Gülsüm Ağaoğlu: Mülteci kadınlar ve çocuklar sömürülüyor

  • 09:03 28 Kasım 2020
  • Güncel
VAN - Türkiye’deki mülteci sayısının 4 buçuk milyonu aştığını söyleyen HDP Göçmen ve Mülteci Komisyonu Eşsözcüsü Gülsüm Ağaoğlu, “Bu sayının çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşuyor. Mülteci kadınlar ikinci evlilik adı altında kumalığa zorlanarak, seks işçiliğine maruz bırakılıyor” dedi.
 
Ülkelerinde yaşanan iç savaş, yaşam koşulları, ekonomik sorunlardan kaynaklı her yıl binlerce insan başta Avrupa ülkeleri olmak üzere farklı ülkelere iltica ediyor. Avrupa ülkelerine geçiş yapmak isteyen mülteciler Türkiye sınır kentlerini geçiş güzergâhı olarak kullanıyor. Bu geçiş güzergâhı olarak kullanılan sınır kentlerinden biri de Van.  
 
Güvenli olmayan geçiş yollarını kullanan mültecilerin yolculuğu ölümlerle sonuçlanırken, Van’da yaşamını yitiren mültecilerin sayısı hala net değil. Göçmen hakları ve Sosyal Uyum Derneği (Göç-Der) Van Şube verilerine göre Van’da yerleşik olarak şu anda 8 bin göçmen ikamet ediyor.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Göçmen ve Mülteci Komisyonu Eşsözcüsü Gülsüm Ağaoğlu mültecilerin yaşadığı hak ihalelerine ilişkin değerlendirmede bulundu. Gülsüm, “Van'da her adım başı rastlayabileceğimiz kale kollara yakalanmamak için mülteciler güvenli olmayan yolları kullanıyor ve yolculuk esnasında yaşamını yitiriyor. Kentlerde yaşamayan kadınlar ikinci eş adı altında kumalığa,  çocukları seks işçiliğine zorlanıyor, istismara maruz kalıyor” dedi.
 
'Kalekolların sayısı gittikçe artıyor'
 
Türkiye’de bulunan mülteci sayısının 4 buçuk milyonu aştığını söyleyen Gülsüm, bu sayının çoğunluğunun kadın ve çocuklardan oluştuğunu belirtti.  Suriyeli mültecilerin çoğunlukta olduğunu ifade eden Gülsüm, “Bunları az sayıda Afgan, Pakistan takip ediyor. Aynı zamanda içlerinde siyahi Afrikalılar da var. Her ne kadar Van ve sınır kentleri geçiş güzergâhı olarak kullanılsa da iş imkânlarından kaynaklı batıda bulunan büyük şehirlerde yaşıyorlar. Türkiye’ ye geçen mülteciler Türkiye'de kalmak için değil güzergâhı olarak kullanıyor. Van'da pıtırcık gibi türemiş hemen hemen her adım başı rastlayabileceğimiz kale kollar var. Bu kalekolların sayısı gittikçe artıyor.  Bu kale kolların takibine yakalanmamak için güvenli olmamasına rağmen mülteciler kentteki iklim koşulları elverdiği zaman Van Gölü'nü geçiş olarak kullanıyorlar. Yeni iklim şartlarına göre kilometrelerce uzayan karayolları kullanıyor. Bu yolu kullanırken çığ düşmesi ya da havanın sert olmasından kaynaklı donarak yaşamını yitiriyor. Bu geçişler güvenlik görevlileri ve insan kaçakçılarının ortaklığıyla yapılıyor” diye ifade etti.
 
‘Kadınlar ve çocuklar seks işçiliğine zorlanıyor’
 
Mültecilerin genel sayısının çoğunluğunun kadın ve çocuklardan oluştuğunu aktaran Gülsüm, bu nüfusun büyük çoğunluğu Göç-Der’in kurduğu çadır kentlerde yaşam sürdürdüğünü belirtti. Kamplarda bulunun kadın ve çocukların seks işçiliğine zorlandığını kaydeden Gülsüm, “Bu kamplar sivil ve siyasi partilerin denetimine tabii değil. Bu başlı başına izlenebilir olmaktan uzak. Büyük kentlerde yaşanan mülteci kadınlar çoklu evlilik adı altında kumalığa zorlanıyor. Hatta kadınlar için ikinci ve ya üçüncü evliliğinin olup olmadığına göre belirlenen tarifeler var. Talep doğrultusunda kız çocuklar için böyle bir pazar oluşturulmuş. Erkek ve kız çocukları ağırlıklı olarak cinsel istismara maruz kalıyor. Bunların için de belgelenen de var belgelenmeyen de. Türkiye’de mülteciler sağlık hizmetine ulaşmakta ciddi sorunlar yaşıyor. Özelikle doğum öncesi ve doğum sonrası, gebelik kontrolü gibi sağlık hizmetlerine ulaşamıyor. Tecavüze, istismara maruz kalan kadınlar ve çocukları ‘zaten sınırlı bir şekilde sağlık hizmetine sahipken böyle bir durumu belgelersem var olandan da olacağım’ kanısıyla hastanelere uğramıyorlar” diye aktardı.
 
