
Gazeteci Nûvîn Îsmaîl: Halkın duruşu direniştir
- 09:02 18 Ekim 2023
- Güncel
Öznur Değer
MÊRDÎN - Türkiye’nin 4 Ekim’de Kuzey ve Doğu Suriye’ye başlattığı saldırıları değerlendiren Gazeteci Nûvîn Îsmaîl, tüm hizmet merkezlerinin hedeflendiğine dikkat çekerken, “Ciddi bir durumla karşı karşıyayız. Kuzey ve Doğu Suriye halkının duruşu direniş ve mücadeledir. Topraklarını korumaya devam edecekler” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik 4 Ekim’de başlattığı saldırılar sürüyor. Dêrik, Til Temir, Zirgan, Efrîn, Şehba, Eyn Îsa, Girê Spî ve Dirbêsiyê’ye bağlı köylerde yaşanan hava saldırılarında bir hafta içinde 2’si çocuk en az 47 kişi katledildi, 59 kişi ise yaralandı. Diğer yandan yaşam alanları ve doğal kaynakların hedef alındığı Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılara karşı bir taraftan tepkiler büyürken, bir tarafta da sessizlik hakim.
Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik Türkiye’nin gerçekleştirdiği saldırılara ilişkin Rojava TV Haber Sunucusu Nûvîn Îsmaîl, JINNEWS’in sorularını yanıtladı.
“4 Ekim’den bu yana Kuzey ve Doğu Suriye’nin tamamına saldırıyor. Öncelikle hizmet kurumları hedef alınıyor. Petroller, doğalgaz yerleri, buğday ambarı, su depoları ilk hedef alınan yerlerden. Şu an elektrik ve su yok. Yine hastaneleri ve okulları da hedef aldılar. Tüm hizmet binalarını hedef aldığı için bölge hizmetsiz kaldı.”
* 1 Ekim’de Ankara’da İçişleri Bakanlığı’na yönelik gerçekleşen eylemin ardından Türkiye günlerdir Rojava’ya yönelik saldırılarını sürdürüyor. Öncelikle Rojava’daki durumdan söz eder misiniz? Orada neler oluyor, nasıl bir tablo ile karşı karşıyasınız?
İşgalci Türk devleti 19 Temmuz Devrimi’nden bu yana, Kuzey ve Doğu Suriye’de şehitlerin kanıyla elde edilen kazanımlara ve halka saldırıyor. Saldırılarıyla bölgeyi boşaltmak istiyor. 1 Ekim’de Ankara’da İçişleri Bakanlığı’na yönelik gerçekleşen fedai eylemi Türk devleti kendine gerekçe haline getirdi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan çıkarak, eylemi gerçekleştirenlerin Kuzey ve Doğu Suriye’den geldiğini ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldıracağını söyledi. Türkiye zaten kendine sürekli bahaneler arıyor. Fedai eylemin nasıl gerçekleştiği açıktı ve hakkında da gerekli açıklama yapılmış, gerillaların kimlik bilgileri bile açıklanmıştı. Yani onların Kuzey ve Doğu Suriye’den gelmediği belliydi. 4 Ekim’den bu yana ise Kuzey ve Doğu Suriye’nin tamamına saldırıyor. İlk saldırıyı ise Hesekê’ye yaptı. O günden beri her gün Kuzey ve Doğu Suriye’nin yerleşim alanlarına yönelik saldırı gerçekleştiriyor. Dêrik’ten Minbic, Şehba’ya kadar saldırılar aralıksız bir şekilde sürüyor.
Hastaneler, okullar hedef alındı
Öncelikle hizmet kurumları hedef alınıyor. Petroller, doğalgaz yerleri, buğday ambarı, su depoları ilk hedef alınan yerlerden. İnsansız hava aracı, savaş uçakları, top, bomba ve ağır silahlarla saldırı gerçekleşti ve saldırılar bugüne kadar devam ediyor. Saldırılar ağırlıklı olarak Şehba bölgesinde yoğunlaştı. Ciddi bir durumla karşı karşıyayız. Şu an elektrik ve su yok. Çünkü işgalci Türk devleti su ve elektrik yerlerini hedef aldı. Yine hastaneleri ve okulları da hedef aldılar. Tüm hizmet binalarını hedef aldığı için bölge hizmetsiz kaldı. Bu saldırılarda çok sayıda canlı ve insan yaşamını yitirdi. Saldırılarda 2’si çocuk 47 kişi şehit oldu ve 59 sivil ise yaralandı. Bunlardan 29’u Uyuşturucuyla Mücadele Güçleri üyeleriydi. Bugün de Qamişlo, Hesekê, Dêrik ve Kobanê’de Türk saldırılarında şehit düşenlerin cenaze törenleri yapıldı. Ve on binlerce kişi cenaze törenine katılarak mücadele sözü verdi.
