‘Vegan olmak beslenme türünden ziyade politik bir duruştur’

  • 09:02 17 Aralık 2020
  • Güncel
ANKARA - Veganlığın bir beslenme türünden ziyade politik bir duruş olduğunu söyleyen Hayvan Özgürlük Kolektifi üyesi Derya Özkul, “Veganlık bir hak mücadelesidir.  O yüzden sahip olduğumuz ayrıcalıklara biraz daha eleştirel bakmak, sorgulamak, onlarla yüzleşmek gerekiyor” dedi.
 
Vegan ifadesi ilk kez 1944’te Elsie Shrigley ve Donald Watson tarafından vejetaryen (vegetarian) kelimesinden türetildi. Veganizm, et ve süt ürünleriyle birlikte yumurta, deri, yün ve ipek gibi ürünlerin kullanımını da politik olarak reddeder.
 
 The Vegan Society (Vegan Topluluk) kurucularından Donald Watson’a göre hayvanlar alemine dair sömürüyü, zulmü sonlandırmanın ve onlara ait olan yaşam hakkını iade etmenin tek yolu veganlıktır. Hayvan Özgürlük Kolektifi üyesi Derya Özkul vejetaryen ve veganlık arasındaki farkı ve hak mücadelesini anlattı. 
 
‘Hayvanlar da tıpkı bizim gibi içkin değerlere sahip’
 
Hayvan Özgürlük Kolektifi üyesi Derya Özkul, veganlığın hayvanları yemeye zorlayan sistem karşıtı olduğunu kaydederek, “Bana göre veganlık, karnizmin belirli bir oranda karşıtıdır. Karnizm dediğimiz şey bizim içerisinde doğduğumuz, bizi belli hayvanları yemeye koşullandıran bir sistemdir. Ve bu sistem bize toplumsal programlanma yoluyla enjekte edilir. Sosyal kültürle, aileyle, diğer bütün medya kanallarıyla…Veganlık da tam olarak karnizm sistemine muhalif bir duruştur aslında. Bu noktada veganlar şu düşünceye sahipler: Hayvanlar da tıpkı bizler gibi içkin değerlere sahip bireyler olarak yaşama hakkına sahiptirler ve saygı görme hakkına sahiptirler.”
 
Hayvanların da barındığını, arkadaşlık ilişkilerinin olduğunu sevmek ve sevilmek istediklerini ifade eden Derya, Veganlara göre insanların hayvanlardan üstün olmadığı gibi bir kedi ya da bir köpeğinde bir kuzudan, inekten veya domuzdan üstün olmadığını kaydetti. Derya, “Dolayısıyla veganlar, ‘Buna bizler karar veremeyiz. Hepsi yeganedir, saygı görmeyi hak ederler. Bu yüzden onları giymemeliyiz, bu yüzden yememeliyiz onların ölü bedenlerini’ derler” diye konuştu.
 
‘Veganlık kişisel bir tercih değil’
 
Türkiye’de veganlığın yanlış bilindiğini dile getiren Derya, “Kimisi yalnızca diyet, kimisi ise kişisel tercih olduğunu düşünüyor. Kişisel bir tercih kesinlikle değil. Çünkü kişisel tercih sonucunda bizi ilgilendiren tercihlerde bulunmamızdır. Benim ne giydiğim, neler yaptığım, nerelere gittiğim nihayetinde beni ilgilendiriyorsa evet bu kişisel bir tercihtir. Ama eğer benim kişisel tercihlerim bir başkasının acı çekmesine ve yaşam hakkının elinden alınmasına sebep oluyorsa bu bir kişisel tercih değildir” şeklinde konuştu.
 
‘İçerisinde bir hak mücadelesini barındırıyor’
 
Sağlıklı beslenmek adına vegan beslenmeyi tercih eden insanların var olduğunu ama bunun veganlık olmadığını vurgulayan Derya, “Veganlık dediğimiz şey, içerisinde bir hak mücadelesini barındırıyor. Bu yüzden aslında veganlık politiktir diyebiliriz. Hayvan hakları mücadelesine daha radikal baktığı için, hayvansal salgıları ve hayvan sömürüsünün olduğu tüm alanları kullanmayı reddederken aynı zamanda onlar için özgürlük mücadelesi de barındırır. Aktif bir mücadele alanı olmasından dolayı da politiktir diyebiliriz. diye kaydetti.
 
