Nuray Özdoğan: Engellemelerin yasal dayanağı yok

  • 10:20 19 Şubat 2023
  • Güncel
 
Melek Avcı
 
ANKARA - HDP Hukuk Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Özdoğan, OHAL dahi olsa devletin dayanışma faaliyetlerini engelleyecek ve yardımlara el koyacak hukuki bir yetkisinin olmadığını aktarırken, televizyonlarda canlı yayınla toplanan “yardımların” bağımsız bir komisyon tarafından denetlenmesi gerektiğini belirtti.
 
Mereş Bazarcix (Pazarcık) ve Elbistan’da 6 Şubat günü 7.7  ve 7.6 şiddetinde depremler yaşandı. Yaşanan depremlerde şu ana kadar 40 bin 642 kişi yaşamını yitirdi. Toplamda 13 milyonluk nüfusun etkilendiği bölgede çadırlar dahi iktidar tarafından dağıtılmazken halkın dayanışma ile topladığı yardımlar engellendi. Bunun yanında medyada kamu bankaları üzerinden yürütülen “yardım” kampanyalarında toplanan paraların nerelere aktarılacağına ilişkin kaygılar da büyüyor. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Özdoğan, yardımlara el konulması, kayyım atanması ve “yardım” kampanyasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Devletin görevi yardım faaliyetlerini kolaylaştırmaktır’
 
Böyle bir afet gerçekleştiğinde önceliğin insanların can güvenliğini sağlama ve kurtarma faaliyetlerine verilmesi gerektiğini söyleyen Nuray, bunu önceleyen bir devlet yapısı olmadığında ise ağır hukuksuzlukların baş göstermesinin kaçınılmaz olduğunu belirtti. Nuray, “Genel olarak afet döneminde her yurttaşın yardım etme sorumluluğu ve hakkı var. Herkes el birliğiyle depremzedelere yardım toplamaya ve ulaştırmaya çalıştı. Devlet ve iktidarın görevi bu yardım faaliyetlerinin dağıtımını kolaylaştırmak ve organize etmektir. Yasalar bunu söyler. Afet dönemindeki yasal durumu düzenleyen bir mevzuat var. Burada şunu hükmeder mevzuat, der ki, AFAD gibi kurumlar ve devletin bu iş için kurduğu kurumların görevi koordinasyon sağlamak yoksa yardım faaliyetlerini engellemek ve zorlaştırmak değil” dedi.
 
Halk düşmanlığı siyaseti
 
Halkın kurduğu dayanışmayı baltalayan bir politikanın iktidar tarafından devreye sokulduğunu belirten Nuray, devletin elinde müdahale için her türlü yetki varken güvenlik politikalarını devreye sokmak için OHAL ilan ettiğini kaydetti. Nuray, “Devletin ilk görevi neydi? Devlet, insanların canını kurtarmak için elindeki tüm olanakları; askeri olanakları, sağlık olanakları, kolluk olanakları ve bunların tamamını insanların can güvenliği için seferber etmek zorundadır. Bunun hiçbirisini yapmadı. Şimdi yeni yeni kısmen yapmaya başladı ama yaparken de insanların afetin ilk gününden itibaren kurduğu, partilerin, sivil toplum örgütlerinin, duyarlı kuruluşların kendiliğinden oluşturduğu dayanışmayı baltalayan bir siyaset izlemeye başladı. Bu çok korkunç bir tablo. Gerçekten, halk düşmanlığı diye kullanılan bir tabir vardır ya bu tam da öyle bir durum. Siz bunu engelleyemezsiniz, bunu kolaylaştırmakla yükümlüsünüz. Elbette ki şu var, hükümet hızlıca afet bölgelerinde OHAL ilan etti. Afete müdahale için zaten her türlü yasal olanağı vardı, kanunlar buna izin verirken, kurtarma için gereken tüm olanak ve araçları bölgeye sevk etme yetkisi varken bir anda OHAL ilan etti. OHAL’in sonuçlarını Türkiye sıklıkla deneyimledi; devletin ne yazık ki güvenlikçi politikalarını devam ettirmesinin yasal zeminidir OHAL” ifadelerini kullandı.
 
‘Afet bölgesinde askerin ağır silahlarla işi yok”
 
OHAL açıklandığında “yağma” durumunun gerekçe gösterildiğini dile getiren Nuray şöyle devam etti “Daha sonra Adalet Bakanı çıkıp, “biz olan yağma suçlarına müdahale ettik, yağma faaliyeti yok artık” dedi. Bu nedir, aşamalı olarak siz bu halka yalan söylüyorsunuz demektir. En son partimizin Pazarcık’taki deprem koordinasyonuna fiili olarak müdahale edildi. Kaymakam ben buraya kayyum atıyorum, bu yardım faaliyetlerini siz yürütemezsiniz diyerek kolluk güçleriyle birlikte müdahale etti. Afet bölgesinde askerin ağır silahlarla işi yok. Askerin işi kazma kürekle yardım etmektir ya da elindeki kurtarma ekipmanı neyse bunlarla gitmektir. Elinde açık ağır silahlarla halkın dayanışma faaliyetlerini engellemek değil. Gerçekten çok ağır suçlar işleniyor burada. Müdahalenin hiçbir yasal dayanağı yok. Elbette OHAL yasasında şu var, mülki idare amirleri afet döneminde kolluk güçlerini kullanabilir, belli yardım faaliyetlerine müdahale edebilirler ama yardımı gerçekleştirmek için bunu engellemek için değil. Yasa der ki bir yerde stok malzeme yapılırsa, sen gidip oraya el koyabilir ve bunu halka dağıtabilirsin. Müdahalenin kapsamı budur. Yasanın onlara verdiği görev bu hak değil. Şunu yapabilirdi büyük şirketlerin iş araçlarına ‘ben el koyuyorum, tüm malzemelerinizi afet bölgesine gönderiyorum’ devletin bu yetkisi var. Yetki budur, Pazarcık’ta insanların el birliğiyle kurduğu yere el koymak değil. OHAL’de bile bu yetki yok. ”
 
