
Gezi 8 yaşında: Birleşik mücadele ruhu burada büyüdü
- 10:39 27 Mayıs 2021
- Güncel
HABER MERKEZİ - AKP’nin baskı ve rant politikalarına karşı bir isyanın ortaya çıktığı Gezi Direnişi’nin üzerinden 8 yıl geçti. Bu meydanda herkes AKP sistemine karşı mücadele ederken, kadınlar hem AKP’ye hem de cinsiyetçiliğe karşı direndi, hala da direniyor.
Türkiye’de var olan sisteme itirazın yükseldiği tarihi bir döneme işaret ediyor Gezi. İstanbul Taksim’de bulunan Gezi Parkı’na 27 Mayıs 2013 tarihinde iş makinelerinin girmesinin ardından sosyal medyada gerçekleşen örgütlenme ile başlayan direniş, yaklaşık 2 ay boyunca sürdü. İktidarın direnişi kırma amacıyla bütün şiddet araçlarını kullandığı Gezi, hem saldırılarla, hem saldırılara karşı birçok kesimin mücadelesini birleştirmesi ile hem de yaşamını yitirenlerle hafızalara kazındı.
Projeye tepkiler 2012’de başladı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi, 16 Eylül 2011 tarihinde Taksim Yayalaştırma Projesi'ni kabul etti. Bu plan 4 Ocak 2012 tarihinde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu tarafından da onaylandı. Mevcut parkın yerine bir bina inşa edilecek olması ve parkın yok olmasına karşı birçok sivil toplum örgütü ve gruplar eleştirilerde bulundu. Projenin resmen açıklanmasından itibaren birçok etkinlik, protesto ve yürüyüş düzenlenirken, 6 Şubat 2012 tarihinde Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası Gezi Parkı'nın tescillenmesi için 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kuruluna başvuruda bulundu. Haziran 2012'de Başbakan Tayyip Erdoğan, Topçu Kışlası'nın “aslına uygun olarak” yeniden inşa edileceğini açıklasa da bu açıklama, parkın ranta açılacağı gerçeğini değiştirmedi. İktidar da tepkilere rağmen projeyi hayata geçirmeye başladı. Taksim Dayanışması adıyla ilk eylemler yapılırken, 2012 yılı sonlarında özelde Gezi için, ancak genel olarak AKP’nin baskıcı ve rantçı politikalarına karşı eylemler yükseldi. Bu kapsamda imza kampanyaları, festivaller organize edildi.
İş makineleri Gezi’ye girdi
Basın ve ifade özgürlüğünün engellenmesi, kürtaj hakkının, alkol kullanımının tartışmaya açılmasının ardından Gezi Parkı’na yönelik verilen karar, AKP’nin had safhaya ulaşan baskılarına karşı örgütlü bir itirazın gelişmesini de beraberinde getirdi. Gezi Direnişi, her ne kadar sadece Gezi Parkı savunması olarak görülse de bu politikaların bütününe karşı bir isyan olarak gelişti. 27 Mayıs’ta Gezi Parkı’nın Asker Ocağı Caddesi’ne bakan duvarın 3 metrelik kısmı gece 22.00 sıralarında yıkıldı, 5 ağaç yerinden söküldü. Taksim Dayanışması grubu üyeleri iş makinelerinin önüne geçerek daha fazla yıkım yapılmasını engelledi. Ancak direniş yeni başlıyordu ve çok sayıda kişi parkta çadır kurarak sabaha kadar nöbet tutmaya başladı.
Yıkım engellendi
Tarih 28 Mayıs’ı gösterdiğinde, parkı savunmak isteyenlerin sayısı artıyordu. Öğle saatlerinde duvar yıkımına devam etmek isteyen ekip ile direnişçiler arasında tartışma yaşanırken, dönemin Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, parka gelerek direnişe destek verdi. Eylemciler, bir kez daha yıkımı engellemeyi başardı.
