
Cadıların torunları 8 Mart’ta alanlarda
- 09:06 5 Mart 2020
- Güncel
Safiye Alağaş
İSTANBUL - “Tarihin yaktığı cadıların torunları” olduklarını söyleyen Kampüs Cadıları, üniversitelerde örgütlenmesini büyütürken, her türlü şiddete ve istismara karşı mücadeleyi de yükseltiyor. Cadılardan Fatma Ardal, 8 Mart çağrısı yaparak, “Copla tehdit edecekler, ‘ahlaksız’ diyecekler ya da başka başka şeyler diyecekler ama biz tabi ki alanlarda, sokaklarda olmaktan vazgeçmeyeceğiz” dedi.
Türkiye’de mücadele yürüten çok sayıda kadın örgütünden biri de üniversitelerde aktif bir şekilde çalışmalar yürüten Kampüs Cadıları. Üniversitelerde, kadınların kadın olmaktan dolayı yaşadıkları sorunlar karşısında örgütlenen bağımsız bir topluluk olan Kampüs Cadıları, kadınların yurtta, kampüste, sınıfta ve sokakta karşılaştıkları sorunlara karşı, taciz, tecavüz ve şiddete karşı bir araya gelme ve dayanışma amacıyla 28 Şubat 2016 tarihinde kuruldu. Kampüs Cadıları, kurulduğu günden bu yana, kadın katliamlarına, tacize ve tecavüze, kadına yönelik şiddetin her türlüsüne, çocuk istismarına, çocukları evlendirmek isteyen erkek devlet aklına, üniversitelerde ve hayatın bütününde eşitsizliklere başkaldırdıklarını haykırıyorlar.
Niçin cadılık?
Kendilerine en fazla sorulan sorulardan birini biz de Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Fizik Tedavi öğrencisi Fatma Ardal’a soruyoruz. “Niçin cadı?” sorusuyla çok karşılaştıklarını belirten Fatma, şu yanıtı veriyor: “Ortaçağ ve öncesinde bilge kadınlar, kendi hayatları, kendi yaşayış biçimleri ile ilgili söz söyleyen, mücadele eden kadınlardı. Bu bilge kadınlar Ortaçağ’da uzun bir süre ‘cadı’ denilerek yakıldı. Bu aslında kapitalizmin başlangıç süreciyle de bağlantılıdır. Hatta kapitalizm, önce kadınlara savaş açarak kendini var etmeye başladı. Kapitalizm kadınlardan itaatkar rollere bürünmesini istedi. Evde emeğinin yeniden üretilmesi sürecinde mümkün mertebe sürecin dışında kalmasını istedi. Eğer sürecin içinde olacaklarsa da emeklerini ucuz iş gücü olarak satmalarını istedi. Buna karşı çıkan kadınlar tarih sahnesinde yerlerini aldı. Tarih sahnesinde yer alırken uzun süre boyunca çeşitli işkence yöntemleriyle, ‘cadı’ denilerek kazıklara oturtuldu ve yakıldı. Kafalarına, ‘çene kafesleri’ denilen şey geçirilerek konuşmaları engellendi. Daha birçok yöntemle kadınlar susturulmaya çalışıldı. Biz de tam oraya dayanarak ‘tarihin yaktığı cadıların torunlarıyız’ diyerek yola çıktık. Kampüste çalışmalarımızı yürüttüğümüz için kendimizi ‘cadı’ olarak nitelendiriyoruz. Türkiye’de tüm üniversite ve fakültelerde örgütleniyoruz. Üniversiteli genç kadınlarla çalışmalar yürütüyoruz.”
‘Şiddete karşı mücadele ediyoruz’
Kuruldukları günden bu yana her türlü şiddete ve istismara karşı mücadele ettiklerini ifade eden Fatma, “Çocuktan gelin yapmak isteyen erkek devlet aklına, üniversitelerde ve hayatın bütününde erkeklerle aramızda olan fırsat eşitsizliklerine itiraz ediyoruz. Bir çocuğun çıkaramadığı ses olmak, kadın dayanışmasını güçlendirmek için, bir kadın daha ölmesin diye mücadele ediyoruz” dedi.
