Tahliye edilen Naime Çelik: Mekan değişse de talebim ve direnişim sürecek

  • 09:02 11 Nisan 2019
  • Güncel
Gülistan Azak
 
DİYARBAKIR - Tahliye edildikten sonra açlık grevi eylemini evinde sürdüren Naime Çelik, sadece var olan yasaların uygulanmasını istediklerini belirtti. Naime, eyleminin 155’inci gününde olan Leyla Güven’in ilk eylem aşamasını şu sözlerle anlattı: “Gülümseyerek bir devrimin nasıl öncüsü olabileceğini gösterdi. O bizler için bir meşaleydi. Ne mutlu bize ki, onun yaktığı meşaleyi tutuk ve sürdürüyoruz.”  
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle bölge ve Türkiye cezaevlerinde başlatılan açlık grevi eylemleri devam ediyor. Cezaevlerinde başladıkları eylemi tahliye edildikten sonra evlerinde sürdüren tutsak sayısı da gün geçtikçe artıyor. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nde başlattığı ve tahliyesi ardından evinde sürdürdüğü açlık grevi 155’inci gününe girerken, tahliye olan açlık grevi eylemcilerinden Sedat Akın, Gurbet Ektiren, İhsan Sinmiş (55) ve Ferdi Karabay da eylemini evlerinde sürdürüyor.
 
Cezaevinden tahliye edildikten sonra açlık grevi eylemini evinde sürdürenlerden biri de Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde 1 Mart’tan itibaren süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemine dahil olan ve 28 Mart’ta tahliye edilen Naime Çelik. Naime, 2 yıl 6 ay tutsak bulunduğu cezaevinden tahliye edildikten sonra Bağlar ilçesinde bulunan Muradiye Mahallesi’ndeki evinde ailesi ile birlikte eylemine devam ediyor. 
 
Evinde görüşmek üzere sözleştiğimiz Naime ile ilk karşılaşmamız bir hayli etkileyiciydi. Kapı girişinde kendisini dinlemeye hazır dururken, milyonların karşısına çıkarmaya hazır, bahçede yağmur altında cezaevindeki anılarını ve yaşanmışlığı nasıl eksiksiz aktaracağını düşünen Naime duruyor. Sağanak yağış nedeniyle randevu saatimizi geciktireceğimizi düşünmüş olmalıki karşısında bizleri görünce mahcup bir gülümsemeyle “Aaa xer hati. Kusura bakmayın ben de biraz yağmur kokusu alayım diye oturuyordum” diye ekliyor. Bedeni zayıflamış ama dingin adımlarla önümde yürüyüp odaya davet ediyor. Odaya geçtiğimizde Naime ile yapacağımız söyleşinin sorularını kafamda oturtuyorum ve başlıyoruz. Naime ile yaptığımız söyleşiyi sizlerle paylaşırken, açlık grevinde olan bir kadının güçlü duruşunu sizlere yansıtmayı umuyorum. 
 
* Açlık grevi eylemine neden başladınız?
 
Açlık grevi eylemine başlama nedenim öncesinde Leyla Güven arkadaşımız tarafından belirtilmişti. Eylemdeki amacımız Türkiye’nin kendi Anayasası’nı uygulamasını sağlamaktır. Türkiye bugün kendi Anayasası’na karşı çıkıyor ve uygulamıyor. Kendi Anayasası’nda var olan hakları cezaevlerinde tutuklu olan tutsaklara vermiyor. Bugün Sayın Abdullah Öcalan barış sürecinin ortadan kaldırılmasıyla kendi haklarını kullanamamaya maruz bırakılmıştır. Ailesi ve avukatları ile görüş yapamıyor. Ben ve arkadaşlarım da tüm bu hukuksuzluklar nedeniyle açlık grevi eylemine başlamış bulunuyoruz. İsteğimiz Sayın Abdullah Öcalan’ın tutsak haklarından yararlanması. 
 
