
Ayşe Acar Başaran: Kürt illerinde tecavüz özel savaş politikası olarak devrede
- 12:34 20 Ağustos 2020
- Güncel
ANKARA - HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, kadın gündemine ilişkin yaptığı haftalık basın toplantısında Kürt illerinde polis ve asker eliyle artan taciz ve tecavüzlerin üzerinde durdu. Ayşe, devletin Kürt illerinde özel savaş politikalarını devreye koyduğunu belirterek, İçişleri Bakanı’na “Amasız, fakatsız kadına karşı şiddet, taciz ve tecavüzün karşısında duruyoruz. Bizi sorgulayacak en son kişidir” diye seslendi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, partisinin Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenleyerek kadın gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Tecavüz özel savaş politikası olarak uygulanıyor’
Batman’da 18 yaşındaki İpek E.’nin, uzman çavuş Musa Orhan tarafından tecavüz edilerek intihara sürüklenmesi ile ilgili konuşan Ayşe, kadına yönelik tecavüzün yüzyıllardır bir savaş taktiği olarak kullanıldığını belirtti. Yakın tarihte de bunun savaş taktiği olarak kullanıldığını söyleyen Ayşe, Kürt illerinde de yaşanan cinsel istismar ve tecavüz olaylarının devlet eliyle özel savaş politikası olarak uygulandığını sözlerine ekledi.
Ayşe, sokağa çıkma yasakları döneminde Kürt illerinde özel harekat polislerinin yurttaşların yatak odalarına girip cinsiyetçi yazılar yazdığını ve bu yazılamalar önünde poz verdiğini hatırlattı. Ayşe, “90’lı yıllarda da bu özel savaş politikaları uygulanıyordu. Bunların en bilinen örneğinin Musa Çitil’in dosyasına yansıyan tecavüz vakalarıydı. Maalesef o olayda da tıpkı bugün Musa Orhan’da olduğu gibi bu meseleyi gündeme getiren gazeteciler hakkında soruşturma başlatıldı. Musa Çitil hakkında beraat kararı verildi” diye konuştu. 2013 yılında Mardin’in Midyat ilçesinde bir kadının korucu tarafından kaçırılarak tecavüz edilip ölümüne neden olduğu örneğini veren Ayşe, “Kadının ailesi 7 yıldır adalet mücadelesi veriyor hala” dedi.
‘Olayların üstü kapatılmak isteniyor’
Kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde ki Kent A.Ş’deki polis memuru Ercan Usluer’in bir kadını fuhuşa sürüklemeye çalışmasını da hatırlatan Ayşe, şöyle devam etti: “Musa Orhan genç bir kadına tecavüz etti, 20 gün boyunca alı koydu. Genç kadın defalarca başvuruda bulundu. Sesini ulaştırmak istedi ancak ulaştıramadı. Çığlığını duyuramadı. Maalesef çığlığını intihar ettiği gün duyurdu. Uzman çavuşun kendisine gönderdiği mesajlara rağmen herhangi bir işlem yapılmadı. Alkollü olarak gösterildi ve korundu. Yetkililerden tek bir açıklama yapılmadı. Yetkililer ne yaptı? Olayın üstünü kapatmak için ellerinden geleni yaptılar. Çünkü tecavüze uğrayan bir Kürt kadınıydı ve bunu gerçekleştiren üniformalı bir uzman çavuştu. Genç kadının cenazesinin ailesine saatlerce teslim etmediler. Karanlığın bu suçun üstünü örteceğini düşünerek, karanlıkta defnettiler.”
‘Soylu, bizi sorgulayacak son kişi’
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun HDP’yi hedef alan açıklamalarına da değinen Ayşe, “Biz kurulduğumuz günden bugüne, geldiğimiz gelenek ve birleşenlerimizin geldiği gelenek; onlarca yıldır kadın mücadelesi yürüten bir partiyiz. Amasız, fakatsız kadına karşı şiddet, taciz ve tecavüzün karşısında duruyoruz. Bizi sorgulayacak en son kişidir. Bugün bu olayın üstünü örtme çabası içinde olan kişiye hesap vermek zorunda değiliz. Genç kadının abisinin polis olması kendileri açısından hassasiyet meselesiymiş. Genç kadının tecavüze uğrayıp, intihara sürüklenmesi bu kişilerin hassasiyeti değil, hassasiyet failin kimliği. Eğer gerçekten hassasiyetleri olsaydı bu meseleyi araştırır, cezalandırılması için ellerinden geleni yaparlardı. Eksik adalet, erkek adalet ne zaman geldi, sosyal medyada paylaşım yaptıktan sonra lütfedip bu kişiyi tutukladır. Türkiye’de adalet sosyal medyada aranıyor. Adliye saraylarında adalet yok” ifadelerini kullandı.
‘Sözleşmeyi erkekler tartışıyor’
İstanbul Sözleşmesi’nin hedef alınmasına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Ayşe, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bütün kanallarda öncelikli bir gündem olarak İstanbul Sözleşmesi ele alınıyor. Ama artıları ile değil daha çok ortadan kaldırılası için toplumsal kabulü nasıl oluşturabiliriz çalışması yapılıyor. Sözleşme zaten uygulanmıyor. Eğer uygulansa bu genç kadın intihara sürüklenmezdi. Uygulansa kadınlar sosyal medyada adalet aramazdı. Neden kaldırmak istiyorsunuz? Derdiniz ne? İstanbul Sözleşmesi, kadına her türlü desteği sağlayın, toplumsal cinsiyet eşitliğine göre bütün alanları düzenleyin dediği için mi rahatsız oluyorsunuz? Sözleşmenin kaldırılması için bir manipülasyon çalışması yürütülüyor. Kanallarda erkekler oturup tartışıyorlar. İstanbul Sözleşmesi, AKP MYK’sında tartışılacak bir konu değildir. Kadınların büyük mücadelelerle elde ettiği bir kazanımdır. Sözleşmeyi korumaya ve mücadele etmeye devam edeceğiz.”
‘Kadın belediyeciliğini inşa ettik’
Ayşe, belediyelerine atanan kayyımlara da dikkat çekerek, kayyımların da ilk işlerinin kadın kazanımlarını yok etmek olduğunu dile getirdi. Ayşe, “Kayyım darbesi aslında kadın iradesine darbedir. 31 Mart seçimlerinde bin 389 belediye başkanından sadece 45’i kadındı. Bu 45 sayısından 24’ü HDP’liydi. Biz fiiliyatta eş başkanlık sistemini uyguladık. Kadın belediyeciliğini Türkiye ve dünyaya örnek olacak bir sistem inşa ettik. Kayyımların yarattığı tahribatın kadın cephesinden ne kadar büyük olduğunu biliyoruz. Kayyımların yaptığı ilk iş kadın mekanizmalarını yok etmek, eş başkanlık sistemini kriminalize etmek odu. Kadınların bu ülkede irade olmasını istemiyorlar. Bunun için eş başkanlık sisteminiz öncelikli hedef haline getirildi. İktidar kayyım atayabilir, işgal edebilir, kurumları kapatabilir ama ilk seçimde tekrar o belediyelerimizi alacağımızı ve kaldığımız yerden bu sistemi inşa etmeye devam edeceğimizi söyleyelim” şeklinde konuşarak sözlerini noktaladı.