Cumartesi Anneleri: Tüm kayıplarımız için adalet istiyoruz

  • 14:14 28 Eylül 2019
  • Güncel
STANBUL - Gözaltında kaybedilen Hüseyin Morsümbül’ün akıbetinin sorulduğu Cumartesi Anneleri'nin eyleminin 757'nci haftasında, "Tüm kayıplarımız için adalet istiyoruz" denildi. 
 
Kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 757’nci haftasında Galatasaray Meydanı’na gitmek isteyen Cumartesi Anneleri bir kez daha polis tarafından engellendi. Bunun üzerine Cumartesi Anneleri, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin bulunduğu sokakta eylemlerini gerçekleştirdi. Açıklamanın olduğu sokak polis tarafından ablukaya alınırken, Cumartesi Anneleri üzerinde kayıpların fotoğraflarının olduğu tişörtler giyerek, gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarıyla karanfil taşıdı. Eyleme Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri Ömer Öcalan, Oya Ersoy, Ahmet Şık, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin ve çok sayıda Sivil Toplum Kuruluşu (STK) temsilcisi destek verdi. 
 
Hüseyin Morsümbül'ün akıbeti soruldu
 
Cumartesi Annelerinin 757’nci haftasında 12 Eylül askeri darbesinin ardından, 18 Eylül 1980 yılında gözaltında kaybedilen Hüseyin Morsümbül’ün akıbeti soruldu. Açıklamayı İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon üyesi ve 19 Ekim 1995’te gözaltına alınarak kaybedilen Fehmi Tosun kızı Besna Tosun yaptı. Hüseyin Morsümbül'ü unutmadıklarını belirten Besna, “Hukukun toplumsal barış ve düzeni sağlayabilmesi için hak ihlallerinin bağımsız yargı mensupları tarafından soruşturulması, ihlalcilerin adil bir soruşturma ve yargılamayla cezalandırılması şarttır” dedi. 
 
'Devletin temeli çürümüştür'
 
Türkiye'de devlet eliyle işlenen ağır suçların “soruşturulamaz, kovuşturulamaz ve cezalandırılamaz” konumda olduğunu belirten Besna, “İnsanların gözaltında kaybedilmeleri siyasi ve adli irade tarafından cezalandırılması gereken bir suç sayılmamaktadır. Bir toplumu ayakta tutan temel dayanaklardan biri, adalet duygusudur. Adalet duygusu sarsıldığında, demokrasinin temelleri de sarsılmış demektir. Hukuk devleti ve adalet iç içedir. Eğer yasama, yürütme ve yargıda adalet yoksa orada hukuk devleti de yoktur. Mahkeme duvarlarında yazıldığı gibi ‘adalet devletin temeliyse’ Türkiye'de devletin temeli çürümüştür” şeklinde konuştu. 
 
'Hüseyin'in kaybedilmesiyle ilgili işlem yapılmadı'
 
18 Eylül 1980 yılında gözaltına alınıp kendisinden bir daha haber alınamayan Hüseyin'in akıbetini soran Besna, “12 Eylül askeri darbesinin ardından, 18 Eylül 1980 akşamı Hüseyin'in ailesinin Bingöl'deki evi asker ve polisler tarafından basıldı. Bingöl Lisesi'nde öğrenci olan çocukları Hüseyin gözaltına alındı. ‘Oğlumu nereye götürüyorsunuz’ diyen annesine ‘ifadesi alınacak, kısa bir süre sonra gelir’ denildi” diye belirti.  Hüseyin geri gelmeyince ailenin Bingöl Askeri Tugay Komutanlığı'na giderek oğlunun akıbetini sorduğunu kaydeden Besna, “Ancak kendilerine ‘bizde yok’ cevabı verildi. Aile arayışını sürdürünce Hüseyin'in yüksek güvenlik önlemleri ile korunan taburdan kaçtığı söylendi. Oğullarını aramaya devam eden anne ve baba gözaltına alındı. Baba Hanefi Morsümbül ağır işkence gördü. Fatma ve Hanefi Morsümbül askeri savcılığa giderek ifade verdi. Sorumlular hakkında şikayetçi oldu ama Hüseyin'in kaybedilmesiyle ilgili hiçbir işlem yapılmadı” diye konuştu. 
 
İHD avukatının 2011 yılında yaptığı suç duyurusu ile Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yeni bir soruşturma başlattığını aktaran Besna, Hüseyin'in gözaltında kaybedildiği dönemde görevli 9 personelin listesi, adresleri ve irtibat bilgileri savcılığa ulaştığını söyledi. Besna, soruşturma kapsamında savcıya ifade veren dönemin Bingöl İl Merkez Jandarma Bölük Komutanı Durmuş Çoşkun Kıvrak, olay tarihinde izinli olduğunu, izin dönüşü masasına isimsiz bir ihbar mektubu bırakıldığını, mektupta Hüseyin'in gözaltında astsubaylarca işkence ile katledildiken sonra alay komutanı ve astsubaylar tarafından arabaya konularak götürüldüğünün yazılı olduğunu söylediğini aktardı. 
 