İçişleri Bakanı ve savcılar bizlere ‘Neden Abdullah Öcalan’ın kendisi açlık grevi eylemine girmiyor?’ diye soruyor. Onlara defalarca dedik; Sayın Abdullah Öcalan kişi değil, toplumdur. O zaten elinden geleni fazlasıyla yapmıştır. Bundan sonrası için yapabilecekler bizlerin sorumluluğundadır. Greve başlama nedenimizde asıl olarak budur. Sayın Abdullah Öcalan, uygulanan tecritle kendi halkından koparılmak istendi. Kendisinin yaşayıp yaşamadığından bile bihaberiz. Kendisine bir şey olursa, haberimiz dahi olmayacak. Açlık greviyle dışarıya yansıttığımız tepkimiz dayatılan bu hukuksuzluğa karşıdır.
 
* Leyla Güven eyleminin 155’inci gününde. Leyla Güven öncülüğünde başlatılan açlık grevleri ise ülke sınırlarını aşmış durumda. Neler söylemek istersiniz?
 
Leyla Güven, açlık grevi eylemine başlama kararını mahkemede almıştı. Bizlerin de haberi yoktu. Eylem kararını koğuşa gelip bizlerle paylaşınca öğrendik. Çok şaşırmıştık. Gözlerindeki tarifsiz inanç ve kararlılık, kendisine bakan herkesi o an zafer coşkusu ile sarhoş ediyordu. Leyla Güven’in o an ki duruşu zaferin ne denli yakın olduğunu hissetmemize yetiyordu. O an bakıldığında zaferin ne denli yakın olduğunu hissetmemize yetiyordu. Yaşı 50’yi geçmiş bir arkadaşın mahkemedeki başkaldırışı ve böylesi bir grevi başlattığını duyurması, koğuşa geldiğinde de aldığı kararı güler yüzü eşliğinde  bizlere duyurması sıradan bir şey değildi.
 
"Leyla Güven’in tahliyesi ardından büyük hüzün yaşadık. Bizlerle o denli bütünleşmişti ki, bizden ayrıldığı an kendimizi yalnız hissetmeye başladık. Ama bizler şunu çok iyi biliyorduk. Leyla Güven nerede olursa olsun, zafer coşkusunu devam ettirecektir. Zaferi elde edeceğine olan inancımız tamdı."
 
Onun verdiği moral ve coşku bizleri cezaevinde ayakta tutuyordu. Leyla Güven’in tahliyesi ardından büyük hüzün yaşadık. Bizlerle o denli bütünleşmişti ki, bizden ayrıldığı an kendimizi yalnız hissetmeye başladık. Ama bizler şunu çok iyi biliyorduk. Leyla Güven nerede olursa olsun zafer coşkusunu devam ettirecektir. Zaferi elde edeceğine olan inancımız tamdı. Ki öyle de oldu. Onu tahliye ederek, zaferini kırabileceğini sandılar. Ama Leyla Güven direnişini sürdüreceğini çok net bir şekilde kanıtladı ve ‘Biz sizin düşmanınız değiliz. Biz yalnızca sizin yasalarınızı devreye koymanızı istiyoruz. Siz bizi nereye gönderirseniz gönderin fark etmeyecek. Cezaevinde, evde, sokakta dahi olsak biz eylemlerimize devam edeceğiz. Çünkü doğruluğuna inanıyoruz’ mesajını verdi. 
 
Leyla Güven’in o güzel ve anlamlı duruşu ile tüm dünyaya talebini duyurdu. Bir kimsenin eyleme gülücükler yayarak başlaması kadar güzel bir şey olamaz. Leyla Güven açlık grevi eylemi boyunca güler yüzünü eksik etmedi. Gülümseyerek bir devrimin nasıl öncüsü olabileceğini gösterdi. O bizler için bir meşaleydi. Ne mutlu bize ki, onun yaktığı meşaleyi tutuk ve sürdürüyoruz. Açlık grevi eylemi devam ediyor, talepler ise hala karşılanmadı.
 
* Birçok tutsağın grevi neredeyse 120 gününe ulaşacak ve sağlık durumları ise iyi değil. Medya açlık grevlerini görmüyor, halk nezdinde ise beklenilen yeterli tepkiler gösterilmedi. Neler söylemek istersiniz?
 
