
Gazeteci Şaristan Mahir: Şengal’de çatışma kaçınılmaz
- 09:04 27 Kasım 2020
- Güncel
HABER MERKEZİ - KDP ve Irak Merkezi Hükümet arasında imzalan Şengal Anlaşması ile bölgeye askeri sevkiyatı değerlendiren Gazeteci Şaristan Mahir, olası durumda çatışmaların kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Şaristan, Êzidî kadınların geldiği aşamaya da dikkat çekerek, “Evine kapatılan, evinin kapısının önüne bile çıkamayan kadınlar bugün kendi halkının öncülüğünü yapıyor, en önemlisi de kendi savunma gücünü oluşturmuş durumda” dedi.
Irak Merkezi Hükümet ve Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) arasında varılan Şengal Anlaşması, Êzidî halkının tüm itiraz ve tepkilerine rağmen yürürlüğe konulmaya başlandı. Şimdiye kadar merkezi hükümet tarafından 8 binin üzerinde askeri güç bölgeye sevk edilirken, bu sayının önümüzdeki günlerde daha da artması bekleniyor. Şengal Demokratik Özerk Meclisi ise bu gelişmelere karşı kendilerini savunacaklarını duyurmuştu.
Şengal’de uzun yıllardır çalışan Gazeteci Şaristan Mahir, anlaşmayı ve bölge halkının tepkisine ilişkin sorularımızı yanıtladı.
“Aslında KDP 2014 yılında bölgede kaybettiği itibarını tekrardan kazanmak ve dünyada tartışılan bir bölge haline gelen Şengal’de yer almak istiyor.”
*KDP ve Irak Hükümeti arasında varılan anlaşma sonrası bölgede nasıl bir atmosfer hakim? Bir gazeteci olarak gözlemlerinizi aktarabilir misiniz?
9 Ekim’de Bağdat ve KDP arasında yapılan Şengal Anlaşması bütün Êzidî halkı tarafından tepki ile karşılandı. Sadece Şengal’de yaşayan Êzidî halkı değil Kuzey Kürdistan, Rojava ve Avrupa’daki halk da bu karara tepki gösterdi. Êzidî halkı o günden bu yana alanları terk etmedi ve karara tepki gösterdi. Êzidî halkı kazanımlarına sahip çıktı. Bu anlaşmayı da yeni bir ferman olarak değerlendiriyor. KDP’nin Êzidî halkı üzerinde yürüttüğü politika bölmek ve kendi tarafına alabilmek üzerine. Bunun en bariz örneği Êzidî halkının Ruhani Lideri Baba Şêx’in ölümü ve Mir Tahsin Beg’in ölümünden sonra halkın görüşleri alınmadan kendi uygun gördüklerini atamak oldu. 6 yıldır Êzidî halkı kendi kendini hem yönetiyor hem de savunuyor.
KDP ve Irak şimdi de halkın bu örgütlülüğünü bitirmeye yönelik politikalar izliyor. Burada KDP’nin görevi ise halkı bölmek ve örgütlülüğü ortadan kaldırmak. Aslında KDP 2014 yılında bölgede kaybettiği itibarını tekrardan kazanmak ve dünyada tartışılan bir bölge haline gelen Şengal’de yer almak istiyor. Irak Hükümeti de kanunlar ve bölgenin güvenliğini sağlama adı altında hiçbir şey olmamış, sanki bu halk 2014 katliamını yaşamamış gibi yaklaşıyor. Hükümet tekrardan kendi iktidarını 2014 öncesinde olduğu gibi devam ettirmek istiyor ama bu halk 6 yıldır çok az imkanlarla kendini yürütüyor, savunuyor ve örgütlüyor. Bunların hepsi verilen bir bedel ve direniş sonucu elde edilen kazanımlar oldu. Bu yüzden Êzidî halkı bu anlaşmayı bir ferman yani elde edilen kazanım ve direnişi ellerinden almak olarak görüyor. Bu yüzden halkın tepkisi oldukça büyük.
En son Şengal Demokratik Özerk Meclisi'nin yaptığı açıklamada dile geldiği gibi halk diyalog ve anlaşmadan yana. Ama eğer halkın iradesi ve kazanımları tanınmazsa her yönlü bir savaşın kaçınılmaz olacağı aşikardır. Halk değerlerini korumaya kararlı.
