
Diyarbakır'da şiddetle mücadele birimlerine bin 841 başvuru
- 14:11 25 Kasım 2020
- Güncel
DİYARBAKIR - DBKHM ve Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı, 25 Kasım’a ilişkin yaptıkları açıklamada kadın katliamı ve erkek şiddetine dikkat çekerek, 10 Aralık 2019 ile 21 Ekim 2020 tarihleri arasında bin 841 kadının başvuru yaptığını kaydetti.
Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi (DBKHM) ve Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı baronun Adli Yardım Hizmet Binasında 25 Kasım dolayısıyla basın açıklaması gerçekleştirdi. Yapılan açıklamaya ağın bileşenleri katılırken, basın açıklamasını Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu üyesi Berivan Turan, şiddet çetelesini de Rosa Kadın Derneği Kurucu üyesi Ruken Ergüneş okudu.
‘Failler cesaretlendiriliyor’
Berivan, adli ve idari mercilere yansıyan şiddet vakalarına dikkat çekerek, ihlal ve ihmallere değindi. Berivan, karakollarda başvuru süreçlerinin etkin yürütülmediğini, arabulucu sıfatına bürünerek kadınlara telkinlerde bulunulduğunu, acil ve gerekli tedbirlerin almadığını, verilen tedbir sürelerinin çok kısa olması ve kadınların şikâyetinin titizlikle soruşturulmamasının kadınları korumasız bıraktığını, fail erkekleri ise cesaretlendirdiğini belirtti.
‘Mücadelemizi güçlendirmeye devam etmeliyiz’
Kadınların tarihsel mücadelesi ile kazandıkları tüm haklara rağmen, kadına yönelik şiddetin arttığına dikkat çeken Berivan, bunun toplumsal zihniyet dönüşümünün sağlanamamış olması ve şiddetin kaynağına odaklı çözümlerin geliştirilmemiş olmasına bağlı olduğunu söyledi. Berivan, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü’nde kadına yönelik her türlü şiddetle mücadelede toplumun her kesimini dayanışmaya ve birlik olmaya davet ederek, şiddetin son bulduğu bir dünya ümidiyle eşit bir yaşamı savunuyor ve bu anlamda hukuksal mücadelemizi her gün güçlenerek devam ettireceğimizi basına ve kamuoyuna duyuruyoruz” dedi.
‘Şiddet çok yönlüdür’
Rosa Kadın Derneği Kurucu üyesi Ruken Ergüneş de 2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı kanuna değinerek şiddetin yalnızca fiziksel değil ruhsal, sözlü, ekonomik şiddet olarak geniş anlamda anlaşılması gerektiğine vurgu yaptı. Ruken, şiddete maruz kalanların hayatın her alanında, cinsiyetlerinin yanında, renk, ırk, dil, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, inanç, sosyal statü gibi başka pek çok sebeple de şiddete maruz kalabildiğini ifade etti:
Ruken ardından Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı olarak ulusal ve ulus üstü mevzuat kapsamında devletin yükümlülüklerine dikkat çekmek ve toplumsal farkındalık yaratmak amacıyla hazırlanan ayrıntılı raporu açıkladı. Ruken, Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı bileşen kurumlarına 10 Aralık 2019 yılından 21 Ekim 2020 tarihine kadar bin 841 başvuru yapıldığını belirterek şunları kaydetti:
* 657 kadın boşanma talebinde bulunmak için Diyarbakır Barosu Adli Yardım Birimine başvurmuştur.
* 770 kadın sığınakta kalma talebiyle başvuruda bulunmuştur.
* Sadece Diyarbakır’ da 11 kadın erkekler tarafından katledilmiştir.
* 15 kadın şüpheli olarak bir şekilde hayatını kaybetmiştir.
* Öldürülmeye teşebbüs edilen 3 kadın yaralı kurtulmuştur.
* Polislerce evleri basılan 2 kadın polis ve köpeklerle işkenceye maruz bırakılmıştır.
* Kadına yönelik şiddetle mücadele eden Rosa Kadın Derneği’nde arama yapılarak başvuru evrakları hariç tüm resmi evrak ve defterlerine el konulmuştur.
* Kent genelinde 5 ayrı operasyonla 76 kadın aktivist siyasetçi gözaltına alınıp onlarcası tutuklanmış, biri ev hapsine alınmıştır.”
