
Sur’da yıkım, talan ve rant: Yerel kimlikten kopuk her model başarısız olmaya mahkumdur
- 09:02 5 Aralık 2019
- Güncel
Beritan Canözer
DİYARBAKIR - 4 yılı aşkın süredir, 6 mahallesi yasaklı olan ve tamamen yıkılmış olan Sur’un rant alanına dönüştürüldüğüne dikkat çeken TMMOB ve Sur Platformu Üyesi Büşra Cizrelioğlu, “10 bin yıldır kesintisiz yaşamın sürdüğü Sur’da, toplumsal belleği, dayanışmayı, sosyal yapıyı ve tarihsel kimliği yok sayan bir anlayışla mekan insansızlaştırılarak köklü bir toplumsal dönüşüm amaçlandı. Halktan ve yerel kimlikten kopuk hayata geçirilmeye çalışılan her model başarısız olmaya mahkumdur” diye konuştu.
Diyarbakır, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, her medeniyetten izler taşıyan bir kent. Geçmişinde yüzlerce direnişe, savaşa ve çatışmaya ev sahipliği de yapmış bir bölge olan Diyarbakır’ın simgelerinden biri de Surlar. Binlerce yıllık bir geçmişe, tarihi eserlere sahip olan Sur, Hurriler, Mitanniler, Hititler, Asurlar, Medler, Persler, Büyük İskender, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar ve 30’a yakın uygarlığa da ev sahipliği yapmış bir ilçe.
82 burç, 4 kapı, 100’e yakın mahalle, yüzlerce tarihi mekan
Süryani, Ermeni, Türk, Kürt ve Dom’ların halen yaşadığı Sur, çok dilli, farklı inanç ve kültürlerin beraber ortak yaşayabildiği bir ilçe. Çok sayıda uygarlığın izlerini taşıyan Sur, adeta bir açık hava müzesi olma özelliğini de taşıyor. Yılların izini taşıyan tarihi Diyarbakır Evleri, Cahit Sıtkı Tarancı Kültür Müzesi, Arkeoloji Müzesi, İç Kale, Diyarbakır Kalesi, On Gözlü Köprü, Deliller Hanı, Hasanpaşa Hanı, Kurşunlu Cami, Dört Ayaklı Minare, Meryem Ana Kilisesi ve daha birçok cami ve kilisesi ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından dünya kültür mirası olarak kabul edilen Hevsel Bahçeleri ve tarihi Diyarbakır Surları ile her ziyaretçisini kendine hayran bırakıyor.
Dünya kültür mirası olarak kabul edilen, Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun duvarı olarak kabul edilen, kalkan balığı şeklinde ilçeyi çevreleyen 5,5 kilometrelik Diyarbakır Surları’nın 4 kapısı (Mardin Kapı, Tek Kapı, Çift Kapı, Urfa Kapı) bulunuyor. 82 adet burçtan olan Evli Beden Burcu, Yedi Kardeş Burcu, Keçi Burcu, Nur Burcu ve Dağ Kapı Burcu görülmeye değer eserler arasında yer alıyor. Sur’un Ben u Sen, Alipaşa, Hançepek, İskenderpaşa, Hasırlı, Lalebey, Cami Kebir mahalleleri en çok bilinenler arasında yer alırken, Melikahmet Caddesi, Balıkçılar Caddesi, Bakırcılar Çarşısı, Sipahiler Çarşısı (Aşefçiler), Yanık Çarşı (Çarşiya Şewîtî) ve Yoğurt-Peynir Pazarı da hem Diyarbakır’ın yerlileri hem de turistler tarafından en çok ziyaret edilen yerler arasında bulunuyor.
