
1999’dan 2019’a: Her defasında havada bırakılan barış eli
- 10:20 12 Şubat 2019
- Güncel
HABER MERKEZİ - PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılıp Türkiye’ye teslim edildiği uluslararası komplo 21’inci yılına girerken, bu süre zarfında İmralı’da özel uygulanan hukukla tecrit derinleştirildi. Abdullah Öcalan’ın barıştaki ısrar ve çabalarına Hükümet ve devlet yetkilileri, değiştirilen yasalarla meşruluk kazandırılan tecrit ve 250 hücre cezasıyla yanıt verdi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo ile Türkiye’ye getirilişinin üzerinden 20 yıl geçti. Abdullah Öcalan, Türkiye’ye getirildikten sonra Marmara Denizi’nde bulunan ve daha önce dönemin Demokrat Parti Başkanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın cezalarının infaz edildiği İmralı Adası’ndaki cezaevine konuldu. O günden sonra her gün biraz daha ağırlaşan tecrit 21’inci yılına girerken, Abdullah Öcalan bu süre zarfında devlet yetkililerine barış elini uzatmaktan geri durmadı. Fakat Abdullah Öcalan’ın uzattığı barış eli her defasında yarıda bırakılarak tekrar çatışmalı ortama zemin hazırlandı.
Peki 21 yılda İmralı Cezaevi’nde neler yaşandı? Türkiye’nin şuan içinde bulunduğu ekonomik bunalım, artan milliyetçilik ve çatışmalı ortama tekrar dönülmesinde İmralı’daki tecridin etkileri nelerdir? Abdullah Öcalan’ın uzattığı barış eli neden yarıda bırakıldı? Bu soruların cevabını, 21 yılda İmralı ekseninde gerçekleşen gelişmeler üzerinden derledik.
İmralı Adası’ndan ilk sağduyu çağrısı
Abdullah Öcalan ilk olarak Türkiye’ye getirildiğinde günler süren sorgulamaların ardından 28 Nisan 1999 tarihinde “vatana ihanet” suçlaması ile hakim karşısına çıkarıldı ve Şeyh Sait ile arkadaşlarının idam edildikleri günün yıl dönümü olan 29 Haziran’da idam cezasına çarptırıldı. Fakat Türkiye, Avrupa Birliği Uyum Yasaları gereğince verilen cezayı “ağırlaştırılmış müebbet”e çevirmek zorunda kaldı. Bu süre zarfında avukatları ile görüşen Abdullah Öcalan, dışarda devam eden eylemler için duyarlılık çağrısında bulunarak eylemlerin sonlandırılmasını istedi. Abdullah Öcalan’ın sağduyu çağrısına kulak veren Kürt halkı, eylemleri durdurma kararı aldı.
Tecridin ilk adımı: Avukat görüş günün sınırlandırılması
Daha sonra devlet yetkilileri ile Kürt sorununun çözümü üzerine görüşmeler gerçekleştiren Abdullah Öcalan, bu görüşmeler akabinde yaptığı çağrı ile 1 Ekim 1999 günü 8 kişilik “Barış ve Demokratik Çözüm Grubu”nun Türkiye’ye giriş yapmasını sağladı. Devlet yetkilileri ise, Abdullah Öcalan’ın bu girişimine haftada 2 gün olan avukat görüşünü tek güne indirerek ve barış grubunda yer alanları tutuklayarak cevap verdi. Devlet yetkilileri tarafından 12 Ocak 2000 tarihinde atılan bu adım aynı zamanda Abdullah Öcalan’ın dışarı ile temasını sınırlandırarak tecridin de ilk adımı oldu.
