
İktidar ve kurumları şiddeti körüklüyor: Yeni ortaklıklarla mücadele yükseltilmeli
- 09:02 5 Ağustos 2019
- Güncel
Gülistan Azak
MERSİN - İktidar ve devlet kurumlarının kadına yönelik şiddeti körüklediğini belirten Uluslararası Çocuk İstismar Merkezi Derneği Hukuk Sorumlusu ve Mersin Barosu Kadın Komisyonu üyesi Semra Kabasakal, kadınlara dayatılan baskılara karşı hak mücadelesinde yeni ortaklıklar geliştirme ve şiddete karşı ses yükseltmeye çağırdı.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) verilerine göre Mayıs ayında 37 kadın, 14 çocuk erkekler tarafından katledilirken, 28 kadına yine en yakınları olan erkekler tarafından şiddet uygulandı. 27 çocuk ise cinsel istismara maruz bırakıldı. Mahkemeler şiddet ve istismar uygulayan 9 erkeğe "iyi hal" indirimi uyguladı. Haziran ayında ise erkeklerin, 40 kadını katlettiği, yakını olduğu 26 kadının katledilmesinden sorumlu olduğu açıklandı.
Uluslararası Çocuk İstismar Merkezi Derneği Hukuk Sorumlusu ve Mersin Barosu Kadın Komisyonu üyesi avukat Semra Kabasakal, iktidar ve kurumlarının söylemlerinin kadına yönelik şiddeti körüklediğini belirtirken, çözüm olarak mücadeleyi yükseltmeye işaret etti.
‘Kadınlar haklarını öğreneceği eğitimler almalı’
Türkiye’de yaşam alanlarının daraltıldığı ve haklarının yok sayıldığı kişilerin kadın ve çocuklar olduğunu söyleyen Semra Kabasakal, Mersin Barosu’nun bu konuda birçok çalışma yürüttüğünü ifade etti. Bu çalışmaların özelde kadınların hakları ve kadına yönelik şiddeti önleyici tedbirleri içerdiğini aktaran Semra, “Kadınların hakları ellerinden alınıyor, kadınlar çalıştırılmak, okutulmak istenmiyor. Bu durum her geçen gün toplumda derin yaraların açılmasına neden oluyor. Kadınların öncelikle eğitim alması gerekiyor. Bizler aynı zamanda Mersin Doğa ve Çevre Derneği olarak ‘Kadın dostu kentler nasıl olmalı’ ve ‘Bir kadının kentte daha iyi yaşayabilmesi için nasıl kentlere ihtiyaç var’ sorusu üzerinden çalışmalar yürüttük. Bu nedenle bizler kadınların öncelikle eğitilmesi taraftarıyız. Çünkü kadınlar şiddet gördükleri halde maalesef başvuruda bulunmuyorlar. Koruma tedbirlerini ve haklarının ne olduklarını bilmiyorlar” dedi.
‘Kadınların birimlere başvurması gerekiyor’
Bu nedenle kadın komisyonlarında bazı birimler oluşturulduğunu belirten Semra, “Bu birimlerimize kadınların başvurması bekleniyor. Bizler Mersin Barosu olarak gerek kadına yönelik şiddet gerekse çocuk istismarı konularında hukuki destekler de veriyoruz. Bu desteklerimiz tabi ücretsiz oluyor. Bizler söz konusu hukuki destek konularında sayımızı çoğaltabilirsek toplumda bir değişim olacağına inanıyorum. Mersin ve tüm ülke Özgecan Aslan katliamında bir araya geldi ve büyük mücadele gösterildi. Bizler yaşanacak tüm kadın katliamlarında aynı duyarlılığın oluşmasını istiyoruz. Bununla ilgili çalıştaylar ve paneller düzenliyoruz” ifadelerini kullandı.
‘En önemli ve doğru yol susmamak’
Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve çocuğu yönelik istismarın yaşanmaması için en önemli ve doğru yolun susmamaktan geçtiğinin altını çizdi. Semra, “Özellikle tanık olan kadınlar derhal kurumlara başvuruda bulunmalıdır. Aksi halde kadına yönelik şiddet her geçen gün artmaya devam edecektir” diye vurguladı.
