
Asrın Hukuk Bürosu'ndan İmralı raporu: Sessizlik tecrit sistemini derinleştirdi
- 11:37 8 Şubat 2019
- Güncel
İSTANBUL- Asrın Hukuk Bürosu "2018 Yılı İmralı Cezaevi Hak İhlalleri" raporunda, ulusal ve uluslararası hukuk kurumlarının misyonlarını yerine getirmediği ve İmralı'da gelişen tecriti bu sessizliğin derinleştirdiğinin altını çizdi.
Asrın Hukuk Bürosu, 2018 Yılı İmralı Cezaevi Hak İhlalleri, Gelişmeler ve Mevcut Duruma İlişkin Tespit Raporu"nu kamuoyu ile paylaştı. Hazırlanan tespit raporunda, 2018 yılının Türkiye'de antidemokratik yönetim biçiminin iyice kurumsallaşarak derinleştiği bir yıl olduğu vurgusu yapıldı. 15-20 Temmuz 2016 nedeniyle ilan edilen OHAL, KHK'lar ile birlikte uygulamaya konulduğuna dikkat çekilen raporda, aradan geçen zaman içerisinde geçici olan KHK'ların hukuksuz bir şekilde kanun niteliği kazandırılarak kalıcı hale getirildiğinin altı çizildi.
'Haberleşme hakları istinasız bir şekilde ortadan kaldırıldı'
Raporda şu hususlara dikkat çekildi:
"Ohal'in en temel yansıması da 20 yıllık İmralı tecrit sistemi tarihinde sıkça karşılaşıldığı gibi İmralı Cezaevinde yaşanmıştır. Bu anlamda 2018 yılında İmralı Cezaevinde bulunan müvekkillerimiz Abdullah Öcalan, Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ve Ömer Hayri Konar'ında avukat ile görüşme hakkı, aile bireyleri ile görüşme hakkı, telefon ile görüşme hakkı ile mektup, faks ve her türlü iletişim aracılığı ile haberleşme hakkı gibi bir dizi hakları istisnasız bir şekilde ortadan kaldırılmıştır. Bu durum aynı zamanda bir veya birden fazla hakkın ihlalinden öte sistematik işkence anlamına gelen 'Mutlak Tecridi' oluşturmaktadır. Bu açıdan 'İşkence Yasağı'nın en yoğun ve en derinlikli ihlal edildiği alan olarak İmralı Ada Hapishanesi, müvekkillerin maddi ve manevi bütünlüklerinin korunup korunmadığına yönelik şüphelerin her geçen gün daha da arttığı bir alan haline getirilmiştir."
İmralı Cezaevi'nde avukat ve aile görüşleri için yapılan başvurular ve buna karşı gösterilen gerekçeler raporda şu şekilde sıralandı:
"* 27 Temmuz 2011 tarihinde gerçekleştirilen son avukat görüşmesinden sonra 20 Temmuz 2016 tarihine kadar müvekkil-avukat görüşmelerinin tamamı 'gemi arızası' ve 'hava muhalefeti' gerekçeleri gösterilerek hukuksuz ve keyfi bir şekilde engellenmiştir.
* İtiraz sonrası suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı olarak sonradan yayınlanan 667 ve 676 sayılı KHK'ların ilgili maddeleri otomatik dayanak haline getirilmiştir. Bu karara göre müvekkiller olağanüstü hal süresince yazılı haberleşme, dışarıyla iletişim kurmaktan ve ziyaretçi kabulünden yasaklanmışlardır. 28 Şubat 2018 tarihine kadar görüşme başvuruları bu gerekçe ile engellenmiştir.
* Aile görüş başvuruları ile ilgili olarak Bursa 1. İnfaz Hakimliği tarafından 2 Mart 2018 tarihinde verilmiş olan kısıtlama kararı hukuki bir dayanak olmaksızın verilmiştir. Kısıtlama kararına gerekçe gösterilen 5275 sayılı yasanın 59. 114. ve 115. Maddelerinin hiçbirinde aile ziyaretinin yasaklanması hususu düzenlenmemektedir. Buna rağmen aile ziyaretlerinin yasaklanmış olması hukuk tanımaz keyfiyetin çok önemli bir örneğini oluşturmaktadır.
