Sürgün yollarında bir genç kadın: Kudret Arzık

  • 18:29 17 Şubat 2020
  • Güncel
DİYARBAKIR -Yaşadıkları karşısında sürgün yollarına düşen Kudret Arzık (22), “Kürt gençleri, çocukları tarihlerini bilerek büyüsünler. Yaşadıklarımız kolay değil ve her Kürt gencinin bunun bilinciyle yaşaması gerekir. Bugün benim yaşadıklarım aslında Kürdistan gerçekliğinin ta kendisidir” dedi.
 
Kürt halkına yönelik uygulanan asimilasyon ve özel savaş politikaları sonucunda binlerce Kürt genci sürgün yollarına düşüyor. Türkiye hükümetinin baskı ve saldırılarına maruz kalan gençler ya tutuklanarak cezaevine giriyor ya da yaşam alanları daraltılarak sürgüne mecbur bırakılıyor. Bunlardan biri de 22 yaşında olan Kudret Arzık. Kudret, 1998 yılında Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Günyazı (Haznik) köyünde dünyaya geldi. Hakkari’de yaşadığı süreçte henüz 16 yaşındayken hükümetin yoğun baskılarına maruz kaldığı için sürgün yollarına düştü.
 
‘Şartlar her geçen gün zorlaşıyor’
 
Kudret, kendisiyle aynı kaderi yaşayan binlerce gencin olduğunu belirterek, Türkiye’de yaşam şartlarının her geçen gün zorlaştığını kaydetti. Henüz çocukken devletin baskısını derinden yaşadığını dile getiren Kudret, “Daha ben çok küçükken savaşın gerçek yüzüyle tanıştım. İlkokulu köyde okudum. Ekonomik sıkıntılardan dolayı liseye dışarıdan devam ettim. Ailemin yaşadığı köy ve şehir savaşın en yoğun hissedildiği yerlerden biriydi. Savaşın olmadığı zamanlarda bile köy halkı asker ve korucuların rutin baskılarına, tehdit, işkence ve tutuklamalarına maruz kalmış. Defalarca askerlerin köye gelip tüm köy halkını toplayıp tek sıraya dizip ‘ya dediğimiz gibi insan olursunuz ya da hepinizi yok ederiz’ dediklerini ailemin anlatımlarından hatırlıyorum. Ben o dönem çocuk olduğumdan çok fazla bilincinde olmasam da ailemin günlerce dışarıya çıkarıldığını ve sırf zevk olsun diye darp edildiklerini dinledim. Çocuk yaşta olmama rağmen annemin, kardeşlerimin gözümün önünde işkence gördüğüne tanık oldum ve yıllar geçmesine rağmen o sahneleri asla unutmuyorum” ifadelerini kullandı.
 
‘Bu devlet bana babamı hatırlamayı bile çok gördü’
 
Babasının 1995 yılında askerler tarafından evden alınıp tutuklandığını dile getiren Kudret, “Ben doğduğumda babam hala zindandaymış. Yıllarca Diyarbakır cezaevinde kalmış. Cezaevinde kaldığı süre boyunca babama akla gelmeyen işkenceler yapılmış. Babam Kürt diline büyük merak duyardı. Kürt dilinin unutulmayıp gelişmesi için çok çaba sarf etmiş. Bu faaliyetlerinden dolayı hep devlet zulmünün hedefinde olmuş. 1998’de tahliye edilen babam hemen o süreçte yeniden tutuklanmış. Yıllarını cezaevinde geçirdikten sonra babam bırakıldı. Serbest bırakıldığında ise işkencenin etkisiyle ağır hastalığa yakalandı. Doktor gördüğü ağır işkence sebebiyle iç organlarının iflas ettiğini söylemiş ve babam 1999’da yaşamını yitirmiş. Beni 18 yaşında sürgüne mecbur bırakan devlet, babamı hatırlamayı bile bana çok gördü” diye belirtti.
 
‘14 yaşımda çobanlık yaptım’
 
Babasının yaşamını yitirmesinin ardından devlet baskısının ailesi üzerinde devam ettiğini dile getiren Kudret, aile bireylerinin ağır şekilde baskıya maruz kaldığını ifade etti. Kudret, “14 yaşlarımda çobanlık yaptım. Askerler gelip önümüzü kesip tehdit ediyordu. Bu tehditler bugünlere kadar devam eden bir zulme dönüştü. Belirttiğim gibi yaşadığım yer Şemdinli idi. Irak, İran ve Türkiye sınırının kesiştiği yerdir. Çepeçevre devlet gözetimi altındadır. Yerli halkı da bundan en fazla etkilenen kesimdir. Özellikle biz kadın ve çocuklar için daha çetindir” ifadelerini kullandı.
 
