
33 düş yolcusunun ardından 4 yıl: Mücadelemiz sürecek
- 09:10 16 Temmuz 2019
- Güncel
DİYARBAKIR - Suruç’tan Kobane’ye geçerek çocuklara oyuncak götürmek isteyen SGDF’li gençlere yönelik DAİŞ’in gerçekleştirdiği canlı bomba saldırısının üzerinden 4 yıl geçti. Katliamda yerde yatan ve el ele tutuşarak birbirine güç veren kareyle hafızalara kazınan iki yaralı kadından Gökçe Çetin, mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini vurguladı.
DAİŞ’in saldırısı altındaki Kobanê’de çocuklara oyuncak götürmek için her kentten yola çıkan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyeleri, 20 Temmuz 2015 tarihinde Urfa’nın Suruç ilçesinde buluştu. Sınırdan geçmeden önce Amara Kültür Merkezi önünde bir basın açıklaması düzenleyen gençlere yönelik DAİŞ tarafından gerçekleştirilen canlı bomba saldırısında 33 “düş yolcusu” hayatını kaybetti. Türkiye tarihinin en acı ve kanlı olaylarından biri olarak kayıtlara geçen katliamın üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen hala sorumlular cezalandırılmadı.
Suruç’taki saldırının sembol fotoğraflarından biri, yerde yatan iki yaralı kadının el ele tutuşarak birbirlerine güç verdiği kareydi. Kadınlardan biri Gökçe Çetin, diğeri Çağla Seven idi. Gökçe Çetin, devam eden adalet mücadelelerine sahip çıkma çağrısı yaparak, yaşadıklarını anlattı.
‘Bu ülkenin insanlarıyız, yabancısı değil’
Çocuklara oyuncak götürme isteklerinin devlet tarafından terörize edildiğini ve bu şekilde algı oluşturulmaya çalışıldığını belirten Gökçe, “Biz bu ülkenin insanlarıyız. Bu ülkenin yabancısı değiliz, ezilen her insan için elimizi uzatmaya çalıştık. Onlar için giden canların hiçbir önemi yok. Kimse yılmayacak kimse vazgeçmeyecek, biz buradayız ve bizimle birlikte bir sürü insan var. Onların ‘terörist’ tanımlaması sadece kendilerini bağlar” dedi.
‘Çocuklara dokunabilmek için bir başlangıçtı’
Çanakkale Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Kobene’ye gitmek ve oradaki insanlara dokunmak istediğini kaydeden Gökçe, “Çocuklara dokunabilmek için yapabileceğimiz bir başlangıçtı. Aramızda çadır kentlere gidenler olmuştu daha önce, onların deneyimlerinden öğrendiğimiz duyduğumuz bir şeyler vardı. Bu şekilde kampanyanın duyurusu açıldıktan sonra bir araya gelerek konuştuk. Kürtçe, Arapça ve İngilizce bilmiyorum. Sadece Türkçe biliyorum. İletişim kurabilmek için zor olacaktı ama insanların birlikte yaşadıkları anda birlikte çok güzel şeyler olabilir diye düşündüm. Çocuklar adına bir şeyler yapmak istedim. Orada inşaat sürecine katkı olabilir, çocuklarla vakit geçirmek olabilirdi çünkü oraya birçok öğretmenin de gitmişliği vardı. Ben de bir öğretmen olarak gitmek istedim” diye konuştu.
‘Ortak bir düşünce insanları birbirine bağlamıştı’
Kobane’ye gidecek herkes için umut dolu bir gün olduğunu ve herkesin bir hayali olduğunu dile getiren Gökçe, Suruç’a gitmeden önce İstanbul’dan katılacaklarla bir araya geldiğini ve herkesin çocuklar için mama, bez, kıyafet, oyuncak, kitap, boya aldıklarını aktardı. Gökçe, “Eşyaları yükledikten sonra yola koyulmak için otobüse bindik ve otobüste birbirini tanımayan çok fazla insan vardı. Ortak bir düşünce insanları birbirine çok bağlamıştı, herkes birbiriyle çok samimi konuşuyor, tanışıyor, gülüp eğleniyorlardı. Uzaklık diye bir şey gelmiyordu aklımıza biz bir aile olmuştuk” ifadelerini kullandı.
