Hak ihlali raporu açıklandı: 305 kadın katledildi, 556 kadın şiddete maruz kaldı
- 14:04 10 Aralık 2019
- Güncel
HABER MERKEZİ - İHD, TİHV, hukuk örgütleri ile sivil toplum örgütleri, İnsan Hakları Haftası dolayısıyla birçok kentte yaptıkları ortak açıklamada, kadınlara yönelik şiddet, ağır işkence ve kötü muamele, cezaevlerindeki durum, basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskılar ile mültecilerin karşılaştığı hak ihlallerine ilişkin verileri paylaştığı rapora göre, 840 kişi kötü muameleye maruz kaldı, 305 kadın katledildi, 556 kadın ise erkek şiddetine maruz kaldı.
İnsan Hakları Derneği (İHD, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), barolar ve sivil toplum örgütleri, 10–17 Aralık İnsan Hakları Haftası dolayısıyla birçok kentte ortak açıklama yaptı.
Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Tabip Odası, İnsan Hakları Derneği (İHD), Hak İnisiyatifi Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 10-17 Aralık Dünya İnsan Hakları Haftası dolayısıyla basın açıklaması gerçekleştirdi. Koşuyolu Parkı İnsan Hakları Anıtı önünde yapılan açıklamaya Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır İl Eşbaşkanı Hülya Alökmen de katıldı. Hazırlanan raporu İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun okudu.
‘Gözaltı ve tutuklamalar artarak devam ediyor’
Türkiye’de demokrasi ve insan haklarının ağır tehditlere maruz bırakıldığı zor bir dönemden geçtiklerini belirten Abdullah, “Toplumsal hayatımızın temel ve vazgeçilmez haklarından olan ifade ve örgütlenme özgürlüğü, iktidarın otoriter politikaları ve siyasi vesayet altına girmiş yargının kararlarıyla adeta yok edilmeye çalışılmaktadır. Kendisi gibi düşünmeyen hemen her toplumsal kesimi baskı altına alan siyasi iktidar, çok renkli olan toplumumuzu birbirine karşıt iki kutup halinde oturtma ve böylece idareyi kolaylaştırma politikası gütmekte, bir grubun temel insani haklarını ihlal ederken diğerlerinin haksızlığa karşı çıkmasının önünü almakta ve toplumsal hayatı otoriter politikalarla yapılandırarak bunu yaygın ve sistematik bir hale dönüştürmektedir. Türkiye’de yargı organlarının siyasi söylemlerin etkisinde kaldığı ve tarafsızlığını yitirdiği fikrinin giderek pekiştiği bir ortamda, haksız gözaltı ve tutuklamalar artarak devam etmektedir” dedi.
‘830 kişi kötü muameleye maruz kaldı’
Türkiye’de 2019 yılında da yaşam hakkı ve işkence yasağı başta olmak üzere kategorik başlıklar altında sıralanabilecek, sistematik ve yaygın insan hakları ihlallerinin devam ettiğine vurgu yapan Abdullah, “Türkiye İnsan Hakları Vakfı'na 2019 yılının ilk 11 ayında işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla toplam 840 kişi başvurmuştur. Başvuranların 422‘si aynı yıl içinde işkence ve kötü muamele gördüklerini belirtmişlerdir. İnsan Hakları Derneği’nin verilerine göre ise 2019 yılının ilk 11 ayında gözaltında ve gözaltı dışındaki yerlerde işkence ve diğer kötü muameleye uğradığını iddia eden kişi sayısı 830’dur. Toplanma ve gösteri hakkına yönelik müdahaleler, haksız gözaltı ve tutuklamalar, askeri operasyonlar nedeniyle meydana gelen ihlaller, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, konut dokunulmazlığı, kadına ve çocuklara yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar, mevcut durumda artış göstererek devam eden hak ihlalleridir” sözlerine yer verdi.