‘İnsanlar yaşam alanı ortadan kalktığı için mecburen bölgeden çıkıyor’
 
Sürecin halkların dayanışmasıyla sürdürüldüğünü kaydeden Nuray, iktidarın hukuk araçlarını kendi siyasi enkazını kaldırmak için kullandığını söyledi. Nuray, “Bu dayanışma çabası bazı yerleri ve siyasetleri tedirgin ediyor. Bu nedenle elindeki hukuk araçlarını kötüye kullanıyorlar. Ne yazık ki şuan bunun planını yaptıklarına eminim; burayı nasıl inşaat alanına ve inşaat şirketlerine yeniden açacağız, bankaların kredi alanına nasıl çevireceğiz. Zihnini yardım için kullanmayanların bunun için kullanacağını biliyoruz. Bölge asla ve asla bu mekanizmalarla imara açılmamalıdır. Kesinlikle yeni mekanizmalar kurulmalı, bölge yeniden yaşanabilir,  oradaki kültüre, oradaki insanların toplumsallığına uygun bir yapılaşma için muhakkak yerel ile birlikte sürdürülecek bir süreç işletilmelidir. Mesele orayı inşaat alanına açmak değil, yaşam alanına çevirmek olmalıdır. İnsanlar yaşam alanı ortadan kalktığı için mecburen bölgeden çıkıyor ve Türkiye’nin içerisinde yeniden mülteci haline getirildiler. Oradaki insanlar şuan Türkiye içinde mülteci pozisyonunda kaldı” diye konuştu.
 
‘Meclis yeniden inşa için yasal düzenleme yapmalıdır’
 
Mültecilik haliyle en kısa sürede baş etmenin yolunun bölgenin yeniden yaşanabilir bir alana dönüştürülmesiyle olabileceğini söyleyen Nuray, bunun ancak yereller ile işbirliği içerisinde yapılabileceğini belirtti. Nuray, “Merkezin yasal olarak da müdahale alanını daraltan, daha yerel ile işbirliğinin örüldüğü olanakların olduğu bir yasal düzenlemenin Meclis açıldığında hızlıca yapılması gerekir. Elbette yeniden yapılar inşa edilmeli ama bu inşaat denilen şey TOKİ’leşme olmamalı, şirketlerin kasalarını dolduracak, bankaların kasalarını dolduracak bir mekanizma şeklinde işlememelidir. Bu nedenle merkezi idareye bu süreç bırakılmamalıdır, mevcut olan merkezi idare bunu yürütebilecek, yönetebilecek bir idare değil. Bu anlaşıldı. Yapılacak şey Meclis’in bu konuda acilen yeni bir yasal düzenleme yapması, yaşam alanının oradaki sivil toplum ve yerel yönetimlerle birlikte, afete maruz kalanların iradesini gözeterek yaşam alanının kurulmasıdır. Banka-inşaat-müteahhitler-hükümet ile yürüyen bir sürece izin vermemek lazım verirsek bu yeni afetlere kapı aralamak demek” sözlerini kullandı.
 
‘Denetimsiz örtülü ödeneğe dönüşecek bir para var’
 
Bankaların geçtiğimiz günlerde “yardım” yapmasına ilişkin de değerlendirmede bulunan Nuray, kamu bankalarındaki paranın zaten halkın olduğunu söyledi. Nuray şöyle konuştu: “Merkez Bankası’ndaki para zaten bu halkın ve bu halk için kullanılmak zorunda. Burada hileli olabilecek sorun şu arkasından gelen Resmi Gazete’de yayınlanan düzenleme bu bankaların bağış yaptığı paranın denetim dışı bırakılmasına dair bir düzenleme. Denetimsiz bıraktığınız anda, bu iktidarın elinde bir örtülü ödeneğe dönüşecek veya dönüşme ihtimali yüksek olan bir paradan bahsediyoruz. Deneyimlerimiz bize gösterdi ki bu paraların gerçek anlamda afetzedeler için kullanılmadığı. İnşaat şirketleri için bir sermaye olarak kullanıldı. Yine, yapılacak konutlar insanlara belli bir para karşılığı satılacak. Eğer müdahale edilmezse yine aynı süreci yaşayacağız. Denetim dışı bırakılan bir para söz konusu. Bunu ‘bağışı’ denetimsizliği kolaylaştırmak için bir araca çevirdiler ne yazık ki halkın gözünün içine baka baka bir hileyle yaptılar. Kamu bankaları elbette ellerindeki parayı bu halk için kullanmak zorunda bunun için varlar, Merkez Bankası bunun için var ama halkın denetiminden kaçırılmış bir dayanışma, bir bağış olmaz. Bağışların tamamı ne AFAD’ın ne iktidarın, kamunun denetimine sunulmalı. Yapılacak yasal düzenleme şudur, tüm bağışların nakdilerin bağımsız denetlenebilir bir komisyon tarafından yönetilmesi içerisinde TMMOB’tan tutun Türkiye Barolar Birliği ve yerel örgütlere kadar tüm temsilcilerin olması gerekir.”