“Zirgan köyünde, pamuk toplayan tarla işçileri hedef alındı ve 4 kadın ile bir çocuk yaralandı. Yaralı çocuğun her iki bacağı kesildi. Aynı günde biri 9, biri 10 yaşında iki çocuk ise Eyn Îsa’da şehit düştü. Açıkçası bütün bölge risk altında.”
* Türkiye saldırılarda kadın ve çocukları da hedef alıyor. Çocuklar ve kadınlar ne durumda, nasıl bir tehlike altındalar?
Aslında bütün bölge büyük bir tehlike altında. Zirgan köyünde, pamuk toplayan tarla işçileri hedef alındı ve 4 kadın ile 1 çocuk yaralandı. Yaralı çocuğun her iki bacağı kesildi. Aynı günde biri 9 biri 10 yaşında iki çocuk ise Eyn Îsa’da şehit düştü. Açıkçası bütün bölge risk altında. Bugüne kadar da saldırılar dinmiş değil. Çocuklar, siviller bütün herkes tehlike altında. Çocukların okulları bile hedef alınıyor. Burada yaşayan 5 milyon insan büyük bir tehlike altında. Yaşam kaynaklı hedef alınıyor. Bölge şehit kanıyla inşa edildi. Ve her bir şehit için ardından kalanlar mirasına sahip çıkma ve mücadele sözü veriyor. Halk, şehitlerinin, çocuklarının takipçisi olacağını belirtiyor.
“Türkiye tek bir bölgeyi bile saldırısız bırakmadı. Her bölgenin hem hizmet kurumları hem de sivilleri hedef alınıyor. Sonuç olarak genç, yaşlı, çoluk çocuk herkes saldırıların hedefinde.”
* Til Temir, Zirgan, Efrîn, Şehba, Eyn Îsa, Girê Spî, Dirbêsiyê ve köylerinde yoğun saldırılar gerçekleşiyor. Bu saldırılardan söz eder misiniz? Saldırılar özellikle nerede yoğunlaşıyor ve en çok nereler hedef alınıyor?
Şu anda Kuzey ve Doğu Suriye’nin tamamında saldırılar çok ağır. Şehba’dan Minbic’e, Dêrik’e kadar çok yoğun saldırılar var. Hem savaş uçakları hem silahlı insansız hava aracı (SİHA) ile hem de tank, top ve ağır silahlarla saldırı düzenleniyor. Bir bölgede saldırı daha fazla veya bir bölgede saldırı daha az diyemiyoruz. Çünkü her bölgeden şehit verildiğini gördük. Bunun örneği de Hesekê, Qamişlo, Dêrik’teki şehit mezarlıklarında uğurlanan şehitlerdi. Bütün bölgede saldırılar çok yoğun ve yine tüm bölge büyük bir tehlike altında. İç güvenlik güçleri hedef alındı. Onlar bölgedeki güven ve huzurun sağlanması için mücadele ediyorlardı. Türkiye tek bir bölgeyi bile saldırısız bırakmadı. Her bölge yoğun saldırı altında. Her bölgenin hem hizmet kurumları hem de sivilleri hedef alınıyor. Sadece sınır bölgelerde değil, her yerde saldırı var. Örneğin Hesekê sınırda değil ama işyerleri hedef alındı. 2019’da Türkiye’nin saldırıları nedeniyle Serêkaniyê’den zorla göç ettirilenlerin kaldığı Hesekê’deki Waşukanî Kampı da bombalandı. Sonuç olarak genç, yaşlı, çoluk çocuk herkes saldırıların hedefinde.
“Nasıl ki DAİŞ’in Rojava’ya girdiği 2014 yılında genç kadınlar ve erkekler YPG ve YPJ savaşçıları DAİŞ çetelerine karşı savaşıp 2019’da Bahoz’da DAİŞ çetelerini bölgeden temizledilerse, bugün yine genç kadınlar ve erkekler aynı mücadele ruhuyla savaşıyor, direniyor.”
* Rojava halkı kendini bu saldırılara karşı nasıl koruyor?