Açıklamanın devamında şu ifadelere dikkat çekildi:
“Toplanma, gösteri ve yürüyüş hakkı, Valilikler ve Kaymakamlıklar tarafından alınan yasaklama kararlarıyla kısıtlanmaktadır. Bölgemizin pek çok kentinde açık hava toplantıları, demokratik gösteri, yürüyüş ve etkinlikler, ‘güvenlik’ gerekçe gösterilerek süresiz veya her ay yenilenerek yasaklanmaktadır. Bu yasaklamalar sonrasında, gösteri ve yürüyüş hakkını kullanan yurttaşlara güvenlik güçleri tarafından müdahalelerde bulunulmakta, bu müdahaleler sırasında yurttaşlar yaralanmakta ve kötü muameleye maruz kalarak gözaltına alınmaktadır. Gözaltı merkezlerinde, gözaltına alırken veya gözaltı yerleri dışında işkence ve kötü muamele, yasadışı sorgu ile ajanlaştırma dayatmasının yaygın ve sistematik bir biçimde varlık gösterdiğine verilerimizle şahit olmaktayız. Kolluk kuvvetleri tarafından düzenlenen operasyonlar sırasında gerçekleşen ev baskınlarında, yurttaşlar kötü muameleye maruz kalmakta, darp edilmekte ve keyfi biçimde kişisel eşyalarına zarar verilmektedir.
‘Tecrit temel bir insan hakları ihlalidir’
İşkencenin yaygın ve sistematik hak ihlalleri ile gündeme geldiği bir başka yer ise, cezaevleridir. Sürgünler, sağlık hakkı, işkence ve kötü muamele, disiplin soruşturmaları, tecrit etme, haberleşme, iletişim hakları gibi konularda, mahpusların hakları ihlal edilmektedir. Hapishanelerdeki mahpusların mektup aracılığıyla ve yakınları aracılığıyla insan hakları örgütlerine yaptıkları başvurularda, sevkler sırasında çıplak arama ve fiziki işkence, tek kişilik hücrelerde tecrit etme, kelepçeli tedavi, hastane ve revire çıkarılmama gibi yaşanan mağduriyetleri ifade etmişlerdir. Hapishanelerde yüzlerce hasta mahpus bulunmakta, kimilerinin ağır hastalıklarına rağmen tedaviye erişim ve tahliye talepleri görmezden gelinmektedir. Tek başına yaşamını idame edemeyen hasta mahpusların durumuna karşı ilgililerin yaşadığı kayıtsızlık, hasta mahpusların yaşamını yitirmesiyle ağır yaşam hakkı ihlallerinin meydana gelmesine yol açmaktadır. Geçtiğimiz günlerde 65 yaşında Emine Aslan Aydoğan’ın hayatını kaybetmesi bu kayıtsızlığın en acı örneklerinden biridir. Hapishanelerle ilgili bir diğer önemli konu ise, çeşitli vesilelerle vücut bulan mahpuslara yönelik ağırlaştırılmış tecrit uygulamalarıdır. Cezaevlerinde tecrit temel bir insan hakları ihlalidir.
’27 eş başkan görevinden uzaklaştırıldı’
2016 yılından bu yana DBP’li belediyelere yönelik başlayan görevden alma ve kayyım atamaları, seçme ve seçilme hakkının ihlaline yol açarken, aynı uygulamaların 31 Mart 2019 tarihinde HDP’li belediyelere yönelik kendini tekrar etmesi, yerel yönetimlerde kayyım uygulamalarının kalıcı ve sistematik bir politikaya dönüştüğünün açık bir göstergesidir. 2019 yılında gerçekleşen yerel seçimlerde 3’ü büyükşehir olmak üzere 8 il 56 ilçe ve belde belediyesini kazanan HDP’ye yönelik, henüz seçim öncesinde İçişleri Bakanlığı ve hükümet yetkilileri tarafından kayyım tehdidi yapılmış, seçim sonrasında ise 6 belediye eşbaşkanının KHK’lı oldukları gerekçesiyle mazbataları verilmemiştir. Yine seçimlerden sonra bugüne değin 27 belediye eşbaşkanı haklarındaki soruşturmalar gerekçe gösterilerek görevden alınmış ve yerlerinde kayyım atanmıştır. Görevden alınan belediye eşbaşkanlarının çoğunluğu ise, kayyum atamasına gerekçe oluşturmak maksadıyla haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklanmıştır.
