HDK Sağlık Meclisi: Diyalog zemini oluşturulmalı, tecrit kalkmalı

  • 13:21 4 Şubat 2021
  • Güncel
İSTANBUL - Cezaevlerinde İmralı tecridine hak ihlallerine karşı 70’inci gününe giren açlık grevlerine dikkat çeken HDK Sağlık Meclisi, Adalet Bakanlığı’nın greve kayıtsız kalmasının kaygı verici olduğunu belirterek, “Tecrübelerden yola çıkarak, önlenebilecekken kalıcı hasarlar ve can kayıplarının olmaması için açlık grevcilerinin taleplerine duyarlı yaklaşmalı ve hızla diyalog zeminini oluşturmalı, tecrit kalkmalıdır” dedi.
 
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Sağlık Meclisi, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecride ve cezaevlerinde artan hak ihlallerine karşı cezaevlerinde 70’inci gününe giren açlık grevlerine dikkat çekmek amacıyla yazılı açıklama yayınladı. “Toplumsal sağlık ve barış için tecrit sonlandırılsın, cezaevleri boşaltılsın!” başlıklı açıklamada, ülkede Covid-19 pandemisinin, derinleşen kriz yükünün tüm toplumu eşit olarak etkilemediği belirtildi.
 
‘Cezaevleri için getirilen düzenleme eşitlikten uzak’
 
Cezaevindeki tutsakların yaşam koşullarına dikkat çekilen açıklamada, “Salgınla mücadele önlemleri ardından, artan hak ihlalleri, antidemokratik, otoriter ve faşizan uygulamalar olağanlaştırılmaya çalışılmıştır. Pandeminin başında, Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği üye devletlere ‘Cezaevlerindeki insan sayısını azaltmaları için acil harekete geçme’ konusunda çağrıda bulunarak ‘hükümetler siyasi mahpuslar ve sadece eleştirel ya da muhalif görüşler ifade ettikleri için hapsedilenler dahil her bir kişiyi serbest bırakmalıdır’ şeklinde açıklama yapmıştır. Birçok ülke bu yönde ayrımsız olarak tahliyeler başlatmış, ülkemizde de toplumda bu yönde bir beklenti olmuş, insan hakları örgütleri, siyasi partiler eşitlikçi bir infaz yasası için Adalet Bakanlığı’na çağrılarda bulunmuştur. Buna karşın getirilen düzenleme eşitlikten uzak olup yanlı ve ağırlıklı olarak adli hükümlüleri kapsamış toplumun adalete olan güven duygusu bir kez daha sarsılmıştır” denildi.
 
‘Cezaevleri faşizmin kurumsallaştığı mekanlar haline getirildi’
 
HDK açıklamasında, İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 8 Kasım 2020 tarihli açıklamasına işaret edilerek, 117 cezaevinde korona vakası olduğu ve 12 hükümlünün hayatını kaybettiği anımsatıldı. Yine Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin (CİSST) Aralık 2020 ve Ocak ayı  “Hapishanelerden gelen COVİD 19 kaynaklı şikayetler” başlıklı raporlarına da değinilen açıklamada,  “Siyasi tutsaklar ağırlaşan bir biçimde sağlık hakkı ihlali, çıplak üst arama, kötü muamele ile etnik, din ve aidiyetlere karşı ayrıştırıcı söylemlere maruz kalmaktadırlar. Kişilerin iradelerine dönük bu sistematik iktidar tahakkümü, cezaevlerini faşizmin kurumsallaştığı mekanlar haline getirmektedir. Bu durum kabul edilemez. Ulusal ve uluslararası mevzuatlarda işkence ve kötü muamele mutlak yasaklanmıştır. Devletler, özgürlüğünden mahrum bırakılan kişiler dahil herkesi işkence ve kötü muameleden koruma yükümlülüğü altındadır. Cezaevleri insanlık onurunun hiçe sayıldığı yerler olamaz” ifadelerine yer verildi.
 
‘Tecrit hali’
 
Açıklamada, cezaevlerinde “karantina koğuşları” gibi alınan salgın önlemlerinin diğer koğuşların daha kalabalık olmasına neden olduğu ifade edilerek, infaz memurlarının maske- fiziksel mesafe önlemlerine dikkat etmemeleri, temizlik malzemeleri, maske ve suya ulaşmada yaşanan sorunlar, yeterli lavabo ve tuvaletin olmaması, temiz olmayan ve ısınma sorununun olduğu koğuşlar, sağlıklı ve dengeli beslenme ihtiyacını karşılamayan öğünler, hastalık riskini de arttırdığının altı çizildi. Hasta tutsakların da tedavilerinin aksatıldığının dile getirildiği açıklamada, devamla şöyle denildi: “İletişim cezaları ve görüş kısıtları yanında mahpuslar arasındaki sosyal etkileşimin pandemi önlemleri ile birlikte ortadan kaldırılması ağırlaşan bir tecrit haline dönüşmektedir. Tutuklu veya hükümlünün mektup, telefon gibi temel iletişim araçlarından yoksun bırakılması ve sansürlenmesi, dergi, kitap, gazete gibi yayınlara erişiminin kısıtlanması, ailesi ve sosyal çevresinden soyutlanması, yalnızlaştırılması bir tecrit halidir. İfade ve düşünceleri nedeniyle cezaevinde bulunan siyasi tutsaklar üzerinde bu durum salgın önlemleri ile de derinleşerek ‘tecrit içinde tecrit’ haline dönüşmüştür. Tecrit toplumsallıktan dolayısı ile yaşamdan soyutlanmadır ve böyle bir bireyin sağlığından söz edilemez.”
 
