‘Tacizlere ilişkin kalıcı çözümler üretilmeli’

  • 09:10 23 Aralık 2020
  • Güncel
İZMİR - Sosyal medyada erkek yazarların tacizlerinin ifşa edilmesine ilişkin konuşan Kadın Yazarlar Derneği’nden kadınlar, konunun daha derinlikli ve detaylı tartışılması ve kalıcı çözümler üretilmesi gerektiğini söyledi.
 
Kadınlar, sosyal medya platformu üzerinden başlattığı ve tacizde bulunan erkekleri ifşa etme amacı taşıyan paylaşımları “#meeto” etiketiyle kamuoyuna duyuruyor. Yazarların tacizlerini ifşa etmeleri üzerine konuştuğumuz Kadın Yazarlar Deneği kurucu üyelerinden Sevim Korkmaz Dinç ve dernek üyelerinden Gülden Aykanat, kadın yazarların dışlandığı bir erkek yazar dünyasının varlığına işaret ederek kadınların iktidar ve toplum tarafından kuşatıldığı için seslerini çıkaramadığını dile getirdi. 
 
‘Tacizin ‘ama’sı olmaz’
 
Konunun sosyal medyada ses getirse de kalıcı bir etki yaratması için daha detaylı ve derinlikli tartışılmaya ve ne yapılacağının konuşulmaya muhtaç olduğunu dile getiren Sevim, tacizin yaşandığı yer ve tarih ne olursa olsun ‘kadının beyanı esastır’ ilkesinin tartışılmaz olduğunu belirtti. Kadın aktivistlerin savunduğu bu ilkenin farklı çevrelerde bazı kavramların yanlış anlaşılmasına sebep olduğunu ifade eden Sevim, “Açıklamamızda için de ‘me too’ hareketi nedir ve ‘kadının beyanı nasıl esas alınmalıdır’ı açıkladık. Kadınların ‘ben de bunu yaşadım’ diyerek diğer kadınlara cesaret veren bir hareket. Biz de başlayan Pelin Buzluk ve bir grup kadının ifşası ses getirmesi açısından gerçekten destekliyoruz. Bunun ‘ama’sı olamaz oysa internetten verilen haberlerde hep ‘ama’lar geliyor sonrasında. Kabul edilir değildir. Zaten taciz tecavüz olaylarında bir tanığın olması mümkün değil” şeklinde belirtti.  
 
‘İktidar ve toplum tarafından kuşatılan kadınlar seslerini çıkaramıyor’
 
Kadın yazarların sesini duyurmasındaki en önemli engelin ekonomik yetersizlikler olduğunu söyleyen Sevim, “Diyelim ki bir dergi çıkarıyorsunuz ekonomik olarak güçlü olmadığınız için bu dergiyi dağıtamıyorsunuz, film çekmek isteseniz film çekemiyorsunuz. Aynı zamanda bunu isteyeceğimiz bakanlıklar resmî kurumlar da bize açık değil. Sözde açık ama bir proje sununca özellikle geleneklere, dinsel inanışlara ters düştüğünüz anda projeleriniz kabul görmüyor. Yani her yerden sıkışmışken başlarına gelenleri haykırmak zor. Açıklayınca da kamunun ve ailenin baskısı, işyerindeki küçümseyerek bakılmasıyla iki sefer mahkûm ediliyor” sözlerine yer verdi.
 
‘İfşaların geç olmasının nedeni kadına çizilen rollerde saklı’
 