‘305 kadın hayatını kaybetti, 556 kadın şiddete maruz kaldı’
2019 yılında kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet ve cinayetler de artarak devam etmiştir. 2019 yılının ilk 11 ayında en az 305 kadın erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybetti. Aynı dönemde en az 556 kadın ise erkek şiddetine maruz kaldı. Resmi rakamlar ise şiddete uğrayan kadın sayısının on binlerle ifade edildiğini, şiddet sonucu yaşamını yitiren kadın sayısının ise daha yüksek olduğunu göstermektedir.
Toplumsal yaşamımızda, kadınların sözüne, yaşam biçimine tahakküm kurmanın bir tezahürü olarak karşımıza çıkan erkek şiddeti ve adeta şiddeti cezasızlıkla ödüllendiren yargı kararları, Türkiye’de cinsiyet eşitsizliği sorununu daha da derinleştirmektedir. Çocuklar ise her geçen gün daha fazla istismara maruz kalmakta, çatışmalı ortamların varlık gösterdiği bölgelerde, çocukların yaralanmalarına ve yaşamlarını yitirmektedir. Bölgemizde, zırhlı askeri araçların çarpması sonucu ve askeri mühimmat ve savaş atıklarının yol açtığı çocuk ölümleri ve yaralanmalardaki artış durumun vahametini göstermektedir. Yaşama, barınma, beslenme, çalışma ve sağlık hakkı en temel insan hakkıdır. Temel insan haklarının yok sayıldığı bir ortamda nitelikli sağlık hizmeti ve halk sağlığından söz etmek de mümkün olmamaktadır. Barış, demokrasi ve temel insan haklarının var olmadığı bir ortamda sağlık hakkından ve sağlıklı olmaktan da söz edilmemektedir.
‘Başkanlar ve meclis üyeleri görevlerine iade edilmelidir’
Türkiye’de insan hakları ve demokratik değerlerin ihlal edilmesinin en önemli nedenlerinden biri Kürt meselesidir. Siyasi iktidarın Kürt meselesine yönelik müzakere ve çatışma çözümü yöntemini kullanmak yerine kayyum atamaları ile siyasetçilere yönelik keyfi ve muğlak tutuklama ve yargılamalar ile iç siyasetine yön verdiği, Suriye’nin kuzeyine yönelik sürdürdüğü politika ile dış siyasetine yön vermek gayesiyle hareket ettiğini göstermektedir. Kürt meselesinin çözümü şiddetle değil, haklar bakımından eşitliği içeren bir sivil demokratikleşme yaklaşımı ile mümkündür.
Sonuç olarak; Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi sorununda en önemli konu Kürt sorunudur. Bu nedenle çatışma ve şiddet ortamının bir an önce son bulmasını, kalıcı bir çatışmasızlık halinin ve çözüm sürecinin yeniden müzakere edilmesini umuyoruz. HDP’li belediyeler yönelik kayyım atamaları, seçmen iradesine yönelik bir müdahale olup anti-demokratiktir ve hukuk dışı bir uygulamadır. Kayyım uygulamalarından derhal vazgeçilmeli ve görevden alınan tüm belediye başkanları ile meclis üyeleri görevlerine iade edilmelidir.
‘Onurlu bir yaşam temenni ediyoruz’
Devlet, kadına karşı şiddeti ve cinayetleri önlemek için her türlü tedbiri almalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğini toplumun tüm kesimlerine yaygınlaştırmak için politikalar üretmelidir. Kadına karşı şiddet uygulayan failler hakkında etkili cezalandırma yoluna gidilmeli ve cezasızlık politikalarından vazgeçilmedir. Çocuk hakları güvence altına alınmalı, çocuğun üstün yararını gözeten ve çocuk cinsel istismarına karşı politikalar üretilmeli, uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülükler yerine getirilmelidir. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve anayasaya göre, işkencenin mutlak olarak yasaklandığını buradan bir kez daha hatırlatmak isteriz! İnsanlık dışı yöntemlere derhal son verilmeli, bu yöntemlere başvuranlar görevlerinden alınmalı ve yargı karşısına çıkarılarak cezalandırılmalıdır.