‘Anlatma biçimimiz çok önemli’
 
“Halihazırda mevcut olan birçok vegan topluluk ve aktivist; yanılgıları, önyargıları veya farklı algıları kırmak için çabalıyor” diyen Derya, amaçlarını şu sözlerle ifade etti: “Amacımız da bence bu olmalı, çünkü çıkıp insanlara sadece bunu dayattığımız zaman, bu sistemin içerisinden gelmiş biri, yani kafasında belli başlı tabuları olan biri ‘Ya ne diyorsunuz siz’ diyecektir. Bizi çok ütopik, uhrevi buluyorlar, bunun imkânsız haddinden fazla radikal olduğunu düşünüyorlar. Dolayısıyla bunu iyi bir şekilde anlatmak da bizim görevlerimizden bir tanesi. O ön yargıları kırabilmek adına anlatma biçimimiz çok önemlidir.”
 
‘Daha hak odaklı yaklaşıyoruz’
 
Vejetaryenlik ile veganlık arasında fark olduğunu vurgulayan Derya, “Vejetaryenlik sadece ölü hayvan bedeni yemeyi reddeder. Ölü hayvan bedeni dememizin özellikle bir nedeni var, çünkü et dersek onların birey olduğu fikrinden tamamen uzaklaşıyoruz ve bunu meşrulaştırıyoruz aslında. Yani şöyle örnek verilebilir: ‘Kuzunun budunu yiyeceğim’ demek yerine ‘kuzu budu’ diyoruz; ‘Tavuğun kanadını yiyeceğim’ demek yerine ise ‘Tavuk kanadı yiyeceğim’ diyoruz. Tavuğun kanadı dediğimiz zaman evet gerçekten gözümüze bir tavuğun kanadı, bir bireyin bir parçası, uzvu canlanıyor. Dolayısıyla aradaki bağlantıyı kurmamız adına, unuttuğumuz veya görmezden geldiğimiz bağlantıyı hatırlatabilmek adına ölü hayvan bedeni demeyi tercih ediyorum. Veganlar ise ölü hayvan bedeni yemeyi reddettiği gibi aynı zamanda hayvandan olan hiçbir salgıyı, çıktıyı tüketmezler. Daha hak odaklı bakıyorlar.”
 
‘Daha bilinçli bir tüketici oldum’
 
“Et yemenin çok sağlıklı olduğu düşüncesi, sistemin bize empoze ettiği bir durumdur” diyen Derya, bu durumu kişisel deneyimlerinden yola çıkarak şöyle anlattı: “Tamamen etik değerlerden bağımsız olarak veganlıktan önce vejetaryendim. ‘Et yemeyi mantıklı bulmuyorum ve yemiyorum’ diye yola çıktığım bir serüvendi. Ve yemek yapmayı da çok bilmiyordum; ailemden uzaktım, her gün dışarıdan yiyebilme durumu da olmayınca dolayısıyla pişirmek zorundaydım. Bir süre yemek yapmayı bilmediğim için makarnayla beslendim sadece. Dolayısıyla bu durum beraberinde çok ciddi sağlık sorunları getirdi. Doktora gittim, doktor da bunu sadece et yemememe bağladı. Aslında ben sağlıksız besleniyordum, vücuduma besin girmiyordu, ama durum et yememeye mâl edildi. Araştırmaya başladığımda şunu gördüm: Hayvan etinde var olan demir aynı zamanda ıspanakta da var, yeşil yapraklı sebzelerde de var. Şunu da keşfettim, demir minareli yalnızca toprakta var olan bir şey ve bitki de topraktan emilimini yapıyor. Biz bu sebzeleri tükettiğimiz zaman aynı zamanda demiri de tüketmiş oluyoruz. Hayvanlar da tıpkı bizim gibi,  bitkiden demiri alıyor. Dolayısıyla sadece bitkisel beslenme yoluyla da bu vitaminleri karşılamış oldum. Hatta veganlığa geçişimle beraber çok daha sağlıklı oldum, çünkü daha bilinçli bir tüketici oldum.”
 
'Ayrıcalıklara eleştirel bakmak gerekiyor’
 
“Hepimiz konfor alanı içerisindeyiz, hakikati görmekte zorlanıyoruz” diyen Derya, sözlerini şöyle sonlandırdı: “O yüzden sahip olduğumuz ayrıcalıklara biraz daha eleştirel bakmak, sorgulamak, onlarla yüzleşmek gerekiyor. O yüzden Carol Adams’ın bir sözü ile sonlandırayım, ‘Gelin şiddet orucu başlatıp vegan ziyafeti başlatalım. Bir araya gelelim ve hakim kültürün değer yargılarını ters yüz edip yaşama değer verelim, ölüme değil.’