Cumartesi Anneleri: Annelerin yaralarını saracak adımlar atılsın

  • 14:41 21 Eylül 2019
  • Güncel
İSTANBUL - Galatasaray Meydanı'na gitmeleri engellenen Cumartesi Anneleri, eylemlerinin 756’ncı haftasında yine bir araya gelerek faillerin yargılanmasını, annelerin yaralarını saracak adımlar atılmasını istedi. 
 
Kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 756’ncı haftasında Galatasaray Meydanı’na gitmek isteyen Cumartesi Anneleri bir kez daha polis tarafından engellendi. Bunun üzerine Cumartesi Anneleri, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin bulunduğu sokakta eylemlerini gerçekleştirdi. Açıklamanın olduğu sokak polis tarafından ablukaya alınırken, Cumartesi Anneleri üzerinde kayıpların fotoğraflarının olduğu tişörtler giyerek, gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarıyla karanfil taşıdı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve çok sayıda sivil toplum kuruluşu (STK) temsilcisi eyleme destek verdi.
 
Bu hafta Ankara Altındağ nüfus müdürüyken 2 Ekim 1993 yılında özel harekât polisleri tarafından iş yerinden çıktıktan sonra gözaltına alınıp 4 Kasım 1993 yılında cenazesine ulaşılan Abdülmecit Baskın için adalet talebinde bulunuldu. 
 
‘Bir zulüm ikliminde yaşatılıyoruz’
 
Açıklamayı Cumartesi Anneleri, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına Sebla Arcan yaptı. Sebla, 756 haftadır, bu topraklarda gözaltında kaybetmenin bir devlet politikası olarak uygulandığı, sivil yurttaşları hedef aldığı, sistematik ve yaygın olarak yürütüldüğü gerçeğini anlattıklarını belirtti. Sebla, “756 haftadır haykırıyoruz; kayıplarımızla ilgili adalet arayışımızın siyasi irade tarafından engellendiği, yargı tarafından cevapsız bırakıldığı bir zulüm ikliminde yaşatılıyoruz. Hukuku, adaleti, demokrasiyi, insan haklarını yok eden bir keyfilik düzeninde yaşatılıyoruz” dedi. 
 
‘Bu topraklar evlat acısının mekanı halline geldi’
 
Sebla, 57 haftadır kalkanlarla, copla, TOMA’larla, gözaltı araçlarıyla Galatasaray Meydanı’nın kendilerine yasaklandığını ve dar bir sokağa hapsedilerek hukuken sahip oldukları hakların engellendiğini hatırlattı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır İl binası önünde çocukları dağa götürüldüğü iddiası ile oturma eyleminde olan ailelere dikkat çeken Sebla, hükümetin annelerin acılarını yarıştırdığını söyledi. “Çekin istismarcı ellerinizi annelerin yaralarından” diyen Sebla, “Onların yarasını saracak, evlatlarına kavuşmalarını sağlayacak adımlar atın. Bu toprakları evlat acısının mekanı haline getiren politikalarınıza son verin. Hukukun, adaletin ve barışın egemen olduğu bir Türkiye için adımlar atın” ifadelerini kullandı. 
 
‘Ailenin tüm başvuruları sonuçsuz kaldı’
 
26 yıl evlat acısıyla yaşayan ve adalete ulaşamadan yaşamını yitiren Cumartesi Annesi Meryem Baskın'ın bıraktığı yerden Abdülmecit Baskın için adalet istediklerini belirten Sebla, Abdülmecit Baskın’ın hikayesini şöyle anlattı: “41 yaşında 3 çocuk babası olan Abdülmecit Baskın, Ankara Altındağ Nüfus Müdürüydü. 2 Ekim 1993 tarihinde iş yerindeki makamından çıktıktan sonra özel harekat polisleri tarafından gözaltına alındı. 4 Kasım 1993 tarihinde elleri arkadan bağlı, 3 kurşunla öldürülmüş bedenini bir çiftçi Ankara Gölbaşı mevkiinde buldu. Bulunduğu yer Milli İstihbarat Teşkilatı Genel Koordine Merkezi'ne çok yakın mesafedeki metruk bir binanın arkasıydı. Ailenin tüm başvuruları sonuçsuz kaldı. Baskın'ın gözaltına alındığı inkar edildi. Tüm başvurular etkin bir soruşturma yapılmadan sonuçsuz bırakıldı. 
 
‘2011 yılında açılan dava hala devam ediyor’
 
26 Mart 2011 tarihinde özel harekat polisi Ayhan Çarkın, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na verdiği ifadede; 1993 yılında Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin'in emriyle, Abdülmecit Baskın'ı gözaltına aldıklarını ve Baskın'ın Ziya Bandırmalıoğlu ile Ayhan Akça tarafından öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Ayhan Çarkın'ın anlattıkları, olay yeri tutanakları ile karşılaştırıldı. İfadeler ile yer gösterme tutanaklarının ‘örtüştüğü’ savcılık dosyasına eklendi. 2011 yılında Ankara 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan dava halen Ankara 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediyor.”  
 