Bizler insan hakları savunucuları olarak, hayatımızdaki ihlallerin insan eliyle gerçekleştirdiğinden dolayı önlenebilir olduğuna inanıyoruz. Her koşul altında dil, din, ırk, milliyet, cinsiyet, etnik ve kültürel farklılık ayrımı yapmadan, yaşam hakkının kutsal olduğu vurgusunda bulunuyor ve özgürlüklerle dolu, onurlu bir yaşam temenni ediyoruz."
Ankara
Ankara’da da İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları Günü nedeniyle ortak basın açıklaması yaptı. İHD Şube binası önünde gerçekleşen açıklamaya onlarca insan hakları savunucusu katıldı. “İnsan haklarıyla İnsandır” pankartının açıldığı açıklamada konuşan İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, konuşmasında dünyada ve Türkiye’de insan haklarının araçsallaştırılması üzerinde durdu.
‘İnsan hakları araçsallaştırıldı'
Öztürk, “BM ve Avrupa Konseyi sistemi birer insan hakları sistemi olarak kurgulandı ve sözleşmeler de insan haklarını korumak ve geliştirmek için hazırlandı ve kabul edilip yürürlüğe sokuldu. Bütün devletler bu konuda söz verdiler, yetmedi anayasalarına hüküm koydular, kanunlar yaptılar. Temel insan haklarını koruyacak ve geliştirecek uluslararası sözleşmeleri kabul edeceklerine dair taahhütte bulundular. Geldiğimiz noktada bir araçsallaştırma durumu ile karşı karşıyayız” diye belirtti.
‘İfade özgürlüğü bütün özgürlüklerin anası değil miydi?'
G7, NATO, OECD gibi ekonomik, siyasi ve askeri birlikteliklerin insan haklarının korunup, geliştirilmesine engel olduklarını söyleyen Öztürk, şu soruları sordu: “Bu birliktelikler ülkelerin ve büyük şirketlerin çıkarlarını, siyasal iktidarların çıkarlarını korumaya başladılar. Önemli olan insanların hakları, işkence görmeme hakkı değil miydi? İfade özgürlüğü bütün özgürlüklerin anası değil miydi? Bunları korumak için bu sözleşmeler yapılmadı mı?”
‘12 günlük gözaltı uygulamasının ortadan kalkması gerek'
OHAL ile gelen bazı düzenlemeler kısmi olarak iptal edilmeye başlansa da zihniyetin değişmesi ve OHAL’i kalıcılaştıran uygulamaların ortadan kalkması gerektiğini söyleyen Öztürk, “12 günlük gözaltı uygulamasının ortadan kalkması gerek, valinin her türlü etkinliği yasaklamasına verilen yetkinin geri alınması, kamu kurumlarında ihraç işlemlerinin bir an önce sona erdirilmesi ve haksız hukuksuz yere ihraç edilen kamu emekçilerinin tekrar işlerine iade edilmesi lazım” diye konuştu. Öztürk, sonrasında insan hakları savunucuları olarak taleplerini dile getirdi.
Batman
İHD Batman Şubesi, İnsan Hakları Haftası dolayısı ile şube binaları önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada insan hakkı savunucuları, İHD önlüklerini giyerek "Bu toprakların eşitlik, özgürlük, demokrasi için, insan hakları için barışa ihtiyacı var" yazılı dövizler taşıdı. İnsan hakları savunucuları, Batman Valiliği'nin yasak kararı gerekçesiyle yaklaşık bir buçuk yılın ardından ilk kez açık alanda açıklama yaparken, İHD Batman Eşbaşkanı avukat Devran Yıldız, yaşanan hak ihlallerini anlattı.
İzmir
İHD, TİHV, Özgürlük için Hukukçular Derneği ile Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir şubeleri de ortak basın toplantısı düzenledi. İHD İzmir Şubesinde gerçekleştirilen toplantıyı temsilciler adına TİHV Yönetim Kurulu üyesi Coşkun Üsterci okudu. Ülkede yaşanan hak ihlallerinden ve araştırmaların sonucundaki verilerden bahseden Coşkun, 2019 yılında Türkiye’de çeşitli hak kategorilerinde gerçekleşen hak ihlallerine ilişkin, insan haklarına dayalı bir ortak yaşam idealini geliştirmek için çok daha fazla çaba göstereceklerini belirtti.
