‘İnsan hakları ihlalleri farklı bir boyuta ulaştı’

  • 08:41 14 Aralık 2019
  • Güncel
VAN - İHD’nin “Türkiye’de İnsan Hakları” konulu panelinde konuşan TİHV Başkanı Şebnem Korur Fincancı, “İnsan hakları ihlalleri farklı bir boyuta ulaştı. İnsan hakları mücadelesi devletlerin geriletmesine ve sınırlandırmasına yönelik bir projedir İnsan eliyle gerçekleştirilen bu ihlaller önlenebilir” dedi. 
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Van Şubesi, “Türkiye’de İnsan Hakları” konulu paneli Ticaret Sanayi Odası (TSO) Salonu’nda düzenledi. İHD Başkanı Murat Melet’in moderatörlüğünü yaptığı panele gazeteci Hüseyin Aykol, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı, yazar Fikret Başkaya ve doktor Erdal Sipan konuşmacı olarak katıldı. Panele, İHDP Hakkâri yöneticileri, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eşbaşkanları,  milletvekili Muazzez Orhan, yerel gazeteciler, Barış Anneleri Meclisi, Özgür Kadın Hareketi (TJA), sivil toplum kuruluşları (STK) ve çok sayıda kişi katıldı. 
 
‘Erkek şiddetini ifşa ederek engelledik’
 
Panelde ilk olarak konuşan Şebnem Korur Fincancı, zor zamanlardan geçildiğini söyledi. Şebnem, evlerin salonlarında işkence edilen, katledilen insanların fotoğrafları ve görüntüleriyle yüz yüze kaldıklarını dile getirdi. Türkiye’de birkaç yıldır katliamları, işkenceleri savunan bir tarz oluştuğunu ifade eden Şebnem, “Sokaklara saldırarak insanların çıkmasını engelliyorlar. Evleri başlarına yıktıkları, öldürdükleri insanların cenazelerini tahrip ederek mesaj veriyorlardı. İnsan hakları ihlalleri farklı bir boyuta ulaştı. İnsan hakları mücadelesi devletlerin geriletmesine ve sınırlandırmasına yönelik bir projedir. Ermeni, Yahudilere yönelik saldırıları, kölelik ve yokluğa sürükledikleri süreci bugün büyük bir nüfusu sürdüren Kürtleri yok etmeye yönelik politikalar yürütülüyor. Kürtleri yaşamdan, politikadan sürmeye yönelik bir politikayla karşı karşıya. Süreçleri değerlendirirken işkence gördüğü için tedavi sürecinde değerlendirme yaptığımızda Kürtlere dönük baskı işkence yeni bir durum değil. Bunun ağırlaştığı bir süreci görüyoruz. İnsan eliyle gerçekleştirilen bu ihlaller önlenebilir. İnsan eliyle olanları önleyebiliriz. Gürpınar’da 2016 yılında gözaltında olan bir gence 1 yıl 7 ay ceza verdi. O zaman verdikleri bu cezanın polise direnmek olarak değerlendirdiler. Aslında direndiği polis gence işkence uygulamıştı. Ama nasıl oluyorsa yargı bunu işkence olarak değil, hiddetli eylem, darp etme olarak tanımladı. Kadın mücadelesi içinde yerinde olan bir ifşa eylemi var. Erkek şiddetini ifşa ederek engelledik. Polisin adını öğrenerek ifşa ettik. Önemliydi bu ifşa. Yalnızca o polis değil o karara veren hakım, savcıda ifşa edildi. Hep beraber bu yönde çaba göstermeye ihtiyaç var” dedi. 
 
‘Kültürümüz yok edilmeye çalışılıyor’
 
Şebnem’in ardından Erdal Sipan, ana dilin önemine dikkat çekti. Dilin önemini örneklerle anlatan Erdal, “Hasta bir insan anadiliyle kendini ifade edemiyorsa derdini söyleyemez ve tedavi olamaz. Hastaneye de gidemeyecek.  Kürdistan’da yaşananlar siz daha iyi biliyorsunuz. Evinizde Kürtçe konuşmuyorsanız Ehmede Xanî, Feqiye Teyran, Cegerxwin’i o evde tekrar öldürüyoruz. İletişimi ana dilimizle kullanırız. Toplum için dil ve kültürü iyi görmek gerekiyor. Biz kendi kültürümüzde dengbej ve şiirlerimizi Türkçe anlatabilir miyiz? Her toplum kültür ve dilin, doğru ortaya koymalı bunu iyi bilmeliyiz. Dilimiz ve kültürümüzle kişiliğimizi ortaya koymalıyız. Avrupa’da insanlara haklar veriliyor. ‘Bu insanın kendi anadiliyle konuşması ve kültürünü yaşaması gerekiyor’ diyor. Türkiye de asimile ederek kültürümüz yok edilmeye çalışılıyor. Ana dili bütün dünya herkes savunuyor. Bizde kendi haklarımızı savunmalıyız ve bunun programını çıkarmalıyız. Eğer bir insan dilini konuşamıyorsa, kendini ifade edemiyorsa bütün hakları ayaklar altındadır” ifadelerini kullandı.
 