* Disiplin kurulu kararları ile ilgili avukatlar tarafından yapılan tüm girişimler sonuçsuz bırakılmış, dosyalar adeta kaçırılarak işleme konulmuş, onaylanmış ve kesinleştirilmiştir. Bursa 1. İnfaz Hakimliği'nde oluşturulan dosyalar Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından onaylanarak kesinleştirilmişlerdir. Ancak ilgili dosyaların içeriği hiçbir şekilde avukatlar ile paylaşılmamıştır. İçeriğin yer aldığı Disiplin Kurulu ve İnfaz Hakimliği kararı hiçbir şekilde tebliğ edilmez iken sadece sonuç bölümünün yer aldığı Ağır Ceza Mahkemesi kararı ancak belirli bir zaman sonra tebliğ edilmiştir.
* Belirttiğimiz bu çerçevede 2018 yılında yapılan 102 avukat, 46 aile ve vasi ziyareti talebinin tamamı reddedilmiştir. Bu duruma bağlı olarak İmralı Ada Hapishanesi'ne nakledilen Sn. Öcalan dışındaki diğer üç mahpusun, İmralı Ada Hapishanesinde oldukları günden bugüne kadar aile ve avukatları ile görüşememe durumları da davam etmektedir."
Raporda iletişim ve haberleşme hakkının kullanılamama durumuna da dikkat çekildi. İletişim ve haberleşme haklarında yaşanan ihlaller şu şekilde:
"Bilindiği gibi Sayın Abdullah Öcalan ile avukatları en son 27 Temmuz 2011 tarihinde görüşebilmişlerdir. Kendisi ile ilgili olarak gerçekleşen son iletişim 11 Eylül 2016 tarihinde yapılan aile görüşmesi olmuştur. Bu görüşmeden sonra Sn. Öcalan ve diğer üç müvekkilden mektup, telgraf ya da faks dahil hiçbir şekilde haber alınamamış, aynı şekilde dışardan kendilerine posta yoluyla da ulaşmak mümkün olmamıştır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere İmralı Cezaevi'nde bulunan müvekkiller ile görüşmeler engellendiği halde Bursa 1. İnfaz Hakimliği görüşme kısıtlamalarına ek olarak yazılı haberleşme, telefon ve bilgi belge paylaşımının kısıtlanması kararını alarak müvekkillerimizin dış dünya ile bağını tamamen kesmiş bulunmaktadır. Bu durum da müvekkillerden haber alma durumunu da neredeyse imkansız hale dönüştürmüştür.
Bu çerçevede 2018 yılında avukatlar olarak 14 Ağustos 2018, 20 Eylül 2018, 9 Kasım 2018, 27 Kasım 2018, 21 Aralık 2018 tarihlerinde hukuksal gelişmeler ve başvurularla ilgili gönderdiğimiz mektupların akıbeti bilinmemektedir."
CPT'nin tutumu
Raporda İşkencenin Önlenmesi Avrupa Komitesi'nin (CPT) tutumuna da dikkat çekildi. Kamuoyu ile paylaşılan raporda, 2018 yılı içerisinde CPT'ye, İmralı Ada Cezaevi ve Abdullah Öcalan nezdinde gelişen her türlü hukuki ve siyasi olaylar ve durumların dönem tespit raporları şeklinde sunulduğu kaydedildi. 1 Ocak - 25 Haziran 2018, 25 Haziran-10 Ekim 2018 ve 12 Ekim -31 Aralık 2018 tarihleri arasındaki gelişmeler ve mevcut durumları anlatan dönem tespit raporlarının CPT'ye sunulduğu kaydedilirken, bu aktarımların yüz yüze yapılan görüşmelerde muhataplarla paylaşıldığı belirtildi.