Ancak yıkım çalışmalarına devam etmek için iş makineleri tekrar çalışmaya başladığında, bu kez çoğunluğu zabıta önlüğü giymiş olan Kalyon İnşaat çalışanları eylemcilere saldırdı. BDP’li vekil iş makinelerinin önüne tekrar geçti ve yıkım çalışmalarının ruhsatını görmek istedi. Yıkım ekibi, ruhsatlarının olmadığını belirtti ve yıkım çalışmaları tekrar durdu. Bugün gerçekleşen saldırıların sonrasında direniş grubu giderek kalabalıklaştı.
Saldırılar büyüdükçe Gezi büyüdü
Polisler 29 Mayıs günü saat 05.00 sıralarında nöbet eylemini sürdürenlere saldırıda bulunarak çadırları kaldırdı ve iş makineleri yeniden çalışmaya başladı. Aynı gün dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ın, Yavuz Sultan Selim Köprüsü inşaatının açılış töreninde sarf ettiği “Ne yaparsanız yapın. Orası için karar verdik. Yapacağız” sözleri, saldırıların süreceği mesajının yanı sıra Gezi Direnişi’nin de büyüyeceğine işaret etmişti.
30 Mayıs 2013’te polis, bir kez daha eylemcilere saldırırken, 31 Mayıs sabah erken saatlerde parktaki eylemcilere, tekrar saldırıda bulundu, ardından eylemcilerin çadırlarını ateşe verdi. Çadırların yakılma görüntülerinin sosyal medyada yayınlanmasıyla birlikte binlerce kişi Taksim’e akın etti.
Proje hakkında yürütmeyi durdurma kararı
31 Mayıs günü, Taksim’deki direniş Türkiye ve bölgenin birçok kentine yayılmıştı. Başta Ankara ve İzmir olmak üzere yapılan eylemlere polis saldırıları gerçekleştirildi. Ve direnişin neticesinde, yapılan bir başvuru sonrası, İstanbul 6’ncı İdare Mahkemesi, Topçu Kışlası Projesi hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Tayyip Erdoğan’dan ‘çapulcu’ çıkışı
2 Haziran’da Tayyip Erdoğan bir kez daha eylemi hedef alan “Açık söylüyorum; birkaç tane çapulcunun o meydana gelip insanımızı, halkımızı yanlış bilgilendirmek suretiyle tahrik etmesine pabuç bırakmayacağız” şeklindeki söylemleri, hem Türkiye’de hem de dünyada eleştirildi.
Ancak Türkiye’nin dört bir yanındaki eylemler sürdü. Milyonların çıktığı alanlarda “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”, “Her yer Taksim her yer direniş”, “Direne direne kazanacağız” sloganları yankılandı.
13 buçuk milyon tweet
“Sosyal medyanın gücü” belki de ilk kez Gezi’de bu denli açığa çıktı. 31 Mayıs günü saat 16.00’da başlayan sosyal medya eyleminde 12 saatte 3 ana hashtagte 2 milyon tweet atıldı. Direnişin sadece bir haftasında ise atılan tweetlerin sayısı 5 milyonu buldu. 15 Haziran'da ise birçok basın organında eylemler sırasında atılan 13 buçuk milyon Twitter mesajının analizi yayınladı. Eylemlerin farklı kentlere yayılmasında ve Taksim’deki direnişin büyümesinde sosyal medya önemli rol oynadı.
‘Durma’ eylemleri
Gezi Direnişi, içinde yankı uyandıran eylemlere de sahne oldu. Bunlardan biri Erdem Gündüz'ün, Taksim Meydanı’nın ortasında yüzünü Atatürk Kültür Merkezi’ne (AKM) dönerek gerçekleştirdiği “Duran Adam” eylemiydi. Eylem sosyal medyada kısa sürede duyuldu ve birçok kentte “Duran Adam”, “Duran Kadın”lar aynı eylemi sürdürdü.