Radikal İslam ile asimile edilen Kürt gençleri…
 
“Okumaya karar vermiştim. Fakat maddi imkanlarımız elverişli değildi” diyen Kudret, köylerine gelen bir öğretmen aracılığıyla okumaya teşvik edildiğini dile getirdi.  Kudret, “Tüm maddi ihtiyaçlarımı karşılayacak bir derneğin olduğunu söyledi. Benim için bir umut olmuştu. Konya’ya gittim. Radikal İslamcılara ait Diyanet’e bağlı bir dernekti. Beni dini eğitimlere alıyorlardı. Ailemle olan bağımı koparmak için her şeyi yapıyorlardı. Okul kaydımı yapmadılar, sürekli erteliyorlardı. Ve oradaki öğrencilerin çoğunluğu Kürt’tü. Aramızda Kürtçe konuştuğumuzda bizi cezalandırıyorlardı. Bana zorla çarşaf giymemi dayattılar. ’Cihat et, seni Mısır, Yemen’e gönderelim’ diyorlardı. Bunların hiçbirini kabul etmeyip sorgulamaya başladım.  Beni en derinden etkileyen ve artık bu içinde bulunduğum durumun benim yaşamım için tehlike olduğunu anladığım bir anım da oldu” diye aktardı.
 
Kendisini derinden etkileyen bir anısını anlatan Kudret şöyle devam etti: “Onu da sizinle paylaşmak isterim. Sınıfa girdim bilgisayarın başında öğrenciler ve öğretmenler bir şeyler izleyip kahkaha atıyorlardı. Ben de ne izlediklerini merak edip videoyu izledim. Ve karşımda bir kamyonun içinde Kürt savaşçıların cansız bedenleri, öldürülen ve işkence edilen bedenleri gördüm. O zaman orada donup kaldım. Ölen insanlara sevinen bir zihniyet ve alaycı sözcükler küfürler. O an sadece oradan bir an önce çıkmak ve kurtulmak istedim. Köye dönme kararı aldım. Döndüğümde ise askerlerin dayattığı ‘ajanlaştırma’ politikaları devam etmeye başladı. 
 
‘Ailemi tehdit ediyorlar’
 
Tüm bu sebeplerden dolayı ailesinin de desteğiyle sürgün yollarına düştüğünü söyleyen Kudret, sürgün sonucunda 2018 yılında İsviçre’ye gittiğini belirtti. 18 Şubat’ta sığınma talebi için mahkemesinin görüleceğini dile getiren Kudret, “Türkiye’ye dönüş yapmam benim için ciddi bir risktir. Çünkü beni okula gitmem için tüm destekleri sunacaklarını söyleyen o dernek üyeleri benim İsviçre’ye geldiğimi biliyor olmalılar ki annemi arayıp yaptıkları harcamaların karşılığında ’kızını ya da parayı istiyoruz’ diyorlar.  Benim Türkiye’ye dönüp onların arasına girmemi istiyorlar. Fakat ben bunu reddettiğim için buradayım. Bu aşamada Türkiye’ye dönmem Kürt olmam, kadın olmam, radikal bir İslami düşünceye karşı olmam beni ciddi risklerle karşı karşıya bırakıyor. Kaldı ki burada olduğum süreçte askerler defalarca aileme gidip benim nerede olduğumu sorarak, hakkımda soruşturma olduğunu söylemişler. Bu da benim yaşamımın tehlikede olduğunu gösteriyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Kalmak için bir alternatif bulamadım’
 
“O dernek bugünkü Ortadoğu ve Suriye’de en barbar insanlık düşmanı çete grubunun yapılanmasıdır” diyen Kudret, “Kadınları köle pazarlarında satan insanların boğazını kesmeyi mubah gören bir cani güruhudur. Bana o dönem neden devlete şikayet etmediğimi soran oldu. Başta da belirttim, bu dernek diyanet işlerine bağlıydı. Bizzat devlet onayıyla işleyen bir yapıydı. Bu durumda kimi kime şikayet edebilirdim ki. Köyde devletin ölüm, talan, yıkım ve kıyımı vardı. Yani bir fark yoktu. Bana dayatılan yaşamı kabul etmedim. Ben İsviçre’ye, Türkiye’de hayatta kalacak ve yaşamımı sürdürecek herhangi bir alternatif bulamadığım için gelmek zorunda kaldım” diye konuştu.
 
‘Yaşadıklarım Kürdistan gerçekliğinin ta kendisidir’
 
Kudret son olarak, “Ailemi, kardeşlerimi, büyüdüğüm topraklarımı bırakıp geldim. Asimilasyonu kabul etmediğim için sürgün yollarına düştüm. Genç bir kadın olarak tüm bunlara karşı kalıp savaşmayı, direnmeyi isterdim ama eğer kalsaydım sırf beni sindirmek için cezaevine atacaklardı. Özellikle sokağa çıkma yasakları ardından bize yaşamı dar ettiler. Her yerden baskı uyguluyorlardı. Bu benim için kolay olmadı. Son olarak Kürt ailelerinden isteğim çocuklarını bu barbar zihniyetten korusunlar ve asimilasyon politikalarına geçit vermesinler. Kürt gençleri, çocukları tarihlerini bilerek büyüsünler. Yaşadıklarımız kolay değil ve her Kürt gencinin bunun bilinciyle yaşaması gerekir. Bugün benim yaşadıklarım aslında Kürdistan gerçekliğinin ta kendisidir” dedi.