4 yıldır devam eden yasak ve yok edilen tarih
Sur ilçesinde komünal yaşamın da örnekleri hala canlı. Komşulukların hiç bitmediği, sokaklarından çocuk seslerinin eksilmediği ilçe, 2015 yılında başlayan özyönetimler sonrası yasak ve saldırılara maruz kaldı. Çok sayıda sokağı, mahallesi yıkılıp, yok edilirken, Hasırlı, Hançepek, Cami Kebir mahallelerinde hala yasak ve yıkım sürüyor. Yaşanan çatışmaların ardından 40 bin kişinin zorla göç ettirildiği biliniyor. Resmi kayıtlara göre 103 gün sürdüğü bilinen saldırılar ve çatışmalarda ağır silahların kullanıldığı da kayıtlara geçti. Yerleşim yeri olan Sur bombalandı, havadan tarandı. Binlerce ev yerle yeksan oldu. 2016’nın Mart ayında “Operasyon bitti” açıklaması yapılmış olsa da 4 yıldır Sur sokakları polis kontrolünde ve beton kolonlarla girişleri kapatılmış durumda. Öte yandan tarihi Kurşunlu Cami, Keçi Burcu dahi bir çok tarihi mekan yurttaşların ziyaretine kapalı. Yıkımlardan önce her gün yüzlerce kişinin gezdiği, alışveriş yaptığı Sur’da, birçok esnaf dükkan kapatmak zorunda kaldı.
‘Acele kamulaştırma’ ile halkın mülklerine el konuldu
Aylık uydu görüntülerine bakıldığında asıl yıkımın çatışmaların son bulmasından sonra yapıldığı görülüyor. Tüm itirazlara rağmen evler ve sokaklar ağır iş makineleri ile inşaat alanına çevrilerek dümdüz edildi. Hafriyat ise Dicle Nehri’ne döküldü. Mart 2016’da ise Sur’un tamamı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından parsel bazında inceleme yapılmadan “Acele Kamulaştırma” kapsamına alındı ve yurttaşların mülklerine el konuldu.
40 bin kişi Sur’dan göç etti
Sur’daki yıkıma karşı 2016 yılında kurulmuş olan ve önemli çalışmalar yürüten Sur Platformu ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) üyesi Büşra Cizrelioğlu, yıkıma ve tarihi mekanların yok edilmesine ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, izlenimlerini paylaştı.
Mayıs 2017’den itibaren çatışmalı bölgenin dışında kalan Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde camilerden yapılan anonslarla yurttaşların evleri boşaltması çağrısının yapıldığını söyleyen Büşra, “Suları ve elektrikleri kesilerek kentsel dönüşüm bahanesiyle zorla evlerinden çıkarıldılar. ‘Kentsel Dönüşüm’ kapsamında bu mahallelerde başlayan yıkım-yapım devam ediyor. Bu iki mahallenin neredeyse tümü yıkıldı ve buralara Sur’un tarihi dokusuna uymayan yeni betonarme evler inşa edildi. Sur’da çatışmalı süreçten kaynaklı onlarca insan yaşamını yitirirken, 40 bine yakın insan göç etmek zorunda kaldı. 6 mahalle tamamen yıkıldı. Onlarca işyeri yıkıldı, büyük çoğunluğu aylarca kapalı kaldı. Birçok tescili ve tescile değer yapı bu çatışmalarda zarar gördü ve bazıları yıkıldı. Sur halkı, uzun süre boyunca temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamadı, eğitim ve sağlık gibi temel kamu hizmetlerinden faydalanamadı. Uzun bir tarihten beri yaşadıkları mahallelerden göç etmek zorunda kalan yurttaşların, mülkiyet ve barınma haklarına el konuldu” dedi.
