Saldırılara karşı büyüyen mücadele: Kadınlar hayatı, hukuku değiştirdi

  • 09:02 4 Mart 2020
  • Güncel
Gülistan Azak
 
İSTANBUL - Türkiye’de haklar konusunda çok şeyin değiştiğini belirten Eşitlik, Adalet ve Kadın Platformu sözcülerinden Avukat Hülya Gülbahar, “Hayat değişiyor, kadınlar hayatı, hukuku değiştiriyor. Bütün muhafazakar kuşatmalara rağmen kadınlar içten içe hukuku ve hukukun en muhafazakar parçalarını değiştirebiliyorlar. Şule Çet ve Ceren Damar örneğinde olduğu gibi” dedi. 
 
En temel insan haklarına sahip olmak, fırsat eşitliğine ulaşmak, özgür iradesine sahip çıkmak, şiddet görmemek ve yaşam hakkını korumak için direniyor kadınlar. Ülkede ve dünyanın her yerinde. Kadına karşı şiddeti protesto etmek, ölmemek ve devletin idari ve yargı organlarını görevini yapmaya davet etmek için sokağa çıkan kadınlar, dünyada eşi benzeri olmayan bir polis şiddetiyle yüz yüze geliyor, gözaltına alınıyor, faillerin serbestçe çıkabildikleri karakollardan ancak ‘adli kontrol’ şartıyla serbest kalabiliyor.
 
Şiddete uğrayan kadınlar ve çocukların korunması yerine, failleri koruyacak yeni düzenlemeler yapmaktan da imtina etmeyen yürütme ve yargı şimdilerde ise cinsel istismar suçlarında çocuk ve failin evlenmesi halinde, cezanın ertelenmesi ya da hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasını öngören düzenlemeyi tekrar gündeme getiriyor, ‘yoksulluk nafakasına’ dönük yeni düzenlemeleri hayata geçirmeye çalışıyor.
 
8 Mart’a giderken Eşitlik, Adalet ve Kadın Platformu sözcülerinden Avukat Hülya Gülbahar ile ülkedeki kadın sorununa, hukukun yaklaşımına ve kadınların verdiği mücadelenin sonuçlarına dair konuştuk.
 
‘Kadınların gündeminde yasal haklara dönük saldırılar var’
 
Kadınların gündeminde yasal haklarına dönük saldırıların olduğunu belirten Hülya, kadınların bu yıl AKP’nin Kasım 2016’da Meclis’e getirdiği tasarıda yer alan ve çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarında çocuk ve failin evlenmesi halinde, cezanın ertelenmesi ya da hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasını öngören düzenlemenin tekrar gündeme getirilmesini ve hukuki hakları olan nafaka hakkını ve artan kadın katliamlarını tartıştığını anımsattı. 
 
‘Davalar beraat ile sonuçlanıyor’
 
Yürütmeye sunulması beklenen yeni düzenlemelerin tartışılmasının dahi yanlış sonuçlara neden olduğuna dikkat çeken Hülya, “Tüm bu tartışmaların benim açımdan en önemli noktası, kadın kazanımlarının tartışmaya açtığı anda o yasa değişikliğini yapılmış gibi bir algının toplumda oluşması. Örneğin çocuk istismarına dönük af tasarısı. Şu an adeta af tasarısı çıkmış gibi failler ‘çocuğun yaşını bilmiyordum. Ben zaten onunla evlenecektim’ savunmalarıyla mahkemeler tarafından cezaları düşürülüyor. Davalar beraat ile sonuçlanıyor. Siz af tasarısını çıkarmasanız dahi o toplumda o affın çıkabileceği yönündeki tartışmaların olması, yargıyı da emniyeti de bir şekilde etkiliyor. Dolayısıyla failleri körükleyerek arttırmış oluyorsunuz. O nedenle çocuk istismarına dair veriler Aralık 2019’da Adalet Bakanlığı tarafından yasaklandı. Artık çocuk istismarına yönelik ne önceki ne de bundan sonra yaşanacak istismar verilerine ulaşamayacağız Türkiye’de. Neden? Çünkü verilere baktığımız zaman çocuk istismarının AKP iktidarı döneminde 3-5 kat arttığını göreceğiz. Aynı şey kadın cinayetleri için de geçerli. Gerçekten kadın cinayetlerine dair ciddi bir veri yok Türkiye’de. Kadın cinayetleri verileri de karartılıyor. Bu nedenle ancak kadın örgütlerinin, bağımsız medya kuruluşlarının yaptığı kadın cinayetleri rakamlarını 3 ile çarpmak gerekiyor” dedi. 
 