‘Gökyüzünde gördüğüm ağaçlar yanıyordu’
İlk defa bir yere tek başına gittiğini ve hiç yabancılık çekmediğini, Suruç’a varana kadar birçok arkadaş edindiğini belirten Gökçe, “Çok heyecanlıydık. ‘Bir an önce işlemler yapılsa da gitsek’ ya da ‘Gidemezsek de en azından çadır kentlere gidelim aldıklarımızı verelim’ diyorduk. Daha sonra Suruç’a vardık. Kobane’ye gitmeden önce bir açıklama gerçekleştirdi arkadaşlar, ben hep arkalarda veya orta taraflarda olan biriyim. Orada da en arka tarafa düştüm. Ben de Suruç’a ilk defa gelmişim etrafa bakıyordum, bazı insanların bakışları bana garip gelmişti. Açıklama esnasında çantamı almaya gidecektim hemen sol tarafımda kahvaltının kurulduğu yerde. İçimden ‘olmaz açıklamadan sonra giderim’ dedim ve büyük bir patlama oldu. Çok sert bir şekilde yere düştüm ve yandığımı hissediyordum. Sağ bacağım yanmıştı çok feci bir şekilde bağırdığımı hatırlıyorum, o acıyı tarif edemem. Yerden kalkamıyordum ama her şeyi görüyor ve duyuyordum. İnsanlar bağırıyor herkes bir tanıdığını arıyor gökyüzünde gördüğüm ağaçlar yanıyordu” şeklinde anlattı o anları.
‘TOMA ve akrepler ambulansın gelmesini engelliyordu’
Patlamanın ardından bazılarının ikinci bir patlamanın olacağını söylediğini kaydeden Gökçe, şöyle devam etti: “Her yer her şey kapkara, herkes bir yandan dışarı çıkmaya çalışıyordu. Aynı zamanda bizden biraz uzak TOMA ve akrep araçları bekliyor ve yolu kapatmışlar ambulansların gelmesini engelliyorlardı. İnsanlar bağırıyordu ‘ambulans çağırın yolu açın’ diye. Yerde yatan bir sürü kişi vardı, Kadıköy’de tanıştığım bir arkadaş vardı Çağla o da yanımda yatıyordu, bir an oda yardım isteyecekti sanırım elini kaldırdı ve ben onun elini sıkı sıkı tuttum ama Çağla bayılmıştı ben onun elini tutarak öylece bekledim. ‘Ne olacak, bu arkadaşların ailesi ne yapacak, kim bilir ne kadar üzülecekler’ diye düşünüyordum. Yere düşmüş ve kalkamıyordum. Birkaç arkadaş bana ‘bekleyin daha ağır yaralılar var’ dedi. Ben tabi bekleyecektim. Bir taraftan da ayağım sallanıyor ‘acaba koptu mu kopacak mı’ diye düşünüyorum. Anlamak için hareket etmeye çalıştım ama hareket edemiyordum. Bacağım çok fazla kanıyordu. Daha sonra ambulans geldi ve ambulanstaki hemşirelere, ‘ne oldu burada, biz ne yaptık insanlara, kim yaptı bunu, bir sürü insan öldü burada duydunuz mu’ diye sorular soruyordum. Hemşireler şok halinde olduğumu düşünerek ‘tamam seni götüreceğiz hastaneye iyileşeceksin, iyisin’ diyorlardı.”
‘Katliamlar bitmiyor’
Ambulans görevlisinin “Sizden biri miydi bombayı patlatan” diye sorduğunu ifade eden Gökçe, “Bizden biri olamazdı, herkes birbiriyle tanıştı. Ne düş ve hayallerle biz bu yola koyulmuştuk. Bir kişi var başka birinin fotoğrafını taşıyor, belli bir süre sonra onun fotoğrafını başka biri taşıyor, ardından biz başkalarının fotoğraflarını taşıdık. Bitmiyor! Suruç’tan öncede Amed Katliamı yaşandı. Sürekli devam etti” diye belirtti.