İkinci yargı paketi: Türkiye’nin karanlığa gömülmesine neden olur

  • 09:02 5 Şubat 2020
  • Hukuk
Dilan Babat
 
ANKARA - İkinci Yargı Paketi’nde yer alan  “çocuk istismarına evlilik yolu ile af” düzenlenmesini değerlendiren Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı İdil Yalçıner Şimşek, “Çocuk istismarı ve küçük yaşta evlilikleri meşrulaştıracak bir düzenleme. Toplum vicdanını kanatır, böyle bir düzenlemenin getirileceğinin konuşuluyor olması bile ülkemizi modern dünyadan hızla uzaklaşmasına ve karanlığa gömülmesine neden olur” dedi.
 
Hükümetin Kasım 2016’da Meclis’e getirdiği tasarıda yer alan ve çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarında mağdur ve failin evlenmesi halinde, cezanın ertelenmesi ya da hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasını öngören düzenleme tekrar gündeme geldi. Düzenleme hükümet tarafından önümüzdeki günlerde Meclis’e taşınacak. Hazırlanan ikinci yargı paketinde ceza indirimleri söz konusu olurken, bu indirimlerden sadece adli suçlular yararlanacak. Paketin içerisinde yer alan yarı yarıya cezai indirimlerinde ise kadınlar ve yaşlılar için ev hapsi düzenlemesi ve ‘uzlaşma’ maddesinin de yer alacağı ön görülüyor.  
 
Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı İdil Yalçıner Şimşek,  İkinci Yargı Reform Paketi Stratejisine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Uzlaşma görüşmeleri adil bir sonuç vermeyecektir’
 
Yargı paketinin içerisinde yer alan “infaz ve yargıda devlet adına uzlaşma anlamında bir sulh komisyonu kurulması” maddesine ilişkin kapsamlı bir bilgiye sahip olmadıklarını söyleyen İdil, “Ancak bu aşamada, genel olarak hukuki uyuşmazlıklarda, uzlaşmanın güçler arası eşitliğe dayalı olmaması nedeniyle, masada devletin de büyük güç olarak oturacağı uzlaşma görüşmelerinin, adil sonuç vermeyeceğini düşünüyorum. Bunun yanında ayrıca, avukatlık mesleğinin de bu tür düzenlemelerle ağır yara alacağını ve süreç içerisinde eriyeceğini kanaatindeyim” dedi.  
 
‘Ülkemizin hızla karanlığa gömülmesine neden olur’
 
Paketin içerisinde ‘iyi hal indirimleri’ infaz maddesinde yer alırken,  paketle birlikte 38 ila 40 bin arası kişinin tahliye edilmesi bekleniliyor. Paketinin içerisinde bulunan cezai indirimlerin doğru olmayacağını kaydeden İdil, “Anayasanın 125. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olacağından tartışmaya açılabilecek ve bir genel affın uygulamaya konulması sürecini başlatabilecektir. Bu bakımdan sıklıkla bir kısım mahkûmlara ayrıcalık oluşturacak infaz yasası değişikliklerinden kaçınmak gerekir. Özellikle infaz yasası ile toplumsal hassasiyetimiz olan, çocuk istismarı ve küçük yaşta evlilikleri meşrulaştıracak bir düzenleme. Toplum vicdanını kanatır, böyle bir düzenlemenin getirileceğinin konuşuluyor olması bile ülkemizi modern dünyadan hızla uzaklaşmasına ve karanlığa gömülmesine neden olur. Bu nedenle iktidar partisinin böyle bir düzenlemeyi Meclis’e getirmemesi konusunda uyarıyor, milletvekillerinin bu konuda duyarlı olmaya davet ediyorum” ifadelerinde bulundu. 
 
