Tutsak gazeteci Derya Ren: Çıplak arama meşrulaştırılıyor

  • 09:07 12 Ekim 2023
  • Güncel
 
AMED - Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan muhabirimiz Derya Ren, yaşanan ihlalleri anlattı. Derya, “Adalet Bakanlığı’nın da onayladığı çıplak arama dayatması ‘ince-detaylı’ arama adı altında meşrulaştırarak uygulamakta” derken, hak ihlallerine karşı kamuoyuna duyarlılık çağrısında bulundu.
 
Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan muhabirimiz Derya Ren, cezaevinde yaşanan hak ihlallerini yazdığı mektupta paylaştı. Derya, gönderdiği mektupta hasta tutsak Semire Direkçi’nin durumuna da dikkat çekerek, absürt gerekçelerle infazların yakıldığını belirtti.
 
Son yıllarda Türkiye ve Kurdistan cezaevlerinde birçok hak ihlalinin yaşandığına işaret eden Derya, alınan kararlar ve tecrit politikalarıyla tutsakların toplumdan ve değerlerden uzak tutulmaya çalışıldığını dile getirdi. Derya, iletişim ve sağlık başta olmak üzere birçok haktan faydalanmalarının engellendiğine vurgu yaptı.
 
Derya mektubunun devamında şu ifadeleri kaleme aldı:
 
“Her geçen gün artan hak ihlalleriyle beraber cezaevleri tecrit ve ölüm evlerine dönüştürülürken; insanlık onurunu hiçe sayan vicdan ve ahlaktan yoksun karar ve mevzuatlarla idare edilmeye çalışmakta. Adalet Bakanlığı’nın da onayladığı çıplak arama dayatması ‘ince-detaylı’ arama adı altında meşrulaştırarak, uygulamakta. Bununla beraber tutuklanarak cezaevlerine getirilen tutsaklara çıplak arama dayatmaktadırlar. Karşı çıkan tutsaklar, sözlü ve fiziki şiddete uğramakta. Çıplak aramaya karşı çıkan tutsaklara disiplin cezalarıyla gözdağı verilmeye çalışılmaktadır. Geçtiğimiz aylarda tutuklanan ve cezaevine getirilen birçok tutsağın çıplak aramaya maruz kaldığını ve karşı çıktıkları için disiplin soruşturmasıyla karşı karşıya kaldıklarını bilmekteyiz.
 
Yeni hastalıklar ekleniyor
 
Öte yandan cezaevlerinde tutulan hasta tutsakların durumu her geçen gün kötüleşirken siyasi tutsakların durumları göz ardı edilmektedir. Aynı koğuşta bulunduğum ve ağır hasta tutsak listesinde yer alan Semire Direkçi’nin kronik hastalıkları ağırlaşırken var olan hastalıklara koşullarla beraber yeni hastalıklar ekleniyor. En son geçtiğimiz ay teşhisi koyulan kalıcı saç dökülmesi (Likenplenopulan) hastalığıyla beraber tüm saçını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya. Ayrıca hasta tutsaklarda 65 yaşında olan Şefika Kandar’ın guatr, yüksek tansiyon, damar tıkanıklığı ve daha birçok hastalığı mevcut. Tüm bu hastalıklara rağmen Semire Direkçi ve Şefika Kandar’ın sağlık kurulları tarafından ‘cezaevinde kalabilir’ raporu verildi. Hasta tutsaklara yönelik bu tür ideolojik yaklaşımlar insanlık suçudur.
 
