kadınlar; ücretsiz kreşe, sosyal desteklere, barınma alanına, meslek ve iş edinmeye ihtiyaç duyuyorlar. Sağlanan destekler, maalesef bu ihtiyaçları karşılamakta çok yetersiz” diye kaydetti.
‘Kadınların odağa alınmadığı bu anlayış değişmek zorunda’
Kadınlar açısından kentlerin fiziki durumu ve güvenirliliğine dair de, kadınların yaşamın her alanında hem ailede hem sokakta maruz bırakıldıkları erkek şiddeti ile mücadeleye devam ettiklerini söyleyen Hatice, kamusal alanda güvende hissetmeye yönelik taleplerin de yürüttükleri mücadelenin bir parçası olduğunu sözlerine ekledi. “Kadınların odağa alınmadığı bu anlayışın yavaş yavaş değişmek zorunda kaldığı bir süreçteyiz” diyen Hatice, yerel yönetimlerin, kadınların kent yaşamındaki güvenliğini sağlamak için önemli bir mekanizma olduğunu ifade etti.
‘Kentsel hizmetlerin dönüşümü zorunlu’
Ankara’da hem durak hem de sokak aydınlatılmasına yönelik uygulamaların güncellendiğini paylaşan Hatice, “Örneğin hangi sokağın karanlık olduğunu bildirebileceğiniz bir uygulama geliştirildi. Bu tip adımlar atılmış olsa da pratikte yetersiz kalıyor. Kadınların taleplerini doğrudan iletebilecekleri, kent hakkında alınan kararlara müdahil olabilecekleri mekanizmalara ihtiyaç var. Ama bir yandan zaten kadınlar giderek güçleniyor, kendi hayatlarına dair kararları almak için mücadele ediyorlar. Dolayısıyla, kentsel hizmetlerin bu dönüşümün farkında olmaya mecbur kaldığı, kadınların güçlendikleri için yerel yönetimleri dönüştürdükleri bir süreçten geçiyoruz. Demokratik yerel yönetim mekanizmalarının hayata geçirilmesi, o kentte yaşayan kadınların da güçlenmesine olanak sağlıyor” diye konuştu.