
‘İşkencenin savunulduğu yerde demokrasi ve hukuk olmaz’
- 15:22 10 Ağustos 2020
- Güncel
ANKARA - CPT raporunda işkencenin tespit edildiğini belirten HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, işkencenin savunulduğu bir yerde demokrasi ve hukuktan söz edilemeyeceğini vurguladı.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) 5 Ağustos’da açıkladığı raporla açıklamasına başlayan Meral, CPT’nin raporunda vahim tespitler olduğunu kaydetti. Meral,“CPT raporuna göre Türkiye cezaevlerinde kapasite fazlalığı, işkence, kötü muamele, tecrit resmi olarak uluslararası olarak CPT’nin raporu olarak kamuoyuna yansıdı” dedi.
‘Türkiye Kürt meselesinde bunalım yaşayan bir yerde’
CPT raporunda işkencenin tespit edildiğini belirten Meral, işkencenin savunulduğu bir ülkede demokrasi ve hukuk olmadığını söyledi. CPT raporuyla İmralı’da bir kez daha işkence olduğunun yer aldığını dile getiren Meral, “Tecrit derken bu konuyu açmak gerekiyor. İmralı’da uygulanan tecrit sadece orada kalan mahpuslara ve Öcalan’a uygulanan bir tecrit değildir; bu barışın tecrididir. Çözüm yolunun kesinlikle önündeki en büyük engeldir aynı zamanda. Bunun böyle Türkiye yurttaşlarının okuması gerekir. Artık çözümün ve barışın yolunu açmanın zamanıdır. Türkiye’de Kürt meselesinde çözümsüzlük en derin bunalımı yaşayan bir yerdedir” diye konuştu.
Meral ayrıca Parlamentonun çözüm merkezi olduğunu söyleyerek, “TBMM’nin CPT raporlarına duyarsız kalamayacağını işkence tespit edildiği bir yerde bunu görmezden gelemeyeceğini, TBMM’den ifade etmek istiyorum” dedi.
‘Tecrit çözümün önündeki engeldir ve bu engeli kaldırın’
HDP olarak Türkiye’de demokratikleşmenin, Kürt meselesinin adil ve demokratik bir zeminde, eşit ve özgür bir yurttaşlıkla çözümünün ancak mümkün olabileceğini her zaman söylediklerini vurgulayan Meral; “Şuan da çözüm süreci döneminde almış oldukları sorumluluk yaptıkları işler sebebiyle arkadaşlarımız cezaevinde tutuluyor. Sevgili İdris Baluken çözüm sürecinde İmralı heyetinin bir üyesiydi. Tamamen hükümetin bilgisi dahilinde, istemler doğrultusunda çaba sarf ederken, şimdi Sincan Cezaevi’nde rehin tutuluyor. Yine sevgili Selahattin Demirtaş ve diğer arkadaşlarımızın rolünü hatırlatmak istiyorum. Peki biz ne diyoruz? AKP ve MHP, bu konuda yol yürürken tecridi derinleştirerek çözümü engellemek, Kürt meselesinde 100 yıllık tarihsel zeminde inkârı, imhayı, asimilasyonu, işkenceyi ve bir halkın yok sayılmasın tekrar güncellemek istiyor. Ama bunu başaramazlar. Türkiye’nin 4’te 1 nüfusunu oluşturan Kürtlerin özgür yurttaş olmadığı bir ülkede demokrasinin d’sinden söz edilemez. Bu nedenle şunu söylemek istiyorum. Tecrit çözümün önündeki engeldir ve bu engeli kaldırın. Abdullah Öcalan 99’dan beri orada barışı, demokrasiyi savunmak dışında halkların bir arada özgür-eşit yaşamını savunmak dışında bir söz söylemedi. Bu sadece bir kişinin bir kesimin meselesi değildir. Bu Türkiye’de yaşayan 83 milyon yurttaşın meselesidir. Bugün ölen askeri ve onun ailesini de polisin ailesini dağda ölen Kürt gencin ailesini de ilgilendiriyor. Bütün yurttaşlar olarak hepimizi ilgilendiriyor. Bu mesele çözülmeden savaş bitmiyor, savaş bitmeden ekonomi düzelmiyor. Ekonomi düzelmeden, kesinlikle yoksulluğa çare bulunmuyor” ifadelerinde bulundu.
