
Avukat Tuba Torun: İfşa meşrudur ve desteklenmelidir
- 09:06 17 Aralık 2020
- Güncel
İSTANBUL - Taciz ve cinsel saldırı faillerine karşı seslerini birleştiren kadınların desteklenmesi gerektiğini vurgulayan avukat Tuba Torun, “kadının beyanı esastır” ilkesinin hukukta bir içtihat olduğunun altını çizerek, “Buna bir saldırı var” uyarısında bulundu.
Türkiye’de kadınlar “metoo” etiketi ile maruz kaldıkları cinsel taciz ve saldırıları anlatarak fail erkekleri ifşa etmeye devam ediyor. Yoğunlukta edebiyat, sanat ve basında yer alan erkekler tarafından cinsel tacize maruz bırakılan kadınlar, yargıya başvurmak yerine sosyal medyada seslerini duyurmaya çalışıyor. Özellikle edebiyatçı Hasan Ali Toptaş hakkında 20’den fazla kadın cinsel taciz ve saldırı açıklaması yaptı. Yaşanan süreci yakından takip eden avukat Tuba Torun, kadınların örgütlenerek taciz faili erkeklere karşı seslerini yükseltmesine dair ajansımıza konuştu.
‘İfşalarla, ataerkinin tanıdığı güce bir ihtarda bulunuluyor’
Kadınların sosyal medyada adalet arayışına girmek zorunda bırakıldıklarını belirten Tuba, adaletin yalnızca hukukun verdiği kararlar olmadığını, hukukun bütün adalet ihtiyacını karşılayamadığını kaydetti. Tuba, hukuktaki cezasızlık politikaları, ataerkil toplum yapısının kadınlara dayattığı toplumsal roller ve faillerin nüfuzunu kadınları baskılamak için kullanmasından kaynaklı kadınların, maruz kaldıkları saldırılara karşı anında tepki veremediğini kaydetti. Kadınların dayanışma halinde failleri ifşa etmekten başka seçeneği olmadığını dile getiren Tuba, “İfşalar da bir nevi, ‘eğer bunu yapmaya devam ederseniz, bununla karşılaşabilirsiniz. Artık bunu yapmayın, ataerkinin size tanıdığı güç doğrultusunda bu imkanları kullanıp kadınları istismar etmeyin’ gibi bir ihtar aslında” dedi.
‘Kadınlar yargıda mağduriyet yaşıyor’
Türkiye’de adaletin ve yargının güvenilmez olduğunu, öte yandan da siyasi iklimden etkilendiğinin altını çizen Tuba, kadınların topyekun mücadelesinin yargı üzerinde zapt tutmaya yönelik olduğunu ve “gereğini yapın” mesajını verdiğini belirtti. Kadına yönelik şiddetin yargı tarafından küçümsendiği kaydeden Tuba, “Darp dediğimiz durumda dahi işte ‘Ayşe için adalet’ gibi başlıklar açmaya başladılar çünkü bu suçlar küçümseniyor ve yargıdan da karşılığını alamıyorlar. Kadınlar, yargı mercileri tarafından, ‘ne işin vardı? Yapmasaydın’ şeklinde sorgulanıyor. Kadınlar yargı mercilerinde de mağduriyet yaşıyor ” diye belirtti.
‘Kadının dediğini ciddiye alın’
Kanıtı belli olmayan, gizli işlenen suçlarda kadınların söylemlerinin dikkate alınması için “kadının beyanı esastır” ilkesinin uygulanması gerektiğine dikkat çeken Tuba, “Hukukta yeri olan bir ilkedir, bir içtihattır ve buna bir saldırı var. Siyasi olarak başlayan saldırıların, ifşayı ve ifşanın yol açabileceği sonuçları yine kadınlara mal etmeye çalışarak ‘kadının beyanı esastır’ı devre dışı bırakmaya çalışıyorlar. Kadının beyanı esastır ilkesi kadının beyanı doğrudur demek değil bunu artık söylemekten dilimizde tüy bitti. Kadının dediğini ciddiye alın ve araştırın anlamına geliyor. Güç dengesinin bozuk olduğu toplumlarda toplumsal cinsiyet eşitliğinin olmadığı durumlarda kadının beyanı ve nafaka gibi kadını destekleyen hükümlere saldırıların olması, geriye götüren bir sonuç doğuruyor” ifadelerini kullandı.
‘İfşanın adalet duygusunu tatmin etmekten öte bir anlamı var’
Teşhirin birdenbire ortaya çıkmadığını, dijital şiddet gibi kadına yönelik birçok şiddete çözüm sayıldığını kaydeden Tuba, “İfşanın bir dayanağı var. Bireylerin kendi kişisel adalet duygusunu tatmin etmekten öte bir anlamı var. İfşaların toplu ihtar manası var. ‘bakın siz bu gücü, mevkiyi, makamı kullanarak bu suçları seri şekilde işleyerek gizli kalacağını ve korunacağınızı düşünüyorsunuz. Ama öyle değil. Ayağınızı denk alın, bu suçları zaten gizli kalacak mantığıyla işlemeye devam etmeyin’ ihtarı vermektir” dedi. Tuba, teşhirin toplumsal olarak öğretici bir yerde durduğunun altını çizerek, erkeklerin bilmezlikten gelme şanslarını elinden aldığı, tacizin ne olduğuna dair topluma bir öğretici nitelik taşıdığını ifade etti.