Leyla Güven, çok duygu yüklü bir arkadaşımızdı. Bu nedenle duyurduğu eylemini bireysel olarak sürdürmek istedi. Eyleminin yayılacağından ve olası ölümlere yol açacağından endişeleniyordu. Leyla Güven’in eylem kararından sonra bizler fedai eylemlerle destek sunmak istedik. Ama Leyla Güven gençlerin yaşamlarına son vermesini istemiyor, eylemi kendisi sürdürmek istiyordu. Bu eylemin dünyaya yayılacağını biliyorduk. Çünkü bugün Türkiye halklarının ellinde hiçbir şey kalmadı. Ülkede bir Anayasa’nın olmadığının herkes farkında artık. Kendi dillerini, dinlerini, kültürlerini yaşayamaz durumdalar. Dayatılan bu baskılara karşı halkın büyük bir tepkiye hazır olduklarını biliyoruz. Bizler daha büyük tepkilerin açığa çıkacağını bekliyorduk. Maalesef bu eylem medyada yeterince ses getirmedi. Bugün dünya basını açlık grevi eylemlerden bahsederken, Türk medyası gözünü kulağını kapatmış durumda. Türkiye’de sanki dünyayı saran böylesi bir eylem yok ve yaşanmıyor gibi. Halkımız sessiz değil. Cezaevinden çıktığımdan bu yana çok sayıda kişi ziyarete geldi. Halkımız çok bedel ödemiş bir halk. Canlarını verdiler vermeye de devam ediyorlar. Bu nedenle artık korkuyor olabilirler. Bize düşen de halkımızın bu korkusunu anlamak ve yıkmaya çalışmak olabilir. Yoksa bizler halkımızın içindeki öfkeyi biliyoruz. Bugün cenazelerimizi almamıza dahi izin verilmiyor.
 
"Bizler daha büyük tepkilerin açığa çıkacağını bekliyorduk. Maalesef bu eylem medyada yeterince ses getirmedi. Bugün dünya basını açlık grevi eylemlerden bahsederken, Türk medyası gözünü kulağını kapatmış durumda."
 
Gencecik arkadaşlarımızın cenazelerini alamıyoruz. Devletin bizlerden ne denli korktuğunu dayattığı zulümlerden görebiliyoruz. Halkımız aslında elinden gelenin fazlasını yapıyor ama tek kelime ile zindanlara atılanları görüyoruz. Faili meçhullere, infazlara tanık oluyoruz. Bu nedenle bizler halkın sessiz olduğunu söylemekten çok, halkın nasıl ses çıkarması gerektiğini göstermemiz gerek. Yaşamına son veren ve Diyarbakır’a getirilen Zülküf Gezen’in cenazesinde neler olduğunu gördük. On binler cenazesine sahip çıktı. Etrafı panzerler ve barikatlarla çevrelenen ve üstüne bir de silah sıkılmasına rağmen bu halk korkmadan ‘Bu cenaze bizim’ diye haykırdı. Beni ziyarete gelen gözleri yaş, yüreği öfke dolu anneleri görüyorum. Bu öfkeyi, gelen tüm ziyaretçilerde görebiliyorum. Bana gelip ‘ Elimden duadan başka bir şey gelmiyor’ diye ağlayan annelerin, aslında ellerinden çok şey geldiğini bilmeleri gerek. Bu anlamda halkımızın sessiz olduğunu söylememiz eksik kalacaktır. Halkımızın içindeki öfkeyi nasıl çığlığa dönüştüreceklerini bilmediklerini söylememiz daha tamamlayıcı olacaktır. Slogan atan 7 yaşındaki bir çocuktan korkan bir devlet var. Daha ötesi ne olabilir ki?
 
"Beni ziyarete gelen  gözleri yaş, yüreği öfke dolu anneleri görüyorum. Bu öfkeyi, gelen tüm ziyaretçilerde görebiliyorum. Bana gelip, ‘ Elimden duadan başka bir şey gelmiyor’ diye ağlayan annelerin, aslında ellerinden çok şey geldiğini bilmeleri gerek."
 
