’15 Şubat komplosu ile yapamadıklarını tecritle yapmaya çalışıyorlar’

  • 09:03 15 Şubat 2019
  • Güncel
DİYARBAKIR - 21’inci yılına giren İmralı tecridinin kaldırılmasından öte Abdullah Öcalan’ın özgürlük koşullarının sağlanması gerektiğini belirten avukatlarından HDP’li Ebru Günay, İmralı sisteminin tamamen lağvedilmesi gerektiğini söyledi. Emine Aydoğan ise, “O zaman komplo ile yapamadıklarını şimdi tecritle yapmaya çalışıyorlar ama bu oyunlara gelmeyeceğiz” dedi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 15 Şubat 1999 tarihinde uluslararası güçlerin ortaklığıyla Türkiye’ye getirilmesinin üzerinden 20 yıl geçti. O günden bu yana İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi'nde tecrit koşulları altında tutulan Abdullah Öcalan'ın bu güne kadar uzattığı barış eli ve çabaları da havada bırakıldı.
 
Abdullah Öcalan’ın avukatı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Mardin Milletvekilli Ebru Günay, 15 Şubat’ı ve sonrasında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. 
 
‘İmralı sisteminin tamamen lağvedilmesi gerekiyor’
 
İmralı tecridinin artık nitelik değiştirdiğini belirten Ebru, ağırlaştırılmış tecridin mutlak tecride evrildiğini söyledi. Mutlak tecridin “İmralı Adası ile her türlü iletişime kapalı olma” anlamı taşıdığını ifade eden Ebru, “20 yıl boyunca kesintisiz devam eden bir tecrit bulunmaktadır. Sayın Abdullah Öcalan ile temas kurmak yalnız başına tecridi kırmıyor. İmralı tecrit sisteminin kırılabilmesi için bu sistemin tamamen lağvedilmesi ve Sayın Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanması gerekiyor” dedi.
 
‘Dünyanın hiçbir yerinde bir lider 20 yıl tecrit edilmemiştir’
 
Son birkaç yıllık dönemi özgün ve özel kılan durumun İmralı’yla her türlü iletişimin önünün kesilmesi olduğunu kaydeden Ebru, geçmiş dönemlerde belli aralıklarla da olsa aile ve İmralı Heyeti ile görüşme olanaklarının sağlandığını dile getirdi. Ebru, “21’nci yılına girdiğimiz tecridin kaldırılmasından öte özgürlük koşullarının sağlanması gerekiyor. Dünyanın hiçbir yerinde bir lider 20 yılı aşkın süre boyunca tecrit edilmemiştir. Bu nedenle bu sürecin bir an önce ortadan kaldırılması gerekiyor. İmralı sisteminin bir özelliği var ve o özellikte yutuyor. Yani istisna kabul etmiyor. Ya sistemin içerisindesinizdir ya da değilsinizdir. Örneğin şuan İmralı sistemi içerisinde bulunan diğer 3 tutsak İmralı’ya gelmeden önce aile görüşü, mektup ve telefon görüşü yapabiliyorlardı. Ancak İmralı sistemi içerisine girdikleri anda tüm bağlantılar koptu. Her 3 arkadaştan haber alamıyoruz ve onlarda bu sistemin içine dahil edildi. Bu kapsamda şuanda İmralı’da bir grup tecridi söz konusudur. 4’lü bir izolasyon söz konusu olmuştur ve dünyanın hiçbir yerinde bu kadar uzun süreli bir izolasyon söz konusu değildir” diye konuştu. 
 