‘İşkence ve kötü muamelede sınır tanımıyor’
Pandemi koşullarının cezaevlerinde tecridi derinleştirmek, mahpusların birbirini görmelerini, aile görüşlerini hatta telefon görüşmelerini engelleme için bir fırsata dönüştürüldüğünü aktaran Meral, “Mahkumlar hastaneye götürülmüyor, aileleri ile görüştürülmüyor. Hiçbir sosyal haktan yararlandırılmıyor. Ancak infaz koruma memurları ailelerinin yanına gidiyor, yemekhanede yemek yeniyor, mahpuslarla doğrudan temasları var. Tutuklular ise iletişim, mektup, telgraf, sohbet hakları engelleniyor. Mahpuslar kendi odalarında izole ediliyor, tecrit ediliyor. Bunun Kovid- 19 ile ilgisi yok. Bu tamamen hapishaneleri tecrit merkezine dönüştürmek, hakları kısıtlamak için bir fırsat olarak değerlendiriliyor. İşkence ve kötü muamelede sınır tanımıyor. Hijyen koşullarına, sağlık koşullarına, tedavi koşularına dair tedbirler kesinlikle yeterli değil” diye belirtti.
Cezaevlerindeki kısıtlamaların kabul edilemez olduğunu ve önlem alınarak, tutukluların haklarından yararlanması çağrısında bulunan Meral,“Adalet Bakanlığı bir an önce cezaevlerindeki izolasyonu aileleri görüşmelerini yaptırma sürecini başlatmalıdır. İnfaz koruma memurlarından, yemekhanelerden tutukluları korumazken, Kovid-19 ile baş başa bırakırken, ayda bir tek bir kişi ile görüş yapılmasını izah edemezler. AVM’ler açıkken, sahiller tıklım tıklım doluyken, insanlar Kovid-19 ile baş başa bırakılırken cezaevlerinde görüş yaptırmamak ve biz tutukluları düşünüyoruz demek büyük ikiyüzlülüktür” diye aktardı.
‘Algı operasyonu ile çekilmeyi tartışıyorlar’
İstanbul Sözleşmesi'ne karşı oluşturulan platforma ilişkin Meral, “İstanbul sözleşmesine karşı erkeklerden oluşan bir platform kurulmuş. İstanbul Sözleşmesi’nin neden kaldırılmalı diye garip bir çalışma yürütüyorlar. Geçenlerde Türkiye Düşünce Platformu diye adını koymuşlar düşüncesi olmayan bir platform aslında bir görev ifa ediyorlar. Neyse ki kendilerini feshetmişler” sözleriyle eleştirdi.
Kadınlar olarak İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye izin vermeyeceklerini söyleyen Meral, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kadınlar susturulmaya çalışılıyor. Tek bir amaç var; kadınlar sussun. Kadının adını silmeye, aile içine hapsetmeye ve sadece aile olarak tanımlama dönük bir politika var. İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddetin önlenmesini devlet politikası haline gelmesini ve bunu engellemesini hüküm altına alıyor ve zorunlu kılıyor. Bununda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sağlanması ile mümkün olacağını söylüyor. İlk dönemlerde AKP iktidarı sözleşmeyi imzalamakla çok övünüyordu, şimdi algı operasyonu ile çekilmeyi tartışıyorlar. Toplumun talebi bu, aile düzenini bozuluyor gerekçelerini ifade ediyorlar. Öyle bir aşamaya geldik ki, kadınların mücadele ile kazanan ve kadınları kâğıt üzerinde de olsa eşit hak sahibi olmasına yönelik düzenlemelere tahammülleri yok.”