* Tahliye oldunuz ama eyleminize hala devam ediyorsunuz. Bunun nedenini açıklar mısınız?
 
Devletin Leyla Güven’i tahliye etmesindeki neden ne idiyse, bizleri de tahliye etmesindeki sebep aynıdır. Ben içeriği tamamen boş bir dosyadan 3 yıla yakın cezaevinde kalan biriyim. Bugün devlet 3 yıl boyunca tahliye gereği duymadığı kişiyi açlık grevine girdiği ay tahliye ediyor. Buradan açık olarak okunan şey, tahliye ile eylemin kırılmak istenmesidir. Devletin bu düşüncesine karşı ben, tahliyemin ardından evimde sürdürdüğüm eylemimle ‘Eylemimim mekanı değişse de, arkadaşlarımın talebi talebim olmaya devam edecektir. En doğal hakkım olan eylem hakkımı benden alamayacaksın’ diyorum. Açlık grevi eylemine başlama nedenim ise şahit olduklarımdır. Halka dayatılan zulmü, korkuyu, baskıyı ve hukuksuzluğu görüyordum. Düşünce olarak tamamen kendimi hazır hissettiğim, kendi özgür irademle ve isteğimle girdiğim bir grevdi bu. Bugün devlet ‘greve zorluyorlar’ diyor. Kesinlikle yanlış. Biz tamamen isteyerek ve dileyerek girdik bu grevlere. Bir başkası özgür yarınları yaşasın diye bu eylemi başlattık ve sürdürüyoruz. Eylemimizi bırakmayacağız.
 
"9 gencecik can ne istedi diye düşündü mü bu devlet acaba? O denli kulaklarını kapatmış ki devlet tüm bu yaşananlara, gençlerin ne istediğinin farkında dahi değil, görmek dahi istemiyor."
 
9 gencecik can ne istedi diye düşündü mü bu devlet acaba? O denli kulaklarını kapatmış ki devlet tüm bu yaşananlara, gençlerin ne istediğinin farkında dahi değil, görmek dahi istemiyor. O gençlerin talebi neyse benim talebim de o. Devlet suskunluğuna devam ederse, bizler de eylemimizi üst seviyelere taşımayı sürdüreceğiz. Taleplerimiz yerine getirilinceye dek eylemimiz devam edecektir. Kazanacağıma olan inancımla eylemimi devam ettirmekten vazgeçmeyeceğim.
 
* Cezaevinde bulunan tutsakların durumu hakkında bilgi verebilir misiniz? Açlık grevleri cezaevinde ne şekilde sürdürülüyor? Gazeteci Kibriye Evren ile birlikteydiniz. Kibriye Evren’in durumu hakkında bilgi verir misiniz?
 
İçerde gazeteci, doktor, öğretmen birçok arkadaşımız var. Bu arkadaşlarımızın tamamı eylemi üstlendi. Gazeteci Kibriye Evren özgür basından gelen bir arkadaştı. Kendisi ile ayrılıncaya kadar ki gözlemim, kendisinin çok moralli ve heyecanlı oluşuydu. Zaferi göreceğine olan inancı o denli büyüktü ki, onu anlatmaya söz yetmez. ‘Ben zaferin geldiğini görecem’ diyordu. Ve bunu o kadar büyük bir inançla haykırıyordu ki, o inançla bakan gözlerinden büyük ümit ve moral alıyorduk. O inancına ve gücüne anlam veremiyorduk. Onunla sıklıkla şakalaşırdık. Ona, ‘Yaşın ilerledi, greve girme’ diye takılırdık,  o da bize, ‘Ooo ben sizin gibi kaç genci cebimden çıkarırım’ diye karşılık verirdi. Bunu o kadar inanarak söylerdi ki, ondaki o gücü ve iradeyi hissetmemek imkansızdı. ‘Yaşlı kadın’ diye seslendiğimizde, bizlere her defasında ‘Kim ben mi? Hangimiz yaşlı bak bakalım’ diye gülerek karşılık verirdi. Yaşamdaki morali inanılmazdı. Gün gün eriyordu. Görebiliyorduk. Ama mesele erimesi değildi, talebi ve bu talep karşısındaki iradesi her şeyin üstündeydi. Gençlerle çok şakalaşırdı. Esprileri ile ortama renk ve enerji katardı. Kibriye arkadaş basından gelen bir arkadaş olarak çok güzel bir duruş sergiledi. Cezaevi ortamına duruşu ve iradesi ile güç katan bir arkadaştı.
 
