Amed’de ‘tecrit’ konulu serbest kürsü: Tecrit toplumun her kesimine sirayet ediyor

  • 17:53 2 Şubat 2023
  • Güncel
AMED - TJA öncülüğünde Amed’de çok sayıda kadının katılımıyla serbest kürsü düzenlendi. Düzenlenen etkinlikte kadınlar tecridin bugün yaşamın her alanına sirayet ettiğini vurgularken, bununla beraber mücadelenin de devam ettiği söylendi.
 
Tevgera Jinên Azad (TJA) öncülüğünde Amed Tahir Elçi Konferans Salonu’nda, “Kadınlar tecridi nasıl yorumluyor?” konulu serbest kürsü gerçekleştirildi. Programa Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Newroz Uysal, Demokratik Bölgeler Partisi (HDP), Yeşil Sol Partisi, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Amed İl ve ilçe örgütleri, Rosa Kadın Derneği, KASED, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Med Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED), Tutuklu Hükümlü Aileler ile Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (TUAY-DER), 78’liler Derneği, Mezopotamya Dil ve Kültür Araştırmaları Derneği (MED-DER)  ile çok sayıda kadın katıldı.
 
‘Türkiye kararı uygulamıyor’
 
Etkinlikte ilk olarak konuşan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Newroz Uysal, tecridin bugün hem hukuken hem de siyaseten yayıldığını söyledi. Devletin Kürt sorunu karşısında Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi gösterdiğini aktaran Newroz, “Aynı zamanda buna bağlı olarak söyleyebiliriz ki devlet, Sayın Öcalan şahsında onun fikir ve düşüncelerini, duruş ve çözümlerini unutturmak istiyor. Tecridi dünyanın hiçbir yerinde konuşulmasın ve unutulsun istiyorlar. 24 yıldır Öcalan üzerinde ağır bir tecrit var. Hem uluslararası alanda hem de ulusal alanda birçok başvuru yaptık. Geçtiğimiz günlerde tecritle ilgili olarak Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi'ne başvuruda bulunduk. Kurul tedbir kararı da aldı, bu da Türk devletinin avukatlarla görüşmesi gerektiği anlamına geliyor. Ama iki ay oldu hala bu kararı uygulamıyorlar” dedi. 
 
‘Faşizan saldırılar arttı’
 
Uzun bir süredir İmralı’dan başlayarak tüm toplumsal yapılara, bütün muhalif kesimlere ve kadınlara yönelik yaygın bir tecrit politikası uygulandığını ifade eden HDP Amed İl Eşbaşkanı Gülistan Atasoy, “Özellikle İmralı’da Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan üzerinde hangi dönemler azaltıldı, en azından klasik hukuk normlarına uygun hale getirildiğine baktığımızda toplumsal örgütlülüğün toplumsal reflekslerin çok daha kitlesel olduğu dönemlerde tecridin aşılabildiğini en azından dönemsel rahatlamalar yaşandığına tanık olduk. Özellikle son altı yılda savaşın derinleştirildiği, Kürtlerle yeniden çatışma zemininin güçlendirildiği, Kürt düşmanlığının boyutlanarak devam ettiği ve bunun üzerinden Kürt kadınlarının hedef alındığı, çünkü öncü olan kadın hareketidir,  kadınların üzerindeki yoğun baskı ve faşizan saldırılar arttı, toplumda da olası bir muhalefetin azaldığı bir durumu da yaşadık. Bu da berberinde özellikle son iki yıldır, mutlak bir tecrit politikasını da getirdi” dedi.
 
‘Tecrit kültürel çalışmaları etkiliyor’
 
KASED adına konuşan Devrim Demir ise tecridin bugün kültür alanının her yerine sirayet ettiğini vurgulayarak, “Oluşturulan ve yürütülen tecrit politikalarına bizler bugün maruz kalıyoruz. Tecrit sadece bir alanı değil, bütün alanları ve yaşamı etkisi altına alıyor. Tecridin amacı da toplumu çökertmektir. Siyasi, ekonomi, kültürel, dil ve her alanda baskı uygulamak istiyorlar. Bundan kaynaklı tecrit bu kadar derinleştiriliyor. 80 ve 90’lı yıllarda da kültür üzerinde ciddi baskılar ve saldırılar vardı. Kimse Kürtçe konuşamıyordu. 40 yıllık mücadeleyle birçok kazanımlar elde edildi. Çok sayıda kurumlar açıldı. Yürütülen tecrit politikaları sonucunda çalışmalarımızı yürütemiyoruz. Son süreçte birçok kültürel çalışmalarımız engellendi ve sanatçılarımız gözaltına alınıp tutuklandı” dedi.
 