Nasıl ki DAİŞ’in Rojava’ya girdiği 2014 yılında genç kadınlar ve erkekler, YPG ve YPJ savaşçıları DAİŞ çetelerine karşı savaşıp 2019’da Bahoz’da DAİŞ çetelerini bölgeden temizledilerse, bugün yine genç kadınlar ve erkekler aynı mücadele ruhuyla savaşıyor, direniyor. Bugüne kadar bölgedeki kadınlar ve erkekler saldırılara karşı direniyor. Unutmayalım ki, YPG, YPJ ve QSD savaşçıları bölgedeki kadın ve erkeklerden oluşuyor. Onlar buranın çocukları, buranın vatandaşı. Öyle ki bu güçler binlerce şehit ve yaralı verdi. En büyük mücadeleyi onlar yürütüyor. Nasıl ki dünyanın en tehlikeli terör örgütü DAİŞ’i dünyadan temizlediyse bugün de aynı moral ve güçle mücadelesine devam ediyor. Onlar topraklarını asla bırakmıyor, topraklarından asla vazgeçmiyor. Şehit kanıyla sulanan topraklarını bırakmayacaklarını ve sürekli şehitlerin anısını yaşatıp mücadelelerini devam ettireceklerinin sözünü veriyorlar. Türkiye’nin amacı da bu zaten. Demografiyi değiştirmek istiyor. Halkı göç ettirmek ve bölgeyi Türkiye topraklarına dahil etmek istiyor. Bölge halkı da o inanç ve kararlılıkta. En başından beri DAİŞ çetelerine karşı nasıl savaşıp mücadele ettilerse şimdi de mücadele etmeye devam edeceklerdir.
“Saldırıda şehit düşenler ve yaralananlar birilerinin akrabası, birilerinin arkadaşı, birilerinin yakınıydı. Hepimiz onları tanıyorduk. Onlar sadece İç Güvenlik Birimi olarak görev yapmıyordu, aynı zamanda herkese yardım ediyorlardı. Herkesin gönlünde yer alıyorlardı.”
* Dêrik’te Uyuşturucuyla Mücadele Güçleri üyesi 29 kişi katledildi. Bunun akabinde Rojava’da 3 günlük yas ilan edildi. Nasıl bir etki yarattı?
19 Temmuz’dan bu yana, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik başlattığı saldırıların başından bu yana, her ailede bir şehit ya da bir yaralı var. 8 Ekim’de Türkiye Dêrik’te İç Güvenlik Güçleri’ni hedef aldı. Saldırı sonucunda Uyuşturucuyla Mücadele Güçleri üyesi 29 kişi şehit oldu, 28 üyesi de yaralandı. Şehit düşen ve yaralananların rakamı çok yüksek. Bu, Kuzey ve Doğu Suriye halkı için bir felaketti. O saldırıda şehit düşenler ve yaralananlar birilerinin akrabası, birilerinin arkadaşı, birilerinin yakınıydı. Hepimiz onları tanıyorduk. Onlar sadece İç Güvenlik Birimi olarak görev yapmıyordu, aynı zamanda herkese yardım ediyorlardı. Herkesin gönlünde yer alıyorlardı. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi onlar için 3 günlük yas ilan etti. Temel yaşam malzemeleri satan dükkanlar dışında her yer kapalı. Her yerde taziye kuruldu. Binlerce insan cenaze törenlerine katılıp tutumlarını sergiledi. Orada büyük bir acı vardı.
“Türkiye’nin hedefi her zaman Özerk Yönetim oldu. Bölgenin demografisini değiştirmek istiyor. Saldırı yapmadığı süreçlerde ise yine SİHA’larla mücadeleci insanları, özellikle mücadelesiyle örnek olan isimleri, öncü kadınları, YPJ komutanlarını hedef alarak katletti. Türkiye devletinin tarihi soykırımlarla dolu.”
* Genel anlamıyla saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz? Saldırıların amacı nedir?
