Cumartesi Anneleri'nden İçişleri Bakanı'na: Sen empati kurmayı biliyor musun?

  • 14:44 14 Eylül 2019
  • Güncel
İSTANBUL - Cumartesi Anneleri 755’inci haftada bir araya gelerek kayıplarının akıbetini sordu. Cumartesi Anneleri, annelerin acılarının ayrıştırılamayacağını belirterek, “Birileri çıkmış annelik acıları üzerinden günü kurtarmaya çalışıyor” dedi.
 
Kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 755’inci haftasında Galatasaray Meydanı’na gitmek isteyen Cumartesi Anneleri bir kez daha polis tarafından engellendi. Eylemlerinin engellenmesinin ardından Cumartesi Anneleri, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin bulunduğu sokakta eylemlerini gerçekleştirdi. Açıklamanın olduğu sokak polis tarafından ablukaya alınırken Cumartesi Anneleri, üzerinde kayıpların fotoğraflarının olduğu tişörtler giyerek, gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarıyla karanfil taşıdı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Garo Paylan ile Hüda Kaya, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da eyleme destek verdi. Bu hafta 12 Eylül’de kaybedilen insanların akıbeti soruldu.
 
Açıklamayı 21 Mart 1995’te gözaltında kaybedildikten sonra cenazesi kimsesizler mezarlığında bulunan Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak yaptı.
 
’12 Eylül bugün de sürüyor’
 
12 Eylül Darbesi'nin üzerinden 39 yıl geçtiğini hatırlatan Maside, 12 Eylül darbesine liderlik eden 5 Milli Güvenlik Konseyi üyesi generalden dördünün öldüğünde ulusal törenle devlet mezarlığına gömülerek onurlandırıldığını hatılattı. 12 Eylül’de gözaltında kaybedilen insanların akıbetlerinin hala karanlıkta bırakılmaya ve faillerin korunmaya devam edildiğini belirten Maside, “Tanıklara rağmen, belgelere rağmen, Adli Tıp raporlarına rağmen, TBMM raporuna rağmen 12 Eylül'de gözaltında kaybedilen evlatlarımız için adalet sağlanmıyor. Özetle 12 Eylül bizim için 39 yıldır sürüyor.  12 Eylül'ün milyonlarca kişinin hayatını etkileyerek ağır travmalara neden olan kanlı mirası bugünümüzü de zehirliyor. 12 Eylül'ün gözaltında kayıpları inkar eden ve cezasız bırakan zihniyeti bugün de sürüyor” dedi.
 
‘Kim sorumlu?
 
Kızıltepe JİTEM davasının da delillere ve tanıklara rağmen 9 Eylül'de beraatla sonuçlandığını hatırlatan Maside, “Mahkeme JİTEM'in varlığını inkar etti. JİTEM'in Bıçak Timi aklandı. Mahkeme eliyle hakikatin üzeri kalın bir örtüyle kapatıldı. Hakikat ve adalet zaman aşımında yok edildi. Bin bir zorlukla yargıya taşınan bu dava da cezasızlık geleneğinin bir parçası oldu. Cevap verin o zaman; gözaltına alındıktan çok uzun yıllar sonra ölüm kuyularında kemiklerine ulaştığımız evlatlarımızı davanın sanıklarından Albay Hasan Atilla Uğur ve diğer 8 kişi öldürmediyse, onları işkenceyle öldürüp kuyulara kim gömdü? 2015 yılında ‘Biz siyasiler, ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz. Tavrımızı ortaya koymak zorundayız.’ diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan cevap ver; bu topraklarda devlet eliyle işlenen ve cezasız bırakılan cinayetlerden kimi sorumlu tutalım?” diye sordu. 
 
‘Bu tülbent her şeyi açıklar’
 
Ardından 12 Eylül’de gözaltında kayıp edilen Hüseyin Morsümbül’ün yengesi Ayten Morsümbül konuştu. “37 yıl boyunca Fatma ana Hüseyin'im Hüseyin'im diye bağırdı” diyen Ayten, elindeki beyaz tülbendi göstererek, “Ama bakın ben bugün Fatma anayı getirdim size. Bu tülbent bütün acıları annelerin gözyaşlarını, annelerin ne kadar acı yaşadığını açıklar. Buna bakan bütün annelerin hepsi anlar. Ama anne olanlar anlar anne olmayanlar anlayamaz. Fatma anne Hüseyin’in 37 yıl boyunca bir kazağını sakladı. ‘Ayten eğer ben vefat edersem beni bu kazakla birlikte Hüseyin ile birlikte beni gömün’ dedi.  Kimse Fatma anayı anlamadı, acısını anlamadı” diye belirtti.
 
‘Bu ne yaman çelişki’
 
Darbe döneminde gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır, 12 Eylül’ü ve Türkiye’de yaşananlara değinerek, “Kimisi işkencelerde sakat bırakıldı. Kimisi yıllarca özgürlüklerinden mahrum bırakıldı. Kimisi yargısız infaz sonucu yaşam hakları ellerinden alındı. Bunlardan birisi de kardeşim Cemil Kırbayır’dı” dedi. 
 
