Yüreklere umudu aşılayan dokunuş: Evrim Alataş

  • 09:21 11 Nisan 2019
  • Güncel
Rengin Azizoğlu
 
DİYARBAKIR - Evrim Alataş'ı anlatan çalışma arkadaşı Dilek Demiral, “Evrim’in hepimizden farklı olarak başardığı şey yüreklerimize dokunmasıydı. Şu an yanımızda olsaydı kadın gazetecilere daha çok üretmelerini söylerdi. ‘Yaşama daha çok tutunun, asla karamsarlığa kapılmayın ama kendiniz olun, gerçek olun’ derdi” dedi. 
 
Gazeteci-yazar Evrim Alataş, aramızdan ayrılalı 9 yıl oldu. Evrim Alataş, 15 Nisan 1976 tarihinde Malatya’nın Akçadağ ilçesine bağlı Gölpınar köyünde dünyaya geldi. İlkokul ve ortaokulu doğduğu köyde okudu. Daha sonra eğitimini İstanbul'da sürdürdü. 1994 yılında gazeteciliğe başladı. Yeni Politika, Demokrasi, Özgür Bakış, Ülkede Özgür Gündem gibi gazetelerde muhabir ve sonrasında da editör olarak görev aldı. Ardından Evrensel, BirGün ve Özgür Politika'da aralıklarla köşe yazarlığı yaptı. Esmer, Birikim, Amargi, Siyahi ve Tiroj başta olmak üzere birçok dergide makaleleri yayınlandı. Radikal İki eki ve Taraf gazetesinde de köşe yazdı. Mayoz Bölünme Hikayeleri adlı kitabı 2003 yılında Aram Yayınları tarafından yayımlandı. Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer adıyla kaleme aldığı çalışması da 2009 yılında İletişim Yayınları’ndan çıktı. Kitaplarında, Kürt coğrafyasında yaşanan çatışmalı dönemin traji-komik öykülerini derledi. Savaş mağduru çocukları konu edinen “Min Dît” (Ben Gördüm) adlı uzun metrajlı bir film çekti. 
 
Yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle 12 Nisan 2010’da Diyarbakır’da hayata veda eden gazeteci-yazar Evrim Alataş’ı çalışma arkadaşı Dilek Demiral anlattı.
 
‘O’nu farklı kılan yüreklere dokunmasıydı’
 
Evrim’le Özgür Gündem gazetesinde çalıştıkları sırada tanıştıklarını söyleyen Dilek, Evrim’in yaşadığı korkuları, kaygıları, coşkuyu ve mutluluğu yüzüne yansıttığını belirtti. Evrim’in iz bırakan insanlardan biri olduğunu vurgulayan Dilek, “Evrim, en kötü durumda bile o durumun içerisinden mutlu olunacak, esprili bir şey çıkarırdı. Şems’in ‘Hayatının alt üst olmasından korkma, hayatının altının üstünden güzel olduğunu nerden bilebilirsin’ diye bir lafı var. Evrim bize hep bunu gösteriyordu. Nefes aldığın, inandığın şeyler olduğu, hayata pozitif baktığın sürece her zaman bir umudun olduğunu söylerdi. Evrim en olmadık ortamlarda, söylemek istediği her şeyi pat diye söylerdi. İnsanlarda ona karşı güven duygusunu ortaya çıkarıyordu. Önceden de bir hastalık süreci geçirip atlattığı için belki hayatın önemini bizden çabuk kavramıştı. Evrim’in hepimizden farklı olarak başardığı şey yüreklerimize dokunmasıydı. Hatalarıyla, gerçekleriyle, her yönüyle bir insandı ve onunla konuştuğunuzda bunu çok net hissediyordunuz” dedi. 
 