Türkiye, 19 Temmuz devriminden bu yana kurulan Özerk Yönetim’e karşı. Türkiye’nin hedefi her zaman Özerk Yönetim oldu. Demokratik ulus ve halkların kardeşliği temelinde inşa edilen Özerk Yönetim projesini yok etmek istiyor. Bölge halkını göç ettirmek istiyor. Bölgenin demografisini değiştirmek istiyor. Kendisini destekleyen mültecileri bölgeye yerleştirmek istiyor. Bu toprakları Türkiye’ye eklemek istiyor. Halep’ten Musul’a kadar her yeri Türkiye topraklarına dahil etmek istiyor. Türkiye’nin amacı en başından beri belliydi. Uzun zamandır Türkiye Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırıyor. Saldırı yapmadığı süreçlerde ise yine SİHA’larla mücadeleci insanları, özellikle mücadelesiyle örnek olan isimleri, öncü kadınları, YPJ komutanlarını hedef alarak katletti. Türkiye’nin amacı çok açık. Amacı sadece askeri bir güç olmak değil. Görüyoruz ki belli süreçlerde yoğun saldırılar gerçekleştiriyor. 2018’de Efrîn’i işgal ettiğini gördük, 2019’da Serêkaniyê ve Girê Spî’yi işgal etti. O bölgelerde her gün yeni bir insanlık suçu işlendiğini görüyoruz. Yerleşik halkı göç ettirdi, orada kalanları da ya kaçırıyor ya da katlediyor, işkence ediyor. Oradaki durum çok tehlikeli. Oradaki yerleşik halk yerine kendi çetelerini yerleştiriyor. Aynı şeyleri buralarda da yapmak istiyor. Temel amacı bölge halkını soykırımdan geçirmek. Zaten Türkiye devletinin tarihi soykırımlarla dolu. Kürt, Ermeni, Êzidîleri katletti, soykırımdan geçirdi. Amacını saklamıyor çok açık. Sürekli yeni bahaneler üreterek saldırılarını artırıyor.
“Saldırıların başladığı günden bu yana uluslararası alanda bir sessizlik hakim. 2019’da işgalin sona ermesi için ateşkesin garantörlüğünü yapan ABD ve Rusya, saldırıların önünü almadı. Saldırıların durdurulması yönündeki rolünü oynamadı. Türkiye’nin NATO üyesi olmasından kaynaklı kimse tutum almıyor, tepki göstermiyor.”
* Birçok yerde saldırılara karşı tepki gösterildi ve eylem gerçekleştirildi. Tepkileri nasıl yorumluyorsunuz? Sizce tepkiler yerinde mi yoksa az mı? Neden?
Saldırıların başladığı günden bu yana uluslararası alanda bir sessizlik hakim. DAİŞ’e karşı Uluslararası Koalisyon saldırıların başladığı gün bir açıklama yayımladı, ancak ilerleyen saatlerde açıklamasını geri çekerek tepkisiz kaldı. Uluslararası güçlerin sessizliği tehlike arz ediyor. 2019’da Girê Spî ve Serêkaniyê’ye yönelik saldırılarda ateşkesin garantörlüğünü yapan ABD ve Rusya, şimdiye kadar bir tutum sergilemedi. Avustralya Kongresi üyesi, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları kınayarak tutum sergiledi ve kendi ülkesi olan Avustralya hükümetine, Türkiye’nin saldırılarına karşı tutum alması için seslendi. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın saldırılara dair bir açıklaması oldu. Bize göre çok geç tutum alındı ve açıklama yapıldı. Onlarca şehit ve yaralı verildikten, altyapı sistemi çöktükten, doğal kaynaklarımız tahrip edildikten sonra tutum sergilendi. Saldırıların başladığı ilk gün güçlü bir şekilde saldırılara karşı tutum alınmalıydı. Ancak uluslararası güçlerin sessizliği yeni değil. Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’nin işgalinden bu yana uluslararası sessizlik söz konusu. 2019’da işgalin sona ermesi için ateşkesin garantörlüğünü yapan ABD ve Rusya, saldırıların önünü almadı. Saldırıların durdurulması yönündeki rolünü oynamadı. Çünkü o günden bu yana her birkaç günde bir Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar gerçekleşiyor. 4 Ekim’den bu yana da saldırılar sürüyor. Çıkarlar doğrultusunda sessiz kaldıklarını düşünüyoruz. Türkiye’nin NATO üyesi olmasından kaynaklı kimse tutum almıyor, tepki göstermiyor. Uluslararası devletlerin bu sessizliği olmasaydı topraklarımız bu kadar işgal edilmeyecek, altyapı ve doğal kaynaklarımız talan edilmeyecekti. Altyapı ve doğal kaynaklarımızın talan edilmesi bir savaş suçudur. Bize göre gösterilen tepki ve tutumlar çok zayıf.
“Erdoğan çıkıp, Filistin için sivillerin hedef alınmasının ve kentin altyapısının hedef alınmasının insanlık ve savaş suçu olduğunu söyledi. Ancak, 4 Ekim’den bu yana bölgemizde doğal kaynakları ve bölgenin altyapısını hedef aldığını unutmuş olmalı.”
* Ortadoğu’da İsrail ve Filistin de bir savaş halinde. Ancak dünyada İsrail ve Filistin konuşulduğu, görüldüğü kadar Rojava görülmüyor, saldırılar konuşulmuyor. Sebebi nedir?
