
Kadınlar Birlikte Güçlü uzun soluklu bir kampanya ile mücadelesini sürdürecek
- 09:03 6 Ekim 2019
- Güncel
Safiye Alağaş
İSTANBUL - Kadınlar Birlikte Güçlü oluşumu, kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı, “Kadın Cinayetlerini Acil Önle” sloganıyla başlattığı kampanyayı örgütlüyor. Kadınlar Birlikte Güçlü oluşumundan Tülay Korkutan, kadın katliamlarındaki artışa dikkat çekerek, “Bir savaşta çıkabilecek korkunç rakamlar ancak devletin önleme politikası yok” dedi.
Kadınlar Birlikte Güçlü oluşumu, kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'ne kadar sürecek bir kampanya başlattı. "Cinayet haberi okumaya tahammülümüz kalmadı" diyerek “Kadın Cinayetlerini Acil Önle” sloganıyla başlattıkları kampanyanın ilk etabı 25 Kasım’a kadar devam edecek. Kampanya 25 Kasım’dan sonra farklı planlamalarla devam edecek. Kadınlar Birlikte Güçlü oluşumundan Tülay Korkutan ile kadına yönelik şiddeti, kampanyayı konuştuk.
*Kadınlar Birlikte Güçlü oluşumu nasıl ortaya çıktı?
Aslında Kadınlar Birlikte Güçlü’ye gelene kadar bir süreci var. 2014 yılında Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem grubumuz vardı. Bu grubun içerisinde çeşitli sol örgütlerden kadın örgütleri vardı. Yine bağımsız feminist kadınlar vardı. Türkiye’de maalesef her gün en az üç kadının öldürüldüğü bir süreci yaşıyoruz. O yüzden de 2014’te böyle bir çağrı ile Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu olarak örgütlendik. Çeşitli eylemler, kampanyalar örgütlendi. Kadın cinayetlerine karşı meclis toplansın önlem alsın diye bir kampanya süreci vardı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlükleri önünde eylemler yapıldı. Çeşitli sokak etkinlikleri yapıldı. Kadınlar Birlikte Güçlü’nün o süreçten başlayan bir örgütlenme tarihi var. En son 2017’de referandum döneminde ‘kadınlar olarak buraya dair sözümüz ne olabilir’ diye bir buluşmamız olmuştu. Kadın Birlikte Güçlü’ye giden yer oradan kuruldu. İlk başta örgütlenmek üzerinden bir kampanya başlatıldı. Bu kampanyada ‘Kadınlar Birlikte Güçlü’ sloganı ortaya çıktı. Aslında bir platform değiliz. Kadınların yan yana geldiği, ortak hareket ettiği bir ağ diyebiliriz. 2017’den bu zamana kadar da örgütlenmeye devam ediyor. İlk çıktığı eylem 14 Şubat’ta ‘Eşitsiz aşka hayır’ olarak gerçekleşti. Şimdi çeşitli eylemlerle kendini sürdürüyor. Kadınlar Birlikte Güçlü kadınların yan yana geldiği bir araç.
*Türkiye’de kadına ve çocuğa yönelik şiddet olaylarına her gün tanık oluyoruz. Toplumunun bu konudaki refleksini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kadına yönelik şiddet gerçekten de çok yakın bir tarihi kapsamıyor. Şiddetin kendisi de yeni yaşadığımız bir şey değil. Ona karşı kadınların mücadelesi de yeni bir şey değil. Aslında tarihi olan bir şey. Dünyada kadına yönelik şiddetin var olan devlet politikalarından, erkek egemen politikalarından bağımsız değil. Yine çocuk istismarı, çocuklara dönük şiddetin kendisi de öyle. Var olan siyasi iktidarlar erkeklerden yana politikalar geliştirip kadın düşmanı politikalar önüne koyunca kadına yönelik şiddet de çocuk istismarı da artmış oluyor. Türkiye açısından da her gün üç tane kadının katledildiği, yine çocuk istismarının yaygın yaşandığı bir dönemi yaşıyoruz. Buna karşı aslında Türkiye’deki reflekslerin kendisi azımsanmayacak ölçüde var. Ancak kadına yönelik şiddetin çoğalması ve her gün olması insanlarda bir kanıksama haline neden olabiliyor. Örneğin bugün bu ülkede her gün 3 tane muhtar öldürülse belki de daha farklı bir infial yaratacak. Ancak her gün üç tane kadının sevgilisi, eski sevgilisi, eski kocası veya babası tarafından öldürülmesi bir kanıksama haline neden oluyor.