‘Tecrit kadınlar üzerinde bin yıllardır sürüyor’
 
Rosa Kadın Derneği Yönetim Kurulu üyesi Elif İpek Tirenç Ulaş ise, bin yıllardır kadınlar üzerinde tecrit politikasının sürdüğünü ve bugüne kadar bu tecridin devam ettiğini söyledi. Kadını toplumdan koparma ve eve hapsetmek için erkek egemen zihniyetinin bu politikaları hep sürdürdüğünü ifade eden Elif, “Bu politikalar kadınlar için bin yıllardır hiç değişmedi. Bugün bu tecrit politikası Türkiye’de en canlı haliyle yürütülüyor. Kadınların her alandan koparılması zaten başlı başına bir tecrit politikasıdır. Ama bu Türkiye’de son yıllarda farklı boyunu yaşıyor. Bu daha çok Türkiye ve AKP politikalarında kadının zihinsel yaşamına da müdahale üzerinden gelişiyor. Bunu şiddetle mücadelede etkin rolünü oynamayarak yapıyor. Pasif bir duruma geçmiş halde. İstanbul Sözleşmesi’ni fesih ediyor. Hiçbir adli idari mekanizmayı işletmiyor. Şiddetin son bulması iççin değil, tam tersine kadın şiddeti üzerindeki şiddetin daha derinlikli ve çok boyutlu devam etmesi için özle bir çabaları var. Bunu özel bir politika olarak sürdürüyor” şeklinde konuştu.
 
‘Bir ulusun Önderi özgür olmadan toplum özgürleşmez’
 
Ardından ÖHD adına Cemile Turhallı Balsak konuştu. Tecridin sadece Abdullah Öcalan’a yönelik yürütülmediğini belirten Cemile, bu tecrit örneğinin dünyanın hiçbir yerinde olmadığını söyledi. 24 yıldır bu tecridin devam ettiğinin altını çizen Cemile, “Tecrit sadece son zamanlarda değil Sayın Öcalan gözaltına alındığı ilk günden bu yana devam ediyor. Burada uluslararası bir sistem var. Eğer ki bir ulusun Önderi özgür olmadığı sürece ulus ve toplum özgürleşmez. Hiçbir yerde kadın hakları üzerinde bir ideoloji yürütülmezken, bu Kürtlerde yürütülüyor” diye konuştu.
 
‘Zindanlardan tabutlar çıktı’
 
Ağırlaştırılmış tecridin özellikle cezaevleri üzerinde ciddi bir etki yarattığını söyleyen MED TUHAD-FED yöneticisi Safiye Akdağ, “Sürgünlerden tutun disiplin cezalarına, infazların yakılmasına kadar… Bildiğiniz üzere son yıllarda tabutlar çıktı zindanlardan. Birçok arkadaş hayatını kaybetti. Hem ağır hastalıklardan hem de intihar iddialarıyla şehit düştüler, hayatlarını kaybettiler. İmralı üzerindeki 24 yıldır yürütülen hukuksuzluk, zindanlara da bağlı olarak gittikçe bu saldırı ve hukuksuzluklar artıyor. Tutukların bulunduğu cezaevinden sürgün edilmediği gün yok. S Tipi, Y Tipi… Alfabelerinde harf kalmadı, yeni cezaevleri kuruyorlar ve bütün tutukluları birbirinden tecrit ediyorlar. Sadece sürgünle değil, bulundukları cezaevinde de birbirlerinden uzak tutuyorlar. Ne spor hakları var, ne cezaevi içinde görüş hakkı var, ailelerle görüşme çıktıkları sırada bile ne tutuklu aileleri ne de tutuklular birbirlerine selam veremiyorlar. Bu duruma geldi. Sürgün sadece tutuklular için değil aileler için de bir işkence gibidir” diye konuştu.
 
‘Kadınlar tecride karşı boyun eğmedi’
 
DBP’den Emine Çaynak da, yıllardır yürütülen bir tecrit politikasının olduğunu ve buna karşı bir mücadelenin de olduğunu belirterek, “Her alada bir mücadele veriliyor ve özellikle kadın direnişi bugün her yerde yükselmiş. Bugün bizlerin ayakta olmamızın sebebi mücadelemizdir. Eğer ki iktidar bu tecrit politikasını devreye koyup yürütmeseydi bugün özgürlüğü inşa edecektik. Toplumu yok etmek için bugün bu politika yürütülüyor. Yılardır Kürt halkının Önderi üzerinde derin bir tecrit yürütülüyor. Ama kadınlar hiçbir zaman bu tecride karşı boyun eğmedi. Yürütülen bu haksızlıklara karşı da kadınlar boyun eğmeyecek. Yürütülen tecride karşı iki yurttaşımız yaşamına son verdi. Yıllardır adalet arayan anneler var. Ve bunlardan biri de Emine Şenyaşar. Bugün bizler dışarda hepimiz tecrit altındayız. Ama bizim mücadelemiz devam edecek ” şeklinde belirtti.
 