‘Çağdışı, imha etmeye programlanmış, yobaz bir zihniyet dayatılıyor’
 
Hülya, nafaka hakkının tartışılması sonrası yargının düzenlemeyi gerçekleşmiş sayarak kadınlara hak ettiği halde nafaka vermeme, verilen nafakanın sembolik hale getirilme hatta Bölge Adliye Mahkemeleri eliyle kaldırılma tutumuna girdiğini söyledi.  Hülya, Meclis’e taşınmak istenen düzenlemenin toplumda yol açtığı sorunlara ilişkin şunlara dikkat çekti: “Kadın cinayetlerindeki artışı da bu konulara bağlamak mümkün. Yani ‘kadınlarla erkekler eşit değildir’ denildiği anı 2019 yılında gördük. Diyanet bir ‘sosyal medya duyarlılığı kampanyası’ yaptı. Tüm televizyonlarda kadınların ve erkeklerin gözüne baka baka erkeğe oturmuş cep telefonuyla eğlenirken, kadının ona çay servisi yapan ve erkeğin umursamazlığı karşısında ağzını dahi açamadan telefon üzerinden ‘benimle ilgilenir misin?’ diye mesaj attığı bir görsel izletildi. Yaratılmak istenen Türkiye, yaratılmak istenen kadın, erkek ilişkileri ve aile modeli propagandasıydı. Doğrudan ‘kadınlar erkeklere hizmet etmek zorundadır’, ‘itaat etmek zorundadır’, ‘ne kadar canı sıkılırsa sıkılsın veya şiddete maruz kalırsa kalsın sessiz olmalı ve kabul etmelidir’ diye haykıran propagandayı bizim paramızla finanse edilen Diyanet Başkanlığı tarafından yapıldı.” 
 
‘Yalnızca 8 Mart’ta sokaklara çıkmakla olmuyor’
 
Bu durumun kadın katliamlarını arttıracağını vurgulayan Hülya, “‘Sus otur’ denildiği zaman hangi siyasi görüşten olursa olsun tüm kadınların kendi haklarına sahip çıkmak için itirazlarıyla karşılaşacak. Yalnızca 8 Mart’ta sokaklara çıkmakla olmuyor. ‘Boşanamazsın’ diyen erkeğe karşı hayatını ortaya koyan kadınların mücadelesiyle dolu tüm kadınların hayatı. Onun için maalesef bu durum kadınların erkeklere hizmet etmesi gerektiğini iddia eden çağ dışılık, kadın erkek eşitliğini imha etmek üzere programlanmış anlayış, kadınların ve erkeklerin beyinlerine kadar sızmaya yer arıyor kendine. Dolayısıyla 2019 bu çağ dışılığı, bu imha etmek üzere programlanmış anlayış ile mücadele etmekle geçti” sözlerine yer verdi. 
 
‘Kadınlar çok şeyi değiştirdi’
 
Kadınların hukuku feminist bir şekilde dönüştürme mücadelesinin bir sonucu olarak Türkiye’de haklar konusunda çok şeyin değiştiğini belirten Hülya, Şule Çet ve Ceren Damar katliamlarını anımsattı. Hülya, “2019 ve önceki yıllarda kadınların verdiği mücadele aslında çok şeyi değiştirdi Türkiye’de. Hayat değişiyor, kadınlar hayatı, hukuku değiştiriyor. Bütün muhafazakar kuşatmalara rağmen kadınlar içten içe hukuku ve hukukun en muhafazakar parçalarını değiştirebiliyorlar. Şule Çet örneğinde olduğu gibi. Kaza denilerek üstü örtülmeye çalışılırken, kadınlar cinayetteki sis perdesini kaldırıp failin cezalandırılmasını sağladılar. Yine geçtiğimiz günlerde Ceren Damar davası görüldü. Kopya çeken öğrenciyi uyaran akademisyen kadının vahşice öldürüldüğü bir olayın davasıydı bu. Bu davada İstanbul Sözleşmesi’ne, hukukun evrensel kurallarına da avukatlık kanununa da aykırı bir şekilde Ceren Damar’ın özel hayatına saldırıda bulunan ve iftira atan sanığın avukatı hakkında Ankara Barosu soruşturma açtı. Bunu, kadınların hukuku feminist bir şekilde dönüştürme mücadelesinin bir sonucu olarak okumak gerek” diye konuştu.