‘Sözleşmenin iskeletini oluşturan Nahide Opuz davasının başvurucu avukatıyım’
“Sözleşme dış güçlerce hazırlanmış” sözlerine de tepki gösteren Meral , “Bunu okurken dehşete düştüm. Çünkü ben sözleşmenin iskeletini oluşturan Nahide Opuz davasının başvurucu avukatıyım. Nahide Opuz davasının nasıl bir süreçten geçtiğini gayet iyi biliyorum. Türkiye kadına yönelik ayrımcılıktan mahkum edildi. İlk defa AİHM 'bu ülkede kadın olduğu için bir kadına ayrımcılık var' dedi. Türkiye bu sözleşmenin kurucu üyesidir. Türkçe yazılmıştır, İstanbul’da hazırlanmıştır. Kurucu ülke Türkiye, ilk imzalayan Türkiye, dava Türkiye davası ve diyorlar ki dış güçlerle hazırlanmıştır. Bu kadar büyük bir yalanı kime yutturacaklar. İnanmak mümkün değil. O dönem de Mevlüt Çavuşoğlu bu sürecin takipçisiydi” şeklinde konuştu.
‘Kadınlara savaş açılmış’
Meral, “Bizler İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmaktan ve İstanbul Sözleşmesi yaşatır demekten vazgeçmeyeceğiz. İstanbul Sözleşmesine dair kuracağımız söz çekilme değildir, yapılması gereken İstanbul Sözleşmesi'nin yeniden uygulanmasıdır. Çünkü şu anda kadınlara savaş açılmıştır. Biz sözleşmenin savunucusu ve takipçisi olmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
‘CHP net tutum almadı’
Meral, CHP’nin Kürt raporu hazırlıklarına ilişkinde şunları söyledi: “Kürt meselesi Türkiye’nin hiçbir zaman gündeminden çıkmadı ve çözüm olana kadar da çıkmayacak. Ama birilerinin her gün Amerika'yı yeniden keşfetmesine acı acı gülmekten kendimizi alamıyoruz. CHP Kürt sorunu üzerine yeni rapor yazıyor. 89’da başlamışlardı. Basından takip ettiğimize göre, toplumsal mutabakat komisyonu, ortak akıl heyeti ve gerçekleri araştırma komisyonunun kurulmasının sağlanması Türkiye’de çözüm adresinin Meclis olarak gösterilmesi konusunda daha önce yayınlanan raporların güncellenmiş bir haliyle karşı karşıyayız. CHP Kurultay’ında toplumun ve CHP tabanının yoğun baskısı ile bu raporların yayınladığını biliyoruz. Yine de Kürt sorununda gösterilen tüm çabaları çok önemsiyoruz. CHP bugüne kadar Kürt halkına karşı uygulanan baskı politikalarına karşı hiçbir zaman net tavır almamıştır. Her zaman ikircikli olmuştur bunu biliyoruz ve not alıyoruz. Partimize yapılan siyasi soykırım operasyonlarında yeterli bir duruş göstermekten kaçınmıştır. Yine de bu girişimi anlamlı buluyoruz.”
‘Kürt meselesi popülist politikalarla çözülmez’
Dün Diyarbakır’da konuşan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun Kürt sorunu ile ilgili sözlerini de değerlendiren Meral, sözlerine şöyle devam etti: “Kürt sorunu Türkiye'nin meselesidir. Sadece Kürtlerin sorunu değildir. Kürt meselesini çözülmemesinden bütün Türkiye zarar görüyor. Sadece Diyarbakır’a giderek ‘Rojbaş’ diyerek güzel sözler söyleyerek Kürt meselesi popülist politikalarla çözülmez. Davutoğlu da Diyarbakır’a gitmiş ‘rojbaş’ diyerek bir kaç güzel cümle sarf ederek Kürtlerin oyunu alabileceğini sanıyor. Ama Kürt halkının karnı tok. Demirel’den Çiller’den Mesut Yılmaz’dan daha nicelerinden iyi biliyor. Kürtler sadece bir oy deposu olarak görülmekten, güzel sözler söylenmesine çok tanık oldu. O güzel sözler söyleyenlerin Kürtlere neler yaptığı hafızamızda diridir. Kürt halkının iradesi yok sayılarak çözüm mümkün değildir. bunun için HDP vardır. HDP Türkiye’de herkesin temsil edildiği bir partidir. Biz 83 milyonun iradesiyle birlikteliği ile bu sorunun çözülebileceğini söylüyoruz. Hep birlikte bu mücadeleye yürütelim ve çözümüne ortak olalım diyoruz.”