Mektuplara el konuldu, savunmanın bazı bölümleri sansürlendi
Abdullah Öcalan’ın barış elini havada bırakan devlet yetkilileri, görüşmeleri kestikten sonra tecrit politikalarının devamını devreye koydu. Abdullah Öcalan’ın gönderdiği ve kendisine gönderilen mektuplara kısıtlama getirilirken, 2002 yılında da avukatları ile yaptığı haftalık görüşmelerin saati bir saate indirildi ve haklarında davalar açılmaya başlandı. Abdullah Öcalan’ın dış dünya ile bağlantısı yavaş yavaş koparılmaya çalışılırken, günlük verilen gazeteler verilmemeye ve sınırlandırılmaya başlandı. Abdullah Öcalan’ın Atina’da hakkında açılan davaya göndermek üzere hazırladığı savunmasının da bazı bölümleri sansürlendi.
CPT’den 2’inci ziyaret
Abdullah Öcalan, 27 Kasım 2002’de avukatları ile görüşme gerçekleştirdikten sonra 11 hafta boyunca avukatları ve ailesi ile görüşme gerçekleştiremedi. Dışarıda yapılan gösterilerden sonra İşkencenin Önlenmesi Avrupa Komitesi (CPT) 16-17 Şubat 2003 tarihinde 2’inci defa İmralı Cezaevi’nde incelemeler yaptı ve avukat görüşmelerinin engellenmesine dikkat çekti. CPT, görüşmelerin hava muhalefeti olumsuz ise farklı günlerde gerçekleşebileceğini belirtti. 14 hafta avukatları ile görüşemeyen Abdullah Öcalan, 12 Mart 2003 günü avukatlarıyla görüşebildi.
AİHM’den dikkat çeken karar
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Abdullah Öcalan’ın avukatlarının başvurusu üzerine 2003 Mart ayında incelediği dosyada, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin adil yargılanma hakkı, gözaltı süresinin uzunluğu ve kötü muameleyle ilgili maddelerini ihlal ettiğine hükmetti.
Türkiye AİHM’in kararına itiraz başvurusunda bulundu. Bunun üzerine Büyük Daire, 12 Mayıs 2005’te itirazı değerlendirerek Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3, 5 ve 6'ncı maddelerinin ihlal edildiğine karar verdi. Bunun üzerine Abdullah Öcalan’ın avukatları Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurarak davanın yeniden görülmesini talep etti. Mahkeme, 5 Mayıs 2006’da yeniden yargılamanın verilen kararı değiştirmeyeceği gerekçesiyle başvuru talebini reddetti. 2 Ekim 2006’da Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi’ne müracaat eden Abdullah Öcalan, adil yargılamanın yapılmadığını, yeniden yargılama talebine uyulmadığını vurgulayarak, Komite’den tavsiye kararı istedi. Fakat Komite, AİHM’in aldığı kararı yok saydı ve yeniden yargılanmaya gerek olmadığına karar verdi.
Barış için 10 maddelik yol haritası
Abdullah Öcalan, barıştaki ısrarını ortaya koymak için 2 Temmuz 2003’te 10 maddelik bir yol haritası ortaya koydu. Yol haritasında demokratik ve kültürel normların hayata geçirilmesi, köy koruculuğunun kaldırılması, köye dönüşlerin sağlanması, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, çatışmalı ortamda suça bulaşmış kişi ve kurumların açığa çıkarılıp cezalandırılması, bölgenin ekonomik yatırımlarla kalkındırılması ile siyasal genel af çıkarılması gibi öneriler yapıldı. Abdullah Öcalan ayrıca dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’a hitaben 3 mektup da kaleme aldı. Fakat Abdullah Öcalan barış adına yaptığı bu girişime de cevap bulamadı.
Yeni yasa ile tecride meşruluk kazandırıldı
2005 yılına gelindiğinde ise Türkiye hukukunda büyük bir değişim yapıldı ve 79 yıldır yürürlükte olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK), yerini 5237 sayılı yeni TCK’ya bıraktı. Bu yasa en fazla İmralı Cezaevi’nde tutulan Abdullah Öcalan’ı etkiledi ve tecride bir meşruluk kazandırıldı. Abdullah Öcalan’a tanınan birçok hakkı elinden alınırken, 12 avukatına görüş yasağı getirildi, avukat görüşmeleri kayda alınmaya başlandı, avukatların görüşme sırasında not almasına izin verilmedi, yeni yasa ile birlikte tahliye olma olasılığı ortadan kaldırıldı, telefon ve televizyon hakkı kısıtlandı ve açık görüş hakkı da sadece birinci derecede aile üyelerine tanındı. Anne ve babası yaşamını yitiren Abdullah Öcalan, kardeşleri ile anca kapalı görüşü iki haftada bir yarım saat olarak gerçekleştirebildi. Günde 2 saat olan havalandırma saati de bir saate düşürüldü. Yine Abdullah Öcalan’ın ailesi dışında 3 kişi ile görüşme hakkı da elinden alınarak hiç uygulanmaya konulmadı.