Kırmızılı ve Siyahlı Kadınlar
Gezi’de “Kırmızılı Kadın” ve “Siyahlı Kadın” da önemli simgelerden oldu. “Siyahlı Kadın”ı, tazyikli su sıkan TOMA’nın önünde kollarını açmış, kendini suya karşı siper etmiş olduğu fotoğraf karesinden tanıyoruz. Adı Kate Cullen olan bu kadın, 2012 Eylül ayında öğrenci değişim programı ile Avustralya’dan İstanbul’a geldi.
“Kırmızılı Kadın” ise direnişin bir diğer simgesi oldu. Üzerinde kırmızı elbisesi ile beyaz bir çantası olan ve polisin yüzüne sıktığı biber gazı ile saçları savrulan akademisyen Ceyda Sungur’un fotoğrafını Reuters muhabiri çekti. Ceyda’ya yakın mesafeden biber gazı sıkan ve görevi kötüye kullanmaktan hakkında dava açılan polis 600 fidan dikme cezası aldı.
Kadınların rolü
Gezi Direnişi, kadın mücadelesi odaklı başlamamış olsa da ilk günden son güne kadar kadın mücadelesinin büyüdüğü bir alan oldu. Korkusuzca saldırılara karşı direnen kadınlar, bu direnişi sadece devlet saldırılarına karşı vermedi, aynı zamanda direniş grubu içindeki cinsiyetçiliğe karşı da verdi. Kadınlar bir yandan iktidardan kimi isimlerin ailelere yönelik “Çocuklarınızı parktan alın” çağrısına “Her yer anne, her yer direniş”, “Abdullah Cömert çocuğumuzdur” sloganları ile yanıt verirken; diğer yandan da duvarlara yapılan cinsiyetçi yazılamalara karşı itirazlarını yükseltti.
Direniş boyunca kadınlara, LGBTİ+’lara yönelik cinsiyetçi ve homofobik söylemlere, “Küfürle değil inatla isyan” dedi.
Bu parkta komünal yaşam örüldü
Gezi Parkı’nda çadır kurarak, burayı yaşam alanına dönüştüren on binler, bir erk olmadan da dayanışma ile yaşamın sürdürülebildiğini kanıtladı. Ekmekler paylaşıldı, çadırlar paylaşıldı, belki de en önemlisi talepler paylaşıldı. Birçok kimliği burada buluşturan Gezi ruhu, direnişin neleri değiştirebileceğini gösterdi. Alandaki dayanışma, devlet buradakilere resmi kurumları kapattığında da devreye giriyordu. Örneğin sağlık hakkı. Saldırılarda yaralanan, ancak hastanelerde tedavi edilmeyen yüzlerce kişi, oluşturulan sağlık noktalarında tedaviye alındı.
Abdullah Öcalan’dan mesaj
7 Haziran’da ise PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Gezi Parkı eylemlerine ilişkin gönderdiği mesaj yayınlandı. O dönem devam eden “müzakere süreci” kapsamında İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne giden dönemin BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Abdullah Öcalan'ın mesajını iletti. PKK Lideri mesajında, “Direnişi anlamlı buluyor ve selamlıyorum. Elbette ki bu duruş yeni bir siyasal kırılma yaratmıştır. Ancak hiç kimse ulusalcı, milliyetçi, darbeci çevrelere de kendini kullandırmamalı” dedi.
İçişleri Bakanlığı: 79 ilde eylem yapıldı
Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler, 1 Haziran'da yaptığı açıklamada 48 ilde 90'ın üzerinde eylem gerçekleştiğini, 939 kişinin gözaltına alındığını, 26’sı polis 79 kişinin yaralandığını açıkladı. Ankara Tabip Odası ise, 1 Haziran günü sadece Ankara'daki eylemler sonucunda 15'i ağır olmak üzere 414 kişinin yaralandığını, bir kişinin ise beyin ölümünün gerçekleştiğini duyurdu.