“Evine kapatılan, evinin kapısının önüne bile çıkamayan kadınlar bugün kendi halkının öncülüğünü yapıyor, kendini örgütlüyor en önemlisi de kendi savunma gücünü oluşturmuş durumda.”
*Anlaşma sonrası Êzidî kadın heyeti Süleymaniye ve Bağdat’ta bir dizi görüşmeler gerçekleştirdi. Aslında bu Êzidî kadın tarihinde bir ilk sayılır. Görüşmeler nasıl geçti? Kadınlar nasıl karşılandı? Görüşmelerde öne çıkan ne oldu?
Başta şunu dile getirmek gerekir ki tarihten bu yana ilk defa Êzidî kadınlar hem kendi halkı içerisinde hem de bölgede birçok ilkleri yaşıyor. Özelliklede alınan karara tepki gösterip ve kararın alındığı günden bu yana her gün alanlarda olan Êzidî kadınlar oldu. Tarihten bu yana inanç ve kültürleri neden gösterilerek 74 ferman yaşayan Êzidî halkının en büyük mağduru kadın ve çocuklar oldu. En yakın tarihte yaşanan 2014 DAİŞ katliamında Êzidî kadınlar savaş ganimeti olarak ele alındı ve pazarlarda satıldı. Êzidî kadınlar onları satan ve tek bir mermi bile atmadan kaçan savunma güçlerini tekrardan kendi toprakları üzerinde görmek istemediklerini her fırsatta dile getiriyor. Êzidî halkı yaşadığı fermandan sonra kendi örgütlenme ve savunma gücünü oluşturdu. Evine kapatılan, evinin kapısının önüne bile çıkamayan kadınlar bugün kendi halkının öncülüğünü yapıyor, kendini örgütlüyor en önemlisi de kendi savunma gücünü oluşturmuş durumda.
Êzidî kadınlar ilk defa heyetler oluşturup Bağdat ve Süleymaniye’de yetkili ve Irak Parlamentosunda yer alan vekillerle görüşmeler yaptı. Êzidî kadınlar görüşme yaptığı her heyet ve yetkili tarafından iyi ve bunu da söylemek gerekir ki hayranlıkla karşılandı. Bu kadar olumsuzluk yaşamış kadınlar, kendini yeniden var etmiş ve halkını temsilen görüşmelere gidiyordu. Görüşmelerde öne çıkan konu ise Êzidî halkının görüşü olmadan alınan hiçbir kararı tanımayacaklarıydı. Şu tavrı net ortaya koydular; kim kabul etse de Êzidî kadınlar buna karşı duracak ve sonuna kadar direnecek. Êzidî kadınların her zaman dile getirdiği şu sözü hatırlatmak isterim: “2014’ten daha beter ne olabilir ki bizler için?”
İnançlarından dolayı katliamlar yaşayan ver neredeyse dünyanın her yerine dağılan Êzidî halkının her inanç ve ırktan komşuları oldu. Halk kendini ve kadınları korumak için içine kapanık bir yapıya sahip oldu. Özellikle de kadınlar kapıya bile çıkarılmazken bu gün kendini halkını temsilen bölgede yetkili güçlerle görüşmeler yapan Êzidî kadınların hayatına birçok ilkler eklendi. Bu adımları küçük ele almamak gerekir. Kadınların bu direniş ve örgütlülüğü kendi toplumu için de kadına yönelik kalıpları yıktı ve bugün halk kadınlardan güç alıyor.
KDP “Roj Peşmergesi” adı ile tekrardan Şengal’e yerleşmek istediğinde Êzidî kadınların direnişi ile karşılaştı ve kendi güçlerini tekrardan bölgeden geri çekmek zorunda kaldı. Halk kadınların bu duruşu ve inançlı direnişi sonucu KDP’nin bölgeden geri çekildiğini görünce kadına güven gelişti. Êzidî kadınlar, yaşadıkları 74 fermanda hiç kimse tarafından korunmayan ve her seferinde savaş ganimeti olarak ele alınmalarına karşı kendilerinden başka hiç kimsenin onları koruyamayacağını, bunun için de kendi savunma güçlerinin kaçınılmaz olduğunu dile getiriyor.
*Özellikle yakınlarını DAİŞ saldırısı sonucu kaybeden ve yakını hala kayıp olan aileler bu anlaşmayı nasıl karşıladı?
