İmralı’daki iletişim yasakları AİHM’e taşındı

  • 14:56 29 Temmuz 2020
  • Güncel
İSTANBUL - Asrın Hukuk Bürosu, İmralı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ve diğer üç müvekkilleriyle ilgili hukuka aykırı kararların pandemiyle birlikte daha ağır ve kaygı verici bir duruma ulaştığına dikkat çekerek, AİHM’e tedbir talebiyle başvuru yaptıklarını duyurdu.
 
Asrın Hukuk Bürosu, İmralı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile diğer üç müvekkilleri Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş ile ilgili hukuka aykırı kararların pandemiyle birlikte daha ağır ve kaygı verici bir duruma ulaştığına dikkat çekerek,  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) tedbir talebiyle başvuru yaptıklarını açıkladı. Asrın Hukuk Bürosu, konuya ilişkin yazılı açıklama yayımladı.
 
İmralı Cezaevi’nde tutulan müvekkilleri PKK Lideri Abdullah Öcalan ve diğer üç müvekkilleriyle ilgili hukuka aykırı kararlar ve gerekçelerle uygulanan iletişim yasaklarının Covid-19 pandemisiyle birlikte daha ağır ve kaygı verici bir durum oluşturduğuna dikkat çekilen açıklamada, bu konuda gerekli sağlık tedbirlerinin alınması ve uygun yöntemlerle iletişim sağlanması amacıyla iç hukukta yaptıkları başvuruların reddedilmesi üzerine 19 Haziran’da Anayasa Mahkemesi’ne tedbir talebiyle başvuruda bulunulduğu hatırlatıldı.
 
AİHM’den ‘işkence yasağı’nın ihlali kararı
 
AİHM’in Abdullah Öcalan ile ilgili başka bir başvuru neticesinde 2014 tarihli kararında müvekkillerine yönelik uygulanmakta olan ağırlaştırılmış müebbet infaz rejiminin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesindeki “işkence yasağı”nın ihlali olduğu hatırlatılan açıklamada, “Bu karar 21 yıldır uygulanmakta olan İmralı Tecrit Sistemi’nin işkence niteliğinde olduğunun çok açık belgesini oluşturmaktadır” denildi.
 
‘Tecrit pandemide de uygulanıyor’
 
Açıklamanın devamında şunlar kaydedildi: “Buna ilaveten aile ve avukat görüşmelerinin engellendiği Mutlak Tecrit uygulamasının Covid-19 pandemi sürecinde de sürekli ve kesintisiz uygulanması, tecridin müvekkiller nezdindeki etkisini daha da arttırmaktadır. Kaldı ki müvekkillerimiz açısından İmralı Ada Cezaevi’nin özgün ağır koşulları, cezaevlerinde geçirdikleri süre, yaş ve bir kısım kronik sağlık sorunları vb. durumlar sürekli bir sağlık takibini ve iletişimi gerektirirken, pandemi bu ihtiyacı daha fazla ortaya çıkarmaktadır. 
 
Disiplin cezaları ile derinleştiriliyor
 
İmralı Tecridi geçmiş dönemlerde gemi arızası, hava muhalefeti veya OHAL KHK’sı gibi uygulamalarla derinleştirilirken son iki yıldır belli periyotlarda otomatik güncellenen disiplin cezaları ile derinleştirilmektedir. Bu disiplin cezaları hali hazırda yeterince hukuksuz olan yasa metinlerini bile yok sayarak suç oluşturacak keyfi bir şekilde ve hukuki denetimden kaçırılarak verilmektedir. 
 
Pandemi tedbirleri İmralı’da uygulanmadı
 
Covid-19 pandemisi ile ilgili gerek Dünya Sağlık Örgütü’nün ilgili açıklamaları gerekse CPT’nin pandemi koşullarında cezaevlerinde uygulanacak ilkeler beyannamesi bilinmektedir. Diğer yandan Adalet Bakanlığı da bu konuda tedbir mahiyetinde kararlar almış, genelgeler yayınlamıştır. Ancak bu ilke ve kararlar İmralı Cezaevinde uygulanmamış, uygulanmamaya devam etmektedir. Sadece 27 Nisan 2020 tarihinde kamuoyunun yoğun baskısı neticesinde İmralı Cezaevinde ilk ve tek olan 20 dakikalık aile ile telefon görüşmesi mümkün olabilmişti. Sayın Öcalan o görüşmede ‘şu an durumumuz iyidir, ancak sonrasında ne olur bilemiyorum’ diyerek olası risklere işaret etmişti. Nitekim o günden sonra herhangi bir iletişim imkanına izin verilmemektedir.
 
Avukat görüşmesi yapılmadı
 
Türkiye hukuk ve siyaset sistemi açısından İmralı Tecrit Sistemi’nin bir prototip olduğu her geçen gün daha net görülmektedir. Türkiye, birçok alanda hukuksuzluk ve keyfiyet bakımından İmralı’laşmaktadır. Geçtiğimiz yıl Adalet Bakanlığı’nın İmralı’da aile ve avukat görüşme konusunda bir engel yok sözünün ne kadar uygulandığı veya karşılık bulduğu kamuoyunun malumudur. 7 Ağustos 2019 tarihli avukat görüşmesinden sonra hiçbir avukat görüşmesi gerçekleşmediği gibi Sayın Öcalan dışındaki diğer müvekkillerimiz İmralı Cezaevi’nde bulundukları 5 yılı aşkın bir süredir herhangi bir avukat görüşmesi yapamamışlardır. Bu konu sadece İmralı ile ilgili değil bir bütün olarak Türkiye’de insan hakları, demokratik hukuk ve demokratik siyaset mücadelesinin de konusudur. Zira görüldüğü üzere İmralı’daki hukuksuzluk ve keyfiyet engellenemediği sürece başka yerlerde de engellenememektedir.
 
AİHM’in işkenceye geçit vermemesi gerekir
 
Dosyamız başvurumuzla birlikte diğer başvurularımızda olduğu gibi Avrupa Hukuk Sistemi ve Avrupa Demokrasi’nin de gündeminde olacaktır. Zira Türkiye tüm çelişkilere rağmen; özellikle yargısal pratik açısından uluslararası sözleşmeler ve anayasal olarak Avrupa Hukuk ve İnsan Hakları Sistemi’nin bir parçasıdır. AİHM'in keyfiyete ve sürekli devam eden işkence sistemine geçit vermemesi gerekmektedir. Aksi halde AİHM’de kuruluş sözleşeme ve felsefesine bağlılık daha fazla zedelenmeye yol açacaktır. Bu açıdan AİHM’in vereceği karar sadece İmralı ile ilgili değil bu hukuksuzluk ve keyfiyetin yayılmasına veya sınırlanmasına dönük bir karar olacaktır.
 
Tedbir kararı verilmeli
 
Bizim talebimiz AİHM’in kuruluş sözleşmelerine uygun olarak pandemi sürecinde ağırlaştırılan ve süreklileşen iletişim yasaklarının insanlık dışı muamele kapsamında ivedilikle ele alınması ve tedbir kararının verilmesidir. Yaptığımız bu başvuruyu ilgili tüm kamuoyunun bilgisine ve duyarlılığına sunarız.”