
Berrin Sönmez: Kadına şiddet uygulayanlar bugün İstanbul Sözleşmesi’ne karşı
- 09:05 31 Temmuz 2019
- Güncel
ANKARA - Nafaka hakkından sonra İstanbul Sözleşmesi’ni hedef alan açıklamaları değerlendiren feminist aktivist Berrin Sönmez, “Kadına şiddet uygulayan erkekler bugün İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesini istiyor. ‘Boşanamaması için nafakasını alalım, İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırarak şiddete mahkûm edelim’ diyorlar. İstanbul Sözleşmesi için bütün kadınlar mücadele etmeli” dedi.
Kadınların bin bir mücadele ile kazandığı haklar iktidarın hedefi halinde. Uzun süredir gündemdeki yerini koruyan nafaka ile ilgili tartışmalardan sonra gözler İstanbul Sözleşmesi’ne döndü. İstanbul Sözleşmesi için “aileyi parçalamaktır” diyerek feshedilmesine yönelik açıklamalar yapıldı. Feminist aktivist Berrin Sönmez ile nafaka hakkı ve İstanbul Sözleşmesi’nin önemi üzerine konuştuk.
‘Üç tip nafaka hakkı vardır’
Üç tip nafaka olduğunu belirten Berrin, bunu şöyle açıkladı: “Birincisi yoksulluk nafakası, ikincisi iştirak nafakası, üncüsü ise bakım nafakası. Bakım nafakası, kişinin üst soyuna vereceği bakım yükümlülüğü anne babaya verilir. İştirak nafakası, kişinin çocuğuna vereceği nafaka, yoksulluk nafakası da eşe verilen nafaka. Ama onunda şartı var. Evlilik bitikten sonra yoksulluğa düşecek olan tarafın karşı taraftan süresiz ibaresi ile nafaka talep edebiliyor. Yoksulluk nafakası kanunlarda cinsiyetsiz yazılmış. Erkek de yoksulluğa düşecek olursa alabilir ki bunun birçok örneği var. Ülkemizin ekonomik şartları malum olduğu için daha çok yoksulluğa düşecek olan kadın oluyor. Ekonomik eşitsizlik çok yüksek olduğundan ekonomik ve istihdam alanları, mülkiyet ve miras hakları da sınırlı olduğu için çok fazla bir gelir yok. Boşanmalardaki mal rejimine karşı çıkıyorlar. Evlilik içerisinde edinilmiş malların ortak paylaşımına da karşı çıkarak yoksulluk nafakasının kaldırılmasını isteyenler, buna kanun da süresiz olduğu için ‘ömür boyu nafaka’ diyorlar. Aslında kanunda ‘süresiz’ ibaresinin altında yatan neden peşinen süre sınırı koymayıp, her olayı kendi özel şartlarına göre yoksulluğun ortadan kaldırılacağı zaman da bu nafakanın kalkması olacak.”
‘İdari düzenleme yerine nafaka hakkına göz dikiliyor’
Nafakanın kaldırılması, indirilmesi ve artırılmasının 176’ıncı maddede açıkça belirtildiğine dikkat çeken Berrin, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) de, nafaka hakkının süre sınır belirtilmeden yazılmasının insan haklarına aykırı olmadığı yönünde bir cevap verdiğini söyledi. Berrin, “Ondan sonra çeşitli şeyler devam etti, çok tuhaf isimlerle ‘ölünceye kadar nafaka’ demeye başladılar. ‘Kadınlar erkekleri SGK kurumu gibi kullanılıyor’ demeye başladılar. Oysa nafakalarda verilen miktarların çok büyük bir kısmı 150-300 TL. Ödemekle yükümlü olan kişiler tarafından çoğunlukla ödenmiyor. Asıl sorunumuz tahsil edilemeyen nafaka sorunu. Nafakanın tahsil edilebilmesi için kişiye göre düzenlemesi, uygulamada idari düzenleme yapılması gerekirken, tutup kadınların nafaka hakkına göz dikiyorlar. Eğitimsiz, mesleği olmayan ve çalışma gücü olmayan kadınların elinden nafakası alındığında boşanma hakkının kullanma imkanı da elinden alınıyor” dedi.
‘Kadının boşanma hakkı elinden alınıyor’
Nafakaların cüzi bir miktar dahi olsa çalışmayan, ekonomi düzeyi düşük kadınlar için bir güvence olduğunu dile getiren Berrin, “Bunu aldıklarında erkekler kolaylıkla boşanabilir ama kadınların boşanmayı talep etmesi hakkı elinden alınıyor. Yoksulluk nafakası üzerinde yapılan tartışmaların en büyük sorunu bu. Şiddet, geçimsizlik bile varsa kadın o evliliğe mahkum tutulmak isteniyor. Yargı alanları sürekli boşanmalara karşı ‘aile birliği’ diyor. Ama karşılıklı olan boşanma ve kadının boşanma talep etmesi durumunda farklı algılar oluşurken, erkekler boşanmak istediği zaman ‘boşanma davaları bu kadar uzun sürmesin daha kısa sürede boşanmalar olsun’ söylemlerinde bulunuyorlar. Böylelikle kadına karşı ayrımcılığın çok pervasız bir şekilde rahatlıkla dile getirilip, iktidar ve diğer siyasi partilerden destek bulduğu bir döneme getirildi” diye konuştu.