‘Bu tür düzenlemeler birinin keyfi istedi diye yapılamaz’
 
İdil, bahsedildiği gibi 40 bine yakın hükümlünün bırakılmasına neden olacak bir düzenleme Meclis’ten geçerse ve bu düzenlemenin içerisinde cinsel istismar suçluları ile kadına şiddet uygulayan suçlular da bulunursa, o zaman bu suçların devlet eliyle yasal bir güvenceye alındığı algısı oluşacağına dikkat çekti. Bu suçlarda yoğun bir artışın da kaçınılmaz olacağına dikkat çeken İdil, “Bu nedenle hukuk devletlerinde af niteliğindeki yasal düzenlemelerin sadece istisnai durumlarda (ki bunları büyük savaşlardan çıkıldığı, toplumsal büyük felaketlerin yaşandığı zamanlarda) toplumsal barışı sağlamak için başvurulan bir düzenleme olduğu bilinmelidir. Bu tür af niteliğindeki düzenlemeler birilerinin keyfi istedi diye yapılamaz ve yapılmamalıdır. Aksi halde, bu tür düzenlemelere sıkça gidilmesi bir beklenti yaratacağından suç işlenmesini kolaylaştıracaktır” diye konuştu. 
 
‘Suçun kolaylaşmasına neden olur’
 
Hamile ve çocuklu kadınlar ile yaşlı tutuklular için ev hapsi düzenlemesini değerlendiren İdil, “Ancak bu düzenlemenin tekrar etmeliyim ki suç işlemeyi kolaylaştırıcı nitelikte olmaması gerekir. Verilen cezanın otomatik olarak hiçbir şart aranmaksızın yarısının cezaevinde infazının yeterli görülmesini doğru bulmuyorum. Adı üstünde şartlı salıvermelerde, cezasının en az yarısını cezaevinde tamamlamış mahkûmlar için suçun niteliği, suçlunun ıslah olup olmadığı gibi bir kısım konularda dönemsel değerlendirme yapılarak şartları karşılayan mahkûmları için denetimli serbestlik uygulaması düşünülebilir. Burada hiçbir değerlendirme yapılmaksızın tüm mahkûmlar için sadece cezasının yarısını cezaevinde çekmiş olma koşulun ile denetimli serbestlikten yararlanması, cezalandırmanın amacının gerçekleşmemesine, toplumsal huzurun bozulmasına, suç işlemenin kolaylaşmasına neden olur” diye belirtti.
 
 ‘İnternette ‘yatar hesaplama’ programları kullanılmaya başlandı’
 
Hapis cezası ile mahkûm olanların, daha duruşmadan çıkar çıkmaz cezaevinde kalacağı süreyi hesaplar hale geldiğini, hatta internette “yatar hesaplama” programları kullanılmaya başlandığına dikkat çeken İdil, “Bu durumda insanlar suç işlemeden önce ne kadar yatacağını bile hesaplayarak ona göre planlar yapmaya başladı. Kadına karşı şiddetin artmasının nedenlerinden birisi de kuşkusuz budur diye düşünüyorum” sözlerini kaydetti. 
 
‘Gazetecileri özgürleştirecek bir kısım maddelerin olmasını istiyoruz’
 
Paketin içeriğini tam olarak bilmediklerini, ‘af’ niteliğindeki değerlendirmelerin ‘genel affın’ önünü açabileceğine dikkat çeken İdil, düşüncesinden ötürü cezaevine mahkûm edilmesinin olağan görülmesinin Türkiye’nin gelişiminin önündeki en büyük engel olduğunu vurguladı.  İdil, “Tek sesli bir basın yaratılmasıyla, muhalif gazetecilerin yazdıkları yazılar nedeniyle hapse atılmasının, üniversitelerde özgür düşüncenin yok edilmesinin bu ülkeye zararı çok açıktır. Bu nedenle bu düzenleme içerisinde düşünce özgürlüğünü güvence altına alan, gazetecileri muhalif yazılar yazdıkları için mahkûm edilmesine neden olan mevcut anlayışı değiştirecek ve düşünce suçlularını ve gazetecileri özgürleştirecek bir kısım maddelerin olmasını istiyoruz” dedi.
 
İdil son olarak, herkesin güvenle sığınabileceği bağımsız ve tarafsız yargı koşullarının bir an önce oluşturulması gerektiğine dikkat çekti.