Sivil toplum kuruluşları mülteciler için bir araya geldi
- 15:30 31 Temmuz 2019
- Güncel
İSTANBUL - “Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır” kampanyası yürütücülerinin öncülüğünde, Suriyeli mültecilerin sınır dışı edilmesine dair basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısında medyanın ve siyasetin ayrımcı dilinin tehlikeli boyutlara ulaştığına işaret edildi.
Mültecilerin uğradığı hak ihlalleri ve mültecilere yönelik ırkçı yaklaşımların artması sonucu mültecilerle dayanışmak amacıyla başlatılan “Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır” kampanyasının yürütücüleri, sınır dışı edilmek istenen Suriyelilerle dayanışmak için Taksim Hill Hotel’de basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısına siyasi parti temsilcileri, sivil toplum kuruluşları (STK) katıldı.
Toplantıda konuşan Avukat Gülden Sönmez, Suriyelilere yönelik başlayan ırkçılık ve nefret söylemi içeren kampanyanın tehlikeli boyutları barındırdığının altını çizdi. Suriyelilerin yaşayabilmek için ülkelerinden kaçtıklarını ifade eden Gülden, “Bir insanın evini, yurdunu, komşularını geride bırakarak başka bir ülkede yaşamak zorunda bırakılması basit bir şey değil. Tecavüzden, işkenceden, yargısız infazdan, bombardımandan, kimyasal silahlardan kaçarak geldiler buraya ve diğer ülkelere. Bir taraftan da bu kaçış ve sığınmayla beraber sığındıkları ülkelerde göçmenler ciddi, bir baskıyla karşı karşıyalar” diye konuştu. “Yeryüzünün hepimize yetecek kadar büyük olduğunu biliyoruz” diyen Gülden, şunları kaydetti: “Irkçılık insanlık suçudur. Yaşam hakkı söz konusuysa sınırlar konuşulmamalıdır. Ülkemize sığınanlar hangi dilden, dinden, ırktan olursa olsun hepsine canı gönülden ‘hoş geldiniz’ demek istiyorum. Kendilerini güvende hissetmelerini istiyoruz. Sorumluluk sahibi olan başta hükümet olmak üzere tüm siyasi parti temsilcilerine, sivil toplum kuruluşlarına çağrıda bulunmak istiyorum. Çok tehlikeli bir oyun oynanıyor. Bu oyun, bugün son bulsun.”
‘Göçmenlerin görüntüsü derinden sarstı’
STK’ların ortak basın metnini Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır kampanyası aktivistlerinden Yıldız Önen okudu. İstanbul ve birçok kentte, başta Suriyeliler olmak üzere mültecilere yönelik başlatılan sınır dışı etme uygulamasından kaygı duyduklarını belirten Yıldız, İstanbul Valiliği’nin mültecilere yaptığı “20 Ağustos’a kadar şehri terk edin” çağrısını hatırlatarak, şunları kaydetti: “İş bulma ve bir hayat kurma umuduyla buraya sığınmış insanlara, şehri terk etmeleri söyleniyor. Otobüslerin içinde elleri plastik kelepçeli şekilde ve aç susuz bırakılarak geri gönderme merkezlerine yollanan göçmenlerin görüntüsü, hepimizi derinden sarstı. Geçici koruma belgesini evde bırakarak ekmek almaya giden bir gencin İdlib'e yollandığını öğrendik. Kamuoyu tepkisinin geri adım attırması sonucu Amjad Tablieh isimli bu genç Türkiye'ye geri dönebildi. İçişleri Bakanı ise sınır dışı etme gibi bir durumun olmayacağını söyledi.”
‘Sığınma, bir insanlık hakkıdır’
Yıldız, siyasetçilerin ve medyanın mülteci karşıtı dilinin, mültecilerin yaşamını zorlaştıran birçok yasağa neden olduğunu dile getirirken, “Bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ne göre, sığınma bir insanlık hakkıdır. Herkesin savaştan, yoksulluktan, iklim değişikliğinden ve hayatı yaşanmaz kılan diğer sebeplerden dolayı göç etme ve daha iyi bir hayatı arama hakkı vardır. Türkiye'ye sığınan göçmenler, lütuf göstermemiz gereken zavallı varlıklar değil, uluslararası hukuktan gelen haklarını tanımamız ve eşit kardeşçe bir yaşamı kurmak için çaba sarf etmemiz gereken insanlardır” ifadelerinde bulundu. Sınırların ve ulusların yarattığı yapay ayrımlara karşı, tüm insanların eşit, özgür ve kardeş olduğu bir dünya istediklerinin altını çizen Yıldız, “nefreti, ırkçılığı körükleyenlere karşı” dayanışmayı büyüteceklerini belirtti. Yıldız, linç girişiminde bulunanların cezalandırılmasını talep ettiklerini söyledi.