Kalıcılaşan OHAL ve uygulamalarına dikkati çeken Coşkun, yaklaşık 140 bine yakın insanı etkileyen OHAL karar ve işlemlerini incelemek üzere kurulan komisyonun ağır işleyişi ve aldığı yetersiz kararlarla OHAL sonuçlarının kalıcı etkisini arttırdığını söyledi.
En az bin 606 işçi yaşamını yitirdi
Konu başlıklarıyla açıklamayı sürdüren Coşkun, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre iş kazaları cinayetleri sonucu Türkiye’de 2019 yılının ilk 11 ayında en az bin 606 işçi yaşamını yitirdiğini hatırlatan Coşkun, TÜİK’in ilgili istatistiklerinde “intihar nedeni” olarak “geçim zorluğu” ölçütü incelendiğinde AKP’nin iktidarda olduğu 2002 ile 2018 yılları arasında 4 bin 481 kişinin intihar ettiği ortaya çıkmaktadır, diye belirtti. Coşkun, kadınlara yönelik şiddet, ağır işkence ve kötü muamele, cezaevlerindeki gidişat, basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskılar ile mültecilerin karşılaştığı hak ihlallerine ilişkin veriler paylaştı.
İstanbul
İHD, TİHV İstanbul Şubeleri de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabulünün 71'inci yılı vesilesiyle Beyazıt Sultanahmet Meydanı'nda basın açıklaması yaptı. "Herkes farklı herkes eşit", "İşkence insanlık suçudur", "Aslolan yaşamdır", "Failler belli kayıplar nerede", "Barış hemen şimdi" dövizleri taşınan eylemde, Türkiye'nin İnsan Hak Karinesi'ni açıklayan İHD İstanbul Şube Başkanı avukat Gülseren Yoleri, hak ihlallerinin artarak devam ettiğine dikkati çekti.
'OHAL kalıcılaştı'
OHAL uygulaması 19 Temmuz 2018 itibariyle sona ermiş ise de Cumhurbaşkanı tarafından 31 Temmuz 2018 günü onaylanarak yürürlüğe giren 7145 sayılı OHAL'in kalıcılaştırıldığını belirten Gülseren, "OHAL kapsamında yayımlanan KHK'lar ile 125 bin 678'i kamu görevinden çıkarma olmak üzere toplam 131 bin 922 işlem gerçekleştirildiğini belirtmektedir. Bu işlemlerden 2 bin 761'i kurum/kuruluş kapatma işlemidir. Komisyona yapılan başvuru sayısı 126.200'dür. Komisyon 81 bin 100'ü kabul, 83 bin 900'ü ret olmak toplam 92 bin başvuru hakkında karara varmıştır" dedi.
'Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünü savunduk'
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle başladığı süresiz dönüşümsüz açlık grevine cezaevlerinden 3 bin 200 kişinin katıldığını hatırlatan Gülseren, “Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik çözümüne yönelik esas olarak iktidar tarafından içtenlikli, bütünlüklü adımların atılmaması, yanı sıra Ortadoğu'daki gelişmelerin de etkisi ile 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri'nin hemen ardından başlayan silahlı çatışma ortamı halen sürmekte ve başta yaşam hakkı olmak üzere ağır ve ciddi insan hakları ihlallerine yol açtı” diyerek, “Kürt sorununun her zaman demokratik ve barışçıl çözümünü savunduk. Bunda ısrarlıyız. O nedenle, çatışmaların hemen şimdi durmasını istiyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Bizim dayanışarak mücadele etmemiz lazım'
Açıklamanın ardından TİHV Başkanı Şebnem Korur Fincancı, şöyle konuştu: insan haklarının tarihsel gelişimine vurgu yaparak, “Bu yüzyılda insan haklarını bastırmaya dönük bir anlayış ile karşılaştık. Biz bir utanca tanıklık ettik. 21’nci yüzyıl güvenlik politikaları ile sürüyor. Biz mücadele etmesek daha kalın raporlarla karşı karşıya kalacağız. Direnme ve dayanışma önemlidir. İnsan hakları bildirgesine göre, insan hak ihlali oluşturan devletlere karşı mücadele haktır. Bizi içerinden bölmeye çalışıyorlar. Bizim dayanışarak mücadele etmemiz lazım. Biz direniş nerede varsa orada olmalıyız. Biz insana yaraşır, insanın özne olacağı bir dünya hayal ediyoruz” diye konuştu.