Aslında güçlü refleksler de olabiliyor. En son çocuk istismarına karşı yapılan eylemler güçlüydü. Çok fazla olduğu için toplumdaki refleks de sınırlı olabiliyor. En son Emine Bulut olayında görüntülerin çıkması aslında daha ciddi bir tepkiye neden oldu. Ama görüntüsü olmayan hatta belki sesini duymadığımız birçok kadın katlediliyor. Ancak infial yaratan çeşitli görüntüler açığa çıkınca ortaya çıkıyor. Dediğim gibi tepkinin sınırlı olmasının nedeni cinayetlerin çok olmasıyla, her gün olmasıyla alakalı.
*Emine Bulut ve Özgecan Aslan’ın katledilişine ciddi tepkiler gelişmişti. Her gün benzer katliamlar yaşanırken neden sadece Emine Bulut ve Özgecan Aslan katliamına infial yaratacak düzeyde ciddi tepki gelişti?
Özgecan cinayetinin kendisi korkunç bir cinayetti. Kadınlar yaşamak istediklerini, ölmek istemediklerini haykırıyorlar. Cinayetlerin en fazla o erkeğe tabi olmadığı, biat etmediği zaman yaşandığını biliyoruz. Cinayetlerin en çok boşanmalardan kaynaklı olduğunu görüyoruz. Çünkü boşanmaları engelleyen yasalar çıkartılıyor. Kadınlar da buna karşı ‘ben boşanmak istiyorum’ dediğinde şiddet açığa çıkmış oluyor.
Özgecan açısından da şöyle bir şey var. Çok infial yarattı. Epey tepkiler oldu. Orada da hiç tanımadığı bir erkek tarafından katledildi. Okuldan çıkıp minibüsle evine giderken “evli olmayan, namus, bakirelik” meselesi üzerinden masumlaştırarak infial söz konusu oldu. Ancak bugün kendi kocası tarafından Özgecan gibi aynı vahşetle öldürülen binlerce kadın var. Ancak buna karşı toplumun tepkisi eşit oranda gelişmiyor. Çünkü var olan o toplumsal algıların içerisinde sınırlar var. İşte ‘tanımadığı erkek, evine gidiyordu, okuldan çıkmıştı, bakireydi, evli değildi, sevgilisi değildi’ gibi nedenlerle tepkinin kendisi de daha fazla artmış oldu. Ancak her gün bir sürü kadın kocası tarafından, babası tarafından, sevgilisi, eski sevgilisi tarafından katlediliyor. Tepkiler bu yönde olmuyor. Her kadın için büyük tepkiler verilmeli.
*Bu katliamları gerçekleştiren erkeklerin yargılandığı davalarda son dönemlerde tutuksuz yargılama var veya ‘iyi hal’ indirimleri çok sık uygulanıyor. Örneğin 10 yıl ceza veriliyor, ama karar onanıncaya kadar tutuksuzluk kararı veriliyor. Buradaki amaç nedir?
“Biz biliyoruz ki bugün erkekler duruşmalarda kravat taktığında, ‘sevdiğim için öldürdüm’ dediğinde yargı erkeklerden yana tavır alıyor. Bir insanı öldürmüş ve o kişi tutuksuz bir şekilde yargılanıyor. Bunun hiçbir açıklaması olamaz.”
Kadın cinayetlerinin kendisini konuşurken alınması gereken önlemleri konuşmakta fayda var. Biz kadınlar diyoruz ki şiddetin kendisi bir döngü. Evet, son aşaması cinayetle sonuçlanıyor. Ancak ondan öncesi var. Bu süreçte bir kere fiziksel şiddet, psikolojik, ekonomik şiddeti yaşıyor. Kendisini ekonomik olarak bağımsız hissetmediği için o erkeğe tabi olabiliyor. Sosyal politikaların kendisi kadına değil, aileye hapseden, naile ile sınırlandırılan bir yerde duruyor. Kadını güçlendiren, esas alan sosyal politikalar geliştirilmediği için maalesef gördüğü şiddete ‘razı’ olmak zorunda kalıyor. Eğer bir kadın psikolojik şiddet, fiziksel şiddet gördüğünde karakola gidip şikâyet ettiğinde geri eve yollarsan o şiddetin bir sonraki aşaması cinayete kadar gidiyor. Şimdi bizim ülkemizde ve dünyanın birçok yerinden erkek egemen politikalar yasalarla kendisini şekillendiriyor. Yasaların hepsi erkeği koruyan bir yerde. En son akademisyen Ceren Damar davasında gördük. Orada sırf ‘iyi hal’ indirimi almak için güya Ceren Damar ile ilişkisi olduğunu söylüyor. Biz biliyoruz ki bugün erkekler duruşmalarda kravat taktığında, ‘sevdiğim için öldürdüm’ dediğinde yargı erkeklerden yana tavır alıyor. Bir insanı öldürmüş ve o kişi tutuksuz bir şekilde yargılanıyor. Bunun hiçbir açıklaması olamaz.