CPT ile yapılan görüşmeler şu şekilde aktarıldı: "CPT, İmralı Cezaevine son ziyareti olan 28-29 Nisan 2016 tarihli ziyareti ile ilgili raporunu Türkiye'nin onayının alınamadığı gerekçesiyle ancak yaklaşık 2 yıl sonra 20 Mart 2018 tarihinde kamuoyu ile paylaşmıştır. CPT bu raporda, 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana tek bir avukat ziyareti gerçekleştirilmemiş olması vs. sebeplerle Sayın Öcalan'ın dış dünya ile iletişimi bakımından 2013 yılından bu yana bir ilerleme olmadığını ve durumunun daha da kötüleştiğini belirtmiştir.
'CPT son ziyaret sonrası ihlalleri görmezden geldi'
Ancak CPT bu şekilde bir kısım önemli ihlalleri paylaşmış olsa da son ziyaret tarihi olan 28-29 Nisan 2016 yılından sonra Türkiye'de yaşanan siyasal ve hukuki gelişmeleri yok sayması ve tecridin kurumsallaşmasına neden olacak ihlalleri görmezden gelmesi çok temel bir eksiklik olmuştur. CPT'nin son ziyaretinden sonra 11 Eylül 2016 tarihinden itibaren sayın Öcalan ile hiçbir haber alma durumunun gerçekleşmediği gibi, Türkiye hukuk sistemi antidemokratik zeminde önemli ölçüde olumsuz yönde değişmiş ve gerilemiştir. Değişimlerin yukarıda izah ettiğimiz üzere temel uygulama merkezi de İmralı Cezaevi olmuştur."
'Sağlık hakkına erişim sağlanamıyor'
Devam eden davalar ve hukuki gelişmelerinde yer verildiği raporda, Anayasa Mahkemesi'nde ve İç Hukukta derdest olan başvurular şu şekilde sıralandı:
* 5275 sayılı İnfaz Yasasının 25. Maddesine göre infaz koşullarında giderilemeyen sağlık sorunları için tam teşekküllü bir devlet hastanesinde veya aynı koşullara sahip üniversite hastanesinde tedavi edilmesi mümkün ve gerekli iken Sn. Öcalan ve diğer İmralı mahpusları bu haktan yararlandırılmamaktadır. Bu anlamda sağlık hakkına erişimin sağlanması ve yılları bulan avukat yasağının son bulması için 12 Temmuz 2013 tarihinde Bursa İnfaz Hakimliği'ne başvuruda bulunulmuş ancak reddedilmiştir. Akabinde Anayasa Mahkemesi'ne 2015/12433 başvuru numarası ile bireysel başvuruda bulunulmuş ise de henüz sonuçlandırılmamıştır.
* 27 Temmuz 2011 tarihinin üzerinden bir yıl gibi bir süre geçmişken 5 Kasım 2012 tarihinde Bursa İnfaz Hakimliğine, hapishane koşullarının hukuka uygun hale getirilmesi ve avukat görüş koşullarının sağlanması için yapılan başvuruya uzun bir süre sonra ret cevabı verilmiştir. Söz konusu bu başvuru da yukarıdaki başvuru gibi Anayasa Mahkemesi'ne 2015/11221 esas numarası ile taşınmış ancak Anayasa Mahkemesi bu başvuruya dair de herhangi bir kararı vermiş değildir.
* 20 Temmuz 2016 tarihli OHAL ilanı, ilk uygulamasını Bursa 1. İnfaz Hakimliği 21 Temmuz 2016 tarihli kararı ile İmralı Cezaevinde göstermiştir. Hiçbir hukuki düzenlemenin elvermediği bu kararın kaldırılması için yapılan itirazlar reddedilmesi üzerine Anayasa Mahkemesi'ne 27 Ekim 2016 tarihli başvuru yapılmış ancak henüz bir karar verilmiş değildir.
