Birliktelik ruhu ile yeni yaşamı örecekler

  • 09:09 5 Mart 2023
  • Güncel
 
Zelal Tunç 
 
MELETÎ - TJA’nın deprem bölgesinde kadınlarla geliştirdiği dayanışmaya dikkat çeken Jineoloji Dergisi Yayın Kurulu üyesi Neslihan Şedal, “Muazzam bir toplumsal vicdanın, toplumsal dayanışmayı örgütleyebildiğini görebildik. Bu bize yeni yaşamın nasıl örebileceğini göstermiş oldu” dedi.
 
Tevgera Jinên Azad (TJA) bu yıl için 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliklerini 6 Şubat’ta Mereş (Maraş) merkezli meydana gelen depremlerde büyük yıkım ve can kaybının yaşandığı 11 kentte bulunan kadınlarla “Kadın Dayanışması Yaşatır” şiarıyla yapma kararı aldı. 25 Şubat tarihinde Amed’de (Diyarbakır) verilen startın ardından da deprem bölgesinde köy köy, mahalle mahalle depremzede kadınlarla bir araya geliyor. Bir yandan dayanışma ağları ören TJA’lılar bir yandan da iktidar aklının kurumsallaşmış ifadesi olan ulus-devlet sistemine karşı “Demokratik ekolojik kadın özgürlükçü” bir yaşamın inşasının mümkün olduğunu gösteriyor. 
 
Depremin büyük yıkıma ve can kaybına neden olduğu Meleti’de (Malatya) alanlarda dayanışmayı sürdüren kadınlardan Jineoloji Dergisi Yayın Kurulu üyesi Neslihan Şedal, iktidar için rant ve talan alanlarına dönüştürülen kentlerin kadın bakış açısıyla yeniden inşa edilip doğal afetlere karşı nasıl korunaklı hale getirilebileceğini değerlendirdi.
 
TJA ilk günden itibaren alanlarda
 
Neslihan, TJA’nın her yıl olduğu gibi, bu yıl da yaşamın tüm alanlarda ataerkil kapitalist sistemin yaratmış olduğu tüm toplumsal sorunlara karşı sokaklarda, direnişte ve örgütlenmede mücadeleyi büyütmeye devam ettiğini söyledi. Bu yıl 8 Mart’a doğru giderken, her yıl ki etkinliklerden daha farklı planlamalar çıkarmak zorunda kaldıklarını ifade eden Neslihan, 6 Şubat tarihinde Mereş merkezli depremlerin Kurdistan, Türkiye ve Suriye’de büyük yıkım yarattığını belirtti. 8 Mart’a giderken “Kadın dayanışması yaşatır” şiarıyla başta kadınlar olmak üzere depremden etkilenen bölgelerde dayanışma ağını geliştirmek amacıyla ilk günden bu yana çalıştıklarını kaydeden Neslihan, “Kadınlarla çocuklarla bir araya gelerek, yaraları birlikte sarmaya çalışıyoruz. Bizler de Wan’dan Malatya’ya geldik ve burada halkla birlikte, kadınlarla birlikte mücadele ederek yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
 
‘Yıkımın nedeni ulus-devlet anlayışı’
 
Depremin yaşandığı kentlere ilişkin gözlemlerini anlatan Nesihan, “Aslında yaşam alanlarının, doğal kaynakların rant ve talan alanlarına dönüştürülmesi sonucu büyük yıkımların ortaya çıktığını görüyoruz. Elbette ki 8 Mart’a giderken tüm toplumsal sorunların ataerkil kapitalist sistemin kurumsallaşması olarak ulus-devlet anlayışı ve politikasızlığın sonucu olarak büyük yıkımların olduğunu, çok fazla canın kaybedildiğini, birçok insanın yaralandığını, insanların evlerinden olduğunu çok net olarak görebiliyoruz. 6 Şubat’tan beri karşımıza en çok çıkan ve okumamız gereken en önemli nokta, ulus-devlet aklının ve toplumsal dayanışmanın iki ayrı uçta durduğudur. Çünkü bizler çok iyi biliyoruz ki, binlerce yıldır aslında toplumsal dayanışmayı yıkarak özellikle kadın öncülüğünde gelişen toplumsal dayanışmayı yıkarak, kendini var etmeye çalışan bir iktidar aklı var. Bunun kurumsallaşması olarak ulus-devlet anlayışı var. Doğa talanı üzerinden, yaşam üzerinden, kadının yaşamı örme mücadelesine karşı kendini var etmeye çalışan bir iktidar aklı var” sözlerini kullandı.
 
İktidar aklının yol açtığı yıkıma karşı mücadele
 
Neslihan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir yandan 8 Mart mücadele gerçekliğimizken, bir de özellikle deprem bölgesinde kendini çok açık gösteren toplumsal sorunun bir felaketin, aslında iktidar aklının, yol açmış olduğu büyük kayıplara karşı mücadele gerekçemiz gerçekleşiyor. Çünkü bizler diyoruz ki; binlerce yıl önce aslında insanlığın güvenli, korunaklı, barınaklar yaratmasının günümüze kadar kendisini taşıdığı, büyük felaketlere karşı kendini koruduğunu çok rahat görebiliyoruz. Bunu aslında binlerce yıl önce inşa edilen ‘Göbekli Tepe’den’ de görebiliyoruz. Yine yüzlerce yıl önce oluşturulan ‘Sur evlerinden de’ görebiliyoruz, ya da tarihten günümüze kadar kendini koruyan Hasankeyf’ten de çok iyi görebiliyoruz.” Neslihan, İktidar aklının kadın aklı ve bakış açısıyla oluşturulan tüm yapıları, alanları sular altına gömdüğünü, rant alanlarına dönüştürdüğünü söyledi.   
 
