Hak Örgütleri: Cezaevlerinde bin 333 hasta tutsak bulunmakta

  • 14:18 12 Aralık 2019
  • Güncel
DİYARBAKIR - İnsan Hakları Haftası etkinlikleri kapsamında, İHD, TİHV, Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Tabip Odası ve HAK İnisiyatifi tarafından, cezaevlerindeki hak ihlallerine ilişkin yapılan basın açıklamasında, "Türkiye hapishanelerinde 457’si ağır olmak üzere bin 333 hasta mahpus bulunmaktadır. Hapishane koşullarında tedavi imkanı olmayan hasta mahpuslar derhal serbest bırakılmalıdır" denildi.
 
İnsan Hakları Haftası etkinlikleri kapsamında, Diyarbakır Barosu, İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır Temsilciliği, Diyarbakır Tabip Odası ve HAK İnisiyatifi Derneği Diyarbakır Temsilciliği tarafından, cezaevlerindeki hak ihlallerine ilişkin ortak basın açıklaması gerçekleştirildi. Açıklamaya kurum temsilcileri katıldı. Açıklamayı İHD Cezaevi Komisyonu üyesi Avukat Yusuf Erdoğan okudu. 
 
'İnsan onuruna yaraşır bir hapishane politikası uygulanmalı'
 
Cezaevlerinin bireylerin toplumsal yaşamdan bir suç işledikleri gerekçesiyle kapatıldıkları mekanlar olarak tasarlandığı belirtilen açıklamada, bireyin tutsak olarak yaşamına devam ettiği cezaevlerinde; insan onuruna yaraşır bir hapishane politikasının uygulanması gerektiği vurgulandı.
 
Açıklamada, Türkiye cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini şu şekilde sıralandı: 
 
“* Türkiye’nin son bir kaç¸ yıldır içinde bulunduğu olağanüstü süreçte yoğun tutuklamalar ile birlikte hapishanelerin kapasiteleri aşılmıştır. Türkiye hapishanelerinin 220 bin kişilik kapasitesi bulunmasına rağmen; 2019 verilerine göre hapishanelerdeki tutuklu ve hükümlü sayısı 280 bindir.  
 
* Cezaevlerinin mevcut kapasitelerinin aşılması ile mahpusların günlük yaşamlarını idame ettirebilecekleri uygun koşullar da ortadan kaldırılmıştır. Yeni hapishanelerin yapılması da mevcut sorunun çözmemiştir. Hapishane kapasitelerindeki artış sevk ve sürgünleri de olağan birer başkaca cezalandırma yöntemi olarak gündeme getirmektedir.
 
* Mahpuslar, ailelerinden binlerce kilometre uzaktaki hapishanelere sevk/sürgün edilmiştir. Bu sevklerin/sürgünlerin sonucu olarak yüzlerce mahpusun da aileleriyle görüş hakkı imkânsızlaştırılmıştır.
 
* Mahpuslar, sevk/sürgün edildikleri cezaevi girişlerinde fiziki şiddete ve çıplak aramaya maruz kalmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 17 Eylül 2019 tarihinde başvurucular Avşar-Tekin/Türkiye kararında da; mahpusların ailelerinden uzak bir ildeki hapishaneye gerekçesiz olarak gönderilmelerinin ‘Özel ve aile hayatının korunmasına saygı yükümlülüğüne’ aykırı olarak değerlendirmiş ve Türkiye hakkında ihlal kararı vermiştir.
 
* Türkiye’de 743’ü anneleriyle birlikte olmak üzere toplamda 3 bin çocuk hapishanede yaşamak zorunda bırakılmıştır. Dezavantajlı grupların başında gelen çocuk mahpuslar, cezaevlerinde ciddi hak ihlallerine maruz kalmakta, korku ve baskı altında bunları dile getirememekte ya da adalete erişimleri sağlanamamaktadır.
 
 * Sağlık hakkına erişimin engellenmesi (kelepçeli muayene, revirde yeterli sayıda hekim bulundurulmaması, hastane sevklerinin ve revir muayenelerinin gecikmeli yapılması) ziyaret edilen cezaevlerinin neredeyse tamamında öncelikli sayılan problem olarak ifade edilmiştir.
 
* Hapishanelerin fiziki yapısına bir de söz konusu sağlık haklarından faydalanamama eklenince; birçok mahpus tedavi olanaklarından mahrum kalmakta ve ne yazık ki bazıları hapishanelerde yaşamlarını yitirmektedir. Türkiye hapishanelerinde 457’si ağır olmak üzere bin 333 hasta mahpus bulunmaktadır. 
 
* Hasta mahpuslar, hapishanelerde tedavi olanaklarından mahrum bırakılmakta; tedavilerinin hapishaneler dışında gerçekleştirilmesi için yapılan başvurular da reddedilmektedir. Son olarak Urfa 2 Nolu T Tipi Kapalı Ceza infaz kurumunda bulunan 64 yaşındaki hasta mahpus Emine Aslan Aydoğan Urfa’da hastanede tedavi gördüğü sırada yaşamını yitirmiştir.”
 
Açıklamada Ceza İnfaz Kurumları’nda yaşanan hak ihlallerine ilişkin öneriler ise şu şekilde sıralandı:
 
“* Mahpusların tedavilerinin düzenli bir şekilde uygun koşullarda yapılması sağlanmalı; tedavisi yapılmayan hasta mahpusların hekime ve sağlık birimlerine ulaşmada hızlı ve etkin bir şekilde hareket edecek kurumsal mekanizmalar oluşturulmalıdır. Bu bağlamda sağlık sorunları nedeniyle tahliye olması gereken mahpusların, mevzuat ya da Adli Tıp uygulamaları gibi engellere takılmadan tahliyeleri sağlanmalıdır.
 
* Ceza infaz memurları ve hapishane idarelerinin olumsuz ve hatta suç teşkil eden tutumlarının önüne geçmek için etkili bir denetim mekanizması oluşturulmalı; baroların ve diğer hak örgütlerinin de bu denetim süreçlerine aktif bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır.
 
* Cezaevi personelinin mahpuslar ve ya ziyaretçilerine yönelik suç teşkil eden fiilleri nedeniyle sorumlular hakkında etkin, şeffaf ve etkili idari ve adli soruşturma yürütülerek cezasızlığın önüne geçilmelidir.
 
* Savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılması hususu ceza hukuku açısından hayati derecede önem taşıdığından bu hakkı ihlal eden her türlü keyfi uygulamadan vazgeçilmelidir.
 
* Mahpusların yargı yetkisi dışındaki yüzlerce kilometre uzaklıktaki cezaevlerine nakledilmeleri; hem adalete/avukata erişim ve adil yargılanma hakkı, hem de aile hayatına ve özel yaşama saygı ilkelerini tümüyle ortadan kaldırmaktadır.  AİHM’nin yakın zamanda bu uygulamayı sözleşmeye aykırı bulan kararına rağmen devam eden bu uygulamaya derhal son verilmelidir. Yanı sıra anadilde savunma hakkının etkin şekilde kullandırılması sağlanmalıdır.
 
* Çocuk cezaevlerinin derhal kapatılarak, çocuğu topluma kazandırıcı alternatif modelliklerin tartışılması ve hayata geçirilmesi gerekmektedir. Alternatif modeller olduruncaya kadar, mevcut cezaevi koşullarının çocukların fiziksel ve ruhsal gelişimlerine uygun hale getirilmesi gerekmektedir.
 
* Hapishane koşullarında tedavi imkanı olmayan hasta mahpuslar derhal serbest bırakılmalıdır.”