‘Tecrite karşı yaklaşımımız daha cesur ve net olmalı’

  • 09:09 6 Nisan 2019
  • Güncel
İSTANBUL - İmralı tecridinin çalışma yaşamından çocukların geleceğine kadar toplumun tümü üzerinde etki yarattığını belirten KESK İstanbul Kadın Meclisi Üyesi Döne Gevher, “Gelecek açısından kaygı duyuyorum. O yüzden tecrit karşısındaki duygularımız, açlık grevine yaklaşımımız daha cesurca ve daha net olmalıdır” dedi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkâri Milletvekili Leyla Güven öncülüğünde başlayan açlık grevleri dünyanın birçok yerinde ve cezaevlerinde devam ediyor. Yaklaşık 7 bin tutsağın açlık grevi eylemi sürerken, iktidar hala sessizliğini koruyor. 
 
‘İktidar da muhalefet de bu hukuksuzluğa karşı adım atmalı’
 
İktidarın ve muhalefetin açlık grevine yönelik sessiz kalmasına tepki gösteren Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) İstanbul Şubeler Platformu Kadın Meclisi Üyesi Döne Gevher, siyasal iktidarın tekçi yaklaşımıyla toplumu her alanda tecrit altına aldığını söyledi. Tecridin sadece İmralı’da uygulanmadığını vurgulayan Döne, “İmralı’dan başlayarak toplumun geneli üzerinden yaygınlaştırılan bir tecrit uygulaması var. Kaygılı, sıkıntılı bir yaklaşım var. İktidar dışında muhalefetin de bu konuda söz söylemediği, sesini çıkarmadığı bir durum var. Şunu görmek lazım. Bir insanı yalnız bırakmak ciddi bir işkence yöntemidir. Şu anda bir işkence yöntemi olarak İmralı tecrit sistemi var. Bu sistem kaldırılmadığı sürece demokratik ve barışçıl bir yaşamın koşulları mümkün görünmüyor. O yüzden mutlaka açlık grevlerinin geldiği bu aşamada, tüm toplum ve siyasal iktidar başta olmak üzere muhalefetin de ses çıkarması lazım. Bu hukuksuzluğu sonlandırarak süreci bitirmeleri gerekiyor” dedi.
 
‘Gelecekten kaygı duyuyorum’
 
Açlık grevinin çalışma yaşamına yansımalarını anlatan Döne, KESK olarak da ciddi hukuksuzlukla karşı karşıya olduklarını belirtti. Çok fazla ihraç olduğunun altını çizen Döne, şöyle devam etti: “İş yerlerimizde güven sıkıntısı var. İnsanların birbirleriyle ilişkileri, iş barışı ciddi anlamda sıkıntılı. Çünkü iş yerinde ortaklaştığımız, tartıştığımız, sohbet ettiğimiz arkadaşlarımızın birbirine şüpheli yaklaşımlarının kendisi bile sıkıntılı. Bu anlamda bu ortam değişmediği sürece toplumsal bir huzurun olması da mümkün değil. Toplumun barış içerisinde olmadığı bir yerde, iş yerlerimize yansıyan da mahallemize yansıyan da bu. Kutuplaşma ve karşıtlaştırma kültürü aslında patlamaya hazır bir bomba gibi. Böyle devam ettiği sürece de ben kaygı duyuyorum. Öğrencilerim ve çocuklarımın geleceği açısından kaygı duyuyorum. O yüzden tecrit karşısındaki duygularımız, açlık grevine yaklaşımımız daha cesurca ve daha net olmalıdır.”
 
‘Abimin fotoğrafıyla uyuduğumu hatırlıyorum’
 
1980’li yıllarda cezaevlerinde başlatılan açlık grevini hatırlatan Döne, bu dönemde abisinin uzun süre açlık grevlerine girdiğini ifade etti. O dönemde her an ne olacak kaygısıyla yaşadıklarını dile getiren Döne, “Ben o zaman küçüktüm. İlkokula gidiyordum. Annemin günlerce uyumadığı, ağıtlar yaktığı süreçleri biliyorum. Gecelerce abimin fotoğrafıyla uyuduğumu hatırlıyorum. Şimdi aynı duyguyu cezaevinde olan insanlar içinde hissediyorum. Çünkü bazılarını tanıyorum. Birlikte mücadele ettiğimiz insanlar. Örneğin Sebahat Tuncel İstanbul’da birlikte yol yürüdüğümüz kadın arkadaşımız. Açlık grevindeki insanların her an eriyor olması bende ciddi bir kaygı, huzursuzluk oluşturuyor. Geceleri uykusuzluk ve huzursuzluklar yaratıyor. Her an bir şey olacak diye kaygılanıyorum ki kötü haberleri alıyoruz. Üst üste gelen ölümler var. Yeni ölümlerin olabileceği kaygısını taşıyoruz. O yüzden durumun bir an önce sonlandırılması gerekiyor. Devletin sorumluluğunu yerine getirmesi gerekiyor. Kendi hukukunu uygulamaması gibi bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız. Kendi hukukunu uygulaması bekleniyor. Açlık grevindeki eylemcilerinde talebi bu yönde. Tek talepleri var bu talep de hukuki bir taleptir” diye konuştu.