
19 Aralık Katliamı 19’uncu yılında: Sorumlular yargılanmadı
- 09:02 17 Aralık 2019
- Güncel
Gülistan Azak
İSTANBUL - “Hayata Dönüş Operasyonu” adı ile F tipi cezaevlerine karşı eylemde olan tutsaklara dönük gerçekleştirilen katliamın üzerinden geçen 19 yılda asıl sorumlular yargılanmadı. Dava avukatı Gülizar Tuncer, süren davalarda sanıklar hakkında cezasızlık politikalarının sürdürüldüğüne dikkat çekerek, “Bu ülkede katliamlar nasıl ki devlet geleneği ve politikası haline gelmişse, cezasızlık da aynı şekilde devlet politikası olarak sürüyor” dedi.
“Hayata Dönüş Operasyonu” adı altında 19 Aralık 2000 yılında cezaevlerinde yapılan katliamın üzerinden 19 yıl geçti. 20 Ekim 2000 tarihinde hükümetin geçmeyi amaçladığı “F Tipi” cezaevi sistemini protesto etmek amacıyla yüzlerce tutsak 19 temel taleple açlık grevi eylemi başlatmış, siyasi tutsakların bir kısmı eylemlerinin 45’inci gününde taleplerin karşılanmaması nedeniyle ölüm orucuna girmişti. Tutsakların bu eylemleri, 19 Aralık’ta başlayan ve “Hayata Dönüş Operasyonu” adı verilen bir katliamla sonlandırıldı. Dönemin hükümeti, 19 Aralık günü sabaha karşı saat 04.30 sıralarında 20 cezaevinde aynı anda operasyon başlattı. Bu operasyonlarda ağır silahlar, hala ne olduğu tespit edilemeyen kimyasal yakıcı maddeler, iş makineleri, helikopterler ve gaz bombaları kullanıldı. Cezaevlerinin çatıları delinerek ve duvarları yıkılarak tutsaklara saldırıldı.
Yüzlerce asker, polis, gardiyan ve kontrgerilla birliği ile yapılan operasyonlarda 30 kişi katledildi, yüzlerce kişi ise ağır yaralandı. Ölüm orucu ve operasyon, 122 kişinin hayatını kaybetmesi, 500’den fazla kişinin sakat kalması ile tarihteki yerini aldı.
Sonuç alınmayan dava süreçleri
Katliam sonrasında açılmak istenen davalar sürekli engellendi. 2010 yılında açılan davada, operasyonu gerçekleştiren Jandarma Özel Asayiş Komutanlığı (JÖAK) birliğinin sayısı ve kimlik bilgileri istenmesine rağmen bilgi gönderilmezken, bunlar hakkında herhangi bir işlem yapılmadı. Operasyon sırasında kullanılan kimyasalların niteliğinin araştırılması talepleri ise sonuçsuz kaldı. Operasyona katıldığı tespit edilen bir kısım er hakkında dava süreci devam ederken, katliamın planlayıcıları ve komuta kademesinde yer alanlar tespit edilmedi.
Bakırköy 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden dava kapsamında ifade veren emekli bir uzman çavuş, Bayrampaşa Cezaevi’ndeki operasyonda jandarma envanterinde bulunmayan değişik gaz bombaları kullanıldığını, kadın mahkumlara kapıların açılmadığını ve rütbeli jandarmaların yanmakta olan koğuşlara atılan battaniyelere su yerine benzin döktüklerini anlatmıştı.
Dönemin cezaevleri genel müdürüne ‘üstün hizmet’ madalyası
F Tipi cezaevlerinin mimarlarından olan ve “Hayata Dönüş Operasyonu” sırasında Cezaevleri Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Ali Suat Ertosun’a 2004 yılında hükümet kararıyla “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” verildi. Ali Suat Ertosun madalyasını dönemin Adalet Bakanı AKP’li Cemil Çiçek’in elinden aldı.
Tüm bu yaşananların üzerine operasyonlardan sağ kurtulan tutsaklara “kasten insan öldürme”, “cezaevi yönetimine karşı silahlı isyan” gibi suçlamalardan çeşitli davalar açıldı. 19 Aralık Katliamı dava avukatı Gülizar Tuncer, katliamın dava sürecini ajansımıza anlattı.