‘Kadınları suçlamak erkeklik krizinin sonucu’
Birçok erkeğin teşhirler sonrası endişeye kapıldığını aktaran Tuba, “Çünkü taciz ‘dur’ dediğinizde durmadığından sonraki kısım olmuş oluyor. Bu noktada kadınları suçlamak yalnızca eşitliğe giden bu hareketi geriye götürmek olur. Aslında bu bir erkeklik krizinin de sonucu. ‘eyvah gücümüz elimizden gidiyor’ paniği. Çünkü erkekler, erk’i elinde tutmak ve devamını istiyorlar. Sıra bana da gelebilir endişesi yaşıyorlar. Ki yaşasınlar” diye konuştu.
'Kaybedeceğini anladığı noktada özür diledi, kabul etmiyoruz’
Tuba, Hasan Ali Toptaş’ın hukukta dayanağı olmayan gerekçelerle ve kadınları suçlayan boş, dayanıksız gerekçelerle kendini savunması yerine, onurluca özür dilemesi gerektiğini vurguladı. Tuba, Hasan Ali Toptaş’ın, siyasi iklimden yararlanarak “Kadının beyanı esastır” ilkesiyle “kendince zayıf nokta” yakalamaya çalıştığını ama buradan herhangi bir şey çıkmayacağını dile getirdi. Hasan Ali Toptaş’ın ince açıklardan insanları kişisel olarak üzmeye devam edip, aklamaya çalıştığına değinen Tuba, “Hukuksal hazırlık yapmaya çalışmışlar. Birileri onlara bir ‘akıl’ vermiş, o doğrultuda böyle bir harekete geçmişler. Bunun temel sebebi, konunun bence buraya geleceğini tahmin etmiyordu. Çünkü sonrasında yayınevi de sözleşmesini de feshetti, ödüller geri çekildi hatta bakanlık dahi kendisine verilen krediyi geri aldı. Çokça yaptırımla karşılaştı ve şunu gördü ‘ben çok fazla şey kaybediyorum. Belli ki kaybetmeye de devam edeceğim. Ve hatta ifşalarda devam edecek kim bilir daha ne kadarı var? Benim buna bir dur deme lazım. Kaybedecek bir şeyim kalmadı madem kendimi aklamaya yönelik bir çabaya gireyim’ dedi. Ama bu boş bir çaba bu yalnızca onu tepindikçe daha da aşağıya çekecek, daha da batıracak olan çaba. Keşke böyle yapmasaydı” şeklinde konuştu.
‘Gerekirse dava dava öreceğiz’
Hasan Ali Toptaş’ın yargıya “iftira” sebebiyle başvurması durumunda kendisinin bir şey yapmadığını ispat etmesi gerektiğine dikkat çeken Tuba, “İftira bir ön koşul arayan suçlardan bir tanesidir. Fakat kendisinin böyle bir şey yapmadığını ispat edebileceğini biz sanmıyoruz zaten. O yüzden de burada atacağı adım her şekilde kendisine dönecektir demek mümkün. Bizler bu iş hukuka yansıdığında kendisinin karşısında olacağız. Gerekirse dava dava öreceğiz bu hareketi. Sonraki aşamalarda hep beraber yan yana hem kolektif şekilde kadın hareketi ile beraber, hukukçular mağdurlar bu işi takip edenler olarak da yan yana devam edeceğiz” ifadelerini kullandı
‘İfşa meşrudur, desteklenmelidir’
Dijital şiddete karşı 6284 sayılı kanunda ve İstanbul Sözleşmesi’nde önerilen yöntemlerin ve yaptırımları bulunduğunu hatırlatan Tuba, fakat bu yaptırımların uygulanmadığını kaydetti. Tuba, “2011 yılında seve seve imzalanan dijital şiddete karşı alınması gereken önlemlerin yer aldığı İstanbul Sözleşmesi uygulanmıyor. Buna dair hiçbir şey yapılmamış. Aksine şu an yapılmakta olan ifşa sebebiyle kadınlar suçlanıyor. İfşa dijital şiddete karşı kullanılan meşru bir yöntemdir” dedi. Tuba, teşhirlerin devam etmesi gerektiğini, kadın dayanışması açısından gerekli ve önemli bir yerde durduğunu bundan ötürü de desteklenmesi gerektiğini vurguladı.
‘Kadınlara bunun azabını yaşatmak çok büyük haksızlık olur’
Sosyal medyada teşhir edildikten sonra yaşamına son veren taciz faili İbrahim Çolak’ın sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımı hatırlatan Tuba, “Kendisinin bunu çevre dolayısıyla o utancı en ağır şekilde hissediyor olması yine kendisi ile çevresiyle ilgilidir. Burada ifşa edenlere, kadınlara yüklenebilecek kesinlikle bir suç yok. Bir de bunun azabını kadınlara yaşatmak çok büyük haksızlık olur gerçekten. Kendisi intihara yönelmiş olabilir bu yine kendisinin tercihidir burada kadınların suçlanması doğru değil. Tartışılması gereken, Türkiye’de şartların ve koşulların insanları neye yönelttiği ve bu şartlarda düzeltmesi gereken bir şey var mı? Bunların üzerine konuşmak gerekir” dedi.