Aslında DAİŞ saldırısında yakınlarını kaybeden ve hala yakınları kayıp olan aileler tek değil. Bütün halk katledilen ve kayıp olanlar için büyük bir tepki gösterdi. Alınan bu karara karşı görüşmeler yapan her heyetin gündeminde öncelik olarak katledilen ve hala kayıp olanlar yer aldı. Aileler önce onları katledenlerin yargılanması ve onlardan hesap sorulmasını istedi. Sadece DAİŞ değil tabi ki. 2014 yılında halkı savunma gücü olarak yer alan KDP ve Irak Hükümeti’nin de onları savunmadığını ve büyük bir soykırımla yüz yüze bıraktığını dile getiren kayıp yakınları ve halk onların da yargılanmasını istiyor. Doğru halka saldıran ve katliamdan geçiren bir DAİŞ gücü oldu. Ama onun yanında 12 bine yakın KDP’nin silahlı gücü ve bundan kat kat daha fazla Irak askerleri bölgede vardı. Ama bunlar saldırının olacağının bilgisini somut aldıktan sonra halkı büyük bir katliamın içerisinde bırakıp terk etti. Bunun şahitliğini yapan halk onların da yargılanması gerektiğini ve bu durumun artık soruşturulması gerektiğini vurguluyor.
“Onlarca defa görüşme yapan ve taleplerini dile getiren halka rağmen bu sevkiyat gerçekleşti. Irak yapılan saldırılara izin vererek ve askeri güçlerini yavaş yavaş Şengal’e yerleştirerek halkı sindirmek ve hiç savaşmadan tekrardan bölgede hakim olmak istiyor.”
*Şengal’e Irak Hükümetinin gönderdiği askeri birlikleri gelmeye başladı. Halkın ilk tepkisi ne oldu? Bunun halkta karşılığı ne oldu ya da ne olur?
Zaten 9 Ekim anlaşmasından sonra bölgede hem halk açısından hem de Hükümet açısından bir hareketlilik oldu. Bu anlaşmayı kabul etmeyen ve neredeyse hemen hemen her gün alanlarda olan halkın tepkisinden sonra hükümetten birçok heyet bölgeye gelip görüşmeler gerçekleştirdi. Şengal yönetimi tarafından yapılan her görüşmede diyalog yoluyla bu sorunun çözülmesi gerektiği iletildi. Sınıra yapılan sevkiyat sonucu halkın tepkisi daha da fazlalaştı. Merkezi Hükümet, 9 Ekim’de halkın iradesi dışında alınan karar gibi yapılan sevkiyatta da halkın iradesini ve taleplerini tanımadığını gösterdi. Onlarca defa görüşme yapan ve taleplerini dile getiren halka rağmen bu sevkiyat gerçekleşti. Bu şu anlama gelir ki alınan kararın uygulanacağıdır.
Alınan kararın uygulanması demek Êzidî halkını ve iradesini tanımamak demektir. Zaten Irak’ın Şengal hava sahasını Türk devletine açması ve her fırsatta Türk savaş uçaklarının alanı bombalaması, Irak’ın bölge halkını savunmadığını gösteriyor. En son 9 Kasım’da yapılan saldırıda yaralı olarak Musul Hastanesine kaldırılan Nasır El- Mubin savaşçısının hastane de yaşamını yitirmesi ve cenazenin halka verilmemesi Irak’ın tavrını ortaya koydu. Halk her seferinde Irak’ın onları savunmadığını ve kendi politikalarına kurban ettiğini dile getiriyor. Sadece askeri güçlerini sınıra yerleştirmek değil daha birçok politikalar Irak’ın Şengal üzerindeki tutumunu gösteriyor. Irak yapılan saldırılara izin vererek ve askeri güçlerini yavaş yavaş Şengal’e yerleştirerek halkı sindirmek ve hiç savaşmadan tekrardan bölgede hakim olmak istiyor. Bunu da Êzidî halkının iradesini her yönlü kırarak yapmak istiyor.
*Yaşanan bu gelişmelerden sonra bölgede Özerk Yönetim'in seferberlik çağrısı oldu. Bundan sonra nasıl bir yol izlenecek?
