Kadın Dayanışma Vakfı’nın şiddet raporu: Kolluk yanlış bilgilendirme yapıyor

  • 17:34 15 Şubat 2021
  • Güncel
ANKARA - Kadın Dayanışma Vakfı’nın 1 Ocak 2018 ile 31 Aralık 2019 tarihleri arasını kapsayan raporunda, iki yıllık süreçte kendilerine başvuran kadınların yüzde 57,3’ünün fiziksel şiddete maruz kaldığı belirtildi. Ayrıca göçmen ve mülteci kadınların birden fazla şiddet türüne maruz kaldığına dikkat çekilen raporda kolluk güçlerinin eksik ve yanlış bilgilendirmelerde bulunduğu belirtildi. 
 
Kadın Dayanışma Vakfı, 1 Ocak 2018 ile 31 Aralık 2019 tarihleri arasında kadın danışma merkezine başvuran kadınların erkek şiddetiyle mücadele deneyimlerine ilişkin hazırladığı “Ocak 2018 - Aralık 2019 Kadın Danışma Merkezi Deneyimimiz” isimli raporunu yayımladı.  Vakıf, iki yıllık verileri bir araya getirdiği raporda Türkiye'de kadına yönelik şiddetle mücadele için oluşturulmuş mevcut mekanizmaların eksikliklere ve kadınların gerçek ihtiyaçlarına da dikkat çekti.
 
Psikolojik şiddet beraberinde fiziksel şiddeti de getiriyor
 
Raporda paylaşılan verilere göre, 2018 ve 2019 yıllarında Kadın Dayanışma Vakfı kadın danışma merkezine 736 kadın yaşadığı şiddet nedeniyle destek almak üzere başvuru yaparken, başvurucu kadınların yüzde 85,5’inin (629 kadın) farklı biçimlerde psikolojik şiddete, psikolojik şiddete uğrayan kadınların yüzde 49’unun (367 kadın) ise aynı zamanda fiziksel şiddete de uğradığı belirtildi.
 
‘Başvuranların yüzde 57,3’ü fiziksel şiddete maruz kalmış’
 
Bu iki yıllık süreçte kadın danışma merkezine başvuran kadınların yüzde 57,3’ünün (422 kadın) fiziksel şiddete, yüzde 42,5’inin (313 kadın)  ekonomik şiddete yüzde 23,8’inin ise (175 kadın) cinsel şiddete maruz kaldığı belirtildi.  Raporda kadınlara taciz, tecavüz, para karşılığı cinsel ilişkiye zorlama, istemediği zamanda ve istemediği şekilde cinsel ilişkiye zorlama, pornografik görüntüler izlemeye zorlama vb. şekillerde cinsel şiddet uygulayanların sırasıyla kadınların eşi, arkadaşı, iş arkadaşı, öğretmeni, doktoru, akrabası, sevgilisi, eski sevgilisi, babası, komşusu gibi kişiler olduğu bilgisi yer aldı.
 
Şiddet uygulayanlar yine kadınların en yakınları
 
Kadın danışma merkezine başvuran 47 kadına ( yüzde 6,4) eşleri, eski sevgilileri, yabancılar ya da yaşadıkları mahallelerde yaşayan, sosyal ortamlarda karşılaştıkları erkekler tarafından ısrarlı takip uygulandığına dikkat çekilen raporda , “Kadın danışma merkezine ulaşan kadınların yarısına (371 kadın) şiddet uygulayanlar, en yakınlarındaki erkekler olan eşleri. 62 kadına (yüzde 8,4) şiddet uygulayanlarsa kadınların eski eşleri. Kadınların 79’u (%10,7) sosyal çevrelerinden tanıdıkları veya arkadaşları olan erkeklerden, 66 kadın (%9) kendi aile bireylerinden şiddet görmüş. 38 kadın (%5,2) ise eski sevgilisi tarafından şiddete maruz bırakılmış” denildi.
 
Göçmen ve mülteci kadınlar birden fazla ve farklı şiddet türüne maruz kalıyor
 
2018-2019 döneminde 31 Suriyeli göçmen ve mülteci kadının başvurduğu kadın danışma merkezinde Arapça tercüman eşliğinde hukuki ve psikolojik danışmanlık da verildiği belirtildiği belirtilen raporda şu tespitler yer aldı: “Görüşülen kadınların hepsinin göç sırasında ve sonrasında uzun süreli olarak birden fazla ve farklı şiddet türlerine maruz kaldığı dikkat çekiyor. Türkiye’ye geldikten sonra ise yetersiz sosyo-ekonomik kaynaklar ve ayrımcılık nedeniyle yaşadıkları zorluklar, şiddetin etkilerini derinleştiriyor. Aynı şekilde, kadınlara uygulanan erkek şiddeti de kaynaklara erişimlerini ve temel ihtiyaçlarını karşılamalarını zorlaştırıyor. Mülteci kadınların sağlıklı iletişim kurmalarını neredeyse imkansız hale getiren dil bariyeri ve başvurdukları kurumlardaki önyargılı tavır ve davranışlar da, şiddetle mücadele etmeleri önündeki en büyük engellerden.”
 