‘Tecrit bir insanlık suçudur’
 
Yerine kayyım atanan HDP Yenişehir Belediye Eşbaşkanı Belgin Diken de şu şekilde konuştu: “Sayın Öcalan özgürleşmedikçe biz kadınlar da özgür sayılmayız. Bunun için her alanda mücadele vereceğiz. Çalışmalarımızı ve direnişimizi devam ettireceğiz. Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez. Tecrit bir insanlık suçudur. Tecridi tüm alanlara yayan sistemi ve tüm çalışmalarımızda kadını yok sayan bir zihniyetle mücadele eden Kürt kadınlarını buradan selamlıyorum.”
 
Abdullah Öcalan’ın komplo ile Türkiye’ye getirilirken o döneme şahit olduğu aktaran 78’liler Derneği Eşbaşkanı Halise Batgi o dönemden bahsetti. Halise, devamında şunları söyledi: “Sayın Öcalan Türkiye’ye getirildiğinde Kürdistan’ın her yerinde halk ayaklandı ve eylemler düzenledi. Birçok kişi yaşamını yitirdi ve tutuklandı. Tüm saldırılara rağmen halk alanları terk etmedi. Bugün baktığımızda ise tecrit bugün yaşamın her alanında en derin bir şekilde yürütülüyor. Bu komplo yıllardır devam ediyor.” 
 
‘Tecrit bir insanlık suçudur’
 
Yeşil Sol Partisi Amed İl yönetiminden Pınar Sakık Tekin, Türkiye’de 24 yıldır tecridin uygulanmasıyla beraber iç hukukunu ve beraberinde imzacısı olduğu uluslararası hukuku çiğneyip hiçe saydığını aktardı. Pınar, “Türkiye’de ulus devlet paradigması ile sorun haline getirilen bir Kürt gerçekliği vardır. Ve bu Kürt gerçekliği karşısında iktidar sorumluluk almamaktadır. Tecrit politikası sadece İmralı Ada’sında Sayın Abdullah Öcalan şahsında değil toplumun tümüne sirayet etmiştir. Bugün keyfi gözaltılar, tutuklamalar, hasta tutukluların ölüme terk edilmeleri ve infazı yakılan hükümlüler, mücadelenin her alanını ilmek ilmek ören kadınlara yönelik özel savaş politikalarıyla onların mücadelesi hedef haline getirilmiştir. Sayın Öcalan şahsında tüm toplum ve mücadele alanları tecrit alınmaktadır. Tecrit sadece Kürtlerin sorunu değil, Türkiye’de yaşayan tüm halkların sorunudur. Tecrit bir insanlık suçudur. Barışa karşı savaşta ısrar etmenin bir adıdır” diye konuştu.
 
‘Dil bir milletin onurudur’
 
Kürt dili eğitmeni Laleş Biçimli de, “Tecrit imhadır, uzaklaştırmaktır ve konu kadın ve dil ise katliamdır. Eğer ki bir dil tecrit edilirse, o dil yok olur. Tecrit bir asimilsyondur. Diğer bir deyişle dil, hem bireyler hem de milletler için en önemli kaynak noktasıdır. Dolayısıyla dil, insanların şeklidir ve bir milletin onur simgesidir. Bir millet diliyle şekillenir, saygı görür ve kültürü buna göre gelişir” sözlerine yer verdi.
 
KESK’ten Emine Şahin de şunları belirtti: “Şu anda cezaevlerinde evrensel hukuka aykırı bir şekilde uygulanan politikaların tüm topluma sirayet etmiştir. Tecrit sadece cezaevlerinde uygulanmıyor. Dilimize, toplumumuza, kültürümüze, kentimize tecrit uygulanıyor. Bu ülkede gelen bütün iktidarlar toplumsal sorunları baskılayarak, yok sayarak, inkar ederek çözüme kavuşturabileceklerini sanıyorlar ama öyle değil. Toplumsal yaralar derinleşerek büyüyor. Bizlerde sivil topum kurum ve kuruluşları olarak bu süreçte toplumsal alanın her yaşamında hem içeride hem de dışarıda uygulanan tecridin kaldırılmasını ve bunu aslında kadınların gücüyle, mücadelesiyle talepleriyle gerçekleşeceğine inanıyoruz.”