Ateşkes çağrısı
Yine Abdullah Öcalan hakkında açılan davalar sürerken, Hükümet yetkilileri yargılanmaların bittiğini ve var olan tecride kılıf bulma çabasına girdi. Yine Abdullah Öcalan’ın kardeşleri ile Kürtçe yaptığı görüşmeler de yasaklandı ve Abdullah Öcalan bu uygulamaya tepki göstererek Kürtçe konuşmadaki ısrarını ortaya koydu. Bu süreçte Abdullah Öcalan Demokratik Konfederalizm tezini ortaya koyarak, devlet yapılanmasına karşı olduğunu bir kez daha dile getirdi. Abdullah Öcalan, görüşmelerinde bu tezini tüm Ortadoğu halkları için geliştirdiğinin altını çizdi. Abdullah Öcalan ayrıca 2005 yılında PKK’ye de çağrıda bulunarak ateşkesin devam etmesini istedi. Yine Kürtçe anadilde eğitim hakkı talep edilmesini ve demokratik yolların kullanılmasını istedi. Fakat Hükümet yetkilileri buna da daha sert cevap vererek operasyonları büyüttü ve şiddetlendirdi.
20 günlük hücre cezası
Abdullah Öcalan’ın bu girişimine karşılık İmralı Cezaevi Disiplin Kurulu tarafından 20 günlük hücre cezası verildi. Bu cezanın gerekçesi ise “örgüte talimat verip halkı isyana kışkırtma” oldu. 1 Ocak 2006 itibari ile hücreye alınan Abdullah Öcalan, radyosu, gazeteleri, kitapları ve havalandırmaya çıkma hakkı elinden alındı. Yine hücre içerisindeki penceresi elek ile kapatılarak sadece yarısından dışarıyı görme olanağı tanındı. Yine odasına sert bir sandalye bırakıldı. Abdullah Öcalan’a günlük gazeteleri de verilmemeye başlandı. Ama Abdullah Öcalan her şeye rağmen dışarıya direndiği mesajını verdi. Aradan geçen 7 ayda Abdullah Öcalan bir kez daha hücre cezasına çarptırıldı. Bunun gerekçesi ise avukatları ile yaptığı görüşmede, “Çözüm ve barış için sadece PKK’nin demokratik siyaset yapmasının önünün açılması yeterlidir” sözleri oldu. Abdullah Öcalan bu hücre cezası süresince aile ve avukatları ile görüştürülmedi.
Zehirlendi iddiaları kamuoyuna yansıdı
Abdullah Öcalan bir kez daha barış elini uzatarak dönemim Meclis Başkanı Bülent Arınç’a hitaben bir mektup kaleme aldı ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin elinden geleni yapacağını ifade etti. Fakat bu çağrıya da somut bir adım atılmadı. Bu süreçte Abdullah Öcalan’ın zehirlendiği duyumları kamuoyunda büyük bir tepki ile karşılandı. Tarafsız bir sivil heyetin İmralı’ya gitmesi talep edildi. Fakat bu da devlet yetkilileri tarafından karşılık bulamadı. Bu süreçte “Öcalan’ın sağlığı sağlığımızdır” kampanyası Türkiye ve Avrupa’da oldukça ses getirdi. Avukatları konuya ilişkin AİHM’e başvuru yaptı.