Zaten kararın alınmasından sonra halk bu kararı kabul etmediğini dile getirdi ve her gün alanlardaydı. Özerk Yönetim çağrı yapmadan önce de bu kararın alındığını duyan halk alanlarda yer aldı ve ne olursa olsun halkın iradesi esas alınmadan alınan hiçbir kararı tanımadığını dile getirdi. Sadece Êzidî halkı değil Şengal’de yer alan Arap ve Şii halkı da bu karara karşı tepki gösterdi. Halkın tepkisi sonucu karar bugüne kadar yürürlüğe geçmemişti. Bu kararın kalktığını elbette dile getiremeyiz ama halk kendi tavrını somut olarak ifade etti. Özerk Yönetimin çağrısından sonra da bundan sonra izlenecek yol için halk kendi örgütlülüğünü güçlendirmek ve her yönlü saldırılara karşı cevap olmak için harekete geçti. Her köy ve kasabada yaşanan duruma ve Şengal üzerinde yürütülen politikalar üzerinde halk toplantıları gerçekleştiriliyor. Hem eylemlerde hem de bu halk toplantılarında halkın tavrı bir oldu. Sonuna kadar diyalog. Bunun olmaması halinde de gereken biçimde cevap verileceği belirtildi. Bundan sonra yürütülen politika ve yönelimler Şengal halkının pozisyonunu elbette belirleyecektir. Halkın izleyeceği yol da elbette ki büyük bedeller sonucu elde ettikleri kazanımları savunmak ve Şengal halkı olarak iradelerinin tanınması yönünde.
“KDP hiçbir zaman bu halkın bir irade sahibi olmasını istemedi. Haşdi Şabi güçlerinin geldiği sırada peşmergeler tekrardan halkı terk edip kaçtı. Sadece bir defa değil birçok defa KDP bu halkı bırakıp kaçmış bir güç. Onun için de halk artık onlara güvenmiyor ve gelişlerinde de hiçbir olumlu yön bulmuyor.”
*Êzidî halkı özellikle peşmergenin bölgeye gelmesini istemediğini her fırsatta dile getiriyor. Peşmerge gücünün bölgeye gelmesi gibi olası bir durumda nasıl bir tablo açığa çıkar?
Halk peşmerge güçlerine karşı daha tepkili. Özellikle 2014 yılında halkın içerisinde yer alan ve köylerde şehirlerde halkın savunma gücünü üstlenen bir güçtü. Halk Irak’tan daha fazla peşmerge güçlerine güvenmekteydi. En azından aynı dili konuştuklarını ve onlara güvendiklerini dile getiriyordu. Ama 2014 yılında köy köy gezip halkın kendi silahlarını toplayan ve onları tümden savunmasız bırakan peşmerge güçleri oldu. Halk yaşadıklarını her fırsatta dile getiriyor. Peşmerge güçlerinin silahlarını topladığını ve halkı kendilerinin koruyacağını dile getirmişti. Ama ne oldu 2014 yılında halkı soykırımla yüz yüze bırakıp ve kendini savunacak her şeylerini elinden alarak kaçtı. Bundan dolayı halkın tepkisi KDP güçlerine daha fazla ve artık onlara güvenmediklerini dile getiriyor. Sadece 2014 yılında değil 2017 yılında da bölgeye gelen peşmerge güçleri fermanı bu halka yaşattığı yetmediği gibi halka ve halkın savunma güçlerinde saldırdı. Bu halkın çocuklarını şehit etti. KDP hiçbir zaman bu halkın bir irade sahibi olmasını istemedi. Haşdi Şabi güçlerinin geldiği sırada peşmergeler tekrardan halkı terk edip kaçtı. Sadece bir defa değil birçok defa KDP bu halkı bırakıp kaçmış bir güç. Onun için de halk artık onlara güvenmiyor ve gelişlerinde de hiçbir olumlu yön bulmuyor.
Şayet tekrardan peşmerge güçleri Şengal’e gelip yerleşmek isterse büyük bir direnişle karşılaşacağı kesin. Halkın peşmerge güçlerine öfkeleri büyük. Çünkü peşmerge güçleri Şengal’de olduğu sürece Şengal halkı için hiçbir şey yapmamış ve kendi çıkarları için her seferinde halkı kullanmıştır. Bunun en bariz örneği bu gün Güney Kürdistan kamplarında esir gibi tutuğu Êzidî halkıdır. Halkın kendi topraklarına geri dönmesine izin vermemekte ve her seferinde bir koz olarak Şengal halkına karşı kullanmaktadır. Halk bunun farkında ve artık onları bırakıp kaçan bir gücü kendi topraklarında istemiyor.
