‘DAİŞ’in elindeki tüm kadınlar kurtulana dek özgür değiliz’
- 12:55 3 Ağustos 2019
- Güncel
DİYARBAKIR / İSTANBUL - HDP'li kadınlar, DAİŞ saldırısında yaşanan katliamın yıldönümü nedeniyle yaptığı eş zamanlı açıklamada, “Bu çete yapılanmasının elindeki tüm kadınlar kurtulana dek hiçbirimiz özgür değiliz. Biz kadınlar diyoruz ki; soykırım ve kadın kırımı bir insanlık suçudur; suçlular hesap verene kadar adalet arayışımız son bulmayacaktır” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Kadın Meclisi, Zorla Alıkonulan Kadınlar için Mücadele Platformu, 3 Ağustos 2014’te Şengal’e yönelik DAİŞ saldırısında yaşanan katliamın yıldönümü nedeniyle “Küresel mücadele küresel adalet ile sağlanır, adaletin olmadığı yerde barış da olmaz” şiarıyla İstanbul ve Diyarbakır'da eş zamanlı basın açıklması düzenedi. HDP İstanbul Kadın Meclisi, DAİŞ çetelerinin Şengal’e dönük soykırım saldırılısının 5’inci yıldönümü dolayısıyla Taksim Tünel'de bir araya gelerek basın açıklaması yapmak istedi. Açıklama öncesi polis, Taksim Tünel çevresini ablukaya aldı. Polis, kadınların bir araya gelmesini engellemeye çalıştı. Eylemin valilik tarafından yasaklandığını söyleyen polis, kadınları zorla ara sokaklara dağıttı. Kadınlar, polisin engellemesi üzerine, HDP İstanbul İl binasına geçerek basın açıklaması düzenledi. Açıklamaya, HDP İstanbul İl Kadın Meclisi üyesi Hatice İpek yaptı.
Diyarbakır
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Kongre Merkezi binası önünde yapılan açıklamaya Halkların Demokratik Partisi (HDP) kadın milletvekilleri, Tevgera Jinên Azad (Özgür Kadın Hareketi-TJA) aktivistleri, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit, HDP Kadın Meclisi, Barış Anneleri Meclisi, tutsak yakınları ve birçok kadın katıldı. Katliama dikkat çekmek için beyaz elbiseler giyen kadınlar, yakalarına siyah kurdele taktı. Kadınlar katledilen ve kaçırılan kadınlar için açıklama öncesi 1 dakikalık sessizlik eylemi yaptı.
Sessizlik eyleminin ardından eş zmanlı yapılan ve ortak olan basın açıklamasının Türkçe metnini platform üyesi ve Avukat Cemile Turhallı Balsak okurken, Kürtçesini de HDP Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir okudu.
‘Êzidî halkı en korkunç vahşete maruz kaldı’
3 Ağustos 2014’te bütün dünyanın canlı tanıklığında gerçekleşen bir soykırımı, Êzidî halkının 73’üncü ferman olarak yaşadığını belirtilenen açıklmada, 21’inci yüzyılın en korkunç vahşetine maruz kaldıklarının altını çizdi. Êzidî halkının birçoğunun öldürülüp, toplu mezarlara gömüldüğünü hatırlatıldı. Açıklamada, “Binlerce kadın ve çocuğun radikal cihadist çete örgütü IŞİD tarafından kaçırılması, köle pazarlarında satılması, din değiştirmeye zorlanmaları, sistematik bir istismar ve işkenceye maruz kalmaları, 3 bine yakın kadının halen alıkonmuş olması bu trajedinin vahametini de daha da artırdı. Êzidîler kendi ifadeleri ile bu fermanı yalnızca yaşamamış; yerleşim yerlerini terk etmek zorunda bırakılarak yaşama tutunma gayesiyle gittikleri ve gönderildikleri yerde de kötü muamelenin, ayrımcı politikaların muhatabı olmak durumunda da kalmıştır” denildi.