Savunmasına el konuldu, saçları kesildi
Abdullah Öcalan bu süreçte de savaşta ısrar edilmemesi gerektiği konusunda mesajlar gönderirken, buna karşılık 2007’nin Mayıs ayında bir kez daha hücre cezası verildi. Avukatları ile 3 hafta görüştürülmeyen Abdullah Öcalan’ın savunmasına da el konularak avukatlarına verilmedi. Abdullah Öcalan bu süreçte Demokratik Konfederalizm tezini somutlaştırarak Demokratik Özerklik olarak kavramlaştırdı. Kasım 2007’de Abdullah Öcalan’a Hükümet’e yönelik uyarılarından dolayı bir kez daha “örgüte talimat” iddiasıyla 20 günlük hüre cezası verildi. Aradan geçen bir yılda 2 Temmuz 2008 günü avukatları Abdullah Öcalan’ın saçlarının isteği dışında zorla kestirildiğini kamuoyu ile paylaştı. Adalet Bakanlığı, saç kesiminin Abdullah Öcalan’ın isteği doğrultusunda geçekleştiğini iddia etse de avukatlar bunu yalanladı.
Yeni bir yol haritası
Takvimler 20 Ağustos 2009’u gösterdiğinde Abdullah Öcalan yeni bir yol haritası kaleme aldı ve cezaevi yönetimine teslim etti. Devlet yetkilileri, yol haritasına el koyarak kamuoyuna yansımasına izin vermedi. Fakat Abdullah Öcalan, 23 Ekim günü yaptığı avukat görüşünde 3 aşamalı bir yol haritası hazırladığını kaydetti. Abdullah Öcalan yol haritasında ilk olarak devletin, Kürtlerin tüm haklarını güvence altına almasını istedi. Devletin buna karşı güvence vermesini isteyen Abdullah Öcalan, PKK’den de “bölücü” olamadığını ve şiddeti esas almadığını ilan etmesini istedi. Çatışmasızlık ortamı oluşturulmasını ve Kürtlere kendini yönetme imkanı sunulmasını isteyen Abdullah Öcalan eğer bunlar gerçekleşirse PKK’nin güçlerini sınır dışına çekmesini ve devletin verdiği güvenceyi hukuki mevzuata oturtmasını öngördü. Fakat Abdullah Öcalan’ın bu barış adımı da devlet nezdinde karşılık bulamadı.
İkinci barış grubu çağrısı
Abdullah Öcalan’ın hazırladığı yol haritasını yok sayan devlet yetkilileri, yeni bir barış grubu çağrısı yapılmasını istedi. Bu teklife sıcak bakmayan Abdullah Öcalan, devlet yetkililerinin yeni bir sürece girileceği teminatı üzerine çağrı yapıldı. Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine Ekim 2009’da Kandil ve Mexmur’dan ikinci barış grupları Türkiye’ye giriş yaptı. Halkın adeta bayram havasında karşıladığı barış grubu devlet nezdinde karşılık bulamadı. Abdullah Öcalan bunun için şu değerlendirmede bulundu: “Barış işi ciddi bir iştir, saygı ister. Her şey anlaşılmıştır. Bu grupların gelişi ve buna karşı Kürt halkının onurlu sahiplenişi, duruşu, Hükümet’in gerçek yüzünü, niyetini ortaya çıkarmıştır. Hükümet’in planı suya düştü. Yine her şeyin günahını Kürtlerin üzerine atmaya çalışıyorlar. Tabii ki açılım maçılım hikaye, amaçları PKK’nin tasfiyesidir.”
Kasım ayında ise CPT’nin eleştirileri üzerine İmralı’da yeni inşa edilen Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne 5 tutsak sevk edildi. Yine bu süreçte Abdullah Öcalan’ın odası daha küçük metre kareye sahip bir oda ile değiştirildi.