‘6 tutuklu kadın diri diri yakıldı’
Türkiye’de cezaevlerine dönük birçok saldırının olduğuna ve bunlar arasında sonuçları itibariyle en ağırının 19 Aralık 2000 yılında yaşandığına dikkat çeken avukat Gülizar Tuncer, o döneme dair şunları söyledi: “Devlet tüm gücünü seferber ederek, binlerce asker, polis, özel harekatçı, infaz koruma memuru ve iş makineleriyle operasyon gerçekleştirdi. Buralarda binlerce mermi ve gaz bombası kullanıldı. 30 tutsak yaşamını yitirdi, yüzlercesi yaralandı. Dönemin adli tıp uzmanları saldırılar sırasında fosfor benzeri bir gazın kullanıldığını söylerken, operasyonda görev alan askeri yetkililer ise hayatlarında ilk defa gördükleri ‘askeri envanterde olmayan’ el bombalarını kullandıklarını söylemişlerdi. En büyük saldırı ise kadın tutsaklara yönelik gerçekleştirildi. Özellikle Bayrampaşa Cezaevi’nde 6 tutuklu kadının diri diri yakıldığını biliyoruz. Saldırıda en ağır şekilde yaralan Hacer Arıkan isimli tutuklu bir yıl boyunca o ağır yaralı haliyle tutuklu kaldı. Aylarca elleri, ayakları yatağa kelepçeli bir şekilde yanına refakatçi alınmadan hastanede kaldı. Diğer tutsaklar da gerek başka cezaevlerine götürülmek üzere bindirildikleri ring aracında gerek ise de götürüldükleri cezaevlerinde çok ağır işkencelere ve tecavüzlere maruz bırakıldılar. Tüm bunlar raporlarla belgelendi. Hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ihlal tespit kararları verdi.”
‘Delillere ihtiyaç duyulmadan beraat kararları veriliyor’
Tüm yaşanan saldırılara rağmen operasyonlardan sağ kurtulan tutsaklara “isyan” ve “mala zarar verme” iddiaları; operasyonda yer alan askerlere ise cezasızlığı öngören maddelerden davalar açıldığını hatırlatan Gülizar, katliamın dava sürecine ilişkin şu bilgileri paylaştı: “Operasyonda bulunan askerlere çok sonraki süreçlerde dava açılması zorunluluğundan ötürü, ‘faili belli olmayacak şekilde insan öldürme’ ,‘kanunun verdiği emri yerine getirmek’ ve ‘meşru davada bulunmak’ suçlarından yargılanmaları istendi. Aslında tüm bunlar cezasızlık öngören maddeler. Davalar sonuçlanırken, mahkemeler söz konusu maddelere dahi ihtiyaç duymadı. En son geçenlerde Ümraniye Cezaevi dosyasında yüzlerce asker yargılanıyordu. Dosya 19 yıl aradan sonra karara bağlandı ve bu dosyada da maddelere ihtiyaç dahi duyulmadığını gördük. Sanık jandarmanın ‘insan öldürme’, ‘yaralama’, ‘işkence’ suçları işlemesine rağmen aleyhlerine mahkûmiyete yeterli delil bulunamayacağı hatta şüpheli delil dahi olmadığını göz önüne alarak beraatları yönünde karar verdi. Bütün operasyon dosyaları bu şekilde sonuçlanıyor.
‘Bayrampaşa dosyası 10 yıl sonra açıldı’
Şu an hali hazırda Ümraniye Cezaevi dosyası dışında devam eden Bayrampaşa dosyası var. Bayrampaşa dosyasında da dava ancak 10 yıl sonra açılabildi. Davayı 10 yıl sonra açarken dahi olayda müdahalede bulunanların isimlerinin yer aldığı liste hala gelmemişti ya da müdahale planı hala ortada yoktu. Zoraki bir biçimde AİHM kararları sonrasında açıldı bu dava. Operasyondaki görevlilerin listesi ancak 13 yıl sonra, ‘TUFAN’ adı verilen müdahale planı ise 11 yıl sonra dosyaya girebildi. Bayrampaşa, Ümraniye ve diğer cezaevlerinin dava dosyalarında yer alan deliller aslında olayda bilfiil yer alan ve esas olarak müdahalede bulunan jandarmaların sorumluluğunu ortaya koyan nitelikteydi. Biz sadece olay günü müdahalede bulunan güvenlik güçlerinin değil, onlara talimat verenlerin de yargılanmasını talep etmiştik. Hatta dönemin başbakanı Bülent Ecevit, Milli Güvenlik Kurulu üyeleri, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ve cezaevi yönetimi hakkında suç duyurusunda bulunmuştuk ancak bunlar yapılmadı.”