'Paraların nereye aktarıldığı bilinmiyor’
 
İktidarın 2019 yerel seçimlerde yenilgiye uğradığını, İdlib’de girdiği silahlı çatışmalarda da hezimetler yaşadığını ifade eden Gülsüm, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yaşadığı yenilgilerin üzerini örtmek için tek yönlü ‘Sınırları açıyoruz’ beyanlarını hatırlattı. O süreçte iktidarın mültecileri Edirne sınırında kötü koşullarda yaşamak zorunda bıraktığını söyleyen Gülsüm, “Bu geçiş yolunu kullanmak için insan tacirleri ayan beyan ‘Reis bize izin verdi’, ‘bizim için bir geçim kaynağı oldu’, ‘Onların geçiş için kişi başı şu tarifeleri alıyoruz’ yönü beyanlarda oldu. Ama o yolları kullanarak geçenlerin sayısı son derece sınırlı oldu ve tekrar otogarlara kayıtlı oldukları yerlere dönmek zorunda kaldılar. Ağır hak ihlalleri yaşadılar. Avrupa’ya geçmek için yanlarına aldıkları paralar sıfırlanarak Türkiye’ye giriş yaptıkları kentlere, kaldıkları otogarlara dönmek zorunda kaldı. Avrupa ülkelerinden mülteciler için finanse edilen paraların nereye ne için hangi ihtiyaçları için kullanıldığı ise hiçbir zaman şeffaf bir biçimde öğrenemedik.  Bu kaynakların sivil toplum kontrolüne açık olması gerekir” ifadelerine yer verdi. 
 
'Nefret söylemlerinden vazgeçilsin’
 
İlticanın insanın en temel haklarından biri olduğunu vurgulayan Gülsüm, Türkiye’de yaşayan mültecilerin eğitim, sağlık, barınma, ulaşım haklarından eşit şekilde yararlanma ve güvenlik koşullarının sağlanması gerektiğine dikkat çekti. Gülsüm, “İktidara yakın medyaların mültecilere dair yaygın olarak kullanılan kamuoyunda pompalanan nefret suçlarının terk edilmesi gerekiyor. Mesela üniversiteye sınavsız alınıyorlar’  ya da ‘Arabalarına vergi ödemiyorlar’ gibi başlıklar. Ekonomik krizi takiben yoksulluk sınırının altında yaşayan Türkiyeli emekçiler bu koşulların altınında altında çalışan mülteciler ile karşı karşıya kalıyorlar. Bu durumla karşılaşanlar ‘Ben ekmeğimi lokmamı mültecilerle mi paylaşıyorum’ gibi bir kanaate varıyorlar. Hâlbuki mültecilerle onları karşı karşıya getirenlerin sorumlusu emek düşmanı politikalardır. Buna karşı çıkmak ve eşit örgütü bir mücadele çözümdür. Bu anlamda gelin örgütü mücadeleyi mülteciler ile birlikte sürdürelim” dedi.
 
!Türkiye tarihine kara leke olarak düşecek’
 
Van’da bin 500 gündür devam eden OHAL uygulamalarının olduğunun altını çizen Gülsüm,  son olarak şunları belirtti: “Bin 500 gündür sıkıyönetim altında olan kayyım uygulamalarına tabi olan Van’da son yaşanan insanlık trajedisi anısına Van Gölü’ne karanfil bırakacaktık. Buna izin verilmedi. Kayyım yönetiminin geldiği sınırı bir daha görme imkânımız oldu. Daha önce mültecilerin defnedildiği kimsesizler mezarlığına gittik. Çok ağır bir şeydi sonuç itibariyle kimsesizler mezarlığı.  Adlarına bilgilerine ulaşılmadığı için sadece bir sayıdan ibaret. Bazılarının çocuk olduğu mezarlarının boyutundan anlaşılabiliyor. Van'daki kimsesizler mezarlığı Türkiye'nin tarihine kara leke olarak düşecek. Tıpkı gerilla cenazelerin asfaltların altına gömülmesi, annelere PTT kargosu ile gönderilmesi gibi.”