Barış grubundakiler tutuklandı
Bu süreçte Abdullah Öcalan’a bu kez 10 günlük hücre cezası verildi ve operasyonlar daha da genişletildi. Ve barış grubunda yer alan 13 isim Haziran 2010’da tutuklandı. Devlet yetkilileri daha sonra Oslo’da PKK yöneticileri ile müzakere masasında bir araya geldi. Fakat bu da uzun sürmedi. Abdullah Öcalan avukatlarıyla 27 Temmuz 2011’de yaptığı görüşmede, “Benim yapacaklarım bitti” sözleriyle bu sürecin de ilerlemediğini ve sonlandırıldığını aktardı. Abdullah Öcalan bu günden sonra avukatları ile görüşme gerçekleştiremedi. Yine bu süreçte CPT İmralı Adası’na bir ziyaret gerçekleştirdi ve incelemelerde bulundu.
Açlık grevleri tecridi kırdı
Avukatları ve ailesi ile 1 yıl görüştürülmeyen Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit, Eylül 2012’de PKK ve PJAK’lı tutsakların 68 günlük açlık grevleri sonucu kırıldı. Mehmet Öcalan İmralı Adası’na giderek Abdullah Öcalan ile görüştü ve eylemlerin sonlandırılması mesajını kamuoyuna iletti.
Sakine Cansız ve arkadaşlarının katledilmesi ile sürecin ilk sabotesi yaşandı
Tecridin kırılması akabinde Abdullah Öcalan, bir kez daha barış elini uzattı ve çözüm sürecinin önünü açtı. Aralık 2012’de de MİT Müsteşarı Hakan Fidan İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşmeler yaparken, 3 Ocak 2013’te ise Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşmeler gerçekleştirdi. Kamuoyunda görüşmelerin yankıları sürerken, PKK’nin kurucu kadrosu Kürt siyasetçi Sakine Cansız, KNK Paris Temsilcisi Fidan Doğan ve genlik hareketi üyesi Leyla Şaylemez Paris’te katledildi.
Abdullah Öcalan mesajı ile milyonlara seslendi
Abdullah Öcalan 2013 Diyarbakır Newrozu’nda milyonlara mesaj göndererek sürecin başladığını duyurdu ve halktaki barış umudunu yükseltti. Çözüm sürecinde görüşmelerin olduğu 2013 Haziran ayında olumlu bir adım olarak Abdullah Öcalan’ın odası 2009’dan önce kaldığı oda ile değiştirildi. Yine bu süreçte Abdullah Öcalan’ın heyet ile beraber çektirdiği fotoğraflar kamuoyu ile paylaşıldı. Görüşmeler devam ederken halkta da olumlu bir hava oluştu.
CPT, İmralı’ya Ocak ayında bir ziyaret daha gerçekleştirdi. Daha sonra yayımladığı raporda, Abdullah Öcalan'ın "kötü muamele görmediğini, fiziki tutukluluk koşullarının iyi olduğunu" ancak "yakınları ve avukatlarıyla görüştürülmesi, disiplin cezalarının makul derecede verilmesi ve açık hava faaliyetlerine katılabilmesi gerektiğini belirtti.
AİHM kararını açıkladı
AİHM 18 Mart 2014’te Abdullah Öcalan’ın aldığı müebbet hapis cezası ve İmralı Adası'ndaki cezaevi koşullarına ilişkin 2003, 2004, 2006 ve 2007 yıllarındaki başvurusunu değerlendirdi ve tek dosyada birleştirdi. AİHM, şartlı tahliye olasılığı olmaksızın ömür boyu hapis cezası verilmesiyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleyi konu eden 3'üncü maddesinin ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme, bu konuda bir yasal mekanizma gerektiğini vurguladı. Mahkeme Abdullah Öcalan'ın “yavaş yavaş zehirlendiği”ni kabul edilemez bulurken, tutukluluk koşullarıyla haklarının ihlal edildiğine oy çokluğuyla hükmetti. Mahkeme ayrıca yine oyçokluğuyla Abdullah Öcalan'ın tutulduğu cezaevi koşulları nedeniyle de haklarının ihlal edildiğini tespit etti. Kararda Abdullah Öcalan'ın cezaevine ziyaretçilerinin gelmesi konusundaki sorunlar ve sınırlamalar konusunda herhangi bir ihlal tespit etmediği iddia edilerek, şartlı tahliye olasılığı olmaksızın ömür boyu hapis cezasını hak ihlali saydı. Fakat Hükümet yetkilileri, şartlı tahliyenin söz konusu olmayacağını belirtti.