‘Kaldırılamayan cenazeler var daha’
“Kürt derken defalarca düşünenler bunu söylersem ne olur diye düşünenler Kürt meselesinde çözüm üretemezler” diyen Meral , “Bir kere adını doğru koymakla sorunun çözümünü doğru göstermekle işe başlayabilirler. Samimiyetsizliğin cevabını halkımız verecektir. Davutoğlu’na son bir sözüm Diyarbakır konuşmasını dikkatle dinledik, Kürt sorununa yaklaşımı, partimize ve Kürtlere dönük saldırılar karşısında ne yaptığını hatırlatmayacağız. Çünkü herkes bunu hatırlıyor Silopi’yi, Sur’u, Cizre’yi hatırlatmaya gerek yok. Kaldırılamayan cenazeler var daha. Taziyeler devam ediyor ve acılar çok taze. Ama hala sorunu güvenlik gözlüğü ile görüyor. Davutoğlu’na çağrımız o güvenlik gözlüğünü çıkarsın. İşe hak adalet ve hukuk ve gerçek anlamda tarihsel arka planla bakmayı öğrensin” dedi.
‘HDP olarak gerçekleri söylemekten vazgeçmeyeceğiz’
Kürt sorunun çözüm muhatabının İmralı olduğuna dikkati çeken MERAL , şunları kaydetti: “Bugün Öcalan’ın adını neredeyse kullanmayı yasaklayacaklar neredeyse tecrit demeyi yasaklayacaklar. Kürdistan demeyi yasaklayacaklar. Bu yasakları kimse dinlemez. Bu yasaklamanın amacı çözümü engellemektir. Neticede Öcalan İmralı Cezaevi'nde barış mücadelesi veriyorsa ve bu hükümet onunla masaya oturup konuşmuşsa bunu unutturamazlar. Biz bu noktada duruyoruz. Bunu söylemekten vazgeçmiyoruz. Bu nedenle İmralı'yı muhatap alın diyoruz. İşlerine gelindiğinde muhatap almayı, işlerine geldiğinde ismini yasaklamayı bu toplum iyi düşünsün. HDP olarak gerçekleri söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Parlamento Kürt sorununun çözümü kadar diğer meselelerin de yeri olduğunu söylemekten vazgeçmeyeceğiz.”
‘5 yıldır ilan edilmeyen devalüasyonlar yaşanıyor’
Ekonomide yaşanan sorunlara ilişkinde Meral , hükümete şu sözlerle yüklendi: “Ekonomide uçuş modunda değiliz, çakıldık. Uçuş modu neymiş. Erdoğan ‘uçuş moduna geçtik’ diyor ama bunun adı uçuş modu değil bunu adı çakılmak. TL hızla dibe gidiyor. 5 yıldır ilan edilmeyen devalüasyonlar yaşanıyor, döviz her birim yükseldiğinde bütün bunlar halklarına enflasyon, borç olarak, işsizlik olarak dönüyor. İktidar ise power point sunumu yapmaktan başka bir şey yapamıyor. Bu iktidar istemediği için değil, yapamadığı için olumlu adım atmıyor ve sorumlusu kendisidir. Sofralar eksilen yiyeceklerin sorumlusu AKP iktidarıdır. Tek dertleri var; kendi iktidarları, gelecekleri ve bekaları. Enflasyon, dolar, işsizlik yoksulluk AKP iktidarı düşmeden düşmez. Gidişat onu gösteriyor. 18 yılın acı gerçeği bu.