‘Kültürel bir soykırım tehdidi altındalar’
Açıklamada, kaçabilen Êzidîlerin kurtuluşu deniz aşırı ülkelere gitmek olarak gördüğünü ve bu durumun onları insan tacirleri ile insan kaçakçılarının hedefi haline getirdiğinin altını çizerek, “Yaptıkları bu ölüm yolculuklarında binlercesi ölüme terk edilmiş, ulaştıkları yerlerde de en asgari düzeydeki insan hakları bile görmezden gelinerek soykırımın yeni ve güncel etkileri sürdürülmüştür. Soykırım sonrası, platformumuz dünyanın birçok ülkesinde mülteci olarak yaşayan Êzidî kadınlar ve çocuklarla görüşmeler almış ve yaşadıkları yerlerin onlar için güvenli olmadığını, tespit etmiştir. En önemlisi Êzidîlerin kendi var olma gayeleri olan kültürel varlıklarını ve inançlarını sürdürdükleri coğrafya ile bağları koparıldığından, yaşadıkları yerlerdeki entegrasyon politikaları sonucu kültürel bir soykırım tehdidi altında oldukları görülmüştür” diye belirtildi.
‘İnsanlık için bir tehdit oluşturmaya devam ediyorlar’
Êzidî kadınlarının topraklarını savunduğunu ve çetelerin eline düşmemek için yaşamını sonlandırdığının da hatırlatıldığı açıklmada, “Gücünü sadece kendi varlığından ve on binlerce yıllık inancından alan Êzidî kadınlar, soykırım nedeniyle yaşananları kader olarak görmek, kendilerini ölüme yatırmak yerine; direnişi, özgürleşmeyi, doğup büyüdükleri toprakları canları pahasına savunmayı seçti. Kadın Meclislerini oluşturmuşlar ve öz güçlerine sarılarak aslında yaralarını sarmaya gayret etmişlerdir” diye kaydetti. Yine Avrupa’da Êzidî kadınların dernek ve meclislerle varlıklarını büyük bir dayanışma ile örgütlenerek sürdürdüklerini aktaran Cemile, “Geçen beş yıllık süre içerisinde her geçen gün kurtulan veya kurtarılan kadın ve çocukların anlatımları ve yaşanan gelişmeler oldu. Ortadoğu’da IŞİD eliyle gerçekleştirilen uluslararası suçların boyutunu ve devam etmekte olan bu suçların varlığını insanlık için büyük bir tehdit oluşturmaya devam ettiğini göstermiştir” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamanın devamında şunlar kaydedildi: “İnsanlık tarihi 20’nci yüzyılın ortası ile birlikte soykırım ve insanlığa karşı gibi işlenen suçlar yönünden, bu suçların cezasız kalmaması ve sorumluların cezalandırılması için insan haklarının evrensel düzeyde korunmasını sağlayacak mekanizmaların oluşturulmasını sağlamıştır. Bu mekanizmaların en önemlisi, cezasızlığa karşı kurulmuş ulusal ve uluslararası ceza mahkemeleri olup en önemli işlevi de insanlığın bu suçlarla yüzleşmesini sağlayarak küresel bir adalete erişimini sağlamış olmasıdır. Soykırımdan bu yana geçen beş yıla rağmen yalnızca Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonuna bağlı araştırma komisyonu tarafından Êzidîlerin soykırıma uğradığı rapor edilmiş olmasına rağmen BM Güvenlik Konseyi nezdinde bir girişimde bulunulmamıştır. Oysa ki dünya bir insanlık trajedisine canlı bir şekilde tanıklık etmiş, ele geçen bilgi, belgeler ve anlatımlar bu vahşetin boyutunu tüm verileriyle ortaya koymuştur.