Kadınlar şiddetle mücadele ederken toplumsal baskı görüyor
 
Erkek şiddetinin çoğu zaman tek seferle sınırlı kalmadığına dikkat çekilen raporda birden fazla farklı şiddet türünün birlikte yaşandığı belirtilirken şöyle denildi: “Kadınların şiddet ilişkisinden uzaklaşmaları ise kolay değil; ‘yuvalarını dağıtmamaları’ için kendi ailelerinden ve eşlerinin ailelerinden gelen baskılar da engeller arasında. Kadınlar ayrılmaya karar verdiklerinde ya da şiddet artık gizlenemeyecek boyuta vardığında ailelerinin barışmaları yönünde baskısına, hatta tehditlere maruz kalıyorlar. Ayrılmak da her zaman şiddeti sonlandırmıyor. Kadınların anlatılarında erkeklerin barışma ısrarı, kadınları geri dönmeye zorlama, çocuklarıyla tehdit etme, sık sık kadının karşısına çıkarak korkutma ve rahatsız etme gibi farklı şiddet türleri iç içe geçerek yer buluyor. Böyle durumlarda pek çok kadın küçük düşme ya da dışlanma endişesiyle kamusal hayattan kendilerini izole ettiğini; sık sık endişeli ve tedirgin hissederek sosyal çevrelerinden uzaklaştığını belirtiyor.”
 
Şiddetle mücadele mekanizmaları yetersiz
 
6284 Sayılı Kanun kapsamında, “tek kapı” esasıyla çalışacağı öngörülerek kurulan ve 81 ilde bulunan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) kadına yönelik şiddetle ilgili politikaların ve önlemlerin yerel düzeyde izlenmesinden de sorumluğu olduğu belirtilen raporda, “ Ancak kadınların deneyimleri ŞÖNİM’lerin tüm başvuru sürecini yönetecek şekilde işlemediğini, personelinin bulunduğu illerdeki tüm başvuruları karşılayabilecek sayısal ve niteliksel yeterlilikte olmadığını ve kadınların ihtiyaçları için yine birçok farklı kuruma başvurmak zorunda kaldığını gösteriyor” ifadeleri yer aldı.
 
1 Ocak 2018 - 31 Aralık 2019 tarihleri arasında Kadın Dayanışma Vakfı kadın danışma merkezine başvuran kadınların yüzde 69,8’inin (514 kadın) Vakfa ulaşmadan önce başka kurum ve kuruluşlara da başvurduğu belirtilen raporda, devamla şu bilgiler yer aldı: “ Başvurduğu yerden aldığı destek sayesinde şiddetten uzaklaşan çok sayıda kadın olduğu gibi, birçok kadın da cesaret kırıcı tavırlar, önyargılı davranışlar gibi caydırıcı etkenlerle karşılaşıyor. Her aşamada güvenebilecekleri ve ihtiyaç anında kolayca başvurabilecekleri destek mekanizmalarının olmaması, kadınların başlattıkları süreçleri sürdürememelerine neden olabiliyor.
 
Hukuki süreçlerin karmaşıklığı kadınlara geri adım attırıyor
 
Kadınların avukatlar, savcılar, adli yardım bürosu ya da çalışanları vb. tarafından yeterince ve doğru şekilde bilgilendirilmedikleri de raporda büyük bir eksiklik olarak vurgulanıyor. Kadınlar iyi bilgilendirilmedikleri için ve süreçlerin belirsiz olması nedeniyle hukuki yollara başvurmaktan vazgeçebiliyorlar. Kadın danışma merkezine başvuran kadınlar arasında şiddet nedeniyle boşanmak isteyen ancak çekişmeli boşanma süreçlerinin uzun ve yıpratıcı olması nedeniyle şartları aleyhlerine de olsa anlaşmalı boşanmayı kabul eden pek çok kadın var.
 
Uzlaştırma yasağı deliniyor
 
Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nin 48. maddesi ile kadına yönelik şiddet içeren olaylarda zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçleri yasaklanıyor. Oysa Türkiye’de evli olmayan bireyler arasındaki şiddet olayları, şiddetin eski eşe ya da sevgiliye karşı uygulandığı haller gibi, uzlaştırmaya tabi tutulabiliyor. Kadınların uzlaştırmayla ilgili sıklıkla karşılaştığı iki önemli sorun, uzlaştırmacıların toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığının olmaması ve kadınları yeterince bilgilendirmemeleri. Özellikle uzlaştırmacıların, uzlaşmanın mecburi olmadığına dair yeterli ve anlaşılır bilgi paylaşmamaları nedeniyle kadınlar uzlaştırma sürecini zorunlu olarak algılayıp kabul ederek hak kayıplarına uğrayabiliyor.
 
