‘Çalışma yaşamında kadınlar ayrımcılıkla yüze yüze bırakılıyor’
- 13:56 25 Kasım 2020
- Güncel
HABER MERKEZİ - DİSK Kadın Komisyonları, 25 Kasım nedeniyle yaptıkları açıklamada, “kadınların evde ve kamusal alanda karşılaştığı şiddet ve ayrımcılıkla çalışma yaşamında da yüz yüze olduğunu” belirtti. Eğitim Sen'in İstanbul'da yaptığı açıklamada ise "kadınların dayanışma ile kazanacağı" vurgulandı.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Kadın Komisyonları, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle birçok kentte eş zamanlı basın açıklaması gerçekleştirdi.
İstanbul Beşiktaş'ta bulunan DİSK Genel Merkezi önünde basın açıklaması yaptı. "Kadına yönelik şiddete, cinsel tacize, mobbinge, sessiz kalma! İstanbul Sözleşmesi'ne dokunma, 6284'ü uygula, ILO 190 onayla" pankartının açıldığı açıklamada, "İşyerinde tacize, şiddete mobbinge hayır" dövizleri taşındı. DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve birçok kadının katıldığı açıklamada basın metnini Arzu Çerkezoğlu okudu.
‘Koronavirüs döneminde toplumsal cinsiyet eşitsizliği derinleşti’
Arzu, koronavirüs pandemisinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derinleştiğini ve kadınların her alanda şiddete uğradığını belirterek, "Türkiye’de 2020'nin ilk 10 ayında en az 229 kadın öldürüldü, 122 kadın tacize uğradı, 226 çocuk istismar edildi ve 79 kadın tecavüze uğradı" ifadelerini kullandı. Kadınların, evde ve kamusal alanda karşılaştığı şiddet ve ayrımcılıkla çalışma yaşamında da yüz yüze olduğunu söyleyen Arzu, "Son bir yılda kadın işgücü 763 bin, kadın istihdamı yarım milyon kişi azaldı. Kadın işsizliği ise resmi rakamlara göre 1 buçuk milyona yaklaştı, geniş tanımlı kadın işsizliği 4,3 milyonu geçti. Covid-19 döneminde kadınların iş ve istihdam kaybı toplamda yüzde 45’i aştı. Bütün bu veriler göstermektedir ki, kadınlar, Covid-19’un yarattığı işsizlikten ve istihdam kaybından çok daha fazla etkilenmiştir" diye konuştu.
‘Talepler sıralandı’
Arzu, şiddet ve tacizden, ekonomik krizden ve pandeminin etkilerinden korunması için kadınların taleplerini sıraladı:
"* İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun uygulansın!
* ILO’nun geçen yıl kabul ettiği 190 no.lu ‘İşyerinde Şiddet ve Tacizin Önlenmesi Sözleşmesi’ ülkemiz tarafından da onaylansın!
* İktidarın politikalarında kadın istihdamını artırmak için önerilen esnek çalışma biçimlerine karşı tam zamanlı ve güvenceli istihdam olanakları yaratılmalıdır. Covid-19 pandemisinin yarattığı krizden en çok etkilenen sektörlerde iş ve gelir kaybına uğrayan kadınlar için özel önlemler geliştirilmelidir.
* Salgın süresince bütün işçiler süre koşulu aranmaksızın işsizlik ödeneği ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanmalıdır. Tüm işyerlerinde, hamileler, yasal süt izni kullananlar, engelliler, 60 yaş ve üzerinde olanlar Covid-19 salgını süresince idari izinli sayılmalıdır.
* Kamu-özel ayrımı olmaksızın, zorunlu hizmet ve üretim alanında çalışan ebeveynlere dönüşümlü ve eşit olarak ücretli izin verilmelidir.
* Kadınlara özgü görülen ev içi sorumluluklar için kamusal politikaların hayata geçirilmesi şarttır. Özellikle kamu kurumları ve yerel yönetimler tarafından kreş, gündüz bakım evi, hasta ve yaşlı bakım evleri gibi merkezler açılarak tüm kadın ve erkeklerin ücretsiz yararlanabileceği bir hak olarak tanımlanmalıdır."
Açıklama alkış ve sloganlarla sona erdi.
Eğitim Sen: Kadın dayanışması ile kazanacağız
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) İstanbul 6 No'lu Üniversiteler Şubesi de 25 Kasım nedeniyle Fatih'te Beyazıt Meydanı'nda açıklama yaptı. Pandemi nedeniyle sembolik katılımla yapılan açıklamada, "Haklarımız ve yaşamlarımızdan vazgeçmiyoruz 25 Kasım'da alanlardayız" pankartı açıldı. Açıklamayı Eğitim Sen Üniversiteler Şubesi Yürütme Kurulu Üyesi Arzu Acar okudu. "Devletin tüm olanaklarını şiddeti önlemesi için kullanılması gerekirken failler korunuyor, kadın kazanımları yok sayılıyor, nafaka hakkı gaspı ve arabulucuk önümüze seriliyor" diyen Arzu, kadın dayanışması ile kazanacaklarını söyledi. Yılmadan ve bıkmadan isyanlarını haykırdıklarının altını çizen Acar, "Şiddet münferit değil politiktir. Önlenmesinin en önemli yolu toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasından geçer" şeklinde konuştu.,
İzmir
DİSK İzmir Kadın Komisyonu da Eski Sümerbank önünde bir araya geldi. “Korkma gücünün farkında ol sıra sana gelmeden ses ver”, “Kriz, şiddet, erkek egemen sistem, pandemi, deprem bir aradayız yaşamı savunuyoruz” yazılı pankartın açıldığı basın açıklamasında “Bağır herkes duysun erkek şiddeti son bulsun”, “Erkek vuruyor devlet koruyor”, “Kadın yaşam özgürlük”, “Susma haykır şiddete hayır" sloganları atıldı. Burada kadınlar adına basın metnini DİSK Genel-İş Sendikası 2 Nolu Şube üyesi Zeynep Sarıçlar okudu.