‘Kadın düşmanı politikalar nedir’ dendiğinde bunu söyleyebiliriz. Sen bir kadını öldürüyorsun. Hiçbir cezayla karşılaşmıyorsun. Cezan henüz kesinleşmeden de tutuksuz yargılanıyorsun. Kadın düşmanı, erkek egemen, erkeklerden yana politikalardan, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştirmekten başka bir açıklaması yok. Bir savaşta çıkabilecek korkunç rakamlar ortaya çıkıyor. Ancak buna karşı devletin önleme politikası yok.
Bugün sadece şiddet gören evli kişiler değil ki. Sevgilisinden şiddet görüyor. Sokaktaki herhangi bir erkekten de şiddet görebiliyor. Biz kadınlar olarak diyoruz ki cinayete gelmeden önce önlenmesi gerekiyor. Bunu nasıl sağlayacağız. Önümüzde bir sürü sözleşme var. İstanbul Sözleşmesi var. 6284 nolu kanunumuz var. Bunlar kadın mücadelesi ile açığa çıkmış sözleşmeler. Bu sözleşmeleri devlet uygularsa, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlarsa, erkek şiddetini durdurursa, yeterli sayıda sığınak açarsa, sosyal politikaları kadınlardan yana uygularsa bu cinayetlerin önüne geçebiliriz. Ancak bunu tek başına devletin kendisi başaramaz. Kadın örgütleriyle birlikte çalışması gerekiyor. Kadın danışma merkezleri, dayanışma merkezlerini açması gerekiyor. Sığınaklar çok yetersiz. Kadınlar bugün şiddete karşı evlerinden çıkmak istediklerinde, boşanmak istediklerinde gidebilecekleri bir yer yok. Yeterli sayıda sığınak yok. Bu da ne oluyor kadının ekonomik özgürlüğü de olmayınca bu sefer o şiddete, o eve, o erkeğe hapsolmuş oluyor.
*Bu politikalar aynı zamanda erkekte, kadın üzerinde her türlü hakka sahip olduğu duygusu yaratmıyor mu?
Erkeklerin çeşitli bahaneleri var. Yok, işte yemeğin tuzunu az koymuş, yok domatesi fazlaydı gibi çeşitli bahanelerle o cinayetleri işlediğini düşünüyor. Kadını, eve hapsedilen, kendisine köle olan, çocuk doğuran, hizmet eden olarak görüyor. Mevcut politikaların kendisi de erkeği güçlendirdiği için kendisini haklı görüyor. Erkek için bir kadını öldürmenin bir yaptırımı yok. Yaptırım olmadığı için erkeğin elini kolaylaştırmış oluyor.
*Bu katliamları nasıl önlenir?
Biz kadınlar yan yana gelerek, güçlenerek mücadele edersek bu cinayetlerin ve şiddetin kendisini durdurabiliriz. Erkek şiddetin kendisini önce biz kadınlar dayanışarak mücadele ederek karşı çıkmalıyız. ‘Bir kişi eksilmeyeceğiz’ sözünü birbirimize hissettirmeliyiz.
Zaten baştan sistemin değişmesi lazım. Şuan ki var olan devletin yapısı, toplumsal yapının kendisi erkek yapıları olduğu için bunun değişmesi lazım. Yapıların bir anda değişmesi mümkün değil. Öncesinde ne yapabiliriz. Birincisi biz diyoruz ki İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamış bu devlet. Bunu uygulamalı. Çünkü İstanbul Sözleşmesi kadınlara yönelik ev içi şiddeti önleme meselesi üzerinden ortaya çıktı. Ama Türkiye açısından sadece aile ile sınırlandırılmış. Halbuki İstanbul Sözleşmesi diyor ki ‘herhangi bir erkek bir kadına şiddet uyguladığında devlet oradaki kadını korumak ve sanıkların cezalandırılması ile görevlidir.’ İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamış bir ülkenin onun gerektirdiği maddeleri yerine getirmesi gerektiğini söylüyoruz. Sözleşme denen şeyin kendisi var olan kendi kanunlarının da üstünde tutulması gereken uluslararası bir yaptırımı var. Önce o sözleşmeyi uygulaması gerekiyor. Ama bu devlet sözleşmenin iptali için çeşitli çalışmalar yürütüyor. Yine 6284 Nolu kanunun uygulanması gerekiyor. Ancak bu yasalar uygulanmıyor. Eğer bunlar uygulanırsa biz şiddetin önüne geçilebileceğine inanıyoruz. Ancak bu tamamen politik olarak bir perspektifle alakalı. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştirirse her yeri erkeklerin hakimiyeti iktidarı çevirirse tabi ki bunun önüne geçmemiz mümkün değil.