Ruken daha sonra da önerilerini şöyle sıraladı:
*6284 Sayılı Kanunun etkili bir şekilde uygulanabilmesi devletin, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi ilke olarak belirlemesi ve kadınları, kazanımlarıyla tehdit etmeyip İstanbul Sözleşmesinden kaynaklanan negatif ve pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmesiyle mümkündür. Bu nedenle, kadın alanında çalışan derneklerin üye ve yöneticilerine yönelik yargı tacizi sona erdirilmeli ve devlet, kadın cinayetlerine yönelik acil eylem planı oluşturarak asıl görevini hatırlamalıdır.
* Şiddet mağduru kadınların adli ve idari makamlara yaptığı başvurular ivedi olarak takip edilmeli, kamu personelinin ‘şikâyetten vazgeçirme’, ‘uzlaştırma’ gibi davranışları sona erdirilmeli, kısa süreli işlevsiz koruma tedbiri kararları verilmemeli ve bu alanda çalışan kamu görevlilerinin toplumsal cinsiyet eşitliği, nefret ve ayrımcılıkla mücadele gibi konularda kapasiteleri artırılmalıdır. KADES uygulamasını kullanan kadınlar yakından takip edilmeli gerekli önlemler alınmalı, sadece kadına yönelik şiddet başvuruları alan ve 7/24 çalışan bir hat oluşturulmalıdır.
* Pandemi koşullarında kadına yönelik şiddetin önlenmesinin en önemli koşulu; İstanbul Sözleşmesi’nde yer alan önleme, koruma, kovuşturma ve politika geliştirme maddelerinin etkili bir şekilde uygulanmasından geçmektedir. Bu kapsamda ŞÖNİM’ler ve belediyelere bağlı sığınaklarda gerekli sağlık tedbirleri derhal alınmalı, odalar ayrılmalı, risk grupları mevcut ise karantina haline uygun yerleşimler planlanmalı ve kamuoyu bu konuda bilgilendirilmelidir.
* Türkiye’deki infaz rejimi mevzuatının ve politikasının uluslararası insan hakları hukukuna ve özel olarak da mahpus haklarına uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Mahpuslara yaşatılan işkence ve kötü muamele uygulamalarından derhal vazgeçilmeli, mahpuslara uluslararası hukukun emrettiği şekilde insana yaraşır bir muamele gösterilmelidir. Özellikle pandemi koşulları dikkate alındığında mahpusların sağlığa erişim hakkının sağlanması hayati önemdedir ve devlet bununla ilgili yükümlülük altındadır.
* Şiddet mağduru kadınların adli süreçlere başvuru yaparken olumsuz tutum ve davranışlara maruz kalmaması için Kürtçe bilen kamu görevlilerinin istihdam edilmesi, Kürtçe kamu spotu ve yayınların basılıp yaygınlaştırılması dil temelli ayrımcılıkla mücadele açısından elzemdir.
* LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılığın önlenmesi için, kamu kurumları ve STK’ların onarıcın adaletin tesisi ve cezasızlıkla mücadele açısından öncelikle LGBTİ+ varoluşunu tanıyarak açıkça ‘cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı ile mücadele etme’ ilkesini benimsemesi gerekmektedir. LGBTİ+ların sığınma evine alınmasıyla ilgili özel önlemler geliştirilmeli ve bu konuda ayrımcı tutumlardan vazgeçilmelidir.
* Nafaka ile ilgili tartışmalara son verilerek hali hazırda boşanma sürecinde olan kadınları ekonomik olarak güçlendirecek çalışmaların yapılması gerekmektedir. Bunun için nafakaya hükmedilirken, kadının ve çocuğun geçimini sağlayacak bir miktar belirlenmeli, hükmedilen nafakanın tahsil edilebilmesi için caydırıcı düzenlemeler yapılmalı ve nafakanın icrası kolaylaştırılmalıdır.
* Kayyım politikalarıyla işlevsiz hale getirilen sığınaklar bir an önce aktifleştirilmeli ve sığınakların sayısı ihtiyacı karşılayacak seviyeye çıkarılmalıdır.
Yukarıda tespit ettiğimiz hak ihlalleri ve yapmış olduğumuz öneriler kapsamında devleti yükümlülüklerini yerine getirmeye davet ediyoruz. Bizler Mirabal Kardeşlerden miras aldığımız ruhla mücadeleye devam edeceğimizi 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle bir kez daha deklare ediyoruz.”