‘Ahlaktan söz edenler tecavüzcüleri aklıyor’
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de kadın özgürlük mücadelesinin giderek yükseldiği, özel tarihsel bir dönemden geçildiğini vurgulayan Fatma, “Kadınlar kapitalizmin krizlerinin yükünü taşımak, erkek egemenliğinin bitmez tükenmez baskılarına boyun eğmek, kendisine biçilen sınırlar altında yaşamak istemiyor. Bunu belki de ilk defa bu kadar güçlü ve tüm dünyada enternasyonal bir dayanışma içerisinde haykırıyor. Ahlaktan, namustan, ailenin kutsallığından bahsedip duranlar, ortalıkta elini kolunu sallayarak kadın öldüren katillere cezai indirimleri uyguluyor. Bu zihniyet her gün kadınların öldürülmesine, çocukların tecavüze uğramasına, kadına yönelik şiddetin artmasına onay vermiş oluyor” şeklinde konuştu.
‘Toplumsal cinsiyet dersleri talebimiz var’
Cinsiyetçi eğitime karşı zorunlu “toplumsal cinsiyet” dersleri taleplerinin olduğunu ifade eden Fatma, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin katliamlara neden olduğunun altını çizdi. Taleplerinde ısrarcı olacaklarını vurgulayan Fatma, “Bunun için her sene başvuru yaparak eğitim talep ediyoruz. Ancak bu taleplerimiz karşılanmadığı için alternatifini yaratıyoruz. Nasıl mı? Toplumsal cinsiyet atölyeleri yaparak, kadınlarla bu konuda bir araya gelerek yıkmaya çalıyoruz. Bunun yanında öz savunma atölyeleri yapıyoruz. Kadınların kendi fiziksel ve psikolojik anlamda her gün var eden erkekliğe, erkek egemen sisteme karşı savunma yöntemlerini birlikte tartışıp, birlikte öğreniyoruz. Yan yana gelmek, dayanışmayı, mücadeleyi büyütmek bile bizim için çok ayrı bir yerde duruyor. Çünkü içerisinde bulunduğumuz sistem bizlere düşman. Çoğu zaman da bizi birbirimize düşüren bir sistem” diye ifade etti.
‘Kampüslerde ped kampanyası’
Üniversitelerde hiçbir kantinde ped olmadığını belirten Fatma, kampüslerde ped satılması için kampanya başlattıklarının bilgisini verdi. İktidarın karşısında duran her öğrencinin susturulmaya çalışıldığını ve bunun sistematik bir hal aldığını dile getiren Fatma, şöyle konuştu: “Barış Akademisyenlerinin ihracı da tüm akademisyenleri etkiledi. Diğer tüm akademisyenlere parmak sallayan bir sürecin başlangıcı oldu. Hayatımıza bir anda giren güvenlik soruşturmaları oldu. Öğrencileri daha da pasifize etmeye yönelik bir hamleydi. İhraç edilen akademisyenlerin yokluğu büyük oranda hissediliyor. Tamamıyla cinsiyetçilikle bezenmiş bir eğitim sistemi, tamamıyla iktidar zihniyeti ile örülü akademisyenler var karşımızda. Hal böyle olurken biz de doğrudan etkileniyoruz. Bu noktaya kadar da tabi ki dayanışmamız sürüyor.”
Kampüs cadıları 8 Mart’ta alanlarda
Kadınların sadece üniversitelerde değil, fabrikalarda, evlerde sokaklarda mücadele ettiğinin altını çizen Fatma, 8 Mart’a dair de şunları dile getirdi: “Türkiye genelinde örgütlü olduğumuz üniversitelerde ‘neden bağımsız kadın mücadelesine var’ başlığı altında paneller, seminerler düzenleyeceğiz. Neden mücadele ettiğimizi, neye karşı mücadele ettiğimizi oralarda açmak ve derinleştirerek tartışmak gerektiğini düşünüyorum. 8 Mart bu noktada çok önemli bir yerde duruyor. İspanya’dan, İsviçre’den başlayan feminist grevi, Las Tessis ile devam ederek tüm dünya kadınlarını etkisi altına aldı. Ben bununla birlikte 8 Mart’ın perçinleşmesini istiyorum. Tüm dünya kadınlarının birleştiği ve gerçekten enternasyonal bir mücadele yakaladığımız bir yıl olmasını diliyorum. Bu sene de muhtemelen 8 Mart Gece Yürüyüşünü engellemeye çalışacaklar. Copla tehdit edecekler, ‘ahlaksız’ diyecekler ya da başka başka şeyler diyecekler. Ama biz tabi ki alanlarda, sokaklarda olmaktan vazgeçmeyeceğiz.”