* 15 Temmuz 2016 tarihi sonrasında birçok kaynak tarafından İmralı Hapishanesi ve müvekkil Sn. Öcalan'ın darbeci askerlerin hedefinde olduğu yoğunca dile getirilmiştir. Bu durum Sn. Öcalan'ın sağlık ve güvenliği hususunda kamuoyunu haklı kaygılara sevk etmiştir. Bu kaygıları gidermek için müvekkille derhal görüşmenin sağlanması amacıyla ihtiyati tedbir talepli başvuru yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi tarafından tedbir talebi reddedilmiş, esasa ilişkin ise henüz karar verilmemiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Derdest Olan Başvurular:
* Yedinci yılında olan kesintisiz avukat yasağı 27 Temmuz 2011 tarihinde başlamıştır. İlk 3 ayı bulan görüş yasağından sonra Ekim 2011 tarihinde yerel başvuru süreçlerinin sonuçsuz kalması üzerine AİHM'e 74751/11 başvuru numarası ile Sayın Öcalan ve o dönem yanında bulunan 5 müvekkil adına başvuru yapılmıştır. Devamında bilgilendirme yapılmasına ve başvurunun akıbeti sorulmasına rağmen AİHM, bu dosyada herhangi bir yol almış değildir.
* Sayın Öcalan'ın yeniden yargılama hakkını kullanmasının önüne geçilemeyeceği üzerine yerel ve Anayasa Mahkemesi düzeyinde yapılan başvurular sonuçsuz kalınca 34836/16 başvuru kaydı ile AİHM'e yapılan başvuru devam etmektedir."
Raporun sonuç kısmında ise şunlara vurgu yapıldı:
"* İmralı Cezaevinde bulunan müvekkiller ile 27 Temmuz 2011 tarihinden bugüne avukat görüş yasağı devam ederken, kendilerinden 11 Eylül 2016 tarihinden itibaren kesintisiz bir şekilde haber alınamamaktadır. Mahkeme kararları ile uygulanan her türlü iletişim kanalı ile görüşme ve haberleşme yasağı, tecridi daha da ağırlaştırmıştır. Bu anlamda 2018 yılı 'İmralı Tecrit Sistemi' açısından gerek yürürlüğe giren yasalar gerekse üretilen mahkeme içtihatları açısından oldukça sıkıntılı ve kaygıları arttıran bir yıl olmuştur.
* İç hukukta bu kadar tıkanmanın yaşandığı bir dönemde AİHM geri çevirmiş olduğu fiziki müdahale başvurusu ve gündemine almakta ısrarla geciktiği tecrit dosyasındaki tutumu ile İmralı tecridinin ağırlaşmasında katkı sunmaktadır.
* CPT 28-29 Nisan 2016 tarihinde yapmış olduğu İmralı Cezaevi ziyaretini ancak 2 yıl sonra açıklayabilmiştir. Açıklamanın içeriği bir kısım ihlalleri ortaya koysa da açıklamanın zamanlaması ve tecridi derinleştiren ihlalleri görmezden gelmesi İmralı'da tecridin ağırlaşmasına katkı sunmuştur. Yine son görüşme tarihinden bugüne yaşanan hukuki ve siyasal gelişmeleri yok sayarcasına İmralı Cezaevi'ne bir ziyaret gerçekleştirmemiş olması CPT'yi İmralı'dan uzun bir süre haber alınamama halinin sorumlularından biri haline getirmektedir.
* Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye'nin AİHM kararlarını yıllardır uygulamamasına, yıllardır kararda yer alan ihlalin ortadan kaldırılması için yasal düzenleme yapmamasına rağmen durum tespiti yapmamakta, Türkiye'ye AİHM kararlarını uygulamaması konusunda cesaret vermektedir.
* Belirttiğimiz bu durumlar ışığında ulusal ve uluslararası hukuk kurumlarının kendi misyonlarının gereğini yerine getirmeyip İmralı'da gelişen duruma sessiz kalmaları 'İmralı Tecrit Sistemi'nin derinleşmesine yol açmaktadır.
* Tüm bu durumlar ile beraber İmralı'da, antidemokratik ve hukuksuz uygulamalar ile derinleşen 'İmralı Tecrit Sistemi' ile aynı zamanda bir demokratik hukuk mücadelesi de yürümektedir. Biz Asrın Hukuk Bürosu olarak da İmralı Tecrit Sistemi'ne karşı yürütülen bu demokratik hukuk mücadelesine duyarlı kesimleri katkı sunmaya ve sorumluluğu olan ulusal ve uluslararası hukuk kurumlarını da evrensel insan hakları hukuk çerçevesinde sorumluluklarına uygun davranmaya davet ediyoruz."