‘80 kişiden biri cezaevinde’
 
Hüseyin Aykol da, son dönemde baskıların arttığını söyleyerek, insanların öldürüldüğünü, cenazelerinin verilmediğini, mezarlıkların tahrip edilip bombalandığını hatırlattı. Türkiye’de 355 cezaevinin olduğunu söyleyen Hüseyin, hala yeni cezaevlerinin yapılmaya devam ettiğini belirtti. İktidarın bunu bir müjdeymiş gibi duyurduğunu belirten Hüseyin, cezaevlerinde iki yüz 20 bin kapasitenin olduğunu dile getirdi. İki yüz 90 bin kişinin cezaevinde olup 70 bin kişinin yerde yattığını dile getiren Hüseyin,  “Bu nedenle adlileri cezaevlerine koymamayı düşünüyorlar. Denetimli serbestlik olayı var. Denetimli serbestlikle birlikte bir milyon insan cezaevinde. Yurtseverler 10 bin, Türkiye solundan insanlar 3 bin kişidir. Bütün yüklemde yüksek güvenlikli cezaevlerinde ihanet ettikleri diye adlandırılan Fetöcü’lere çok kötü davranıyorlar. Bunların yarısı itirafçı oldu. Özellikle o insanları hastanelik ettiler. Hasta mahpusların yarısını bu insanlar oluşturuyor. Türkiye’de her 80 kişiden biri cezaevindedir. Siyasi olanlar baskı altındadır” diye belirtti.
 
‘Gözüm arkada kalmayacak çünkü arkadaşlarım yetişti’
 
 “Özgür basın geleneği şuana kadar neler yaptık” diyen Hüseyin, şöyle devam etti: “ Ape Musa derdi, ‘Ben bu ülkenin son 50 yılın hem sanığı, hem de tanığıyım.’  Kürt basınını o temsil ediyordu. Özgür basın bu zamana geldiyse en zor koşulda çalışan gazeteci arkadaşlarımız sayesindedir. Ben 3 bin gazeteci yetiştirdim ve Kürt halkına armağan ettim. Gözüm arkada kalmayacak. Çünkü arkadaşlarım yetişti, o bayrağı onlar taşıyacak. Siz istedikçe o televizyonlar yayın yapacak, gazeteler çıkacak. Çünkü siz varsınız.”
 
‘Kürt sorunu demokratikleşmemenin gerekçesi yapılıyor ‘
 
 “Osmanlı döneminde devlet kutsaldı cumhuriyette de devam etti” diyen Fikret Başkaya ise, şöyle konuştu: “Özerk kurumlara yaşam hakkı tanımaz. Resmi tarih, resmi ideolojiyle hesaplaşmadan yapılan tahlillerin kıymeti yoktur. Anayasa bir kağıt parçasıdır. Ne dediğinden çok onu kimi yaptığından daha önemlidir. Son derecede geri bir metindir. Ama o kadarı da uygulanmıyor. Anayasada kanunlar uygulanmış olsaydı belediye başkanları görevlerinden alınmaz, binlerce insan düşüncelerinden dolayı cezaevinde olmazdı. Kürt sorunu demokratikleşmemenin gerekçesi yapılıyor. Hukukun baypas edilmesi de kolaylaşıyor. Bu rejim değiştirile bilinir ama asla ıslah edilemez. Zira esneme yeteneği yok. Türkiye’nin içinde bulunduğu sürece kriz diyemeyiz, kiriz karşılamıyor. Bir çöküş söz konusudur. Bu rejim farklı düşüneni yargılayan bir rejimdir. Özgürlük mücadelesinde kaybetmek diye bir şey yoktur. Adımını attığında özgürleşmeye başlar ve böylece sürüp gider.”  
 
Panel soru cevap bölümüyle sona erdi.