Son barış eli de tutulmadı
2 yıl süren “çözüm süreci”, Abdullah Öcalan’ın en son 5 Nisan 2015’te HDP heyeti ile gerçekleştirdiği görüşme sonrası noktalandı. Abdullah Öcalan görüşmeler süresince Hükümet yetkililerinin somut ve samimi adımlar atması yönünde görüş belirtirken, Hükümet yetkililerinden kısıtlı ve güvenceye alınmayan adımlar atıldı. Hükümet yetkilileri, 5 Nisan’dan sonra Abdullah Öcalan’ın dış dünya ile tüm bağlantılarını kopararak görüşmelerin yapılmasını engelledi.
Tecrit giderek ağırlaştı
Bunun akabinde 27 Temmuz 2015’te, 200 avukat İmralı’ya giderek görüş başvurusunda bulundu. Fakat “koster bozuk” olduğu gerekçesiyle avukatlara ret cevabı verildi. İmralı’daki tecrit aile ve avukat görüşü ile sınırlı kalmadı. Aile telefon hakkı, iletişim hakkı, bilgiye erişim hakkı gibi haklardan yararlanılmasına izin verilmedi. Abdullah Öcalan’ın tecritten dolayı yaşadığı sağlık sorunları sonucu oluşan hastalıklar tedavi edilmediğinden hastalıkları ilerledi.
Kamuoyundaki tepkiler üzerine 28 Nisan 2016’da CPT Heyeti, İmralı Cezaevi’ne gelerek incelemelerde bulundu. 15 Temmuz 2016 Darbe girişimi sonrası Abdullah Öcalan’ın hayatı ile ilgili sorular kamuoyunda oldukça tepki ile karşılandı. Darbe günü İmralı Adası üzerinde helikopter ve F16’ların uçtuğu kamuoyuna yansıdı. Bu süreçte İmralı Cezaevi'nin dış güvenliğinden sorumlu olan bir yüzbaşı ve bir astsubay “FETÖ” suçlamasıyla tutuklandı.
Açlık grevleri sonrası görüşme gerçekleşti
5 Nisan 2015’te HDP heyeti ile gerçekleştirilen görüşmeden sonra Abdullah Öcalan ile tek temas ise, ancak 50’ye yakın Kürt siyasetçinin gerçekleştirdiği açlık grevinden sonra 11 Eylül 2016 tarihinde yapılan aile görüşmesi ile oldu. Mehmet Öcalan, Abdullah Öcalan ile görüşme gerçekleştirdi ve açlık grevi sonlandırıldı. Bu görüşmeden sonra Abdullah Öcalan ve diğer 3 tutsaktan mektup, telgraf ya da faks dahil hiçbir şekilde haber alınamadı, aynı şekilde dışarıdan kendilerine posta yoluyla da ulaşmak mümkün olmadı. Bu görüşmeden sonra Abdullah Öcalan ve beraberindeki tutsaklar ile ailelerin ve avukatların yaptığı görüş başvuruları her defasında reddedildi.
21 yılda 250 hücre cezası
15 Temmuz 2016 tarihine kadar yapılan tüm başvurular için yıllarca “hava muhalefeti” ya da “gemi arızalı” gibi gerekçeler kullanılırken; bu tarihten sonra İnfaz Hakimliği, Olağanüstü Hal (OHAL) süresince yazılı haberleşme, dışarıyla iletişim kurmaktan ve ziyaretçi kabulünden yasaklandı. Avukat ve ailenin dışında aralarında değişik ülkelerden Avrupa Parlamentosu milletvekilleri, sendikacı, akademisyen ve insan hakları aktivistlerinin yer aldığı uluslararası bir heyet de Adalet Bakanlığı’ndan randevu talep ederek İmralı Cezaevi’ne 17-18-19 Şubat 2017 tarihlerinde ziyaret etmek istemiş fakat bu başvuruları yanıtsız bırakıldı. Yine Abdullah Öcalan’ın avukatları için yazdığı mektubu da avukatlarına verilmedi. Abdullah Öcalan’a 21 yıllık zaman zarfında 250 gün hücre cezası aldı.