‘Taleplerimizi haykıracağız, kayıplarımızdan vazgeçmeyeceğiz’
 
Cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında insan öldürmek’ suçlarından yargıladığı Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken ve diğer 16 kişiyi bırakın tutuklamayı duruşmalardan vareste tuttu. Aile avukatlarının sanıklara soru sorma hakkı engellendi. Adil yargılama ilkesine uymayan mahkeme tarafsız bir yargılama yapılmadığı kuşkumuzu derinleştirdi. Artık yeter! Yargının asıl işlevi suç işleyenlerin yargılanıp, cezalandırılması ve adaletin yerine getirilmesidir. Ankara JİTEM Davası inkarın, sanıkları aklamanın, cezasızlığın bir parçası olmasın. Türkiye'nin yaşadığı hakikat ve adalet krizini sonlandırmanın başlangıcı olsun. Adaletin tecelli etmesi ve geçmişle hesaplaşma imkanı sunması talebimiz karşılasın.”
Abdülmecit Baskın ve Ankara JİTEM Davası'nda adalet taleplerini haykırmaya devam edeceklerinin altını çizen Sebla, “Kayıplarımızdan ve 57 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekanımız Galatasaray'dan vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu. 
 
‘Adalet sisteminin bana bir gençlik borcu var’ 
 
Açıklamanın ardından söz alan Abdülmecit Baskın’ın oğlu Eren Baskın, mahkemelerin katliamın aydınlatılması için tüm talepleri reddettiğini söyledi. Eren, babasının faillerinden biri olan Mehmet Ağar’ın mahkemelere bile getirilmediğini sözlerine ekleyerek, Mehmet Ağar için mahkemenin ayrı bir celse açarak ifadesi alınıp elini koluna sallayarak çekip gittiğini aktardı. Adalet sisteminin kendisine bir gençlik borçlu olduğunu vurgulayan Eren, “Ben çocukluğumdan bu yaşıma kadar mücadele ediyorum. Bunu çok istediğim için değil hala adalet duygum ölmediği için yapıyorum. Sadece adalet istediğimiz için buradayız. Ben babamın faillerinin yargılanmasını istiyorum” dedi. 
 
‘Adalet arayışımız devam edecek’
 
Ardından dava avukatı Serdar Ekinci söz alarak kısa bir konuşma yaptı. Davanın 2011 yılında başladığını ve 2 yıl sürdüğünü, ardından Ankara’da diğer faili meçhul cinayetler ile birleştirildiğini belirten Serdar, davanın yıllardır devam ettiğini ifade etti. Davada gelinen aşamada mahkemenin sanık Ayhan Çarkın için ATK’den akıl sağlığının yerinde olup olmadığına ilişkin rapor istediğini, sorgu aşamasında bu tür katliamları itiraf eden yüzlerce kişinin olduğunu ancak hiçbir mahkemenin böyle bir talepte bulunmadığını ifade etti. 
 
‘Kan akıtıyorsunuz, yapmayın’
 
Serdar konuşmasının devamında şunları söyledi:  “Ayhan Çarkın, Tansu Çiller, Mehmet Ağar gibi kişiler hakkında mahkemede ifade verdiğim. Mahkeme buradan yola çıkarak ‘bu adam bunlar hakkında ifade veriyorsa ya delidir ya da yalan söylüyor’ kanısına vararak böyle bir karar verdi. Zihniyet buysa bu davadan bir sonuç alınamaz. Ceset, silah, cinayet, failler var ama tutuklama yok. Bize ‘siz ne yaparsanız yapın bu şekilde devam edeceğiz’ diyorlar. Peki, devam edin. Önümüzdeki kuşaklar için bir faydası var mı? Olmuyor, keşke olsa. Sorunun bu şekilde hal olmadığı 40 yıldır belli. 756 haftadır buraya geliyoruz ve gelmeye devam edeceğiz. Kan akıtıyorsunuz, yapmayın. Aynı hatalar aynı sonuçları doğurur. Adalet arayışımız devam edecek.”
 
‘Hangi adaletten bahsedebiliriz?
 
Ardından söz alan Adnan Yıldırım’ın kızı Leyla Yıldırım ise şöyle konuştu: “Mehmet Ağar, İbrahim Şahin ve Korkut Eken hakkında açılan dava Ankara’da görülmeye başlandı. Ayhan Çarkın’ın itiraflarına rağmen sanıklar tutuklanmadı. Bağımsız olması gereken yargı sitemi bir kişinin tekeli altında olursa adaletin varlığında pek mümkün olmayacaktır. Bu durumda hangi adaletten bahsedebiliriz? Biz canlarımız için adalet istiyoruz mahkemenin takipçisiyiz.”