Bana göre, İsrail ile Filistin arasındaki savaşın bu kadar konuşulup Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırının görülmemesinin sebebi devletlerin çıkarlarıdır. Erdoğan çıkıp, Filistin için sivillerin hedef alınmasının ve kentin altyapısının hedef alınmasının insanlık ve savaş suçu olduğunu söyledi. Ancak, 4 Ekim’den bu yana bölgemizde doğal kaynakları ve bölgenin altyapısını hedef aldığını unutmuş olmalı. O da savaş suçu işliyor. Bu saldırıları gerçekleştiren kişinin kendisi Filistin için savaş suçu işlendiğini söyleyebiliyor. Onun kendisi bölgemizde savaş suçu işliyor. Onların bu açıklamaları durumu özetliyor zaten. O nedenle bizim fazla değerlendirmemize gerek yok.
“Saldırıların durdurulması için öncelikle dünyanın ve uluslararası güçlerin sorumluluğunu görmesi ve rolünü oynaması gerekiyor. İmzalanan antlaşmaların yerine getirilmesi gerekiyor. Suç herkesin gözü önünde işleniyor.”
* Saldırıların durdurulması için kime nasıl bir sorumluluk düşüyor?
Saldırıların durdurulması için öncelikle dünyanın ve uluslararası güçlerin sorumluluğunu görmesi ve rolünü oynaması gerekiyor. İmzalanan antlaşmaların yerine getirilmesi gerekiyor. İnsan hakları için kurulan yasaların uygulanması gerekiyor. Uluslararası devletlerin, Kuzey ve Doğu Suriye’den yıllardır kendilerine gönderilen dosyalara bakarak Türkiye’nin işlediği savaş suçlarını görmesi gerekiyor. İnsan haklarını korumak için kurulan uluslararası sözleşmelerin uygulanması bile Türkiye’nin saldırılarını durduracaktır. Birilerinin çıkıp Türkiye’ye ‘Sen suç işliyorsun’ demesi gerekmiyor. Suç herkesin gözü önünde işleniyor. Ancak uluslararası mahkemelere giden yüzlerce dosya kağıt üzerinde kalıyor. Öncelikle o davaların açılması gerekiyor. Tüm dünya Türkiye’nin burada neler yaptığını görmüyor mu? Her gün televizyonlarımızda, ekranlarımızda Türkiye’nin işlediği insanlık ve savaş suçlarını belgeliyor ve tüm dünyaya yayıyoruz. Sadece uluslararası mahkemeler rolünü oynasa bile Türkiye cezalandırılacak ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik daha ileri adımlar atamayacak. Bir diğer konu ise çıkarlar meselesi. Herkes Türkiye ile çıkar paylaşıyor ve iş yürütüyor. Bu nedenle de saldırılarına sessiz kalıyorlar. Tutum veya tepki gösterildiğinde ise çok cılız kalıyor. Tüm bunları bir kenara bırakıp insan haklarına, yaşam hakkına bakmaları gerekiyor. En temel haklarının bile nasıl korunmadığını görsünler. Türkiye’nin halkın haklarını nasıl ihlal ettiğini görsünler. Bunlar görülür ve yerine getirilirse saldırıların duracağını düşünüyorum.
“Tek talepleri, Türkiye’nin topraklarına yönelik saldırılarının son bulmasıdır. Tehlikeli bir tablo ile karşı karşıyayız. Yaşam kaynakları bölgede yok ediliyor. Halkın elinde kalan tek şey mücadele ve direnişleridir.”
* Son olarak halkın talep ve çağrısını aktarır mısınız?
Kuzey ve Doğu Suriye halkının duruşu direniş ve mücadeledir. Topraklarını korumaya devam edecekler. Halkın tek talebi topraklarının savunulmasıdır. Topraklarında kalarak yaşamak istiyorlar. Tek talepleri, Türkiye’nin topraklarına yönelik saldırılarının son bulmasıdır. Eskiden Türkiye Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırdığında herkes üzerinde bir etkisi oluyordu. Saldırıların durdurulması için çağrılar yapılıyor, ses çıkarılıyordu. İnsanlar korktu demiyoruz, çünkü gerçekten tehlikeli bir tablo ile karşı karşıyayız. Yaşam kaynakları bölgede yok ediliyor. Halkın elinde kalan tek şey mücadele ve direnişleridir. Şehitlerinin kanını ve mirasını korumaktır, takipçisi olmaktır. Halk, büyük bir direnişle toprağında kalmayı başarmıştır. Tutumları da mücadele ve direniştir.