Kütüphanenin çoğu din kitaplarından oluşuyor
 
Yaşam alanımız olan koğuşlara yerleştirilen kameralarla 24 saat izlenmekteyiz. Böylesi bir uygulama kişinin mahremiyetine müdahaledir. Koğuşta bulunan kamera banyo ve tuvalet gidişini görmektedir. Ayrıca havalandırmada bulunan kamera da yatakhanenin bir bölümünü görmektedir. 24 saat kamerayla izlenmek kişiye psikolojik ve ruhsal olarak baskı kurmakta ve yaşamına müdahale etmektedir. Tarafımıza belirli nitelikte gazete, kitap ve dergi verilmemektedir. Lisans hakları olmasına ve yasaklı olmamasına rağmen birçok gazete, ‘güvenlik’ gerekçe gösterilerek verilmemektedir. Bu gazeteler arasında Yeni Yaşam ve Evrensel yer alırken lisans hakları olan ve defalarca talep etmemize rağmen verilmeyen Artı TV, Halk TV ve Tele1 kanalları var. Dışarıdan gelen gazetelerin hiçbiri verilmiyor. Cezaevinde talebimiz üzerine dışarıdan sipariş vermemiz gerektiği belirtiliyor. Uygulanan kitap kotasının (10 kitap) yanında dışarıdan bize gelen kitaplar 2 ayda bir verilmektedir. 80 milyondan fazla nüfusa sahip olan Türkiye’de 1 milyonu geçmeyen kitap okuma verilerine bakıldığında böylesi bir uygulamanın mantık dışı olduğu görülecektir. Ayrıca cezaevi kütüphanesinde bulunan kitaplar çoğunlukla din kitaplarından oluşmakta. Bu durumda farklı konulara yoğunlaşmanın ve araştırma yapmanın önüne geçmektedir.
 
Mektubum sakıncalı bulundu
 
Dışarıyla ve diğer cezaevleriyle olan iletişim kaynağımız mektuplara kimi zaman absürt gerekçelerle el konulmaktadır. Örneğin geçtiğimiz aylarda Diyarbakır 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde kalan bir arkadaşıma gönderdiğim mektupta, ‘firavun sosyalizminden’ bahsettiğim için mektubum sakıncalı görülerek el konuldu. Öte yandan aynı zarf içerisinde iki üç kişiye mektup gönderilmesi yasaklanırken aynı cezaevinde koğuşta bulunan kişilere ayrı ayrı farklı zarflar içinde mektup gönderilmesi dayatılmaktadır. Bu durum da ekonomik olarak tutsakları zorlarken iletişim hakkını ihlal etmektedir. Ayrıca PTT sürekli mektup ücretlerine zam yaparak PTT’yi bir ticarethaneye dönüştürmüştür. Adli mahkumlarda 120 dakika olan telefon görüş hakkı bizde 10 dakika olarak sınırlandırılmış ve onu da kullanmak eziyete dönüştürülmüştür. Uzun süreden beridir (yaklaşık 3 yıldır) cezaevlerinde uygulanan çift kelepçe uygulaması insanlık onurunu hiçe sayarken hastaneye götürülen tutsakların psikolojik ve fiziksel işkenceye uğramasıdır. Kişiye (tutsağa) takılan kelepçenin yanında ikinci bir kelepçe ile yanındaki görevliye bağlanması söz konusudur. Bu insanlık dışı uygulamadan kaynaklı birçok tutsak hastaneye gidememekte ve sağlığa erişimi sağlayamamaktadır. Hastaneye giden kimi tutsaklara kelepçeli muayene dayatılmaktadır. Karşı çıkan tutsaklar muayene edilmeyerek cezaevine getirilmektedir.
 
Tahliyeler yapılmıyor
 
Pandemi süreciyle beraber yürürlüğe giren cezaevi kurulu adeta ikinci bir yargılama mekanizmasına dönüşmüş durumda. Müddetnamede belirtilen koşullu salıverilme tahliye tarihinde tutsaklar tahliye edilmemektedir. İyi halli olmalarına rağmen tahliye edilmeyen tutsaklara Adalet Bakanlığı’na yaşadığı hak ihlallerini yazdığı dilekçeler ve sayıma yardımcı olmadığı gibi absürt gerekçeler gösterilmektedir. Örneğin Temmuz ayında tahliye olması gereken Kübra Barutçu ve Jiyan Arıkboğa’nın tahliyesi Adalet Bakanlığı’na yazmış olduğu dilekçeler gerekçe gösterilerek Kübra Barutçu’nun üçüncü, Jiyan Arıkboğa’nın ikinci kez tahliyeleri ertelendi.
 
Tecrit politikalarından bağımsız değildir
 
Son olarak her tutuklu ve hükümlünün hakkı olan sohbet hakkında siyasi tutsaklar olarak faydalanmamaktayız. Uzun bir süredir ortak alana çıkarılmamakla beraber tutsaklar koğuşlara hapsedilmektedir. Diğer koğuşlarda bulunan arkadaşlarımızla ortak alana çıkarılmama gerekçesi olarak, ‘güvenlik’ gösterilmektedir. Yukarıda saymış olduğum tüm gerekçelerin tecrit politikalarından bağımsız olmadığını görmekte ve yaşamaktayız. Bu konuda tüm STK’lerin duyarlı olmasını bekliyoruz.”