*Kadınlar olarak nasıl bir yaşamı istiyorsunuz?
Kadınlar olarak şiddetsiz, özgür bir yaşamı istiyoruz. Hayatlarımızın kesinlikle elimizden alınmadığı, eşit bir şekilde yaşadığımız, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı bir düzen istiyoruz. Kesinlikle şiddettin olmadığı bir yaşamı arzu ediyoruz.
* “Kadın cinayetlerini acil önle" diyerek bir kampanya başlattınız. Kampanyanın temel amacı nedir?
“Kadına yönelik şiddet artık tahammül edemediğimiz sınırlara gelmiş. Her gün haberde, gazetelerde, televizyonlarda kadın cinayetlerini görmekten tüylerimiz diken diken oluyor. Öfkemizin de arttığı isyanımızın da arttığı bir süreci yaşıyoruz.”
Kadına yönelik şiddet artık tahammül edemediğimiz sınırlara gelmiş. Her gün haberde, gazetelerde, televizyonlarda kadın cinayetlerini görmekten tüylerimiz diken diken oluyor. Öfkemizin de arttığı isyanımızın da arttığı bir süreci yaşıyoruz. İsyanımızın da mücadelemizin de öncesi var. Kadın cinayetleri de aslında yeni değil. Ama biz şimdi Kadınlar Birlikte Güçlü olarak kampanya örgütlüyoruz. “Kadın cinayetlerini acil önle” sloganıyla kampanyayı örgütlüyoruz. Bu kampanyanın ilk takvim süreci 25 Kasıma kadar sürecek. Bu kampanya elbette ki 25 Kasım’da bitmeyecek. Sonrasında da devam edecek. Ancak şimdi kampanyamızın süresini 25 Kasım’a kadar belirledik. En son Kadıköy’de 100 tane kadının katledilen 100 kadının hikayelerini okuduğu bir eylem yaptık. O eylemde kadınların hikayeleriyle birlikte ‘ne olsaydı da bu cinayet önlenebilirdi’ denildi. İlk eylemimizi gerçekleştirdik. Bundan sonra da 25 Kasım’a kadar her gün bulunduğumuz her yerde, evde, işte sokakta, neredeyse saat 20.00’da kadın cinayetlerine karşı ses çıkaracağız. İki haftada bir eylemlerimizi olacak. Sadece İstanbul değil, Mersin, Antakya, Kocaeli gibi yerlerden kadınlar ses çıkaracak. Sendikalar ve yerel yönetimlerle görüşmelerimiz olacak. Bu cinayetlere karşı ne yapabiliriz, nasıl önlem alabiliriz, bununla ilgili çeşitli çağrılarımız olacak.
*Kampanya neden 25 Kasım’a kadar sürecek?
25 Kasım biliyorsunuz Kadına Yönelik Uluslararası Şiddetle Mücadele Günü. O yüzden de takvimsel olarak o gün biz kadınlar için önemli. Zaten 25 Kasım’ı da bizler örgütleyeceğiz. O gün şiddete karşı, ‘kadın cinayetlerini acil önle’ diyerek sokağa çıkacağız. Mücadele günü, sesimizi daha çok çıkardığımız sokakta olduğumuz yan yana gelebildiğimiz bir gün. Bütün kadınları 25 Kasım’da sokağa çağıran oraya da davet eden bir gün. Nerede olursa olsun, şiddete karşı sesini çıkartabildiği bir gün. O gün bizler için önemli bir gün. Bir mücadele tarihi de var. Türkiye de yıllardır bizim sokakta olduğumuz, çığlığımızın bir nebze de olsa biraz daha fazla çıktığı bir gün.
*Kampanya için bir çağrınız var mı?
“25 Kasım’a kadar her gün bütün kadınları erkek şiddetine karşı 20.00’da bulundukları yerlerde küçük de olsa ses çıkarsınlar. Bu sese ses olmalarını, ortak olmalarını, mücadele etmelerini istiyoruz. Çıkardıkları sesi çoğaltmaları, her gün bunu yapmalarını istiyoruz.”
25 Kasım’a kadar her gün bütün kadınları erkek şiddetine karşı 20.00’da bulundukları yerlerde küçük de olsa ses çıkarsınlar. Bu sese ses olmalarını, ortak olmalarını, mücadele etmelerini istiyoruz. Çıkardıkları sesi çoğaltmaları, her gün bunu yapmalarını istiyoruz. 25 Kasım’da da her sene olduğu gibi bu sene Taksim’de olacağız. Bütün kadınları 25 Kasım’da alanlara davet ediyoruz.