
Şili’den Arjantin ve Türkiye’ye annelerin mücadelesi
- 09:02 9 Mayıs 2019
- Güncel
HABER MERKEZİ - Bir yandan renkli etkinliklerle pembe tablo çizilen Anneler Günü diğer yandan Şili’den Arjantin’e, Arjantin’den Türkiye’ye, kayıp annelerinin birbirine ilham veren adalet mücadelesi ve çocukları açlık grevinde olan tutsak annelerinin haykırışları.
Her yıl Mayıs ayının ikinci haftası Anneler Günü. Hani şu “Hediye sektöründe pazar genişlemesi sağlamak üzere uydurulan günlerden biri” diye çokça eleştirilen Anneler Günü. Bir yandan devlet erkanında “cennet annelerin ayaklarının altında” yaftalarıyla çizilen pembe tablo diğer taraftan sokak ortalarında yerlerde sürüklenen, darp edilen ve gözaltına alınan anneler. Yaklaşan Anneler Günü dolayısıyla mücadeleleriyle erkek egemen sistemin korkulu rüyası olan anneleri hatırlatmak istedik.
Şili’den Arjantin’e, Arjantin’den Türkiye’ye kanlı darbe dönemlerinde ve devam eden süreçte devletler, toplumsal muhalefeti susturmak ve bastırmak için çeşitli şiddet eylemlerine başvurdu. Gözaltına alınan muhalifler işkencelere maruz bırakıldı, katledildi, zorla kaybettirildi. Devlet zulmüne karşı kadınlar kendilerine düşen sorumluluğu yüklenerek, kayıp çocuklarını aramaya, akıbetini sormaya ve adalet talep etmeye başladı. Şili’de Arpilleras Anneleri’nden başlayan kayıp yakınlarını bulma, çocukları için adalet mücadelesi bugün İmralı tecridine karşı açlık grevi eyleminde olan tutsak annelerinin yürüttüğü eylemlerle devam ediyor.
Augusto Pinochet’in zulmünü simgeleştiren kadınlar: Arpilleras Anneleri
Şili’de ABD destekli General Augusto Pinochet, 1973 yılında Salvador Allende’ye karşı darbe gerçekleştirdi ve yönetime el koydu. Askeri darbe ile yönetilmeye başlatılan Şili’de, muhalefetin önüne geçmek ve halk üzerinde baskıyı artırmak için işkenceler, tutuklamalar ve kaybettirmeler başladı. Kaybedilenler için mücadelenin fitili Şili’de ateşlendi. Çeşitli ülkelerde kaybettirilen çocuklarını arayan annelere ilham olan kadınlar, Augusto Pinochet’in zulmüne karşı Katolik Kilisesi’nin de desteğini yanlarına alarak “Arpilleras” (çuval bezi parçaları) dokumaya başladılar.
Anneler yaptıkları her “arpilleras” ile 1973-1990 yılları arasında gerçekleşen Augusto Pinochet’in zulmünü simgeleştirdi. Bu yüzden Şili’deki kayıp annelerine “Arpilleras Anneleri” ismi verildi. Mücadele için sadece “arpilleras” dokumayan anneler, gördükleri tüm zulme, baskıya rağmen çeşitli protestolarla kayıplarını aradılar.
14 kadınla başlayan mücadele: Plaza de Mayo Anneleri
1976 yılında askeri darbe ile sivil yönetime el konulan Arjantin, 1983 yılına kadar cunta rejimi ile yönetildi. Cunta rejiminde başta sol görüşlü insanlar olmak üzere tüm toplumsal muhalefeti baskılamak için insanlar gözaltında çeşitli işkencelere maruz bırakıldı, katledildi, zorla kaybettirildi. “Kirli Savaş” adı da verilen cunta yönetiminde 15 Aralık 1983 tarihinde Zorla Kaybetmelerle İlgili Ulusal Arjantin Komisyonu (CONADEP) kurulu ve cunta yönetimi boyunca 8 bin 961 kişinin zorla kaybedildiği tespit edildi. Ancak insan hakları savunucularına göre, 30 bin insan zorla kaybedildi.
14 kadın öncü
Çocuklarının akıbetini öğrenmek için bekleme odalarını aşındıran anneler, kendi aralarında Plaza de Mayo’da toplanma kararı aldı. Azucena Villaflor de De Vincenti, Berta Braverman, Haydée García Buelas, María Adela Gard de Antokoletz, 4 kız kardeş olan Julia, María Mercedes ve Cándida Gard, Delicia González, Pepa Noia, Mirta Baravalle, Kety Neuhaus, Raquel Arcushin, ve Senora De Caimi, 30 Nisan 1977’de, bir Cumartesi günü ilk otuma eylemini gerçekleştirdi.