“Bölge iktidarları Şengal halkının tekrardan onlara sığınacağını ve her zaman olduğu gibi Şengal’i tekrar kendi iktidarlarına almayı bekliyordu. Ama halk var olan politikaları boşa çıkardı ve kendi kendini yönetebilecek güçlerinin olduğunu bu süre içerisinde göstermiş oldu.”
*Şengal üzerinde yürütülen bu politikaların asıl amacı nedir? Daha önce gündemde olmayan böylesi bir konu bir anda gündeme geldi ve tepki ile karşılanmasına rağmen uygulanmaya konuldu. "Şengal üzerinde özel bir politika hayata geçiriliyor" diyebilir miyiz?
Başta şunu dile getirmek gerekir ki Şengal’de yer alan tüm halklar özellikle de Êzidî halkı Ortadoğu’da eski bir halk, inanç ve kültüre sahip. Bunun için burada yürütülen tüm saldırı ve politikalar bu köklü halkı ve inancı asimile edip yok etmektir. 2014 saldırısında bu DAİŞ eliyle yapılmak istendi ama bu halkı soykırımdan kurtaran YPG-YPJ ve HPG- YJA STAR güçleri aynı zamanda bu halkın örgütlenmesine ve kendini savunmasına da yardım etti. Başta bölgede yer alan savunma güçleri Irak ve KDP bu halkın tekrardan kendini yoktan var edeceğini ve kendi kendini yönetecek bir güce geleceğini hiçbir zaman akıllarına getirmediler. Aslında Şengal halkının örgütlülüğü ve direnişi onlar üzerinde var olan bütün plan ve oyunları boşa çıkardı. Halk kendi örgütlülüğünü ve savunma gücünü yarattıktan sonra kendi imkanları ile Şengal’i DAİŞ’ten temizleyip yeniden inşa etti. 2014 yılında kendini bir kenara çeken ve bu halkın katliamını izleyen güçler bu iradenin ortaya çıkacağını hiçbir zaman düşünmedi. Evet 2014 fermanı halka çok şey kaybettirdi özellikle DAİŞ’in eline geçen binlerce Êzidî kadının yaşadıkları büyük bir insanlık dramıydı. Ama Şengal halkı bu yaşadıklarını büyük bir örgütlülük ve iradeye çevirdi. 6 yıldır bu politikaların gündeme gelmemesinin tek nedeni bu halkın az imkanlar ve var olan koşullarla kendini yürütmesi beklenmiyordu.
Bölge iktidarları Şengal halkının tekrardan onlara sığınacağını ve her zaman olduğu gibi Şengal’i tekrar kendi iktidarlarına almayı bekliyordu. Ama halk var olan politikaları boşa çıkardı ve kendi kendini yönetebilecek güçlerinin olduğunu bu süre içerisinde göstermiş oldu. Tarihten bu güne ilk defa Êzidî halkı bir örgütlenme ve bir savunma gücünü yaratmış oldu. Bitirilmesi düşünülen halk her zamankinden daha güçlü ve daha iradeli olarak bu gün onların önünde duruyordu. Bu da bölge iktidarları için büyük bir tehdit oluşturdu. Çünkü halk hiçbir devlet iktidarı ve gücüne dayanmayarak kendi kendini yürütüyor. Bu da iktidar ve hegemonik güçler tarafından ideolojik bir tehdit olarak göründü ve buna müdahale kararı alındı. Elbette bunlar halkın iradesi üzerinde yürütülen özel politikalardır. Şengal’de yürütülen politikaların amacı halkın örgütlülük ve iradesini tanımama ve ortadan kaldırmaktır. Sadece Şengal’de değil iktidar ve hegemonik güçler dünyanın her yerinde halkın örgütlülük ve iradesini kendine karşı ideolojik bir tehdit olarak gördükleri için müdahale etmişlerdir. Tabi bu politikaların gidişatını yine halkın iradesi ve direnişi belirleyecektir. Şengal halkının da dile getirdiği gibi halkın iradesi her şeyden ve bütün kirli politikalardan üstündür.