Savaş başladığında doğan bir çocuk şimdi 8 yaşında
Metnin okunmasının ardından kurum temsilcileri konuştu. İnsani yardım alanında çalışan aktivist Doktor Fatma Örgen konuştu. Suriye savaşının başlamasının üzerinden 8 yıl geçtiğini hatırlatan Fatma, “2011’de doğan bir çocuk şu anda ilkokula başlamış. Bir toplum yardıma muhtaç konumda tutulamaz. Sığınmacıların kendilerini ayakta tutabilecek bir politikanın yürütülmesi gerekiyordu. Eşit iş, eşit maaş gibi şeyler sağlanarak iki toplum arasında eşitlik sağlanmalı” diye konuştu.
‘Biz Suriyelilerde kendimizi görüyoruz’
“Hepimiz Göçmeniz, Irkçılığa Hayır” kampanyası aktivistlerinden Şenol Karakaş ise, son on gündür büyük bir ırkçılığın yaşandığının altını çizdi. “AKP’nin seçimlerdeki yenilgisinin hesabını Suriyelilerden sormaya çalışıyorlar. Suriyeli arkadaşlarımız 10 gündür evlerinden çıkamıyorlar kimlik kontrolü yapılır diye” ifadelerine yer veren Şenol, insanların bu nedenle işe gidemediklerini, evlerine ekmek alamadıklarını vurguladı. Zorunlu sürgün ve sınır dışı etmelere son verilmesinin gerekliliğine işaret eden Şenol, “Suriyelilerin geri gönderilmesini savunmak, onları ölüme göndermek anlamına geliyor. Sanki işsizliğin sorumlusu göçmenlermiş gibi davranılıyor. Dayanışmanın açığa çıkması ve sokaklarda örgütlenmesi gerekiyor. Suriyelileri Türkiye işçi sınıfının bir parçası olarak görüyoruz. Biz Suriyelilerde kendimizi görüyoruz” dedi.
‘İnsanlık adına utanç’
Yurttaşlar Derneği’nden Melek Ulagay da, derneklerinin 1990 yılında Doğu ve Batı Avrupa’nın birleşmesi sürecinde Avrupa’daki ve tüm dünyadaki yurttaşlık hakkının korunması için kurulan bir dernek olduğunun altını çizdi. O dönem bakanlar kurulu kararı ile Türkiye’nin yurttaşlık haklarının hayata geçirilmesi için kurulmuş bir dernek olduklarını ifade eden Melek, “Bütün dünyada yurttaşların haklarının ve insan haklarının korunması için bir takım kurumlar kuruldu. 20’nci yüzyılda hala bunları konuşuyor olmamız insanlık adına bir utançtır. Devletler, uluslararası kurumlar tüm yapılarıyla bu korkunç insanlık suçlarından öte insanların denizlerde botlarda boğulmasından sorumludur” açıklamalarında bulundu.
‘Devlet gerekli önlemleri alamadı’
Ardından konuşan Uluslararası Mülteci Hakları Derneği’nden Avukat İbrahim Ergin, göçün yönetimi konusunda “devletin gerekli önlemleri alamadığına” dikkat çekerken, geçici koruma altında olan Suriyelilerin çalışma hakkının dahi AB’nin dayatmasıyla olduğunu söyledi. Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz da, “Birçok soruna olduğu gibi kendimizce Türk usulü çözüm bulmaya devam ettiğimiz sürece büyük sorunlarla karşı karşıya kalmaya devam edeceğiz. İlk günden itibaren Suriye sorununu bir insanlık ve savaş sorunu olarak ele almadan önlemler alınmadığı için, şu an nefret söylemi, milliyetçilik sürüyor” şeklinde konuştu.
‘Göçmenleri pazarlık konusu yapıyor’
Hafıza Merkezi aktivistlerinden Murat Çelikhan, yaşam mücadelesi veren mültecilere, Türkiye’nin kapılarını açtığını dile getirirken, şunları kaydetti: “Ancak bu insani ve hukuki zorunluluğu öncelikle iktidar açık bir pazarlık unsuru olarak gördü. Bugün de iktidarın Suriye politikasında güvenli bölge oluşturulmadığı için pazarlık unsuru olarak kullanıyor. Ana muhalefet sırf iktidara muhalefet edebilmek için ırkçı bir politika gütmekten kaçınmıyor. Yasalar gereği bireysel ve toplu geri gönderme suçtur ve hukuka aykırıdır. Tüm siyasi partiler ırkçılık ayrımcılık ve yabancı düşmanlığını körükleyen politikalara son vermek zorundadır.”
Konuşmaların ardından basın toplantısı sona erdi.