Adana
İnsan Hakları Derneği (İHD) Adana Şubesi de, hafta dolayısıyla Heykelli Park’ta basın açıklaması yaptı. "İnsan hakları kazanacak" pankartının açıldığı açıklamaya çok sayıda insan hakları savunucusu ve kurum temsilcisi katıldı. Açıklamayı okuyan İHD Şube Başkanı avukat İlhan Öngör, Türkiye'nin yaşanan hak ihlalleri ile dünyada en üst sıralarda yer aldığını ifade etti.
Kadına karşı şiddetin, emek sömürüsünün, yolsuzluk ve yoksullaşmanın her yıl artarak devam ettiğini söyleyen İlhan, Kürt meselesine karşı askeri çözüm aklının Türkiye'de kronikleşen sosyo-ekonomik sorunların başat temellerinden birini oluşturduğunu vurguladı. İlhan, "Yargı ve kolluk eliyle demokratik siyaset alanına yapılan müdahaleler ile ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller demokratik toplumsal bir yaşamın inşası önündeki en büyük engellerdir" diye belirtti.
Mersin
İHD Mersin Şubesi ise Özgür Çocuk Parkı’nda haftaya dair basın açıklaması yaptı. Birçok sivil toplum örgütü ve siyasi parti temsilcisinin katıldığı açıklamada “Barış istemek hak; konuşmak ifade özgürlüğüdür” pankartı açıldı. Açıklamada bulunan İHD Şube Başkanı Hakkı Demir, bu yıl da İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde belirtildiği gibi barış, adalet, eşitlik, özgürlük, insan onurunun korunmasını ve bunları güvence altına alacak demokrasi mücadelesi verilmesini savunmaya edeceklerini ifade etti.
Yapılan açıklamanın ardından Merkez Postanesi'ne giden insan hakları savunucuları tutuklulara dayanışma kartı gönderdi.
İskenderun
Hatay’da da İHD İskenderun Şubesi üyeleri eski Bit Pazarı'nda yaptıkları açıklama ile ülkedeki insan hakları ihlallerine dikkat çekti. Açıklamada konuşan İHD Şube Başkanı Coşkun Selçuk, barışçıl, demokratik ve insan haklarına dayalı bir ortak yaşam idealini geliştirmek için mücadele edeceklerini kaydetti. Açıklama sonrası dernek binasında insan haklarına dair söyleşi düzenlendi.
Hakkari
İHD Hakkari Şubesi de, İnsan Hakları Haftası dolayısıyla dernek binasında bir basın toplantısı düzenledi. Şube Saymanı Necdet Kaçmaz tarafından yapılan açıklamada, çıkarılan yasalar ve yayınlanan kararnamelerle Olağanüstü Hal (OHAL) durumunun kalıcılaştığı, sonuç ve etkilerinin her geçen gün biraz daha ağırlaştığı kaydedildi.
İşkence ve kötü muamele uygulamalarındaki büyük artışa işaret eden Necdet, “Resmi gözaltı merkezlerinde, resmi olmayan gözaltı yerlerinde, sokakta, cezaevlerinde hemen her yerde işkence uygulamaları, yanı sıra toplantı ve gösterilerde güvenlik güçlerinin 'işkence' düzeyine ulaşan 'aşırı ve orantısız güç kullanarak müdahalesi' yaygınlaşmıştır. Ayrıca, toplumun farklı kesimlerinde iktidarın kontrolünü ve baskısını arttırmak, dehşet ve korku yaymak amacı ile işkencenin ve diğer kötü muamele biçimlerinin uygulandığına tanık olunmaktadır “diye konuştu.