13 kişi yaşamını yitirdi
23 Haziran’da ise yine İçişleri Bakanlığı'nın yaptığı açıklamaya göre Bayburt ve Bingöl hariç 79 ilde düzenlenen eylemlere toplam 2 buçuk milyon kişi katılmış, bundan daha fazla kişi de sosyal ağlar aracılığıyla görüşlerini aktarmıştı. Direniş sürecinde Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Berkin Elvan, Burak Can Karamanoğlu, Mehmet İstif, Elif Çermik, Mehmet İstif, Serdar Kadakal, İrfan Tuna, Zeynep Eryaşar, Selim Önder ile Mustafa Sarı ve Ahmet Küçüktağ isimli polisler yaşamını yitirdi, 9 bin 63 kişi yaralandı.
Berkin…
Gezi Direnişi sırasında 16 Haziran 2013 tarihinde Okmeydanı’nda ekmek almak üzere evden çıkan Belkin Elvan, polis attığı gaz kapsülünün başına isabet etmesi sonucu ağır yaralandı. 269 gün komada kalan Berkin, 11 Mart 2014'te Şişli'deki Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde 16 kiloyken hayatını kaybetti. Berkin vurulduğunda 14, yaşamını yitirdiğinde ise 15 yaşındaydı…
Gezi’de 11 kişiyi katleden polislerin ve çetelerin yargılandıkları davalarda cezasızlık politikaları yürütülürken, direnişe katılanlar hakkında açılan davalarda cezalar verilebildi. Faili cezasız bırakılmak istenenlerden biri de Berkin. Berkin için ailesi öncülüğünde verilen adalet mücadelesi hala devam ediyor.
Saldırganlar arasında çeteler de bulunuyordu
Gezi Direnişi’nde 15 günde 150 bin adet gaz bombası atıldığı, 3 bin ton su sıkıldığı, OC Gas, CS Gas ve CR Gas olmak üzere 3 çeşit gaz sıkıldığı, göz gibi hassas organlarda kalıcı hasarlar verebilen FN-303 adlı silahtan eylemcileri boyamak için “bizmut” içeren kapsüller atıldığı şeklinde bilgiler sıklıkla basında yer aldı. Diğer yandan, iktidarın baskılarına karşı saldırıda bulunanlar sadece polis değildi. Birçok kentte eylemcilere saldıranlar arasında çete gruplar da bulunuyordu. Çete üyeleri ile polisin, eylem yapanlara birlikte işkence yaptıkları, şiddet faili polislerin kask numaralarını kapattığı da görülmüştü.
Diğer yandan, olayların sürdüğü dönemde 7 polisin intihar ettiği basına yansımış, bu polislerin olayların etkisiyle intihar ettiği iddiası ise Emniyet Müdürlüğünce reddedilmişti.
Taleplerin yükseldiği meydan
Gezi Direnişi, ülkenin neredeyse baskıya maruz bırakılan bütün kesimlerinin taleplerini yükselttiği bir meydan haline geldi. Fiziken herkes Taksim’de olamasa da milyonlar “her yeri Taksim” haline getirdi. Bu direnişe ulusal ve uluslararası düzeyde destek de geldi. Öğrencisinden işçisine, emekçisinden esnafına, siyasetçisinden akademisyenine, aydınına, sanatçısına, taraftar gruplarına, iş insanlarına kadar sayısız desteği sıralamak mümkün. Devletlerin de Türkiye’ye polis şiddetini durdurma çağrılarına rağmen devam eden saldırılara karşı Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi gibi yapılardan da eleştiriler yükselmişti.