Meydanda her Perşembe toplanan kadınların sayısı her geçen gün arttı. 1977 yılının sonlarına gelindiğinde 14 anne ile başlayan sayı 150’yi buldu. Bir süre sonra çocuklarının beyaz bezlerini başlarına takmaya başlayan anneler, bezlerin üzerine kayıp çocuklarının isimlerini işledi.
Azucena Villaflor kaçırıldı ve kaybedildi
1977 Ekim ayında gazeteye yarım sayfalık bir ilan veren kadınlar, Yargıtay başkanı, silahlı kuvvetler komutanları, cunta liderleri ve kiliseye seslenerek, kayıp çocuklarının da isimlerine yer vererek şunları kaydetti: “Bir anne için en acımasız işkence, çocuklarının kaderi hakkındaki belirsizliktir. Masumiyetlerini veya suçluluklarını belirlemek için yasal bir süreç istiyoruz.” İlanın verildiği aynı günün akşamında, eylemi başlatan 14 kadından biri olan Azucena Villaflor kaçırıldı ve kaybedildi. Eylemin uluslararası ilgi görmeye başlamasıyla askeri cuntanın insan hakları ihlalleri görünür hale geldi. 7 yılının ardından 1983 yılında askeri diktatörlüğün sona ermesi ardından anneler, suçluların cezalandırılması için mücadeleye devam etti.
Kapıları açık bırakan kadınlar: Cumartesi Anneleri
Türkiye’de ise 12 Eylül Darbesi ile başlayan kayıplar, 90’lı yıllar boyunca artarak devam etti. 21 Mart 1995’te Gazi Mahallesi’nde yaşanan katliamdan 10 gün sonra Hasan Ocak gözaltına alındı. Hasan’dan haber alınamayınca ailesi, arkadaşları, insan hakları savunucuları Türkiye'de ve Avrupa'da "Hasan Ocak nerede?" sorusunun yanıtını açlık grevleri dahil her yola başvurarak aradılar. Hasan’ın ailesi, oğullarını bulmak için 58 gün boyunca çalmadık kapı bırakmadı. Anne Emine Ocak, Hasan’ı her sorduğunda şiddete maruz bırakıldı, gözaltına alındı, hapse atıldı. Devlet ise 58 gün boyunca Hasan için "Bizde yok" dedi.
‘Bir şey yapmalıyız’
Hasan’ın ailesi, işkence ile katledilmiş cenazesinin İstanbul Beykoz ormanlarında bulunup kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü, 15 Mayıs 1995 günü öğrendi. Aile bir basın toplantısı düzenlerken, ardından “Her Cumartesi aynı saatte Galatasaray Meydanı’nda sessizce oturalım” öneresi ortaya çıktı. Cumartesi Anneleri’nin oturma eylemi, İnsan Hakları Derneği’nin de desteği ile İstanbul’daki Galatasaray Meydanı’nda her Cumartesi saat 12.00'da "Kayıplar son bulsun, kayıpların akıbeti açıklansın, sorumlular bulunsun ve yargılansın" talebi ile yine gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç'un cansız bedeninin bulunmasıyla 27 Mayıs 1995'te başladı.
Cumartesi Anneleri ilk oturma eylemlerini gerçekleştirdiklerinde yaklaşık 30 kişiydi. Şimdilerde binlerce insana ulaşan Cumartesi Anneleri, bir süreklilik sağlayarak örgütlü kayıplar mücadelesinin başlangıcı kabul edildi.
16 anne çocuklarına kavuşmadan yaşamını yitirdi
Cumartesi Anneleri’ne giderek artan destek zamanın hükümetini rahatsız etti. Askerlerin hükümet üzerindeki etkisini iyice arttırdığı 28 Şubat 1997’den sonra polis Cumartesi Anneleri’ne 1998 Ağustosu'ndan başlayarak 7 ay boyunca her hafta copla, biber gazıyla saldırdı. “Benim evladım gelir diye kapıyı bacayı açık bıraktım. Ay geçti, gün geçti, sene geçti, benim çocuğum gelmedi. Benim çocuğum ölmüşse cenazesini bana versinler” diyen annelerden 16’sı çocuklarına kavuşamadan hayatını kaybetti.
Galatasaray yasaklandı
Cumartesi Anneleri, 23 yıl boyunca her hafta Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemini sürdürdü. Eylem, 700'üncü haftasında yasaklanırken, polis Galatasaray Meydanı'nı kayıp yakınlarına kapattı. 736. haftaya giren kayıp yakınları meydan hala yasaklı olduğu için eylemini İHD İstanbul Şubesi’nin bulunduğu sokakta devam ettiriyor.