‘Açlık grevleri, devleti hukuk kurallarına uymaya davet ediyor’
 
Tecride karşı Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekilli Leyla Güven öncülüğünde başlatılan açlık grevi eylemlerine değinen Ebru, uluslararası hukuk devletlerinin yasalarında direnme hakkı olduğunu ve eylemin bu kapsamda ele alınması gerektiğini söyledi. Ebru, “Hukukun olmadığı yerde, hukuksal mekanizma ile işi çözemediğiniz yerde bir karşı refleks olarak direnme hakkınızı kullanabilirsiniz. Yine yönetimlerin ve devletlerin meşruiyetlerini yitirdikleri anlarda başlayan bu direnişte arkadaşlarımız en adil haklarını kullanarak harekete geçmişlerdir. Açlık grevindekiler hükümetlere ‘Siz hukuksuz bir mekanizma yürütüyorsunuz’ diyerek kendi hukuk kurallarına uymaya davet ediyorlar. Bu nedenle tecridin 21’inci yılına girerken bu eylemin hayata geçirilmesi önemlidir” ifadelerini kullandı.
 
‘Biz anneler için kara bir gün’
 
Diyarbakır’daki kadınlardan Emine Aydoğan, komplo ile Kürt halkının ortadan kaldırılmak istendiğini belirterek, "15 Şubat biz anneler için kara bir gündür. Önderliğimiz şahsında tüm Kürt halkı hedef alındı ama gençlerimiz, çocuklarımız bu komployu direnişleri ile boşa çıkardılar. O zaman komplo ile yapamadıklarını şimdi tecrit ile yapmaya çalışıyorlar ama biz bu oyunlara gelmeyeceğiz. Komplo, direnişimizle, mücadelemizle boşa çıktı. Boşa çıkaracağız. Komployu yapanları kınıyorum” dedi. 
 
‘Bizim payımıza da zulme karşı direniş düşmüş’
 
Ayten Demir de, 15 Şubat ile ilgili şunları söyledi: "Biz diyoruz özgürlük, onlar vuruyor, biz diyoruz barış onlar tutukluyor, biz diyoruz ölümler olmasın onlar katliam yapıyor. Devlet kendi zulüm tarihini kendi eliyle yazıyor. Kürtlerin tek bir taşı, su veren çeşmesi olmasın istiyorlar ama biz Önderimizle beraber direnmeye devam edeceğiz. Bu yolda yüzlerce şehit verdik. Komployu lanetliyorum, komployu yapanları lanetliyorum. Önderimiz özgür bırakılıncaya kadar, barış gelene kadar Kürt halkı durmayacak. Direneceğiz, direneceğiz, direneceğiz. Bizim payımıza da bu düşmüş, zalimlere karşı direnmek" dedi.
 
‘O anların bende yarattığı öfkeyi asla unutmayacağım’
 
Manisa Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayı Hatice Aslan ise, komplonun ardından çalışmalara aktif şekilde katıldığını ifade ederek, “Sayın Öcalan’ın uçak görüntülerini televizyonda gördüğümde dehşete kapıldım. O anların bende yarattığı öfkeyi asla unutmayacağım. 4 gün boyunca ne ben ne ailem kendine gelemedi. Bunun karşısında bir cevap olmamız gerektiğine inandım ve o dönem HADEP öncülüğünde başlatılan eylemlere katıldım. Komploya karşı binlerce insan sokaklara aktı ve bizde o insanlardan biri olmak için yola çıktık” diye belirtti. 
 
‘Sayın Öcalan’ın özgürlüğü için herkes elini taşın altına koymalı’
 
Komplonun uluslararası bir oluşum tarafından hayata geçirildiğinin altını çizen Hatice, bugün yaşanan süreç tıkanıklığının o gün hayata geçirilen komplodan kaynaklandığını söyledi. Hatice, şöyle devam etti: “Sayın Öcalan’ın komployla Türkiye’ye getirilmesine karşı birçok eylem hayata geçirdik ve bunlardan biride CHP binalarını basmak oldu. O günden sonra alanlardan çekilmeme kararı aldım ve kadın çalışmalarına katıldım. Biz kadınlar olarak bu kirli ittifaklara ve komploya karşı güçlü bir çıkış yapmamız gerekiyor. Leyla Güven şahsında başlayan açlık grevleri önemlidir ve onların talebi bizim de talebimizdir. Sayın Öcalan’ın özgürlüğü için elimizden geleni yapacağız. Herkes de bu sürecin sorumlusu olarak elini taşın altına koymalıdır. Önderliğimiz tecrit altındayken evimizde rahat oturmamalıyız.”