‘Sur insansızlaştırılmak istendi’
Sur’un 21.yüzyılda büyük bir yıkıma maruz kaldığını dile getiren Büşra, güvenlik politikaları ve yanlış kentleşme politikaları ile köklü bir şekilde dönüştürülme çabalarının başladığını ifade etti. Büşra, Dicle nehri kıyısında bulunan Sur ve onunla bütünleşen bir yapıda olan Dicle Vadisi’nin kültürel-doğal miras alanının, dar bir çevrenin ekonomik ve siyasi çıkarları uğruna son yıllarda telafisi mümkün olmayan yıkımlara ve yapılaşmalara maruz kaldığını vurguladı. Büşra, “10 bin yıldır kesintisiz yaşamın sürdüğü Sur’da, toplumsal belleği, dayanışmayı, sosyal yapıyı ve tarihsel kimliği yok sayan bir anlayışla mekan insansızlaştırılarak köklü bir toplumsal dönüşüm amaçlandı. Sadece ticari-dini ve turistik faaliyetlerin yapıldığı ruhsuz bir kent haline getirilmeye çalışıldı Sur. Çatışmalı süreç devam ederken bile Sur’un Toledo yapılacağı söylemi, daha o zaman bile sermaye ve rantın Sur’a çekileceği şüphesini doğurmuştu. Sur içinde yeni yapılan mahallelere baktığımızda yarı açık cezaevini andıran ucube kimliksiz bir inşa biçimini görüyoruz” diye belirtti.
Özgün geleneksel dokunun izlerinden eser kalmadığını söyleyen Büşra, korunması gereken değerlerin yerle bir edilip, üstüne yeni ucube yapıların inşa edildiğini ve kendi gerçekliğinden uzak bir Sur yaratıldığını sözlerine ekledi.
‘Tarihi mekanlar, lüks mekanlara çevrildi’
Yarı açık hava müzesi olan Sur’un tarihi mekanlarının halkın ziyaretine kapalı olmasının kültür ve tarih mirasına ihanet olarak ele alınabileceğini belirten Büşra, “Sahip olduğu kültürel miras ile UNESCO’nun da tescillediği bir dünya mirası olan Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri kültürel peyzajı, eski haliyle dünya çapında ilgi gören ve ziyaret edilen bir yerdi. Çatışmalı süreç boyunca surdaki kesintisiz yaşamın duraksaması gibi ekonomik faaliyetler de duraksadı. Onlarca göç veren mahallelerde gündelik yaşam tamamen kesintiye uğradı. Bu olağan üstü koşullarda ve sonrasında Sur’un ziyaretçi kitlesi de değişti. Sur’da kültürel turizmin tüketim odaklı dönüştürüldüğünü söyleyebiliriz. Öncesinde tarihsel mekan odaklı bir turizm modeli varken şimdilerde tüketim odaklı kontrol edilebilir bir turizm yönlendirmesi söz konusu. Tarihi mekanlar büyük işletmecilerin eline verilerek, lüks mekanlara çevrildi. Bir yanda yıkılmış bir Sur ve büyük çoğunluğu yoksul halk varken, bir yandan ise merkezi yerlerde lüks restoranlar, kafeler açarak halkla adeta alay ediliyor” sözlerine dikkat çekti.
‘Kontrollü turizm konsepti oluşturulmak isteniyor’
Büşra, değerlendirmesinin sonunda şu ifadelere de yer verdi: “Kültür ve turizm ekonomi ve yerel halktan bağımsız bir hale getirilmeye çalışılıyor. Örnek verdiğiniz Keçi Burcu yıkımın yaşandığı mahalleleri görme şansını verdiği için yıllarca kapalı tutuldu. Kurşunlu Cami’ye, Hançepek’e giremiyoruz hala. Buradaki restorasyonlar ihale edilip oldu bittiye getirilerek yapıldı. Şuan Sur’da turistler Gazi Caddesi ve Saraykapı çevresindeki turistik güzergahlara yönlendiriliyor, fakat bir kentin kimliği makyajlanan yerlerden ibaret değildir. Asimilasyonun temeli kontrol edilebilir bir mekan oluşturmak üzerinden gelişir, bu nedenle kontrollü bir turizm konsepti oluşturmaya çalışılıyor. Halktan ve yerel kimlikten kopuk hayata geçirilmeye çalışılan her model başarısız olmaya mahkumdur.”