'Başsavcılık görevini yerine getirmedi' 
 
Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturmayı derinleştirme görevini yerine getirmediğini söyleyen Besna şöyle devam etti: “Olayın üzerinden uzun zaman geçmesi nedeniyle dava açmayı gerektirecek yeterli delil elde edilemediği gerekçesiyle 'ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar' verdi. 20 Ekim 2015 tarihinde bu karar için Bingöl Sulh Ceza Hakimliği'ne yapılan itiraz ise henüz sonuçlanmadı. Yıllardır söylüyoruz, söylemeye devam edeceğiz: Hüseyin Morsümbül'ün kaybedilmesinden başta dönemin Bingöl İl Merkez Jandarma Bölük Komutanı Durmuş Coşkun Kıvrak ve Bingöl İl Alay Komutanı Beşir Akın sorumludur. Hüseyin Morsümbül'ün kaybedilmesinden olayın gerçekleştiği dönemde Bingöl Jandarma Komutanlığında görev yapan amir ve personeller sorumludur.”
 
'Adalet istiyoruz' 
 
3 yıl önce yaşamını yitiren Hüseyin'in annesi Fatma Morsümbül’ün 36 yıl oğluna ulaşmak için mücadele ettiğini hatırlatan Besna, “Vasiyeti üzerine mezar taşında ‘yıllarca Galatasaray'da oğlum Hüseyin ile buluşmanın hayaliyle geldim. Bizi söküp atmak istediler, copladılar, yerlerde sürükleyip gözaltına aldılar, vazgeçmedik’ yazıldı. Arkadaşımız Fatma Morsümbül'ün bıraktığı yerden gözaltında kaybedilen oğlunun akıbetinin açıklanmasını istiyoruz! Hüseyin Morsümbül'ü kaybedenlerin adil bir yargı önünde hesap vermesini istiyoruz. Morsümbül ve tüm kayıplarımız için adalet istiyoruz” diye konuştu. 
 
'Hüseyin'i ben arayacağım'
 
Açıklamanın ardından Hüseyin'in ailesi adına kısa bir konuşma yapan Hüseyin'in yengesi Ayten Morsümbül, “Fatma Ana yok ama ben buradayım. Onun davasını onun adaletini ben sürdüreceğim. Hüseyin’i ben arayacağım. Onun kemiklerini ben bulacağım. Ben adalet istiyorum. Biz sadece kayıplarımız istiyoruz” diye belirtti. 
 
'Hiçbir araştırma yapılmadı'
 
Ardından söz alan ailenin avukatı ve İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, “Morsümbül ailesi hep bir dava ve soruşturma var zannediyordu ama böyle bir dosya hiç olmadı. Aileye bilgi verilmediği gibi yoğunca baskılara maruz bırakıldı. Bu baskılardan kaynaklı Kürdistan’dan göç etmek zorunda kaldılar.  Olayla ilgili girişimlerde bulunduk. Cumartesi Annelerine ‘çocuklarınızı bulacağız’ diyen AKP hükümeti 2003 yılında Morsümbül’ü vatandaşlıktan çıkardığını öğrendik. 4 yıl dosya savcılıkta kaldı. 4 yılın sonunda hiç bir araştırma yapılmadığını gördük. Davaya ilişkin hala bir sonuç alınabilmiş değil” sözlerini kullandı. 
 
'Bingöl halkı buna tanıktır'
 
Konuşmaların ardından Hüseyin'in kaybedilmesine tanıklık eden Yaşar Dayanç’ın gönderdiği mektup okundu. Yaşar, gönderdiği mektupta Hüseyin'i çocukluktan tanıdığını ve beraber yaşadıklarını anlattı. Hüseyin'in 12 Eylül askeri darbesinin ardından gözaltına alındığını belirten Yaşar, kendisinin de Ekim 1980’de gözaltına alındığını söyledi. Yaşar, “Kiği'de 5 gün kaldıktan sonra beni askeri bir arabayla Bingöl jandarma kışlasına getirdiler, soğuk bir hücreye atılar. Bir gece 3-5 nöbetçisi olan asker hücrenin kapısını açtı gözlerim bağlıydı bana şöyle dedi: Hüseyin Morsümbül'ü işkencede öldürdüler; taş bağlayıp Murat suyuna mı atılar çukur kazıp yerin dibine mi gömdüler bilmiyorum! Ama öldürdüklerini çok iyi biliyorum!” dedi. Dayanç, “O dönemde Bingöl jandarma kışlasında yüzbaşı rütbesinde olan Özel Harp Dairesinde görevli yüzbaşı Durmuş Coşkun Kıvrak Bingöl halkına çok acı çektirdi. Hüseyin Morsümbül'ü insanlık dışı işkencelerle öldürülmesinden ve daha sonra gözaltında kayıp edilmesinden Durmuş Coşkun Kıvrak sorumludur. Kıvrak, Hüseyin Sertkaya'nın gözaltında işkence ile öldürülmesinden de sorumludur. Bingöl halkı buna tanıktır” dedi.