Erkekler nafaka ödemiyor, mal kaçırıyor
 
Kadınların anlatıları arasında sık rastlanan bir başka durum da mahkemeler tarafından belirlenen yoksulluk, iştirak veya tedbir nafakalarının düzensiz ödendiği veya hiç ödenmediği. Başvurucu kadınların arasında eşleri nafaka ödememek için sigortalı işinden ayrılan, gelirini olduğundan düşük gösteren, kendi üzerine olan ev, araba ve benzeri malları başkalarına devreden, sahte satış gerçekleştiren, borç gösterip parasına haciz koyduranlar var. Nafaka ödemeyen erkeklerin, kadınların maddi güçleri yeterse başlatabildikleri icra takibinden kurtulmak için her yolu denediğini, pek çok örnekte yalnızca son üç ayın nafakasını ödeyerek zorlama hapsinden kurtulma yoluna gittikleri görülüyor. Erkekler bir yandan belirlenen nafakaları ödememek için çabalarken, bir yandan da daha en başından nafaka belirlenmesini engellemeye çalışıyor. Mahkemelerce nafakaya hükmedilse dahi belirlenen miktarlar ise gerçekçi olmaktan çok uzak.
 
Kolluk/güvenlik birimleri eksik ve yanlış bilgilendirme yapıyor
 
2018 ve 2019 yıllarında kadın danışma merkezine ulaşan kadınların %30’unun (221 kadın) daha önce polis ve jandarma karakolları, ilçe emniyet müdürlüğü, hastane polisi ve 155 Polis İmdat Hattı gibi yerlere başvurduğu görülüyor. Kolluğa başvuran kadınlar eksik/yanlış bilgilendirme, şikayeti almama, başvurudan vazgeçirmeye çalışma, suçlama ve yargılama gibi muamelelerle karşılaşıyor. Birçok kadının anlatısında 6284 Sayılı Kanuna dair herhangi bir bilgilendirmenin yapılmadığı, hatta suç duyurusunda bulunmak için karakollara giden bazı kadınların koruyucu ve önleyici tedbirlerden vazgeçirilmeye çalışıldığı dikkat çekiyor. Oysa kadınların, çoğu zaman ilk başvuru yerleri olan kolluk birimlerinde karşılaştıkları tavırlar sonraki süreçler için belirleyici olabiliyor. Suç duyurusunda bulunmaya çoğu zaman şiddet ancak dayanılmaz hale geldiğinde cesaret eden kadınlarla paylaşılan bilgilerin doğruluğu, hayati önem taşıyor.
 
Sığınak sayıları ve hizmet yetersiz
 
Avrupa Konseyi standartlarına göre her 10.000 nüfusa karşılık kalacak bir yer olması, Türkiye’deki Belediye Kanunu’na ve Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik uyarınca da büyükşehir belediyelerinin ve nüfusu yüz bini geçen belediyelerin sığınak açması gerekiyor. Ancak Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) verilerine göre Türkiye’de 110 tanesi Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na, 32 tanesi belediyelere, iki tanesi Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne ve bir tanesi Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’na bağlı olan yalnızca 145 adet sığınak (3482 kapasite) bulunuyor. Sığınaklarla ilgili tek sorun bu sayısal yetersizlik değil.
 
Kadınlar erkek şiddetine karşı kendi direniş hikayelerini yazıyor
 
Kadınların bazen mevcut mekanizmalardan sonuç alacaklarına inanmasalar da, mahkeme salonunda faille yüzleşmek, faili hakim karşısına çıkarıp kendini savunmak zorunda bırakmak gibi motivasyonlarla hukuki yollara başvurdukları görülüyor. Bu tür vakalar toplumda adalet duygusunun ne kadar zedelenmiş olduğunu da gösteriyor. Şiddetle mücadele mekanizmalarındaki tüm bu sorunlara rağmen, kadınlar erkek şiddeti karşısında hayatta kalmaya ve kendi hayatlarının kontrolünü ellerine almaya çalışıyor. Örneğin, uzun zamandır eşinden psikolojik, fiziksel ve ekonomik şiddet gören bir kadın, erkeğin kendisinin boğazını sıkması üzerine şikayetçi olarak yasal süreç başlattığını “O benim nefesimi kesmeye çalışınca daha fazla dayanamadım, susamadım, sesimi kesmedim.’ cümleleriyle aktarıyor. Kadınların anlatıları, yaşadıkları şiddetin boyutlarını ortaya koyarken, aynı zamanda direniş hikayeleri de güç veriyor.”