‘Raporlar ve incelemeler gerçeği ortaya koyar mahiyette’
Dava dosyalarından sorumlu olarak görülen jandarmalar hakkında açılan davalarda mevcut deliller sorumluların cezalandırılması için yeterliyken mahkemelerin beraat kararları verdiğini vurgulayan Gülizar, “Halbuki bu operasyonlar gerçekleştikten sonra olay tutanakları hazırlanıyor. Olay tutanaklarında başsavcının ve cezaevi savcısının isimleri yazılı fakat altlarında imza yok. Bizler bunların dinlenmelerini istedik. Bilirkişi raporları var. Bu bilirkişi raporları Adli Tıp Kurumu uzmanları tarafından hazırlanıyor. Tutsakların cezaevlerinde askerlere silah açtığı iddialarına karşılık silahların koğuş içerisinden değil, koğuş dışından ateşlendiğine ilişkin raporlar açıklandı. Yine Adli Tıp Kurumu uzmanları cezaevlerine dönük saldırıda kullanılan gazların kesinlikle kapalı alanlara atılmaması gereken gazlar olduğunu ve bunların öldürücü etkiye sahip olan tehlikeli gazlar olduğuna ilişkin rapor açıkladılar. Yine otopsi raporları, balistik incelemeler olaylar sırasında yaşanan gerçekliği ortaya koyar mahiyette. Bunlar bizlerin iddiaları değil, dava dosyalarının delilleri. Müvekkillerimiz tarafından öldürüldüğü iddia edilen iki askerin ise otopsi raporlarıyla yine orada bulunan askerlerin kullandığı silahlardan çıkan mermilerle öldüğü ortaya çıktı. Komutanların kendileri de tutuklulara silah sıkarken çapraz ateşte kaldıklarını ve bu nedenle askerlerin birbirlerine ateş açtıklarını söylediler. Dolayısıyla müvekkillerimize öldürülen askerlere dönük açılan davalarda beraat kararı verildi. Bu dosyalar bir bir sonuçlanıyor. Geriye bir tek Bayrampaşa dosyası kaldı. Buradan da diğer dosyalardan farklı olarak bir sonuç beklemiyoruz” şeklinde konuştu.
‘Ülkede, cezasızlık ve katliam devlet politikası olarak sürüyor’
Gülizar, yaşamını yitiren ve yaralanan tutsakların aileleri tarafından AİHM’e ve İdari Mahkemelere yapılan başvuruların olduğuna dikkat çekerek, şu ifadelerde bulundu: “Bu başvurular sonucunda devletin kusuru açıkça ortaya konularak tazminat ödenmesine karar verilmişti. AİHS 2’nci maddesinde yer alan ‘yaşama hakkı’ ve 3’üncü maddesinde yer alan ‘işkence görmeme hakkını’ Türkiye’nin ihlal ettiğine ilişkin karar vermişti. Dolayısıyla İdari Mahkemesi ve AİHM’in verdiği kararlarla da devletin suçu açıkça ortaya konulmuştu. Şimdi hala sürmekte olan Bayrampaşa Cezaevi dosyası da dahil davalarda suçu işleyenleri aklamaya dönük uzun süredir göstermelik yargılamalar yapılıyor. Henüz davalar açılırken dahi ‘insan öldürme’, ‘işkence’ suçları olmasına rağmen cezasızlık isteniyor. Bunlara çok da şaşırmıyoruz aslında. Bu ülkede katliamlar nasıl ki devlet geleneği ve politikası haline gelmişse, cezasızlık da aynı şekilde devlet politikası olarak sürüyor.”