‘Kendi kaderini tayin etme haklarına kavuşturulmalılar’
BM’nin bünyesinde bulunan üye ülkelerin çoğunluğu tarafından imzalanmış olan Roma Statüsü Sözleşmesi ile kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargılama mekanizmasını harekete geçirmemesi bu sözleşmenin gerçek meşruiyetinin odak noktasının devletlerin gizli politikaları ile bertaraf edildiğini göstermektedir. Bu açıdan Qamişlo’da açıklanan sonuç bildirgesinde belirtilen çözüm önerilerinden biri olan BM’nin bu katliamı tanıması ve adaletin sağlanması için de uluslararası ceza mahkemesinin kurulması, Êzidî halkının tüm haklarını garanti altına alınması uluslararası hukuk çerçevesinde Êzidî halkının kendi kaderini tayin etme ve statüye kavuşturulması hakkı, Êzidî halkının yeni katliamlara karşı korunması açısından hayati öneme sahiptir.
‘Çetelere karşı mücadele dünya ve bölge güvenliği için önemlidir’
Bugün bu suçların cezasız kalması bu yapılar ile işbirliği içinde olan devletlere ve oluşumlara cesaret vermekte ve halkları yeni suçların hedefi haline getirmektedir. Ortadoğu için tehdit olan ulus devlet merkezli sistemler ile Ahraruş Şam, El-Nusra, Heyet Tahrir el- Şam (HTŞ), benzer yapılar gibi terör örgütlerinin devamı olan çete gruplar eliyle etnik soykırım ve demografik yapıyı değiştirme politikaları sürdürülmektedir. Bu temelde bu gruplara karşı mücadele, bölge ve dünya güvenliği için önemlidir. Bugün tarih bizlere 3 Ağustos 2014’te olduğu gibi soykırımın asıl odağında kadınların olduğunu yalnızca Şengal’de değil, Zilan, Dersim, Enfal, Suruç katliamları göstermiştir.
Bu nedenle 3 Ağustos tarihinin ‘Kadın Kırımına Karşı Mücadele Günü’ olarak kabul edilmesi çağrımızı yeniliyoruz. Bu çağrımızın dünyanın farklı bölgelerinde karşılık bulmuş olması ve özellikle de Êzidî Kadın Federasyonu’nca 3 Ağustos’un ‘Feminiside Karşı Eylem Günü’ olarak ilan edilmesine ilişkin yapılan açıklama önemlidir. Avrupa'dan Kanada'ya, Avustralya'dan Afrika ülkelerine, Türkiye'den Irak'a kadar dünyanın birçok ülkesinde kadın hareketleri yapılan bu çağrıyı sahiplenmiş, aynı gün aynı dakika tek yürek olarak barbarlığa, vahşete, kıyıma karşı ortak mücadele kararlılığı sergilemişlerdir. Bugünde bu kararlılık devam etmektedir.
‘3 Ağustos soykırım günü ilan edilmeli’
Biz kadınlar diyoruz ki, bu çete yapılanmasının elindeki tüm kadınlar kurtarılana dek hiçbirimiz özgür değiliz! Soykırım ve kadın kırımı bir insanlık suçudur; suçlular hesap verene kadar adalet arayışımız son bulmayacaktır! Tarihin karanlık sayfalarına geçen 3 Ağustos, ‘Kadın Kırımı ve Soykırıma Karşı Uluslararası Eylem Günü’ olarak kabul edilene kadar mücadelemizi alanlarda, uluslararası mecralarda sürdüreceğiz. Unutulmasın ki, hesabı sorulmamış kıyımlar, yenilerinin habercisidir.
Bu yılda tüm dünya kadınlarını, demokratik kadın kurumları, kuruluşları ve şahsiyet, hareket ve örgütleri, faşizme ve soykırıma karşı mücadele etmeye, sözümüzü söylemeye çağırıyoruz.”
Açıklama “Jin Jiyan Azadî” sloganları ve kadınların alkışları eşliğinde sona erdi.