"Cezaevinde biz ‘benim’ kelimesini yıktık. Ben ve benim yerine ‘bizim’ kavramını o denli oturduk ki yaşamımıza, bu cezaevine ayrı bir anlam ve önem atfediyor. İşte cezaevi böyle bir yer. Bir başkası olmayı öğretiyor sana…"
 
Cezaevi dışarıdan bakıldığında çok korkulan bir ortam. İnsanlar cezaevine girmekten çok korkuyor. Ama cezaevi ortamı öyle korkulabilecek bir ortam değil. Cezaevinde biz ‘benim’ kelimesini yıktık. Ben ve benim yerine ‘bizim’ kavramını o denli oturduk ki yaşamımıza, bu cezaevine ayrı bir anlam ve önem atfediyor. Bizler cezaevlerinde, devletin göremediği şeyleri yarattık. Devletin kendini dayattığı en zor alanlarda, bizler kendimizi geliştirecek yaşam alanları oluşturduk. Bir yoldaşınızın  ölüm haberini aldığınızda, muhakkak ki kendinizi çok kötü hissedersiniz değil mi? Ama cezaevinde buna üzülemiyorsun. Üzülürsen arkadaşında bıraktığın etkiyi düşünüyorsun ve üzüntünü gizlemek ve bastırmak zorunda kalıyorsun. Onun elini tutup, ‘üzülme bu bir eylem’ demeyi öğreniyorsun. Bizler ölüme anlam vermeyi öğrendik. Bizler gencecik arkadaşlarımızın ölüm haberlerini yine bu anlam eşliğinde omuzladık. Geceleri uyumaktan korkar durumdaydık. Arkadaşlarımızın yaşamına son vereceği endişesi ile uyumaya çalışıyorduk. Bu durum büyük bir psikolojik sorundu. Böylesi bir ortamda dahi bizler birbirimize o denli büyük moral oluyorduk. Biz yaşamını son veren arkadaşımızın meşalesini ne kadar daha yükseğe kaldırabiliriz diye düşünmeyi bu ortamlarda öğrendik. İşte cezaevi böyle bir yer. Bir başkası olmayı öğretiyor sana.
 
* Bu güzel ve anlamlı söyleşinin ardından sona yaklaşırken ifade etmek istediğiniz farklı bir nokta ya da çağrınız var mı?
 
Halka çağrımız açıktır. Yapması gereken neyse onu yapmasını bekliyoruz. Kimin elinden ne geliyorsa onu yapsın istiyoruz. Kiminin elinden dua etmek, kiminin bir bardak su taşımak geliyordur. Kimisinin ise sesimize ses katması için bağırması gerekiyordur. Halkımızın elinden ne geliyorsa onu beklemekten öte bir şey istemiyoruz. Bizler halkımızdaki yerimizi, sevgimizi, değerimizi biliyoruz. Bizlere sahip çıkacaklarından da kuşkumuz yok. Halkımızdan tek istediğimiz cenazelerimize sahip çıkmalarıdır. Devletin amacı halkımızı korkutup, cenazelerimizin verilmesini engellemektir. Halkımıza sesleniyorum; Çıkın meydanlara ve haykırın. ‘Sizden korkmuyoruz. Biz cenazelerimizi size vermeyeceğiz, onlar bizim’ deyin. Tek isteğimiz bu. Ve biz inanıyoruz ki, kazanacağız. Bir üstadın da dediği gibi: ‘Mutlaka kazanacağız.’