‘İstanbul Sözleşmesi’nin feshini istemek şiddetin devamını istemektir’
Nafaka hakkının yanı sıra İstanbul Sözleşmesi’nde ortaya çıkan tartışmalara da cevap veren Berrin, “İstanbul Sözleşmesi; kadına yönelik şiddetin ve ev içi şiddetin önleme sözleşmesidir. Bu doğrudan doğruya şiddetle ilgili bir sözleşmedir. Şiddetle mücadele sözleşmesinin feshini istemek, şiddetin devamını istemektir. Bu şiddetin sürdürülmesine kadınların ve kendileri gibi yeterince makbul görmedikleri erkeklerin yaşam haklarının kendi ellerinde olmasını istemektir. Bunun nasıl utanmadan siyasi partiler söyleyebiliyorlar. Bunları içlerine sindirerek söyleyebilmelerinin dinle de medeniyetle de asla alakası yok. Kadınları kendilerine köle olarak görmek, bu tamamen ataerkil zihniyetin devamıdır. ‘Boşanamaması için nafakasını alalım, İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırarak şiddete mahkûm edelim’ diyorlar” ifadelerini kullandı.
‘Sözleşme yaptırım gücünden dolayı hedefte’
İstanbul Sözleşmesi’nin, Avrupa ülkeleri dâhil şiddetle mücadeleyi sistematize ettiğini, şiddetin nasıl ortan kaldırılabileceğini ve şiddet ile mücadele hattının devlete ait olduğunu, devlet bu görevi yaparken hangi ilkelerle bu mücadeleyi yürüteceğini belirlediğini aktaran Berrin, “Uluslararası yaptırımları olan bir sözleşmeden söz ediyoruz. Diğer uluslararası sözleşmelerin yaptırım gücü yokken, İstanbul Sözleşmesi’nin yaptırım gücü var. Saldırıların en çok oradan gelmesi de o yaptırım gücünden. 6284 sayılı şiddet kanunu hazırlandı. Bu kanun da iç hukuk sisteminde sözleşmenin uygulanabileceği bir kanun oldu. Fatma Şahin döneminde imzalandı, kabul edildi ve yasa uygulamaya girildi. Yürütücüsü Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıydı. Bakanlık içerisinde bu konuyla kadın statüsü ilgiliydi. Fakat ne bakanlık ne de genel müdürlük Fatma Şahin’den sonraki süreçte yasanın ve sözleşmenin uygulanmasında siyasi partiler siyasi irade ortaya koymadılar” dedi.
‘Kadın mücadelesi dünyayı dönüştürdü’
Siyasi partilerin İstanbul Sözleşmesi’nin fesine dair mücadele etmediğini vurgulayan Berrin, şöyle devam etti: “İktidar partisinin yarı resmi kurumu olan KADEM de ‘İstanbul Sözleşmesi alternatifsiz değildir’ dedi. Ondan kısa bir süre önce Cumhurbaşkanı ‘asli değildir’ demişti. ‘6284 sayılı kanun iyileştirebilir’ demeye başladılar. Bu çok ciddi kuşatılmış duygusu yaşatıyor. Kadınlar bir cendereye sokulduklarını hissediyor. Son 200 yıldır çok ciddi bir kadın mücadelesi dünyayı dönüştürdü ve bir silsile oluşturarak birbirini takip etti. Hem kadınların hayatlarını güzelleştirdi hem de toplumların dönüşmesine yol açtı. Hiç kimse bunun önünde duramaz, bu mücadele devam edecek. Eşitliğe gidecek yolda pek çok şey varken, şu anda biz ülkemizde haklarımızı kaybetmemek için mücadele etmek zorundayız. Bunu başaracağımızdan kimse şüphe etmesin aldıklarımızı verecek değiliz. Onlar bizim haklarımız. Haklarımızın gasp edilmesine göz yumacak değiliz.”
‘Şiddet uygulayan erkekler İstanbul Sözleşmesi’ne karşı’
Birçok siyasetçi kişiliğin kadına yönelik şiddetle mücadelede topluma yararlı olmadığını belirten Berrin, “Siyasi kişilik veya partilerin akıl dairesi diyebileceğimiz eril kişilikteki yazarlar. Kadına yönelik şiddet ile mücadele topluma yarar sağlamaz olur mu? Toplumu oluşturan kadınların çok büyük bir kesimi şiddet altında ekonomik şiddette uğramayan kadın neredeyse yok. ‘Aileyi parçalayan’ dedikleri sözleşme aileyi değil onların şiddetini parçalıyor. Sözleşmeyi iptal etmek isteyen erkekler, bir kadın katledildiği zaman timsah gözyaşlarını dökmek için çabalıyor. Kadın öldükten sonra ah vah demenin anlam yok. Bugün görülen şiddet sadece buz dağının görünen kısmı. İşte şiddet uygulayan erkekler bugün İstanbul Sözleşmesi’ne karşılar. Toplum ve kadınlar bunu görüp kadın hareketine güç vermelidir. Siyasetçinin kadın hareketinin marjinalize etme çabalarına toplum ‘dur’ diyerek kadınlara destek vermelidir” diye belirtti.
‘Her kesimden kadınların çabası gerekiyor’
Kadın örgütlerinin yeniden kampanyalar düzenlediğini, geniş teorik çalışmalar yaptığını, ileriye dönük hedefler belirlediğini ve toplumun genelini etkileyen saldırılar konusunda mücadelesini devam ettirdiklerini vurgulayan Berrin, “Saldırılar çok fazla olduğu için çok güçlü bir kadın hareketinin gelişmesi gerekiyor. Nafaka konusuna baktığımız zaman nafakada ciddi bir tepki verildi, sonbahara ötelendi. Bunu sağlayan kadınların tepkisidir. İstanbul Sözleşmesi için de her kesimde kadınların çabası gerekiyor” dedi.