Adana
Adana'da da DİSK'e bağlı Tüm Emekliler Sendikası (Emekli-Sen) Adana Şubesi, 25 Kasım etkinlikleri kapsamında Gençlik Meydanı'nda açıklama gerçekleştirerek, kadınların kazanılmış hakları için mücadele vurgusu yaptı.
Ankara
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla, Ankara Tabip Odası’nda açıklama gerçekleşti. Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu tarafından yapılan açıklamaya, ATO Yönetim Kurulu üyesi Ayşe Uğurlu, Kadın Komisyonu üyeleri Gül Bakır, Benan Koyuncu ile Tıp Öğrenciler Komisyonu katıldı.
Açıklama salonuna, 25 Kasım'ın şiarı olan “Emeğimizden, kimliğimizden, birbirimizden, mücadelemizden, sokaklardan vazgeçmeyeceğiz" yazılı pankart asıldı.
‘Mirabel kardeşler ne ilkti ne de son’
Açıklamayı, komisyon adına Ayşe Uğurlu okudu. 25 Kasım’ın anlam ve önemine dikkat çekilen açıklamada, Mirabel kardeşlerin katledildikleri günün utanç günü olduğu ve insanlık ayıbının yıl dönümü olduğu ifade edildi. Her 25 Kasım’da dünyanın dört bir yanında kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, erkek şiddetine, tecavüze, tacize, savaşa, ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı kadın dayanışmasını ve seslerini yükselttiğini kaydeden Ayşe,“Şüphesiz ki ne Mirabel kardeşler şiddete uğrayan ilk kadınlardı, ne de kadın şiddeti son buldu. Yaşadığımız her anda, evde, sokakta, okulda, tarlada, fabrikada, gözaltında ve daha birçok yerde şiddet gören, tecavüze uğrayan, taciz edilen, nedeni belirsiz bir biçimde intihar eden, ısrarlı takipler sonucu yaşamı cehenneme çevrilen milyonlarca kadın var. Savaşlarda ve iç çatışmalarda kadınlar ve kız çocukları tecavüze uğruyor, öldürülüyor ya da insan ticaretinin bir parçası haline getiriliyorlar. Buna küçük yaşta evlenmeyi, çocuk doğurmaya zorlanmayı, erkeğe bağımlı hale getirilmeyi, töre cinayetlerini, evde ve işyerinde emek sömürüsünü de eklemek gerekiyor” dedi.
‘Şiddetin ortadan kaldırılması devletin sorumluğundadır’
Kadına yönelik şiddetin istatistiksel olarak tespitinin yeterince sağlıklı yapılamadığına vurgu yapan Ayşe, “Medyaya yansıyan sayılar ne yazık ki buzdağının görünen yüzü. Covid-19 pandemisi tüm ağırlığı ile devam ederken, tüm dünyada kadınlar bu süreçte daha çok ev içi şiddete maruz kalmış, kadına yönelik psikolojik, cinsel, fiziksel şiddet devlet söylemlerinin aksine, hız kazanmıştır. Kadına yönelik şiddet nerede gerçekleştiğinden bağımsız olarak ister ev içinde, ister toplum içinde, isterse de devletler tarafından göz yumulmuş veya uygulanmış olsun politiktir. Çünkü şiddetin ortadan kaldırılması, öncelikle devletin ve iktidarların sorumluğundadır. Şiddetin önlenmesi öncelikle bu sorunun kararlı devlet politikaları ile hukuk, demokrasi sorunu olarak ele alınıp toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerinden bir paradigma değişikliğine gidilmesi ile mümkün görünmektedir” sözlerini kullandı.
‘Şiddetin en büyük nedenlerinden biri kadın-erkek eşitsizliği’
Ayşe, şiddetin önlenmesi, şiddete maruz kalanların korunması, faillerin cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadelenin bütüncül politikalarla desteklenmesi şeklinde tanımlanan İstanbul Sözleşmesi’nin önemine dikkat çekerek, “Şiddetin en baştan önlendiği bir toplum yaratmak için, şiddet tehdidi varsa kadınları ve çocukları etkin bir biçimde korumak için, bir zarar meydana geldiyse etkili kovuşturma ve cezalandırma süreci yürütmek için ve kadınları güçlendirecek politikalar inşa etmek için devlet kurumlarına sorumluluklar yüklüyor. İşte bu nedenlerle ki İstanbul Sözleşmesi, toplum yapısına tehdit oluşturduğu gerekçesiyle muhafazakar kesimin eleştirilerinin hedefi haline geldi. Kadına yönelik şiddetin en büyük nedenlerinden biri kadın-erkek eşitsizliği, diğeri ise kadınların ekonomik olarak güçsüz bırakılması ve erkeklere bağımlı hale getirilmesidir. Ekonomik kriz kadınların ev içi ve dışı tüm yük ve sorumluluklarını arttırmakta, tüm bu zorluklar kadının erkek şiddetinin hedefi haline gelmesine neden olmaktadır” diye belirtti.