‘Tecrit toplumsal sorunları derinleştirdi’
 
Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözümü için devletin gereken adımları atmadığı ve Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin bugün gelindiği noktada sorunları daha da derinleşmesine neden olduğuna işaret edilen açıklamada şunlar kaydedildi: “Türkiye ve Ortadoğu halklarının demokrasi barış ve özgürlük için yeni yaşamı inşa çabaları, toplumsal barışı tecrit altına alınmıştır. Ortadoğu halkları kirli savaşlar, politikalar ile daha fazla bedele, yeni çözümsüzlüklere maruz bırakılmaktadırlar.  Kapitalizmin çoklu krizi ve iktidarın yönetememe hali; pandemi ile iyiden iyiye ağırlaşmıştır. Tüm bu çözümsüzlükler, siyasal krize, antidemokratik uygulamalara, yoksulluk, işsizlik, toplumsal stres ve genel sağlıksızlık haline dönüşmüştür. Buna karşı demokrasi mücadelesi veren, adalet, eşitlik ve özgürlük isteyen emekçiler, kadınlar, muhalifler baskı, saldırı, tehdit, gözaltılar ve tutuklamalara maruz kalmakta, dışarıda da toplumsallık tecrit altına alınmaktadır.”
 
‘Adalet Bakanlığı’nın açıklama yapmaması kaygı uyandırıcı’
 
Cezaevlerinde 27 Kasım 2020’den bu yana tecride karşı açlık grevlerinin olduğunun hatırlatıldığı HDK açıklamasında, “Adalet Bakanlığı’nın konuya ilişkin henüz bir açıklama yapmayıp önceki dönem açlık grevine benzer kayıtsız bir yaklaşım göstermesi bizleri kaygılandırmaktadır. Salgın sürecinde uzun sürecek bir açlık grevi; kişilerde bazı ağır sağlık sorunları yanında, bağışıklık sisteminin zayıflaması ile Covid-19 hastalığı için de ciddi bir risk olacaktır. Devlet mahpusların sağlığından sorumludur ve buna kayıtsız kalamaz. Geçmiş dönemlerdeki tecrübelerden yola çıkarak, önlenebilecekken kalıcı hasarlar ve can kayıplarının olmaması için Adalet Bakanlığı açlık grevcilerinin taleplerine duyarlı yaklaşmalı ve hızla diyalog zeminini oluşturmalıdır. Bir protesto biçimi ve eylemi olarak açlık grevleri evrensel hukuk, etik normlar ve bildirgeler doğrultusunda değerlendirilmelidir” ifadeleri kullandı.
 
‘Yaşanacak kayıplardan iktidar sorumlu olacak’
 
Tutsakların taleplerinin haklı olduğunun altı çizilen açıklamada, cezaevlerinde insanlık onurunu zedeleyen uygulamalar, hak ihlallerinin derhal sonlandırılması ve tecridin kalkması istendi. Yaşanacak can kayıpları ve toplumsal travmadan iktidarın ve Adalet Bakanlığı’nın sorumlu olacağının kaydedildiği açıklamada, “Ayrımcı ve onur kırıcı tutumlara son verilmeli hukuka aykırı fiiller gerçekleştiren kamu görevlileri hakkında etkin soruşturma başlatılmalıdır. Anayasa ve yasalarda yer alan haklar tüm mahpuslara eşit uygulanmalıdır. Başta salgından etkilenme olasılığı yüksek olan risk grubu olarak tanımlanan 60 yaş üstü bireyler, kronik hastalıkları nedeniyle ilaç kullanan ve bağışıklık yetmezliği olanlar olmak üzere, İfade ve örgütlenme özgürlüğünü kullandıkları için cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlüler şartsız bir şekilde serbest bırakılmalıdır.  Hüküm verilmemiş tutuklular adli kontrol mekanizması uygulanarak serbest bırakılmalı, cezaevleri boşaltılmalıdır. Hukuksuz bir şekilde uygulanan gözaltı ve tutuklamalara son verilmelidir” denildi.