‘Birileri çıkmış anaların acısı üzerinden günü kurtarmaya çalışıyor’
 
12 Eylül’de gözaltında kayıp edilen Hayrettin Eren’in ablası İkbal Eren söz aldı. 12 Eylül’ün bu ülkenin başına gelmiş en kötü olay olduğunu söyleyen İkbal, ağabeyi Hayrettin’in gözaltında kayıp edilmesi sürecini anlatarak, faillerin yargılanmasını istedi. Annesi Elmas’ın 39 yıl oğlunun geleceğini beklediğini kaydeden İkbal şöyle devam etti: “Şimdi birileri çıkmış analık acısı üzerinden günü kurtarmaya çalışıyor. Analık acılarını yarıştırıyor. Annelik acıları yarıştırılmaz. Geçen hafta İçişleri Bakanı bir programda ‘Empati kurun evladınız eve biraz geç gelse ne hissedersiniz’ dedi. Yahu biz her hafta buradan empati kurun diyoruz. 39 yıl oldu, benim abim hala gelmedi. Cemil, Nurettin gelmedi. Sen empati kurmayı biliyor musun? Birileri çıkmış anneleri ayrıştırıyor. Diyor ki ‘Birileri haklı birileri ziyan’ diyor. Sen kimsin be. Buradan Star Gazetesi yazarına sesleniyorum. Sen yazarsan eğer bu ülkede hak hukuk adaleti bilmen gerekiyor. Herhangi biri gözaltına alındığında suçu sabit görünene kadar suçlu değildir. Gözaltında kayıp edilenler yargılanmadılar. Yargılanma hakları ellerinden alındı. Suçları neydi. Sen benim abime terörist diyebilir misin? Hangi suçları sabit görüldü de sen bu anneler için ziyan diyorsun. Sen kimsin. Annelerin acılarını yarıştırmayın. Elbette ki Diyarbakır’daki annelerin acısı çok büyük. Onu kimse anlayamaz. Bugün hala 12 Eylül karanlığı üzerimizden kalkmış değil. Hala bu yasalarla yönetiliyorsunuz. Zaten şuan sivil darbeler var tepemizde. Biz vazgeçmeyeceğiz. Biz asla vazgeçmeyeceğiz.”
 
‘Bu ülkede tarih tekerrür ediyor’
 
19 Şubat’tan bu yana kaçırılan Mustafa Yılmaz’ın eşi Sümeyye Yılmaz konuştu. Eşinin nerede olduğunu, yaşayıp yaşamadığını bilmediğine dikkat çeken Sümeyye, şunları dile getirdi: “Ne yazık ki tarih tekerrürden ibaret bizim ülkemizde. Aynı olaylar farklı kişiler üzerinden tekrarlanıyor ve birilerinin canı yanıyor. Bunlar neden böyle oluyor. Neden tekrarlanıyor. Neden eşimden haber alamıyorum. Bir buçuk ay önce eşimle birlikte kaçırılan dört kişi bırakıldı. Ancak eşim ve Gökhan Türkmen’den hala haber alınamıyor. Hala akıbetleri hakkında hiçbir şekilde açıklama yapılmıyor. Her yere başvurdum. Elimden gelen başka bir şey yok. Ne yapmam gerektiğini artık bilmiyorum. Tıkandım. Ben buradan cumartesi annelerinin önünde yetkililere sesleniyorum. Eşimle, Gökhan Türkmen ve Yusuf Tunç ile ilgili etkin ve etkili soruşturma yükümlülüğünü yerine getirin. Bu insanların akıbetlerini açıklayın. Ne Fatma ne Berfo, ne Nevin annenin artık gözlerinden yaş akmasın.”
 
‘JİTEM kabul etti, mahkeme yok dedi’
 
Eylem, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun konuşmasıyla devam etti. Kızıltepe JİTEM davasını başından beri takip ettiğini belirterek, sözlerine başlayan Sezgin, “Mardin Ağır Ceza Mahkemesi davayı neden Ankara’ya nakletti?” diye sordu. Faili meçhullerle ilgili bütün davaların yerlerinden çok uzak bölgelere nakledildiğini belirten Sezgin, “Davalar zorla açılmış, tanıklar bir şekilde ortaya çıkmıştı. Ancak AKP bu davaları bulunduğu yerden sürgün ettirdi. Kendi istedikleri mahkemelere gönderdi. Bu davalarda çok ciddi tanıklıklar var. Normal bir insan bu suçu işlese en az müebbet hapis cezası alırdı. Ancak mahkeme bunları görmezden geldi. Dahası JİTEM’i kuranlar biz kurduk dedi. Ancak mahkeme böyle bir şey yok diyor. Bu işin sorumlusu derin devlerin yeni sahibi olan AKP’dir. Derin devlet değişmemiş sahibi değişmiştir” dedi.
 
 ‘Devletin bilgisi dahilinde yapıldı’
 
 Eylemde son olarak konuşan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Kızıltepe JİTEM davası avukatlarının gönderdiği mektubu okudu. Gülseren, davanın iddianamesinde sanıkların bölgede JİTEM'e bağlı olarak korucular ve itirafçılardan oluşan “Bıçak Timi” adında bir timin gözaltına aldıkları kişileri infaz ederek cenazelerini yok ettiklerine ilişkin bilgilerin yer aldığını belirtti. Gülseren, “Kızıltepe JİTEM dosyasının tamamı devletin bilgisi dahilinde yapılan yargısız infaz, zorla kaybettirme, işkence, zorla köy boşaltmanın belgesidir. Sanıkların beraat etmiş olması onların toplum vicdanında aklandıkları anlamına gelmemektedir. Türkiye halkları kendi vicdanlarında bu suçları işleyenleri çoktan cezalandırmıştır. Annelerin onurlu mücadelesi ile ortaya çıkan Kızıltepe davası yine onların mücadelesi ve desteği ile hak arayışımız devam edecektir. Mahkemenin kararı da bu ülkenin tarihinde kara bir leke olarak kalacaktır” dedi.
 
Konuşmaların ardından eylem sona erdi.