Tacizlerin üzerinden yıllar geçtikten sonra açıklanmasının kadına çizilen rollerin, toplumsal değerlerin derinliğinden ve maruz kaldıkları karşısında kendilerini suçlu hissettiğinden kaynaklandığını dile getiren Sevim, erkeklerin de şiddetin türlerine ilişkin bilgiye sahip olmadığını savundu. Sevim, kadınlara anne karnından başlayarak aile içindeki çembere sıkıştırıldığını ve bedenini bir suç unsuru olduğunun öğretildiğini ifade eden Sevim, “Okula gittiğinde bu eğitimle başlıyor. ‘Saçını neden açtın kaşını neden aldın eteğinin boyu kısa.’ Bütün bunlar bu kadar bizi çevreliyorken bu psikolojiyi yenmemiz çok fazla tartışılmıyor ve bize cesaret verecek bir örgütlememiz yoksa da açıklanamıyor. İlk konuştukları yakınlarındaki insanlar. Ama onların da önerisi ‘söyleme sana kötü derler, başka erkekler de sana sarkıntılık eder’ oluyor. ‘Neden benim başıma geldi’ sorusu onun psikolojisini bozuyor ve artık yükünü kaldıramıyor” şeklinde açıkladı.
 
‘Erkek yazarlar nüfusun yarısını görmezden geliyor’
 
Sevilen veya eleştirilen erkek yazarların kadın ve erkek olmak üzerine düşünmediklerini, Hasan Ali Topbaş’ın ilk demecinde sözcüklerle oynayarak ‘eril faillik’ gibi yeni kavramlar oluşturduğunu belirten Sevim, “Fakat ikinci açıklaması ise tam da bizim söylediğimizi ispat eder nitelikte. Erkeklerin bizim kadınlara yönelik taciz tecavüzleri hak eşitliği gibi birçok kavramı tartışırken asla bizi dinlemediklerini gösteriyor. Erkek yazarlar kendilerini öyle bir yerde görüyorlar ki sanatları, edebiyat tarihini size akıl verecek bir sürü teorileri biliyorlar ama bunun hemen yanında nüfusun yarısını oluşturan kadınlarla ilgili tek bir cümleyi öğrenmek bile istemiyorlar. Aslında bu davranış bile kadınlara hakarettir aşağılamadır” şeklinde devam etti.
 
‘Başkasına tecavüz eden eşine de ediyordur’
 
Sevim devamında, “Evlilik kurumunda bir anlaşma yapmışsın. Başkasına tecavüz eden kişi karısına da ediyordur. Onun erkeklik algısı budur. Erkekler güdülerini sınırlamayı bile düşünmüyor. Her dişiye bunu yapacaktır. Tecavüz eden bir erkeğin karısına tecavüz etmeyeceğini düşünmüyorum ama karısı bunun farkında mı onu bilmiyorum. Ama karısının suskun kalması ve desteklemesi de var. Kadınların kafasında da eril düşünce var” sözlerini kullandı. 
 
‘Edebiyat sektörleşmiş bir alan ve kadınlar bu alanı bilmiyor’
 
Kadınların erkeklerin olduğu toplantılarda kendilerini ifade edememesi, kendilerine otosansür uygulamaları karşısında eserlerini özgürce oluşturabilmesi için derneği kurma ihtiyacı doğduğunu dile getiren Sevim, kadının edebiyat alanında donanım sahibi olması ve yeteneklerini geliştirmesi için bir örgütlenme alanı sağlamayı hedeflediklerini ifade etti. Edebiyat dünyasının yayıncı, matbaa, dağıtıcı gibi unsurlardan oluşan bir sektör olduğunun altını çizen Sevim, “Kadınların böyle bir sektöre girerken içine girdiği alanı öğrenmesi gerekiyor. Kitap bastırmak için farklı ilişkilere girmesi gerekiyor. Türkiye’de ana dillerini konuşamayan halklar var, kadınlar da kendi dilini konuşamıyor. Kadınlar cinsiyetinden ve kendi hapsedildiği alanda haklarını kazanamadığı için iki kez sömürülüyor. Derneğimiz aynı zamanda alanı öğretiyor ve görünür olmalarını sağlıyor” diye belirtti. 
 