Çocuklarını savaşta kaybetmek istemeyen Barış Anneleri
Türkiye'de 40 yıldır devam eden çatışmalarda çocuklarını yitiren Kürt ve Türk anneler, barış seslerini yükseltmek için bir araya geldi. Çocuklarını yitiren 15 anne bir araya gelerek Barış Anneleri İnisiyatifi oluşturarak, barış için yola çıktı. Barış Anneleri, beyaz tülbentleriyle ilk ve ses getiren eylemlerini, 2000'de, KDP Başkanı Mesut Barzani ile YNK Genel Sekreteri Celal Talabani ile görüşerek gerçekleştirdi.
Savaşa canlı kalkan oldular
Barış Anneleri, ses getiren bu eylemlerinin ardından 2004'te Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) başlattığı sınır ötesi operasyonlara karşı "canlı kalkan" olarak Hakkari'de bulunan Kato Dağı'na gitti. 3 anne buradan döndükten sonra gözaltına alınarak 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Aynı yıl çalışmalarına aralıksız devam eden anneler, 2004'de Ankara'ya giderek Emek Partisi (EMEP), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) ve Demokratik Halk Partisi (DEHAP) Genel Başkanları ile görüştü. AKP'den de Dengir Mir Mehmet Fırat'la görüştü. Bu görüşmeler sırasında Barış Anneleri, Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) randevu teklif etmesine rağmen CHP teklifi reddederek, Barış Anneleri ile görüşmedi. Aynı şekilde Genelkurmay Başkanlığı da annelerin talebine yanıt vermedi.
Beyaz tülbentler, beyaz karanfillerle
2004'ün Aralık ayına gelindiğinde ise Van, Hakkari, Siirt, Batman, Diyarbakır, İstanbul ve Urfa'dan gelen 70 Barış Annesi, Genelkurmay Başkanlığı'yla görüşmek için randevu talep etti. Annelerin talebi, "Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı" gerekçe gösterilerek Genel Kurmay Başkanlığı tarafından reddedildi. Talebi reddedilen Barış Anneleri, yanlarına getirdikleri beyaz karanfilleri, beyaz tülbentleri ve barış taleplerini içeren CD'yi bina içerisindeki bir yetkiliye teslim ederek eylemlerine son verdi. 2005 yılındaki görüşme talepleri de reddedildi.
Dünya Barış Günü’nde dernekleştiler
Barış Anneleri, 1 Eylül'de birçok ilde dernekler kurarak yaşadıkları bütün zorluklara rağmen farklı kesim ve kurumlara görüşme taleplerini sürdürdü. 2006 yılında Amerika, İran, Irak ve İngiltere gibi ülkelerin İstanbul Konsoloslukları ile görüşen Barış Anneleri, aynı yıl Diyarbakır Koşuyolu Parkı'nda zincirli eylem gerçekleştirdi. Bu eylemden sonra 30 Barış Annesi gözaltına alındı. 2009 yılına kadar Barış Anneleri İnisiyatifi olarak faaliyet yürüten anneler, 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde başta İstanbul'da olmak üzere Diyarbakır, Siirt, Van, Hakkari, İzmir ve Batman gibi illerde dernekler kurarak çalışmalarına devam etti.
Kapılar yine açılmadı
Barış Anneleri, 2010 yılında Başbakan ve diğer devlet yetkilileri görüşmek için 3'üncü kez Ankara’ya gitti. Yetkililerin cevap vermemesi üzerine Abdi İpekçi Parkı'nda çadır kurarak 2 gün boyunca bekledi. 2011'de yine Ankara'ya giden anneler, İran'ın operasyonlarını kınamak amacıyla İran Konsolosluğu'na kadar yürüyüş gerçekleştirdi.
Açlık grevindeki çocukları için direnen anneler
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Demokratik Leyla Güven, PKK lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle 8 Kasım 2018 tarihinde Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde açlık grevine başladı. Ardından giderek yayılan açlık grevlerine katılım cezaevlerinde 7 bin kişiye ulaştı. 30 Nisan'dan itibaren 15 tutsak, açlık grevlerini bir üst aşamaya taşıyarak ölüm oruçlarına başladı. Açlık grevleri ayrıca, Hewler, Strasburg, Galler, Mexmur ve Toronto da sürüyor.
Polis şiddetine direniyorlar
Cezaevlerinde açlık grevinde olan çocuklarına ses olmak için anneler, alanlara çıkarak eylemlere başladı. Bakırköy ve Gebze cezaevlerinin önü başta olmak üzere Van, Diyarbakır, Batman, Mardin ve Urfa’da bir araya gelen anneler, alanlarda beyaz tülbentleri ile çocuklarını sesi olmaya devam ediyor. Tutsak anneleri, tüm yönelimlere ve polis şiddetine karşı, Türkiye ve uluslararası kamuoyunda gündem oluşturmaya, çocuklarının taleplerinin kabul edilmesi için alanlarda yer almayı sürdürüyor.