Sanat sokakta
Diğer yandan birçok sanatçı, dayanışmalarını göstermek üzere Gezi için şarkılar besteleyerek bu sürece dahil oldu. Rock müzik grubu Duman, “Eyvallah” adındaki şarkısını bestelerken, Boğaziçi Caz Korosu Recep Tayyip Erdoğan'ın "çapulcu" söylemini Kocaeli yöresi türkülerinden "Entarisi Ala Benziyor"dan "Çapulcu musun vay vay" şarkısını; Edirne yöresi türkülerinden "Kızılcıklar Oldu Mu"dan "Çapulcular oldu mu" şarkısını uyarladı. Bir başka grup olan Kardeş Türküler ise Başbakan'ın sözlerinden ilhamla “Tencere tava hep aynı hava” şarkısını, Nazan Öncel de “Güya” isimli bir şarkı besteledi.
Medyada yansımaları
Gezi’nin bir diğer tartışılan konusu medyanın tutumuydu. Muhalif basın Gezi’yi gündeminden düşürmezken, ana akım medya tam tersi bir yayın akışı sürdürdü. Bu durum, bu medya kuruluşlarında çalışan gazetecilerin de tepki göstermesine neden oldu. Birçok gazeteci, çalıştıkları kanalları ya pankartlarla ya da programlarını sonlandırarak protesto etti. Protestolar, ana akım medya organları önünde gerçekleştirilen kimi eylemlerle de sürdü.
Dönemin en çok konuşulan ve mizah ile de çokça eleştirilen yayını, CNN Türk’ün “penguen” belgeseli oldu. CNN'in uluslararası kanalı protesto gösterilerini canlı yayınlarken, CNN Türk'te bir belgesel yayınlanması uzun süre konuşuldu.
Gezi eylemlerini veren kanallar ise Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından hedef alındı. RTÜK, birçok TV kanalına bu gerekçe ile para cezası verdi. 12 Haziran'da cezalara tepki olarak küresel hacker grubu Anonymous, RTÜK’ün internet sitesini hack'ledi.
Türkiye Gazeteciler Sendikası, Gezi protestolarının başladığı 27 Mayıs'tan 22 Temmuz’a kadar geçen sürede, protestolara doğrudan veya dolaylı destek veren en az 22 gazetecinin işten çıkarıldığını, 14 gazetecinin zorunlu izne gönderildiğini, 37 gazetecinin istifa etmek zorunda bırakıldığını açıkladı.
Raporlar
Uluslararası Af Örgütü, 2 Ekim 2013 tarihinde “Gezi Parkı Eylemleri: Türkiye’de toplanma özgürlüğü hakkı şiddet kullanılarak engelleniyor” başlığıyla bir rapor yayınladı. Gezi’de yaşanan hukuksuzluklara ve hak ihlallerine değinilen raporda, yetkililere çeşitli tavsiyelerde bulunuldu.
Avrupa Konseyi de 26 Kasım 2013 tarihinde Gezi konulu bir rapor yayınladı. Konseyin İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks tarafından hazırlanan raporda, polis şiddetinin insan haklarına yönelik bir tehdit oluşturduğu belirtildi.
Gezi Davası
Gezi sürecine ilişkin İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen soruşturma sonucunda ilk duruşması 24-25 Haziran 2019'da Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nde gerçekleştirilen davada, 18 Şubat 2020 tarihinde verilen kararla 16 kişiden 10'u, haklarındaki bütün suçlamalardan beraat etti, davanın tek tutuklu sanığı Osman Kavala tahliye edildi ve yurtdışında bulunan sanıklar hakkındaki yakalama kararı kaldırıldı. Ancak Osman hakkında, karara yapılan itiraz ile yeniden tutuklama kararı verildi.
Diğer yandan beraat kararının İstinaf Mahkemesi’nden dönmesinin ardından dava İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden görülmeye başlandı. Nisan ayı sonunda görülen duruşmada mahkeme heyeti, aralarında Ayşe Pınar Alabora, Mehmet Ali Alabora ve Can Dündar’ın da olduğu 7 sanıklı Gezi Parkı Davası’nın, Osman Kavala'nın da bulunduğu ana dava dosyasıyla birleştirilmesine karar verdi.