‘Bakanlık belli bir ideolojiyi değil kadınları desteklemelidir’
 
Kültür Bakanlığı’nın bütçelendirme ve projelerde yandaş yazarları ayakta tutmaya yarayacak mekanizmaları desteklediğini vurgulayan Sevim, iki yıl önce genç yazarlara yönelik gerçekleştirilen atölyeye atıfta bulunarak bakanlığın dar gruplar kurarak kendi ideolojilerini yazıya geçirecek yazarlar yetiştirmenin gayretinde olduğunu dile getirdi. Sevim, “Herhangi bir örgütsel ilişki içinde olmayan genç kadın yazarlar bilinçaltının da yönlendirmesi ile erkek yazardan yardım almaya yöneliyorlar. Acaba benim yazımı yayınlar mı diye. Burada kadını güçlendirir kitabını basma imkânı verse kişilere özel değil bakanlık olarak yaparsa kadınlar kendilerini daha iyi gösterecektir” şeklinde konuştu.
 
‘Kadının yazması erkeğin konforunu bozuyor’
 
Erkek yazarların birbirine olumsuz eleştirilerini medya önünde gerçekleştirmediğini, dünyayı değiştirme niteliği taşıyan gazetecilik ve edebiyat dünyasının sadece kendilerinin bulunabildiği bir alan haline getirdiğini dile getiren Sevim, “Bir kadının kendi dünyasını anlattığında, evi anlattığında, buraya sıkışıp kaldığını ifade ettiğinde erkeğin konforunu bozuyor. Onların çalışma alanlarını engelliyor. Çünkü kadın ev konforunu sağlamazsa o erkek, yazar olamayacaktır. Çünkü erkek yazar ‘ben yazıyorum odaya çocuklar girmesin kapımı açmayın’ diyebiliyor. Bunu ünlü yazarların otoportrelerinde de görüyoruz.  O zaman kadının yazması için biz olanak sağlıyoruz. Kaç erkek, kadın çalışırken iş yapıyor?” diye sordu.  
 
‘Sosyalist aydın erkekler de elini taşın altına koymalı’
 
Sosyal medyada devam eden ‘mee too’ hareketinin birçok alanın tartışılmasına yol açtığını ifade eden Sevim şu sözleri kullandı: “Bir bakanın ‘başı bağlı kadın iffetlidir açık giyen kadın iffetsizdir’ diye bir açıklama yapması nüfusun yarısına tecavüzdür. Okların ucu bizi hedef gösteriyor. Bundan da vazgeçilmeli. Kadınlarla ilgili her cümlede iki sefer düşünmeliler. Belleksiz bir toplumuz. Bu kampanya da unutulacaktır ama bizlerde iz bıraktı. Kadın örgütlerine ve aydın sosyalist erkeklere düşen olayı bulundukları her yere taşımalı ve elini taşın altına koymak. Bir erkek ben sosyalistim diyorsa feminist olmak zorundadır. Adının başına kariyerler getirmesin feminist mi değil mi onu desin. Kadınların özgür olmadığı toplumda erkekler de özgür olmaz ve demokrasinin koşulu kadın ve erkeğin özgür olmasıdır.”
 
‘Sadece erkeklerin edebiyatçı olabileceğine inan tanrı yazarlar grubu var’
 
Edebiyat tarihinde kadınların az olduğunu hatta bazı dönemlerde erkek isimleriyle yer edinmeye çalıştıklarını ifade eden Kadın Yazarlar Derneğinden Gülden Aykanat ise bunun yine erkek egemen dünyanın kadınları kısıtlamasından kaynaklandığını belirtti. Tanrı yazarlar grubunun varlığına işaret eden Gülden, “Boynuz kulağı geçer düşüncesi var. Aslında kadınlar olanağı olduğu zaman duygularını düşüncelerini daha iyi dışa vuruyor. Kadınların duyarlılıkları erkekleri korkutuyor. Kadınların ve farklı cinsel kimliklerin bütçelendirmede yeri yok. Bu olanaklar olmayınca zor. Belediyelerde de toplumsal cinsiyet eşitliği kurumları oluşuyor ama paranın nereye ayrıldığı konuşulmalı” şeklinde belirtti.