‘Dini söylemlerle kadına yönelik şiddet meşrulaştırılıyor’
İktidar söylemlerinin son zamanlarda yaşanan kadın katliamlarında ciddi artışlara neden olduğunu vurgulayan Semra, özellikle dini söylemlere kadına yönelik şiddetin meşrulaştırılmaya çalışıldığı belirtti. İktidarın kadına yönelik her türlü şiddeti körükleyen söylemlerine karşı kadınların verilen mücadelede güç birliği oluşturmaları gerektiğini işaret eden Semra, güç birliğinde kadın hak savunucusu erkeklerin de ortak edilmesinin önemine dikkat çekti. Kadına yönelik şiddeti körükleyen iktidar söylemlerinin kimi din ve devlet kurumlarının yetkilileri tarafından desteklendiğini belirten Semra, yaşananlara karşı kadınların cevap olmaları gerektiğinin üstünde durdu. Semra, “Mücadele ağı arttıkça şiddet de ortadan kalkacaktır. İktidarın kadınları ve çocukları şiddete iten söylemlerine yetkili kişilerin ‘Bir kereden bir şey olmaz’ gibi destek açıklamalarına karşı bizler gerekli cevabı vermez, sessiz kalırsak baskılar kuşkusuz artacaktır. Bir kadın rahatlıkla gece dışarı çıkabilmeli, laik bir ülkede yaşamalarının gereği gibi diledikleri gibi kıyafet seçiminde bulunabilmelilerdir. Yaptıklarına, söylediklerine, giyindiklerine karşı gelinmesine izin vermemelidir. İktidar ağzıyla konuşan ve karar veren yargıçları da görüyoruz. Kadınların ceza, failleri ise aklamaya fırsat arayan mahkemeler ‘iyi hal indirimi’ kılıfını kendilerine koz olarak kullanıyorlar. Tüm dayatmalara karşı güçlü mücadele geliştirmek gerek” diye belirtti.
‘6284 sayılı kanun yeniden değerlendirilmeli’
6284 sayılı Ailenin Koruması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi kanunun ailenin korunmasını esas aldığını hatırlatan Semra, söz konusu kanunun “Kadına yönelik şiddetin korunması kanunu” şeklinde değiştirilmesi gerektiğini vurguladı. Yasanın ilk ortaya çıktığı zamanlarda jandarma, emniyet tarafından kadınlara, “Ne olacak eşin bir tokat attıysa git evine” zihniyetiyle uzaklaştırıldığını kaydeden Semra, emniyet ve jandarmanın yanlışlarını anlatmak için çok zorlu süreçlerden geçtiklerini ifade etti. Semra şöyle devam etti:
“Bizler kadınların söz konusu yerlerden uzaklaştırılmasının yanlış olduğunu ve kadınların haklarının olduğunu mahalle muhtarının da dahil olduğu mahalle çalışmalarımızla anlatmaya çalışıyoruz. Ancak kimi kadınlar haklarını bilmelerine rağmen uygulamaktan kaçınıyorlar. Kadınlar şiddet gördüklerinde emniyet ve jandarmaya başvurduklarında evet belki koruma kararları alabiliyorlar fakat uygulanması sağlıklı olmuyor maalesef. Zira kişi karara rağmen kadını yeniden rahatsız edebiliyor. Bu rahatsız ediş ancak üçüncüsü tekrarlanırsa kısa bir tutuklanma yaşanıyor. Bu durum yasanın boşluklarından faydalanarak istenilen şekliyle kullanılabiliyor.
'Toplumsal yapı ve devlet önünde kadına yeterli değer verilmiyor'
Öyle ki kadını 3 kez rahatsız edip tutuklanan henüz görmedim. Yaşananlar bizlere 6284 sayılı kanunun yeniden değerlendirilmesi gerektiğini gösteriyor. Öncelikle 6284 yasa kanunun aileyi değil kadını esas alması gerekir. Yine kanunun kendisinin yeterince uygulanmadığı görülmekte. Geçtiğimiz günlerde trans bir kadın katledildi. Maalesef Türkiye’de gerek yasalar önünde gerekse de toplumsal yapı ve devlet önünde kadına yeterli değerin verilmediğini düşünüyoruz. Bu nedenle kadınlarla mücadelenin gerekli olduğunu hissediyoruz.”