Nasıl önlenebileceği binlerce yıllık tarihsel süreçte saklı
 
Neslihan, iktidar aklının, ulus-devlet mantığının tamamen sermayedarların kendi çıkarları doğrultusunda, yaşam alanlarını, doğal kaynakları yok ettiğini vurguladı. Neslihan, “Soluduğumuz havadan, içtiğimiz sudan, başımızı soktuğumuz yaşam alanlarına kadar her şey tamamen iktidara hizmet eden sermayedarlar tarafından yönetilmeye çalışılıyor. Bugün büyük yıkımların sebep olduğu politikasızlıkla çıkarılan imar afları ile doğal alanlara büyük binaların dikildiğini tüm canlıların yaşam alanlarının gasp edildiğini de görüyoruz. Büyük bir doğa talanı, büyük bir yaşam alanı gaspı üzerinden aslında bu politikalar üretiliyor. Tüm canlıların yaşamlarını gözetmeyen, iktidarın çıkarlarına hizmet eden politikalarla yürütüldüğü için bugün doğal afetleri çok fazla önüne geçilemez olarak değerlendirebiliriz. Doğası gereği engellenemez, önüne geçilemez fakat binlerce yıl öncesinden nasıl politikalar geliştirilmişse bugün de tarihsel süreçten örnek alınan politikalar geliştirerek önlenebileceğini söyleyebiliriz” ifadelerine yer verdi.
 
İnsanlar devlet olmadan yaşadı
 
Bugün ataerkil iktidar aklının kendini ölümle beslediğini söyleyen Neslihan, “Yaşama ne kadar karşı olduğu ve yaşamı nasıl hedef alarak kendini var ettiğini görebiliyoruz. Buna karşı ne yapılabilir? Aslında perspektif ve ne yapılması gerektiği çok net. Önceki dönemlere baktığımızda; belediyeler olmadan, devletli, sınıflı toplum olmadan toplumun nasıl yaşadığı, nasıl yaşamı var ettiği, dayanışmayla nasıl birlikte yaşam alanlarının oluşturulduğu, ahlaki-politik toplum yapılarına baktığımızda çok net görebiliyoruz. Evet bugün teknoloji çağındayız diyoruz ancak, bugünkü teknoloji eğer ki rantçıların önüne geçemiyorsa bilimciliğin dışında aslında bilimselliğin yaşandığı binlerce yıl deprem olgusuna karşı insanlığın; nasıl özgür yaşam alanları, özgür kentler oluşturduğunu referans alabiliriz.  İnsanlar devlet oluşumu olmadan, kurumlar olmadan da aslında depreme karşı mücadele etmişlerdir. Ama bugün kurumlar bu kadar fazlayken, depremin önüne geçemiyorsa; aslında bu kurumsallıkların neye hizmet ettiğine karşı mücadele gerçekleştirilebilir. Bir sorgulama gerçekleştirilebilir” dedi.
 
Dayanışma ruhu vurgusu
 
 
“Biz yaşamı nasıl öreceğiz?” sorusunun,  iktidar aklına karşı mücadele etmekten geçtiğini ifade eden Neslihan, “O özgür yaşamdaki dayanışma ruhunu yeniden canlandırarak, dayanışma algısını değiştirerek, iktidarın insanları kendine bağımlı kılan, kadını erkeğe-devlete bağlı kılmaya çalışan anlayışın tersine aslında,  birlikte yapmanın ruhunu yeniden örerek yapmalıyız. Bugün dayanışmanın birilerine bir şeyler götürerek yardım ulaştırarak değil, aslında bu acının içinde kendimizi görerek; demokratik, ekolojik, kadın bakış açısıyla örerek gerçekleştirebiliriz” dedi. 
 
‘Dayanışma bize yeni yaşamın yeniden örülebileceğini gösterdi’
 
 
Neslihan, 6 Şubat günü devletin deprem bölgesine geç müdahalesiyle başlayan ağır can kaybına karşı dört bir yandan gönüllülerin koordineli çalışarak daha ağır bir felaketi önlediğini söyledi. Hala toplumsal vicdanın, dayanışmanın günümüz de de var olduğunu belirten Neslihan, “Burada yaşamı toplumsal dayanışmanın var ettiğini çok rahat görebiliyoruz. Bugün hala bir toplumsallıktan söz edebiliyorsak bunu toplumun ördüğünü çok rahat görebildik. Buralara yardımların çok geç ulaşması, ekiplerin çok çok geç kalması, ulaştıktan sonra askerin, polisin, çok çok pohpohlanması, ‘enkazdan askerimiz, polisimiz kurtardı’ propagandaları yapılması; aslında bu toplumsal dayanışmayı, toplumsal ruhu perdelemek içindi. Gölgede bırakmaktı. Oysaki alana ilk müdahale eden toplumsal ruh ve bütünlüktü. Gönüllüler bir araya gelerek koordineli bir şekilde insanları enkaz altından çıkarttı. Devletten ve kurumlardan bağımsız olarak koordineli hal ortaya çıktı. Aslında muazzam bir toplumsal vicdanın, toplumsal dayanışmayı örgütleyebildiğini görebildik. Bu bize aslında doğal toplumdaki yaşam alanlarının hala kendini ne kadar yaşattığını gösterdi. Bu dayanışma bize yeni yaşamın nasıl örebileceğimizi göstermiş oluyor” şeklinde konuştu.