Eski görüşmeler tecride gerekçe oldu
Yine 6 Eylül 2018 tarihinde Bursa 1. İnfaz Hakimliği, avukatların müvekkilleri ile görüşmesi 6 ay boyunca yasakladı. Gerekçe olarak ise Abdullah Öcalan hakkında 2005 ve 2009 yılları arasında verilmiş olan 11 ayrı hücre cezası ve 2009 yılındaki 156 sayfalık mektubuna dair disiplin kurulu kararını yasak talebi gösterildi. Avukatlar ile yapılan görüşmelerin PKK’ye emir ve talimat niteliğinde olduğu savunuldu. Yine İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Disiplin Kurulu’nca 14 Eylül 2018 tarihinde Abdullah Öcalan’a verilen disiplin cezası nedeniyle görüşmeye izin veremeyeceği bildirildi. Ceza konusunda ne Abdullah Öcalan’ın ailesine ne de avukatlarına bilgi verilmedi. İmralı’da tutuklu olan Hamili Yıldırım’ın kardeşi Polat Yıldırım, Ömer Hayri Konar’ın kardeşi Ali Konar ve Veysel Aktaş’ın ablası Sabiha Aslan'ın yaptığı başvurularda aynı gerekçelerle reddedildi.
AİHM ‘kötü muamele yok’ dedi
27 Eylül 2018 günü ise AİHM, Abdullah Öcalan'ın cezaevinde kötü muamele gördüğüne ilişkin başvurusunu oy birliğiyle reddetti. Abdullah Öcalan'ın 2008 yılında gerçekleşen hücre araması esnasında kötü muameleye maruz kalması mahkeme tarafından ele alındı. AİHM, söz konusu hücre aramasının gerçekleştiği gün ve o günü takip eden dönemde Abdullah Öcalan'ın doktorlar tarafından muayene edildiğini ve fiziksel ya da zihinsel olarak herhangi bir olumsuz bulguya rastlanmadığını iddia etti.
Yine 13 Aralık 2018’de, Abdullah Öcalan ile 27 Temmuz 2011’den bu yana uygulanan “görüş yasağı” nedeniyle görüşme gerçekleştiremeyen Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının 19 Ekim 2018'de Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) yaptığı tedbir başvurusu reddedildi.
Aile görüşüne yeni yasak
31 Ocak 2019 itibari ile Abdullah Öcalan ile Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım’a aile görüşüne yasak getirildi. Yasağa gerekçe ise İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Disiplin Kurulunca verilen 2 Ocak 2019 tarihli karar oldu. Kararlarla ilgili avukatların dosyanın içeriğini inceleme ve dosyanın bir örneğinin taraflarına tebliğ edilmesi yönündeki talepleri de Bursa İnfaz Hakimliği tarafından reddedildi.
12 Ocak 2019 tarihinde gerçekleşen kısa süreli son aile görüşmesinin akabinde aile ve avukat görüşmelerinin tamamı engellenmiş; verilmiş olan disiplin kurulu kararları “kesinleştirilmiştir" diye belirtildi.
Leyla Güven’in eylem kararlılığı görüşmeyi getirdi
Abdullah Öcalan’a 21 yıldır uygulanan bu tecridin kaldırılması talebi ile 8 Kasım 2018 tarihinde Leyla Güven’in başlattığı ve daha sonra her yere yayılan açlık grevlerinden sonra kardeşi Mehmet Öcalan bir kez daha Abdullah Öcalan ile görüştürüldü. Tecrit tamamıyla ortadan kalkmadan açlık grevlerinin devam edeceği belirtilirken, Leyla Güven’in 97, cezaevlerindeki ilk grubun 59’uncu gününe giren eylemine karşılık devlet yetkilileri henüz bir adım atmış değil.