‘Evrim her işi tutkuyla ele alırdı’
 
Evrim’in mesleğinde çok çalışkan olduğunu dile getiren Dilek, onun başka bir bakış açısının olduğunu kaydetti. Dilek, “Gözümüzün önünde olan ama göremediğimiz şeyleri görürdü. Evrim, her yaptığı işi tutkuyla ele alıyordu. İnsanların yaşadığı yoksulluk, savaşın etkilerini dert edinirdi. Hep ‘Bir şeyler yapmamız lazım. Daha fazla ne yapabiliriz?’ diye düşünürdü. Hepimizi daha fazla çalışmaya motive eden bir tarzı vardı. Gazetede onunla çalışırken hiç aklımız kalmazdı. Bazen sıkıldığımız, zorlandığımız anlar olurdu. Evrim hemen o işi eğlenceli hale getirecek bir şey bulurdu. Gündem’de çıkarılan kadın ekiyle Evrim ilgileniyordu. Farklı kesimlerden kadınların bu çalışma etrafında toplanmasında Evrim’in emeği çok büyük. Mesleki anlamda da kişi olarak da bana çok fazla şey kattı” ifadelerini kullandı.
 
‘Hayatımda bir dönüm noktası oldu’
 
Dilek, Evrim’le yaşadığı bir anıyı da şöyle anlattı: “Benim gazeteye başladığım seneydi. O zaman gazetedeki kültür-sanat sayfasını yapıyordum. O dönem içerisinde Kürtçe kelimesi geçtiği için bir film yasaklanmıştı. Her gün bir sürü baskı, işkence, tutuklamanın çok yoğun yaşandığı bu dönemde bana çok normal gelmişti. Ertesi günü gündem toplantısında tüm gazeteler bu haberi manşet yapmıştı. Haber müdürümüz beni epey eleştirmişti. Bizim manşet yapmamız gereken bir haberi benim sığ bakış açım sebebiyle yapamamıştık. Böyle bir şeyi fark edememiş olmaktan dolayı çok üzüldüm. Evrim’le birbirimize en fazla dokunduğumuz zamanlardı. Bana kendi yaşamından örnekler verdi. Böyle şeylerin aslında ne kadar önemli olduğunu ve benim kişiliğimle ilgili eleştirilerini çok açık bir dille söyledi. O dönem benim hayatımda bir dönüm noktası oldu. Kendi adıma ne zaman mekanikleştiğimi hissetsem aklıma Evrim gelir. İnsanın ruhuna ve yüreğine dokunurdu.”
 
‘Yaşama daha çok tutunun’
 
Evrim’in bizi gördüğüne inandığını belirten Dilek, “Güzel şeylerden mutlu olduğunu, başaramadığımız şeylerde üzüldüğünü, ‘Böyle yapsaydınız daha iyi olurdu’ dediğini düşünüyorum. Kürt basınında bu çalışmayı yürüten çok değerli kadın arkadaşlar var ama Evrim olsaydı daha nitelikli bir hale gelebilirdik. Görmediğimiz pencereleri o bize açabilirdi. Sürece dayalı moralsizlik, cansızlık, çalışma azminde düşüşler yaşayabiliyoruz ama Evrim olsaydı buna asla izin vermezdi. Moralimiz düştüğünde, coşkumuz azaldığında bize çok kızardı. Kürtlük bilinci düşünsel ve ideolojik temeller üzerinde şekillenen bir arkadaştı. Bugün Kürtlerin edindiği kazanımlardan çok mutluluk duyardı ve bunu üretime çevirirdi. Rojava’nın filmini çekmiş, kitaplarını yazmış olurdu. Benim tanıdığım Evrim şu an yanımızda olsaydı kadın gazetecilere daha çok üretmelerini söylerdi. ‘Yaşama daha çok tutunun, asla karamsarlığa kapılmayın ama kendiniz olun, gerçek olun’ derdi. İnsanın kendisi olursa başaramayacağı hiçbir şey olmadığını düşünen bir arkadaştı. Bize de bıraktığı en önemli şey kendin olmak, kendini bilmek duygusu oldu” diye konuştu.